PİRHA – Alevilerin Hacıbektaş’ta düzenlediği ‘Cumhuriyetin İkinci Yüz Yılı İçin Aleviler Bugünü ve Geleceği Tartışıyor’ çalıştayı konuşmalar ile sürüyor. PSAKD Genel Başkanı Cuma Erçe, çalıştayda, 3 Eylül’de İstanbul’da yapılan toplantı sonrasında akademisyenlerin bildirgesini paylaştı. Bildirgede, “Alevilerin kazanımları Sünnilerin kaybı değil” denilerek, Erdoğan ile bir görüşme yapıldığında Alevilerin taleplerinin sunulması gerektiği belirtildi.
Alevi çatı örgütleri Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF), Alevi Dernekleri Federasyonu (ADFE), Alevi Vakıfları Federasyonu (AVF), Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu (AABK), Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı (HBVAKV), Alevi Kültür Dernekleri (AKD), Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin (PSAKD) organize ettiği “Cumhuriyetin İkinci Yüz Yılı İçin Aleviler Bugünü ve Geleceği Tartışıyor” çalıştayı konuşmalarla devam ediyor.
Kemal Kılıçdaroğlu Kültür Merkezinde süren çalıştayda Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Cuma Erçe Konuştu. Erçe “Dosta güven, düşmana korku salan bir toplantı olduğuna inanıyorum” diyerek 3 Eylül 2022’de Kadıköy’de akademisyenler ile yaptıkları toplantının sonuç bildirgesini okudu.
AKADEMİSYENLERİN BİLDİRGESİ
Doç. Mehmet Ertan, Yazar Erdoğan Aydın, Prof. Bedriye Poyraz, Doç. Cemal Salman, Prof. Şükrü Aslan, Prof. Bülent Bilmez, Prof. İbrahim Kaboğlu, Doç. Didem Yılmaz’ın imzasının yer aldığı sonuç bildirgesinin tamamı şöyle:
“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önce Muharrem ayında Hüseyin Gazi Cemevini ardından da Hacıbektaş-ı Veli Dergahını ziyaret etmesi kamuoyunda yeni bir Alevi açılımının başlayabileceğine dair beklentilerin ortaya çıkmasını beraberinde getirdi. İçişleri Bakanlığı bünyesinde bir danışman nezdinde yürütüldüğü belirtilen çalışmaların sonucunda Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde bir Alevilik dairesinin oluşturulması ve cemevleri ile dergahların masraflarının bu dairenin bütçesinden karşılanması, yine bu dairenin bütçesinden dedelere maaş bağlanması gündeme gelen bazı konu başlıkları oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, cemevi ve Hacıbektaş Dergahını ziyaretinin ardından, Ekim ayı içinde Şahkulu Sultan Dergahında bir açılışa katılması ve bu açılışta Alevi dernekleriyle görüşmesi beklenmektedir. Bu toplantıda da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Alevi dernekleriyle olası görüşmesinde nelerin nasıl tartışılmasının uygun olabileceğine dair fikir alışverişinde bulunulmuştur.”
“ALEVİLERİN KAZANIMLARI SÜNNİLERİN KAYBI DEĞİL”
Alevi Hareketinin atılacak olası adımlara karşı tavrı ne olabilir?
Geçmişte gerçekleşen Alevi Çalıştayları süreci ve hazırlanan nihai rapor, Türkiye’de Alevi sorununun varlığına dair hükümetin ve Alevi hareketinin çok farklı perspektiflere sahip olduğunu göstermekteydi. Hükümet açısından Alevilik teolojik bir sorundu ve nihai raporun tabiriyle çözüm kendi içinde anlam bütünlüğünü yitiren çok sesli Alevilerin, Aleviliği İslam dairesi içinde tanımlamasıyla çözülebilirdi. Alevi hareketi ise Alevilik sorununu, Alevilerin uğradığı ayrımcılık noktalarından hareketle siyasi bir sorun olarak ele almakta ve bu sorunun çözümü olarak öne sürdüğü eşit yurttaşlık anlayışının içini dolduran taleplerinin müzakere edilmesini istemektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2 Eylül günü yaptığı açıklamalarda Aleviliğe ilişkin kullandığı ibareler bu ayrıksılığın hala devam ettiğini göstermektedir.
