PİRHA- Alamut kalesini işgal edilemez kılan şeyin büyük bir alanda kurulan askeri garnizonlar yanında merkezi devlet sistemlerinin toplumu yönetmesinin önüne geçen paylaşımcı bir geleneğin olduğuna dikkat çeken Sosyal Antropolog Hasan Harmancı, “Hasan Sabbah’ın gücü askeri suikastlar yapan, haşhaş içirerek sahte cennetler icat eden şeyler asla değil. Koca bir bölgede paylaşımcı, bölüşümcü bir sistem inşasıdır” dedi.
Sosyal Antropolog Hasan Harmancı İran’da bulunan Yaresan toplumuna (Alevilere) dair temaslarını PİRHA’yla paylaştığı dosya haberin üçüncü bölümünde Alamut kalesi izlenimlerini aktardı.
Harmancı, resmi tarih anlayışının karalama, itibarsızlaştırma ve çirkinleştirme propagandası ile hakikatinden koparılmak istenen Alamut kalesinin aslında yüzlerce kilometrelik alana kurulan ve eşitlikçi düşü olan bir sistem olduğuna işaret etti.
Yaklaşık bir kilometrelik alan üzerine kurulan Alamut kalesinin, işgal edilememesinin asıl sebebinin Elbruz dağlarında halkalar biçiminde kurulan gözetleme kuleleri, askeri garnizonlar ve paylaşımcı yaşam alanları olduğunu ifade Harmancı, 90 kilometrelik gibi bir alanda merkezi devlet sistemlerinin toplumu yönetmesinin önüne geçebilecek paylaşımcı, bölüşümcü bir sistemin inşa edildiğini belirtti.
Harmancı, Hasan Sabbah’ın sahte cennet vaat ettiği söylemlerine karşı, tüm dijital dünyaların birleştirilmesiyle oluşturulan ve arsa, şirket alınabilen sanal dünyaya kimselerin ses çıkaramadığını belirtti.
“BÜTÜN SİSTEMİN 1 KİLOMETRELİK ALANDA GİTTİĞİNİ SANIYORUZ”
Harmancı, Alamut kalesinin bahsedilen efsanelerin aksine bir kilometrelik alanda kurulu olduğunu belirtti. Alamut ile bahsedilen devasa bir sistemin bu 1 kilometrelik alanda yaşandığına inanmanın yanılsama olacağını dile getiren Harmancı, “Alamut, İran’da çokça bilinen bir yapı. Ancak İran, inanç yerlerini, özellikle de Alamut gibi yerleri insanların dikkatinden uzak tutmaya çalışıyor. Kültür Bakanlığına benzer bir bakanlığın orada bir tabelası var. Çeşitli dönemler ziyaret edildiğini görüyoruz. Alamut kalesi, 80-90 kilometre boyunca dağlar arasından gidilerek ulaşılan bir yerde. Ben, en yüksek tepelerden birisi olarak biliyordum. Halbuki en yüksek tepelerden birisi değil de gözetlemesi en yüksek konumlardan biri. Alamut’u çevresindeki köyler, dağlar bir bütün oluşturuyor. Alamut kalesi yaklaşık bir dönüm bile olmayan bir yer olarak önümüze çıkıyor. Bütün sistemin de orada yürüdüğünü, gittiğini sanıyoruz. Bu bizim ufkumuzu daraltıyor” dedi.
