Alevi Haber Ajansi

‘Hükümet “İslam içi İslam dışı” tartışmasını bomba gibi Alevilerin kucağına bıraktı’ (1)-VİDEO

PİRHA – Prof. Dr. Ayhan Yalçınkaya, AKP hükümetinin cemevlerini ibadethane olarak kabul etmeyeceğinin altını çizerek “AKP, Alevi örgütlenmesini dağıtmaya ve bu örgütlerin yerine doğrudan kendisini koymaya başladı” dedi. Yalçınkaya, “İslam içi, İslam dışı tartışması öylesine işlevsel bir araç oldu ki Aleviliğin giderek bütün siyasal gündemden, ülke gerçeklerinden kopmasını sağladı. Yani hükümet istediğini bu dönemde elde etti” vurgusunu yaptı. 

Alevi toplumu, Türkiye’de inancının, kimliğinin kabul edilmesi için mücadele veriyor. Alevi olmayan diğer inanç topluluklarıyla eşit düzlemde yaşamak, baskılara, şiddete, katledilmeye, kültürel kırıma ve birçok olumsuzluğa karşı eşit yurttaşlık istemi defalarca dile getirildi/getiriliyor. Alevi kurumları ve yurttaşlar bu kapsamda haklarını almak için kendilerine yönelik haksızlıkları mahkemelere de taşıdılar. Ancak Yargıtay, Danıştay ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Alevilerin lehinde verdiği kararlar hükümet tarafından yerine getirilmiyor.

Öte yandan, Alevi örgütlerini dışlayarak, yerelde cemevleri ve dernekleri tek tek ziyaret eden hükümet yetkilileri, günlük maddi ihtiyaç tespiti yaparak, asıl sorunları görmezden gelip hakikatin üzerini örtmeye çalışıyor.

Cemevine ibadethane statüsü hala verilmezken, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Ankara’da Hüseyin Gazi Dergahı’na gitmesinin ardından İçişleri ile Kültür ve Turizm bakanlıklarınca koordine edilen “Milli Birlik ve Beraberlik Çalışması” kapsamında 8 ilde cemevi açılacağı duyuruldu.

Tüm bu gelişmelerle birlikte diğer yandan cemevleri ve yöneticilerine dönük saldırılar da sürdü. Aleviler, yapılan siyasetin samimi olmadığını ifade ediyor. Aleviliğin resmi bir inanç olarak kabul görmesi konusundaki taleplerin yanı sıra eşit yurttaşlık istemi sonuçsuz kalıyor.

‘Peki tüm bu yaşanan saldırılarla birlikte süren asimilasyon politikalarına karşı Aleviler ne yapmalı?’ sorusuna yanıt arıyoruz.

Alevi toplumuna doğrudan şiddetle yaklaşan bir siyasal anlayıştan, ‘cemevi yaptıran’ bir politik anlayışa evrilmenin altında neler var? Prof. Dr. Ayhan Yalçınkaya’ya sorduk.

“DOĞRUDAN DOĞRUYA BİR ŞİDDET PRATİĞİ SÖZ KONUSU”

Prof. Dr. Ayhan Yalçınkaya, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın cemevi ziyareti Alevi sorununa ilişkin siyasal rejimin müdahalesinin yavaş yavaş renk değiştireceğinin işareti ya da doğrudan değiştirdiğinin işaretidir” dedi.

Yalçınkaya, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hüseyin Gazi Türbesi’ne gidişini “Bu bir ziyaret değil” diyerek şöyle özetledi:

“Ziyaret böyle olmaz. Burada ziyaret edilen bir taraf yok. Açıkça sayın cumhurbaşkanı, kendi koşullarına uydurduğu bir mekanı ziyaret ediyor ve o mekan ziyaret öncesinde cemevi olmaktan çıkarıldığı gibi mekanın gerçek sahipleri cemevine alınmıyor. Dolayısıyla doğrudan doğruya bir şiddet pratiği söz konusu. Çünkü cumhurbaşkanı söz konusu olduğu için hiç kimse onun ziyaretini engelleyemez.