Çalıştay sürecinde nihai raporda vücut bulun bir diğer eğilim de Alevilerle Sünniler arasında kurulmak istenilen karşıtlıktır. Alevilerin zorunlu din derslerinin kaldırılmasına yönelik talepleri Sünnilerin ilköğretim müfredatında mevcut din dersleri sayısını az bularak attırılmasını istedikleri gerekçesiyle, Diyanet İşleri Başkanlığının kaldırılması talebi Sünnilerin bu kurumdan duyduğu memnuniyetle, cemevlerinin ibadethane statüsüne kavuşturulması talebi İslam’da ibadethanelerin sadece cami olduğu gerekçesiyle, Madımak Otelinin bir utanç müze haline getirilmesi talebiyse Sivas’ta yaşayan Sünnileri rahatsız edeceği gerekçesiyle reddedilmiştir. Bütün bu gerekçeler Alevilerin talepleri karşısına Sünnilerin hassasiyet ve memnuniyetlerinin konduğu bir sıfır toplam denklem inşa edilmek istendiğini göstermektedir. Bu sıfır toplam denklemde Alevilerin taleplerin karşılanması için Sünnilerin memnuniyet ve kazanımlarının elinden alınması gerektiği izlenimi uyandırılmak istenmektedir. Halbuki Aleviler ve Sünniler birinin yükselmesi için diğerini inmesi gereken bir tahterevallide oturmamaktadır. Alevilerin kazanımlarının Sünnilerin kaybı değil bütün Türkiye’nin kazanımı olacağı vurgusu öne sürülecek bütün taleplerde müzakere edilecek taraflara hissettirilmelidir.
“BÖLÜNMEYE MAHAL VERMEYECEK BÜTÜNLÜKLÜ BİR TAVIR”
Öncelikle Alevi hareketi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın olası görüşme isteği ve reform önerileri karşısında bütünlüklü bir tavır sergilemelidir. Daha önce yürütülen açılım süreci, Alevilerin tanımsal ve örgütsel bir bütünlüğe sahip olmamasını bir veri almakta ve bunu sorunsallaştırmaktaydı. Alevi hareketinin bu tavra karşı verebileceği en kuvvetli yanıt örgütsel düzeyde hem kendi çoğulluğunu koruması hem de bölünmeye mahal vermeyecek bütünlüklü bir tavır sergileyebilmesidir. Türkiye ve Avrupa’daki Alevi hareketinin bütün bileşenlerinin bu birlik tavrını sergileyebilmesinin yolu taleplerde ortaklaşmaktan geçmektedir.
Bu birliği sağlayabilmek için taleplerde maksimalist davranmaktan kaçınarak hareketin bütün bileşenlerinin sahiplenebileceği müzakere edilebilir konu başlıklarının seçilmesi gerekmektedir. Alevi hareketinin temel talebi eşit yurttaşlıktır. Aleviler bu ülkenin yurttaşları olarak Alevi olmayanlarla eşit düzlemde kamusal hayata katılmak istemekte, ayrımcılığa maruz kalmayı istememektedir. Eşit yurttaşlık anlayışının içeriğini doldurmak için belirlenecek talepler az ve öz olmalıdır. Taleplerin az ve öz olması hem Alevi hareketinin ortaklaşma zeminini güçlendirecek hem de devletle müzakere sürecinin makul bir düzlemde yürümesine olanak tanıyacaktır.