“90 KİLOMETRELİK ALANDA GÖZETLEME KULELERİ VE ASKERİ GARNİZONLAR KURULU”
Alamut’un 90 kilometrelik alana yayılan gözetleme kuleleri, askeri garnizonlar ve inşa edilen yaşam alanlarıyla var olduğunu ifade eden Harmancı, cennet hikayesi ile anlatılan bölgenin aslında vahalar, dereler, tarıma elverişli alanlar, her çeşit meyve ağaçları ile bir cennet hissi verdiğini kaydederek şöyle konuştu:
“O kadar küçük bir yerde koca Ortadoğu’yu sarsabiliyor? Etrafında halkalar biçiminde gözetleme kuleleri, askeri garnizonlar ve yaşam alanları kurulduğunu görüyoruz. Hemen yanı başlarında o yaşamı sürdüren köyler, kasabalar Hasan Sabbah’ın egemenliğinde olan bir silsile. Güçlü bir yönetim aygıtı olmasıyla birlikte her şey Alamut kalesi ile bağlantılı değil. 90 kilometrelik alanda kurduğu sistem burada asıl etken. Her şeyi bir kilometrelik alandaki kalede olan bitenle kurmaya çalışıyoruz. Ben, kütüphanenin hep orada olduğunu sanıyordum. Ama öyle değildi. Kocaman bir bölge ve bu bölgenin herhangi bir yeri, kütüphanesi, garnizonu, tarım alanları da olabilir. Alamut kalesinde tarım yapamazsınız, hayvan besleyemezsiniz. Peki nerede yapacaksınız? Cennet hikayesi diye anlatılır. Ve anlıyorum ki aslında bölgenin kendisi bir cennet. 90 kilometrelik alanda köy vahaları, güzel dereler, tarıma elverişli alanlar var. Buralar yaşamın iyi sürdürülebildiği yerler.”
“DAĞ SİLSİLELERİ VE GÖZETLEME KULELERİ STRATEJİK ÖZELLİKLER”
200-250 merdivenle çıkılan Alamut’un işgal edilememesinin gerekçelerinden birinin etrafındaki dağ silsileleri olduğuna işaret eden Harmancı, “Alamut kalesine yaklaşık 200-250 merdiven yürüyerek çıkıyorsunuz. İşgal edilememesinin gerekçesi olarak bizzat oranın konumundan daha fazla etrafındaki dağ silsileleri. Alamut kalesine gelmeden gözetleme kuleleri ile yüzlerce kilometre öteden görünüyorsunuz. Çapraz kuleler ile Alamut kendi içerisinde haberleştiği için Alamut’a ulaşmanız mümkün olmuyor. Önemli bir özellik olarak bunu gördüm. Stratejik olarak Elbruz dağlarının göbeğinde kurulan bir bölge. Elbruz’u bütün olarak ele almak lazım. Sadece bir noktayı yani Alamut’u ele aldığınızda bu kale burada nasıl kurulmuş diyebilirsiniz. O alanda insanlar yaşıyor. Alamut’un kendisi 300 kişiyi alır veya almaz” diye konuştu.
“HASAN SABBAH’IN KURDUĞU AT YETİŞTİRİCİLİĞİ ASKERİ STRAJİ İÇİN BÜYÜK GÜÇ”
Harmancı, Alamut’a ulaşmayı engelleyen önemli sebeplerden birinin de bu 90 kilometrelik alanda kurulmuş gözetleme kuleleri ve askeri garnizonlar ile kurulmuş ağın olduğuna vurguda bulundu. Harmancı, ayrıca Hasan Sabbah’ın gücünü askeri stratejiyi hakim kılan at yetiştiriciliği ile kurduğuna değinerek şunları belirtti:
“Sizin ulaşmanızı engelleyen ise onlarla kilometrelik çeperde kurulan askeri garnizon ve içeriye girmenizi engelleyen bir ağın kurulmasıdır. Alamut’un özelliği bence bu. Asasian (Haşhaşiler) denilen şeyi bizler hep Haşhaşiler olarak okuyoruz. Assasi kelimesi aynı zamanda eski dillerde at yetiştiriciliği ile ilişkili bir kelime. Hasan Sabbah’ın gücünün at yetiştiriciliğinden geldiğini düşünüyorum. Seyis terimi de oradan geliyor aslında. Bununla ilgili çeşitli delillerim ve göstergelerim de var ama üzerine çok gitmedim. Bunu kırmak artık kolay değil. Bu terminolojiden de görüyoruz ki; aslında Hasan Sabbah’ın kurduğu ordu at yetiştiriciliği ve büyük bir ekonomiye sahip olması ile de ilişkili. Bir ordunun silaha ihtiyacı varsa ve silahı senden temin edebiliyorsa o ordu güçlü olur. Askeri stratejiyi sürdürebileceğin güç at ve sen ve o atları temin edemezsen güçlü olamazsın.”
