PİRHA- Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Datça Şubesi Cemevi, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Datça Şubesi ve Datça Demokrasi Platformu bir açıklama yaparak, Sivas Katliamı’nda yaşamını yitiren canları andı.
Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Datça Şubesi Cemevi, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Datça Şubesi ve Datça Demokrasi Platformu, Sivas Katliamı’nı 26. Yılında protesto ederek, katliamda yaşamını yitiren canları andılar.
Datça Cumhuriyet Meydanı’nda yapılan anma katliamda yaşamını yitiren Asım Bezirci ve Metin Altıok’un şiirleriyle başladı. Ölenler için yapılan saygı duruşunun ardından isimleri tek tek okundu.
Meydanda bulunanların “Burada” dediği anmada basın açıklaması Leyla Dinçer tarafından okundu. Hasret Gültekin, Nesimi Çimen ve Muhlis Akarsu’nun türkülerinin yer aldığı anmaya, CHP Datça İlçe Başkanlığı, HDP Datça İlçe Başkanlığı, Datça Müzikseverler Derneği, Kadın İş Gücü Derneği, DAÇEV, Eğitim Sen ve bir çok sivil toplum kuruluşlarının üyeleri katıldı.
Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Datça Şubesi Cemevi, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Datça Şubesi ve Datça Demokrasi Platformu tarafından yapılan ortak açıklamada şunlar ifade edildi:
“26 yıl önce bugün, 2 Temmuz 1993’te şiirleri, deyişleri, resimleri, kitaplarıyla; nefesleri, semahları, gülüşleriyle; yine bu şehirde öldürülmüş bir hak aşığını; “Dost elinden dolu içmiş deliyim/ Üstü kan köpüklü meşe seliyim/ Ben bir yol oğluyum yol sefiliyim/ Ben de bu yayladan Şah’a giderim/ Alınmış abdestim aldırırlarsa/ Kılınmış namazım kıldırırlarsa/ Sizde Şah diyeni öldürürlerse/ Ben de bu yayladan Şaha giderim” diyen ve darağacında, bembeyaz entarisi servi boyuyla bu şehrin onulmaz karanlığını aydınlatan Pir Sultan Abdal’ı anmaya, adlarını onun adına katarak bir şehri aydınlatmaya giden otuzüç can ve onlara hizmet için çırpınan gencecik iki görevli, bir şehirde, bir otelde, adını, kendisini Anadolu’nun gelmiş geçmiş tüm halklarına cömertçe sunan bir ottan, Madımak’tan alan bir otelde, vahşice öldürüldü! Bir şehirde; Sivas’ta!
Sivas Anadolu’da bir şehrin adı değildir! Aradan 26 yıl geçtikten sonra ne acıdır ki Sivas artık her an her yerdedir!
Daha dün Sivas, Ankara’nın bir ilçesinde, başkentin ortasında, Çubuk’ta, emniyet amirlerinin, generallerin, siyasilerin, onlarca korumanın gözleri önünde ortaya çıkmadı mı? Çubuk’ta, bizzat ana muhalefet partisi liderine karşı yeni bir Sivas provası yapılabilmiş, “evi yakın” nidaları yeniden ekranlara taşınabilmişse, Sivas neresidir? Bu yeni Sivas katliamı girişimini yine birileri birkaç kendini bilmeze bağlamışsa, katliam girişiminin göstermelik bir faili bulunmuş, ötekiler buhar olmuşsa, bu fail hakkında bile şimdiye kadar hiçbir işlem yapılmamışsa, üstüne üstlük bir de o suçlu elleri öpülüp poz poz fotoğraflar verilmişse, bu fotoğrafları verenlerin ardına düşülmemişse, ardına düşülmediği gibi, saldırganlar bir de yine siyasiler tarafından yiğitlikle, mertlikte taltif edilip saldırıya uğrayan suçlanmışsa, Sivas artık her an, her yerdedir! Değil dirilerimiz, ölülerimiz bile Taybet Anamız gibi sokaklarda kurda kuşa bırakılırken, Hatun Anamızın bedeni, linçci bir güruhun baskınıyla mezardan çıkarılırken, elbette Madımak hala yanmaktadır!
O katliam otelinin altında kebapçı dükkanı açabilecek, et lokantasına ruhsat verebilecek ve çalıştıracak, o dükkanda et yiyebilecekler var olduğu sürece de Madımak yanmaya devam edecektir! Nihayet oteli kapatıp, Alevilerin müze taleplerine kulaklarını tıkayıp, sözüm ona bilim kültür merkezi haline getirip anma köşesinde en başa katliam zanlılarının adını yazanlar oldukça Madımak yanmaya devam edecektir.