“KEMALİST İDEOLOJİNİN AYAK İZLERİNE BASARAK İLERLİYOR”

Alevilere öncelikle buradan bir mesaj veriliyor. Bu, şimdiye kadar yapılan bir şey değildi. Tabii ki Alevilere fiziki şiddet, dedelere yapılan saldırılar, gözaltılar, ‘sapkın’ olarak suçlanıp cezaevine atmalar, sakallarının kesilmesi, bağlamalarının parçalanması durumu birer şiddetti kuşkusuz. Aynı şekilde ‘mum söndü’ iddiaları da sembolik şiddetin bir parçasıydı. Özellikle çalıştaylar süreci ile birlikte AKP bu sorunu ‘Cumhuriyet çözemedi biz çözeriz’ iddiasıyla sahneye çıkmıştı. Sonrasında da anlaşıldı ki Kemalist ideolojinin ayak izlerine basarak ilerliyor. Evet çözeriz ama nasıl? Eğer Aleviler bizim konumlandırdığımız biçimde konumlanmayı kabul ederse! Toplumsal dinsel olarak kendi varlıklarını bizim toplumsallık ve dinsellik anlayışımız çerçevesinde tanımlarlarsa evet sorun çözülecek. Çünkü sorunu böyle koyduğunuz zaman zaten sorun diye bir şey kalmıyor ki. Bunun açık anlamı Alevilerin, doğrudan doğruya Sünni Müslümanlığın biricik hakiki din olduğunu kabul etmesi ve dolayısıyla kendilerini dinsel azınlık olmaktan çıkarmaları, çoğunluğa katılmaları ve bunun gereklerini yerine getirmeleri. Yani ‘Ramazan bizim orucumuz, Kur’an anlaşıldığı haliyle bizim kitabımız, Hz. Muhammed Sünnilerin anladığı haliyle bizim peygamberimiz, Hz. Ali’ye gelince, canım o da damadı. İleri gelen bir İslam figürü’. Bunu demeye razıysa eğer Aleviler, dolayısıyla da cami bizim ibadethanemiz… Bunu Aleviler dediği zaman Alevi sorunu diye bir sorun kalmıyor. Dolayısıyla bu tanım ile çalıştaylar yürüdü. Alevilerin bu tanımı reddeden tüm özellikleri de ‘kültürel özellik’ olarak belirli bir toleransla karşılanmaya hazırmış gibi hava verildi. Zaten kültürel zenginliğimiz içerisinde tarikatlar da var. ‘Alevileri de o bahiste anıp geçebiliriz’ denildi.”

“AKP, ALEVİ ÖRGÜTLENMESİNİ DAĞITMAYA VE DOĞRUDAN KENDİSİNİ KOYMAYA BAŞLADI”

Prof. Dr. Ayhan Yalçınkaya, günümüzde AKP iktidarının çok farklı bir politika yürüttüğünün altını çizdi. “Şiddet başka bir şeye dönüştü” diyen Yalçınkaya, geçmiş ile günümüz Alevi politikalarını şu şekilde özetledi:

“Kemalist kurucu kadrolar ve rejim, nasıl Sünniliğe dönük ‘biz kendi dinimiz olarak Hanifi-Maturidi inancı seçiyoruz. Kur’an’ı ona göre çevirteceğiz.’ Ki Mustafa Kemal’in emri ile Kur’an Türkçe’ye çevrilmiştir. İkincisi, ‘dini eğitimi de bu temelde vereceğiz’ vs.… Yani Kemalist rejim Sünniliği nasıl belirli bir kalıba sokmuş ve Hanefilerin dışındakilere de aynı şeyi dayatmışsa, bu kez onun en iyi öğrencisi AKP de aynı şeyi yapıyor. Dolayısıyla ‘sizin cemevine, ceme atfettiniz kutsallığı ve ibadet vasfını da tanımıyoruz. doğrudan müdahale edeceğiz.’Doğrudan müdahalenin altını çiziyorum. Bunun açık anlamı şu: Sizin kurumlarınızı da tanımıyoruz. Artı mevcut 30 yıllık örgütlenmenizi de hiç tanımıyoruz!