“MEDYA SİMSARLIĞI O DÖNEMDE GEZGİNLER ÜZERİNDEN YAPILIYOR”
Hasan Sabbah’ın kurduğu bu güçlü sistemin, o dönemin gezgincilerinin medya simsarlığı ile çarpıtılmak istendiğini dile getiren Harmancı, “Hasan Sabbah’ın gücü sadece askeri suikastlar yapan, haşhaş içirerek sahte cennetler icat eden şeyler asla değil. Bu da tarihin bizde bıraktığı yanılgılar. Elbruz dağlarının olduğu bölgede güçlü bir iktisadi yapı kurulmuş. Güçlü bir askeri yapılanma oluşturulmuş ve yabancıların girmesi tamamen engellenmiş. Dönem sadece atlar veya develer ile Alamut’a girilebilecek bir dönem. Girebilmek için de ticaret yapman gerekiyor ve ilk gözetleme kulesinde atlarını teslim etmen gerekiyor. Zaten Alamut’un çevresinde bir sürü dere, tarım yapılan araziler, meyvelerin bol olduğu yediveren denebilecek bir bölge gördük. Bunlara birebir şahit oldum. Medya simsarlığının o dönemde gezginciler üzerinden yapıldığını görüyorum” şeklinde konuştu.
“HASAN SABBAH’IN DÜŞÜ PAYLAŞIMCI, BÖLÜŞÜMCÜ BİR SİSTEM”
Harmancı son olarak Hasan Sabbah’ın merkezi devlet sistemlerinin toplumu yönetmesinin önüne geçebilecek paylaşımcı ve ihtiyaç temelli bir istem kurduğunun altını çizerek, “Bir de şöyle bir metafor eklemek istiyorum. İkinci bir yaşam alanı kurmak için metavers yani sanal dünya denen bir şey var. Aslında Hasan Sabbah buna inandırmanın öncüsü. Metavars üzerinden bizlere sanal olarak araziler, binalar, şirketler satmıyorlar mı? Satıyorlar. Şimdi buna ses çıkarmıyoruz ama Hasan Sabbah böyle bir dünya olduğuna dair insanları inandırdığı için ‘sahte cennet’ diyoruz. Sahte cennet hala sürüyor. Bütün dinler sahte cennet satıyorlar. Hristiyanlık bizzat cennet anahtarı sattı. Müslümanlar ise cennette birbirlerine yer ayırıyorlar. Bu, bizzat o sistemin devamı olarak sürüyor. O dönemde de bunu Hasan Sabbah’a yakıştırmak o kadar kolay ki. Hasan Sabbah’ın, sanal dünya denen şeyi orada kurduğunu düşünmüyorum. Ama bir düşü vardı. O düşte de, merkezi devlet sistemlerinin toplumu yönetmesinin önüne geçebilecek bir sistem kurduğunu görüyoruz. Paylaşımcı, bölüşümcü ve vergi almak yerine ihtiyaç temelli bir sistem. Hangi köyün neye ihtiyacı var ise ana sistem içerisinde besleniyor. Ama Hasan Sabbah’ın sistemini bilmem hangi devletlere suikast yapan bir kimlik olarak görüyoruz. Oysa Hasan Sabbah’ın düşü insanlık düşü olarak devam ediyor. Yaresanlar da o düşü devam ettiren topluluklardan birisi” ifadelerini kullandı.
Ersin ÖZGÜL/MUĞLA
İLGİLİ HABERLER:
> ‘Yaresanlarda dergah sistemi çok güçlü ve canlı; öz değerleri ile kendilerini koruyorlar’ (1)-VİDEO
> ‘Yaresanlar Şia simgeleri kabul etmiyor; Alevilerle ritüelleri müthiş benzerlik gösteriyor’ (2)-VİDEO
Yoruma kapalı.