Bu bağlamda Alevi hareketi taleplerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını dayanak alarak başlayabilir. AİHM daha önce Alevilik temelli yaşanan insan hakları ihlallerine dair aldığı kararlar Alevi hareketinin iki temel konu başlığıyla yakından alakalı gözükmektedir: Cemevlerine ibadethane statüsünün tanınması ve zorunlu din dersleri uygulaması. AİHM daha önce aldığı kararlarında cemevlerine doğrudan ibadethane dememiş olsa da diğer ibadethaneler gibi elektrik ve su faturalarından muaf tutulması gerektiğini belirtmişti. Zorunlu din dersleriyle ilgili açılan davalardaysa ilgili ders müfredatının objektif kriterlerden uzak ve taraflı olduğuna hükmederek öğrencilere dinî veya felsefi inançlarını açıklamak zorunda kalmadan zorunlu din eğitiminden muaf olması için uygun seçenekler sunulması gerektiğini belirtmiştir. Dolayısıyla AİHM kararlarının tanınması ve hakkıyla uygulanması bile Alevilerin cemevleri ve zorunlu din derslerine dair öne sürdüğü taleplerin karşılanması konusunda önemli bir adımdır. Bir diğer ifadeyle bu konu başlıklarında devlete AİHM kararlarını uygulayın demek aslında “karşılanması zor bir talep” öne sürmek değil, Türkiye’nin anayasal düzeyde uyma taahhüdünde bulunduğu mahkeme kararlarına uyması gerektiğinin karar alıcılara hatırlatılmasıdır.
“DEDELERİNE MAAŞ BAĞLANMASI KABUL EDİLMEMELİDİR”
Bu bağlamda cemevlerine ibadethane statüsünün tanınması önemli konu başlıklarından biridir, çünkü bu dolaylı olarak Alevi kimliğinin tanınması anlamına da gelecektir. Tartışma düzleminin cemevlerinin elektrik ve su faturalarının ödenmesi, ruhsat sorunlarının halledilmesi gibi maddi düzlemde yürütülmesine izin vermeden cemevlerinin hukuki statüsü üzerinden yürütülmesi gerekmektedir. Yasal düzleme dayanmadan sunulacak maddi yardımların bir hak değil hayırseverlik nosyonuyla gerçekleştirileceği ve dolayısıyla hiç bir yasal uygulama olmaksızın keyfi bir şekilde maddi yardımlara son verilebileceği akılda tutulmalıdır. İbadethane statüsü kazanılmış bir haktır ve bahsi geçen maddi unsurlar zaten bu statünün gereği olarak yerine getirilecektir. Üstelik Alevi dedelerine devlet tarafından maaş bağlanması, Aleviliğin kendi sosyal ilişki ağlarına doğrudan yapılan bir müdahale olduğu için kesinlikle kabul edilmemelidir.
Zorunlu din dersi uygulamalarının insan hakkı ihlali olduğu, din ve vicdan hürriyetinin ihlali anlamına geldiği AİHM Kararları ile tescillenmiştir. Anayasanın 24/4. Maddesi Din Derslerinin zorunlu olma halini düzenlemektedir. Bu madde de ‘din ve ahlak öğretimi ilk ve orta öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır’ ibaresi bulunmaktadır. Bu ibarenin kaldırılması en sağlıklı çözüm yolu olmakla beraber, burada yasa yorumunda bir esneklik de AİHM kararlarıyla beraber okunduğunda mevcut anayasal düzen içinde din dersi sorunun çözümünü beraberinde getirebilir. Anayasa, dersin müfredatta bulunmasını zorunlu kılmakta ama herkes din dersini zorunlu olarak alır dememektedir. Mevcut anayasal çerçeve içinde AİHM kararları da dayanak alınarak dileyen velilerin isteği doğrultusunda onların çocuklarının din dersi alabileceği bir uygulama da Aleviler açısından zorunlu din dersi uygulamasına bir çözüm olarak sunulabilir. Bu örneğin bu derece detaylandırılması ortaya konulabilecek yasal/anayasal engellerin mevcut sınırlar içinde yorum farklılıklarıyla aşılabileceğini göstermesi bakımından önemlidir.