Cemevlerini tek tek gezip kurumların şubelerini dolaşma ve sözüm ona ihtiyaçları tespit ederek karşılamayı ve daha da önemlisi bu kurumlara gidip şunun söylendiğini biliyoruz: Merkezinizden ayrılın, ne ihtiyacınız varsa karşılayalım. Yani tıpkı cumhuriyetin tarikat örgütlenmelerini dağıtması ve doğrudan müdahale olması gibi bu kez AKP, Alevi örgütlenmesini dağıtmaya ama bütün boyutuyla sağıyla, soluyla ayırt etmiyorum ve bu örgütlerin yerine doğrudan kendisini koymaya başladı. İşte bu yeni.

“DİYANET DEVLETİN TA KENDİSİ”

Cumhuriyetin elinde Diyanet İşleri gibi bir başkanlık vardı. Bizzat cumhuriyetin kurucu kadroları kurmuştu. Onun eliyle kontrol ediyordu. Fakat bunu da belirli sınırlar içerisinde tutmayı başardılar. Şimdiki Diyanet ile o zaman ki Diyanetin alakası bile yok. O dönem önemsiz bir kurumdu şimdi ise Diyanet devletin beyni durumundadır. Adeta devletin ta kendisidir Diyanet.”

“FABRİKA AYARLARI KORUNDUĞU SÜRECE CEMEVLERİ KABUL EDİLMEYECEK”

Ayhan Yalçınkaya, hükümetin kuracağı söylenen “Alevilik Dairesi” türü yapılanmayı da yorumladı. Yalçınkaya, AKP hükümetinin, Alevi toplumunun istediği gibi bir statü talebini karşılamayacağını ifade ederek şöyle devam etti:

“Şimdi ise ‘Dedeler dairesi mi kuralım, bir Alevi Diyaneti mi kuralım, Kültür Bakanlığı’na bağlı bir şey mi kuralım’ tartışmaları bu yokluktan kaynaklanıyor. Dolayısıyla siyasal iktidar, irili ufaklı cemaatlere karşı son derece hassas davranıyor. Onlar da bu gücü tepe tepe kullanıyorlar. Eğer bunların böylesi bir etkisi varsa ki var, bakanlıkların hangi cemaatlerin elinde olduğunu biliyoruz. Eğer bu güç varsa, bunun açık anlamı herhangi bir dinsel vasıf taşıyan, yani Aleviliğin İslam içinde ama Sünni Müslüman olmayan bir dinsellik taşıdığına dair bir vurgu içeren daireyi kesinlikle bunlar inşa edemezler. İkincisi ise cemevlerini de bu yanıyla kesinlikle ve kesinlikle istediğimiz kadar bağıralım hiçbir siyasal iktidar, bu devlet yapılanmasını, mevcut fabrika ayarlarını koruduğu sürece kabul etmeyecektir. Ellerinde bir aparat olmadığı için aparat inşa etmeye çalışıyorlar. İçişleri Bakanlığı’na bağlı bir daire kursalar bu kez Aleviler diyecek ki ‘Siz özellikle 12 Eylül faşizminden beri bizi Kürtlerle birlikte güvenlik tehdidi olarak sayıyorsunuz. Şu anda sözüm ona sorunu çözmek istiyorsunuz ama sanki biz tehditmişiz gibi İçişlerini Bakanlığı’na bağlı bir dairede temsil etmeye kalkıyor ve manipüle etmeye çalışıyorsunuz’. Ama bunu yapamayacaklar.

Dinsel bir kurum olarak Diyanete bağlı bir kurum olarak da örgütleyemeyecekler. Çünkü Alevilerin buna karşı çıkması bir yana, Sünni dindarlık buna karşı çıkacaktır. Bunun örneği 1960 darbesinden sonra Alevilerin Diyanette temsil edilmesi için verilen bir önerge var. Bir mezhepsel dairesi kurulması için sunulan öneri sonucu ortalık ayağa kalkmıştı. Geriye çalıştaydan bu yana ileri sürdüğü bir temel argüman kalıyor; kültürel zenginlik, kültürel çeşitlilik.
Dolayısıyla bu daire ancak ve ancak Kültür Bakanlığı içinde kurulabilir. İktidar için tek çözüm o görünüyor. Daha önce semah için Kültür Bakanlığı, UNESCO’ya başvurmuştu. Somut olmayan kültürel miras, artı Dertli Divani de canlı insan hazinemiz…

Muhtemelen şöyle bir şey yapacaklar: ‘Somut Olmayan Kültürel Mirası Koruma Dairesi’ gibi bir daire inşa edecekler ve muhtemelen de Kültür Bakanlığı’nın içinden ama kendileriyle aynı zihniyette bir Alevi ismi koyacaklar. Bunun için en ideal aday tabii ki Dersim’deki onların has dedesi adaydır. Arkasından bu daire aracılığıyla Aleviliği kontrol etmeye çalışacaklar.”