“ADALET YOKSA HUKUK DA YOK”
Dünden bugüne, şimdi demokrasicilik oynayıp demokrasi havarisi kesilmekte hiçbir beis görmezken, katliama hala katliam diyemeyenler, katliama hala kaza süsü vermek isteyenler, “şehrimizin adı kötüye çıkarılıyor” diye feveran edip, şehirlerinin cansız adlarını ölülerimizin capacanlı adlarından üstün tutanlar, o şehre canlarını anmaya gelenlere her 2 Temmuz günü yeniden ölüm sıcağı yaşatmaktan geri durmayanlar, yananlara değil, yakanlara geçmiş olsun diyenler, içeride ateş cana değmişken, “halkımızın burnu bile kanamadı” diye demeç verenler, hükümette olup “ama yetkim yoktu” diye ölülerimizin ağır yükünü üstünden atmaya kalkanlar, bir sosyal medya paylaşımından koskoca örgütler imal edilirken, Sivas Katliamı’nda, tıpkı Hrantımızın katledilmesinde olduğu gibi, örgütü samanlıkta kaybedenler, yargılama süreçleriyle katliamcıları masum ilan edenler, davanın düşmesini ve kapatılmasını hayırlı olsun sözleriyle karşılayıp, bir zamanlar Çorum yanarken Çorum’u bırakın Fatsa’ya bakın diyenler gibi, katliamcıların yakınları için gözyaşı dökmeyi tavsiye edenler, adalet arayanları ideolojik borazanlıkla suçlayanlar, katliam sanıklarını cezaevlerinde el üstünde ağırlayan siyasiler, onların avukatlarını birer birer ödüllendirip milletvekili, bakan yapanlar ve tüm bu gerçeklerin yüzlerine vurulmasını da bozgunculuk sayanların dünyasında Madımak yanmaya devam edecektir! Çünkü adalet yoksa hukuk da yok!
“ADALET ARAMAKTAN VAZGEÇMEYECEĞİZ”
Aradan 26 yıl geçti. Hala adalet arıyoruz; aramaktan da asla vazgeçmeyeceğiz! Adalet! Sivas’ta katledilenler için! Biliyoruz ki Madımak için tecelli edecek adalet, karanlıktan çıkıp karanlığa karışan ama varlığını herkesin bildiği o zulüm makinasını parçalamayadır! Adalet! Daha dün, elleri ters kelepçeli asfaltlara diziliverenler için! Adalet! Anayasa Mahkemesi kapılarında coplanan analar, babalar için! Adalet! Dinleri, dilleri, renkleri, cinsiyetleri ne olursa olsun, herkes için adalet! Adalet! Şehirlerimizi beyaz torosların teröründen siyah transportırların terörüne teslim etmemek için adalet!
Dünden bugüne sürüp gelen bu linç rejimi, kendi zulümlerini, zalim erkekliklerini, çoğunlukçu iktidarlarını, yağma düzenlerini Aleviliğimizle, Kürtlüğümüzle, Araplığımızla, Ermeniliğimizle; Rumluğumuzla, Süryaniliğimiz, Lazlığımız, Romanlığımız, Çerkesliğimizle; yerleşikliğimizle, mülteciliğimizle, akla geldik gelmedik kimliklerimizle, yönelimlerimizle, türlü türlü hallerimizle aklamaya, kendilerini aidiyetlerimizin arkasına saklamaya çalışanların rejimidir. Bu rejimin karşısında onların kabusu gibi, eşitlik talebimizi yükseltmekten vazgeçmeyeceğiz! Çünkü biliyoruz ki en büyük adaletsizlik en büyük eşitsizliktir! En büyük eşitsizlik, en büyük adaletsizlik! Bir Kürt’ün eli kesilse, bir Türk’ün eli kanamadıkça, bir Ermeni’yi öksürük tutsa, bir Rum hasta olmadıkça, bir Alevi’nin gözyaşı, bir Sünni’nin gözünden akmadıkça, ondan ona, ondan ona, elden ele elden ele, dilden dile dilden dile, eşitlik yoksa adalet de yok! Kim Alevilerin kapılarına çarpı işareti atarsa atsın, kim Ermeni mezarlıklarını parçalayıp evlerinde bıçaklarsa bıçaklasın, kim son Süryanilerimizi de kovmaya çalışırsa çalışsın, kim son Rumlarımızın valizlerini toplamaya cüret ederse etsin, kim sokaklarımızı, plajlarımızı mültecilerimize kapatmaya çalışırsa çalışsın; hepimiz her yerde olmaya devam edeceğiz; bu, en başta yetmişiki milleti bir gören biz Alevilerin, Koçgiri’den Dersim’e, Elbistan’dan, Malatya’ya, Ortaca’dan, Maraş’a, Çorum’dan, Sivas’a, Gazi’ye…yitirdiğimiz canlarımıza borcumuzdur! Çünkü biliyoruz “ki bu dünyada, bu zulüm… açsak, yorgunsak, al kan içindeysek, şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak,” demeye de dilimiz varmıyor ama bizim yüzümüzden; “kabahatin çoğu bizim.” Hepimizin! Evet bugün hüzünlüyüz ama “en büyük muhalefetimiz hüznümüzdür de!” Sivas’ta yitirdiğimiz hak aşığımız Muhlis Akarsu’nun dediği gibi “ölü gidip sağ geleceğiz” ve madem ki kabahatin çoğu bizdedir, “yaramıza acı bir tuz vuracak” kimseyi beklemeyeceğiz! Yara bizdeyse, tuz da bizdedir! Yara birimizdeyse, hepimizdedir! Canlarımızdan Metin Altıok’un söylediğince, onlardan bize bir büyük boşluk kaldı, onlardan bize, alınlarını dayadıkları yerde ve biz, hepimiz o büyük boşluğu kendimiz doldurmadıkça, o karanlığın güçleri doldurmaya devam edecek! Biz, bu coğrafyanın cümle toplulukları, cümle ezilenleri, sayımız bire de düşse, buna izin vermeyeceğiz! Ya hep beraber, ya hiçbirimiz!
PİRHA/DATÇA
Yoruma kapalı.