Alevilerin kamu personeli alımlarında uğradığı ayrımcılık da somut örnekler ve istatistikler üzerinden ortaya konulabilir. Türkiye’de vali, kaymakam, genel müdür, daire başkanı gibi üst düzey bürokrat nezdinde Alevilerin temsil oranını ortaya koymak Alevilerin kamu personeli alımında uğradığı haksızlığı bütün çıplaklığıyla ortaya koyacaktır. Bu ayrımcılığı gidermek nezdinde alınması gereken tedbirler de yine masada yürütülecek müzakere sahalarından biri olabilir.”
“DİYANET’İN YETKİ, KADRO VE BÜTÇESİ YENİDEN YAPILANDIRILMALI”
“Talep başlıklarının az ve öz olması gerekliliğinden bahsedilmişti. Diyanet İşleri Başkanlığının kaldırılması talebi de Alevi hareketinin mevcut taleplerinden biridir. Hem Diyanetin günümüz Türkiye’sinde oynadığı rol ve sahip olduğu devasa ekonomik ve örgütsel büyüklük düşünüldüğünde hem de AİHM kararları nezdinde Diyanet İşleri Başkanlığının statüsüne dair alınmış hukuki bir karar ve dayanak bulunmadığı düşünüldüğünde Diyanet’in kaldırılması talebinin, haklılığından bağımsız olarak, olası bir görüşmede çözülmesi mümkün gözükmemektedir. Görüşmede çözülmesi mümkün olmayan bir konunun masaya getirilmesi, çözülmesi muhtemel olabilecek konu başlıklarının tartışılmasını da olumsuz anlamda etkileyebilir. Diyanet İşleri Başkanlığının kaldırılması talebinin bu nedenle kısa vadede müzakere masasında bulunmaması Alevi hareketinin müzakerelerin sağlıklı işlemesine yönelik olumlu tavrına bir kanıt olarak da sunulabilir. Ancak anayasal statüsünün dışında 1965 tarihli 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Diyanet’in İslam dini alanında tekel oluşturan vasıfları, toplumu din ve ahlak konusunda aydınlatma misyonu ve ibadethanelerin yöneticisi olma gibi yetki alanlarını genişleten ifadeler ve bütçesi tartışmaya açılmalıdır. Bir mezhep doğrultusunda yapılan harcama ve kadrolaşmanın büyüklüğünün, devletin yurttaşlarına karşı eşitlik ilkesini ortadan kaldırdığı, sağlık ve eğitim başta olmak üzere sosyal sorumluluklarını layıkıyla yerine getirmesini zorlaştırdığı vurgulanmalıdır. Dolayısıyla Diyanet’in konum, yetki, kadro ve bütçesi mutlaka yeniden yapılandırılmalıdır.
Taleplere ek olarak vurgulanması gereken bir nokta da muhataplıktır. Alevi dernekleri, bu süreç içinde çözümün adresi olarak İçişleri Bakanlığı ya da Kültür Bakanlığının gösterilmesini kesinlikle kabul etmemelidir. Alevilik bir güvenlik sorunu değildir, Aleviler de bu ülkeye kültürel zenginlik katan folklorik öğeler değildir. Aleviler bu ülkenin yurttaşlarıdır ve yurttaşlık haklarını eşit ve özgür bir şekilde kullanabilmek için siyasi otoriteden talepleri bulunmaktadır. Eşit yurttaşlık için Alevilerin olası görüşmede Cumhurbaşkanına sunması önerilen taleplerini kısaca hatırlatarak bu metne son vermek istiyoruz:
-Cemevlerine ibadethane statüsü tanınması
-İlk ve Ortaöğretimde zorunlu din dersleri uygulamasına son verilmesi.
-Kamu personeli alımında Alevilerin uğradığı ayrımcılığın sona erdirilmesi
-Diyanet İşleri Başkanlığının yetki, görev ve bütçesinin anayasada öngörülen laiklik ilkesi doğrultusunda yeniden düzenlenmesi
PİRHA/HACIBEKTAŞ
Yoruma kapalı.