“CEMEVLERİ DİLENCİLEŞTİRİLİYOR, CEMEVİ VE BAĞLI OLDUĞU GENEL MERKEZ ARASINA DUVAR ÖRÜLÜYOR”

Prof. Dr. Ayhan Yalçınkaya’nın dikkat çektiği bir diğer başlık ise “Cemevlerinin tek tek avlanacağı” konusu oldu. Mevcut cemevlerinin yerel yönetimler ve siyasal iktidar kıskacında olduğunu anlatan Yalçınkaya, Fetullah Gülen projesi olan cami-cemevi planının halen devrede olduğunu belirtti. Yalçınkaya şunları kaydetti:

“Diyelim ki 2000 cemevi var. Bunların hemen hemen tümü bağımsız köy derneklerine ait cemevleri ve bu cemevlerinin çoğu da faal durumda değil. Onun dışındakilerse büyük federasyon ve derneklere bağlı. Dolayısıyla burada yapılması gereken şey, eğer cemevleri ile temas kuruyorsanız, örneğin Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı ile temas kurmaktır. Yani genel merkezini muhatap almaktır. Ama bu yapılmıyor. Özellikle cemevleri dilencileştirilerek ilgili cemevi ve bağlı olduğu genel merkez arasına duvar örmeye çalışıyorlar. Çünkü genel merkezler siyaset üretmekte.

“CEMEVLERİNİN YANINA BİR DE MESCİT KONDURACAKTIR”

AKP’nin şu anda yaptığı şey CHP’nin bir 10 yıldır en azından yaptığından farklı değil. Ondan öğrendi. CHP’li belediyeler de bunu yaparken, örneğin AKD’nin cemevi gibi görünüyor ama AKD Genel Merkezi sıkıysa belediyeden bağımsız orada bir adım atsın. Çankaya Belediyesi’ne bağlı ise örneğin Alper Taşdelen anında müdahale edebilir. Çünkü elinde tehdit edebilecek bir araç var. ‘Kadroyu çekerim, arsa benim, bina benim, her şey benim. Siz kimsiniz? diyebiliyor. Şu an hükümetin yapmaya çalıştığı şey de bu. Ve hükümet mevcut cemevleri içerisinde kendisine karşı direnişin örgütlenebileceğinin farkında. Bunun içindir ki yine belediyelerden öğrendiği yöntemi kullanıyor. Bu cemevlerinin yanına küçük bir mescit de kondurulabilir. O Fethullahçıların projesiydi ve darbe sürecinde bu proje çöpe atılmış gibi görünüyor ama şu anda aslında yürütülen akıl Fethullahçı bir akıl. Dolayısıyla eğer rejim, sayısının 8 kadar olduğunu bildiğim cemevini yaptırırsa, büyük ihtimal onun sağına soluna Sünni vatandaşlarımızın dinsel ihtiyaçlarını giderebilecekleri bir mescit de konduracaktır. Sanki Sünni vatandaşlarımız dinsel ihtiyaçlarını gidermek için cemevine geliyorlarmış gibi! Ama emin olun ki gelecekler ya da getirileceklerdir.”

“HÜKÜMET BU TARTIŞMAYI BOMBA GİBİ ALEVİLERİN KUCAĞINA BIRAKTI”

Alevi toplumu için tehlike arz eden bir diğer konunun ise “Alevilik İslam içi mi, İslam dışı mı?’ tartışması olduğunu söyleyen Yalçınkaya, “Bunu kendi içimizde atomize etmek için kullandılar” dedi. Profesör Yalçınkaya, demokratik kitle örgütleri ile Alevi toplumu arasındaki bağın kesilmek istendiğine de işaret ederek şunları söyledi:

“Özellikle çalıştay sürecinde hükümetin, Alevileri içeriden bölmek ve Alevileri sadece ve sadece kendi Alevi gündemlerine hapsetmek için kullandığı bir araçtı bu. Kuşkusuz bu aracın işlevsel olduğundan söz edebiliyorsak bunun toplumsal, dinsel bir karşılığı olduğunu da varsayıyoruz, demektir. Özellikle diaspora Alevileri ister istemez farklı ihtiyaçlar hissediyorlar ve ihtiyaçları toplumsal kurumlar tarafından karşılanmadığı sürece İslam’la ilişkilerinde daha mesafeli duruyorlar. Ve başka sonuçlar ortaya çıkıyor. Ama burada sorun Alevi topluluklarda değil. Alevi kurumları, pirleri, rayberleri doyurucu yanıtlar veremiyor olabilirler ama yine de Aleviliğin İslam içi mi, İslam dışı mı tartışmasında asıl sorumlu olan kesinlikle siyasal rejimdir. Ve bunu Alevileri toplumun genel gündeminden özellikle de demokratik hak arayışında olan kesimlerden koparmak için kullandı.
Bir kendi içinde atomize etmek için, iki diğer kesimlerle arasına duvar örmek için kullandı. Diğer kesimlerde de aslında iş gördü. Kimi Kürt, muhalif, Şafi dostlarım, ‘Alevilik’ deyince ‘Siz de din misiniz? Kur’an’ınız, peygamberiniz var mı?’ diye sorarlar. ‘Alevilik din değildir, yaşam tarzıdır. Zaten sizinkiler de öyle diyor’ deniliyor. Yaşam tarzı dediğiniz dinden ayrı bir şey mi? Din yaşam tarzından ayrı bir şey mi? Din eğer yaşam tarzı olmayacaksa sizinki din, eğer yaşam tarzı değilse demek ki aslında sizinki din değil. Zaten dinin temel vasfı odur.

İkincisi siz dini neden Sünnilik içinde okuyorsunuz? İlla sizin inandığınız tanrıya, sizin inandığınız gibi inanmak zorunda mıyım ki Müslüman sayılabileyim. Ki sizin Müslümanlık algınız esasen çoğunlukçu, belirli bir dinsel hegemonyanın ürünü. Hiçbirinizin ‘Kur’an’da şöyle diyor. Öyleyse böyledir’ deme hakkı yok. Sizin Kur’an okumanız gereği öyle bir sonuç ortaya çıkıyor. Ve siz o sonucun tek hakim sonuç olması için başka bütün okuma biçimlerini de engelliyor, tartışmaya kapatıyorsunuz. Dolayısıyla önce kendi tarihinizi bilin sonra bizim karşımıza çıkın.

“ALEVİLİĞİN GİDEREK BÜTÜN SİYASAL GÜNDEMDEN KOPMASINI SAĞLADI”

Öyle ki hükümet bu tartışmayı bomba gibi Alevilerin kucağına bırakarak şunu yaptı: Siz oturun, sadece bunu konuşun. Hayır kardeşim ben Kürt sorununu da konuşmak istiyorum. Kürt sorununu konuşuyoruz biri kalkıyor ‘Hocam Alevilik İslam içi mi, İslam dışı mı? Kürt’ün Alevisi, Sünnisi olur mu, olmaz mı?’ diyor. Kadınlara yönelik şiddeti konuşuyoruz ‘Hocam bize Aleviliği anlatın, kadınlara yönelik şiddetten bize ne’ diyor. Alevi örgütlenmesinden konuşuyoruz, ‘Önce bir karar verin İslam içi mi, İslam dışı mıyız, ondan sonra konuşalım’ deniliyor. Dolayısıyla bu İslam içi, İslam dışı tartışması öylesine işlevsel bir araç oldu ki Aleviliğin giderek bütün siyasal gündemden, ülke gerçeklerinden kopmasını sağladı. Yani hükümet istediğini bu dönemde elde etti.”

Eren GÜVEN/ANKARA

 

İLGİLİ HABERLER

> ‘Aleviler, kimliklerine sahip çıkmalı, dışlananların, emekçilerin, kadınların yanında olmalı’

> ‘Alevi hareketinin kendi kimliğini, eşit yurttaşlık üzerinden savunmaya çalışması çok anlamlı’

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak