PİRHA- 34 yıl önce, Irak’ta insanlık tarihine kara bir leke daha düştü; bir insanlık suçu işlendi. 16 Mart 1988’de Irak’ta Baas iktidarı ve Saddam Hüseyin, kimyasal ve biyolojik silahlar kullanarak kadın, çocuk, yaşlı, genç 5 bini aşkın Halepçeli Kürt’ü katletti, onbinlercesini de sakat bıraktı.
Saddam Rejimi, Irak Kürdistan Bölgesi’nin İran sınırı yakınlarında bulunan Halepçe kentini 16 Mart 1988’de zehirli gazlarla 3 gün boyunca yoğun bombardıman altına aldı. “Halepçe Katliamı” olarak tarihe geçen katliamda yapılan bombardımanda binlerce insan evlerinde ve sokaklarda can verdi. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 5 bini aşkın insanın yaşamını yitirdiğini, 7 binden fazla kişi yaralandığını ve onbinlercesinin ise sakatlandığını açıklarken, Irak Savaşı’ndan sonra bölgeye giren yabancılar tarafından bu rakamın daha da büyük olduğu belirtildi.
Halepçe Katliamı bombalar arasında annesine koşan bir çocuğun dilinden dökülen “Dayê bêhna sêva tê’ (Anne elma kokusu geliyor)” cümlesiyle ve gazeteci Ramazan Öztürk’ün, “Sessiz Tanık” adını verdiği fotoğrafıyla hafızalara kazındı.
Bombardıman öncesinde 75 bin civarında nüfusa sahip Halepçe’den geriye yıkık bir şehir kalırken, Halepçe’nin büyük bölümü bombardıman sonra boşaldı. On binlerce kişi yakınlarını dahi toprağa veremeden, İran ile Türkiye’ye geçmeye çalıştı. Çok sayıda kişi de yolda ya da yerleştirildikleri kamplarda açlık ve susuzluktan yaşamını yitirdi.
Katliamdan sonra Halepçe’ye giden gazetecilerin objektiflerine yansıyan görüntüler trajedinin boyutunu gösteriyordu. Çoğu kadın ve çocuk olmak üzere evlerin avlularında, kapıların eşiklerinde römorkların içinde, tarlaların ortasında ve yolların kenarında yanmış yüzlerce ceset vardı. Katliamdan sonra Halepçe’ye ilk gidenlerden Ramazan Öztürk’ün çektiği fotoğrafta bombardıman sırasında oğlunu alıp kaçmak isterken bir merdiven başında düşüp yaşamını yitiren Ömer Xawir yer alıyordu. Bu fotoğraf Halepçe trajedisinin de sembolü olmuştu. Bu fotoğraftan sonra Halepçe’de Ömer Xawir’in büstü de yapıldı. Fotoğrafın sahibi Ramazan Öztürk, yıllar sonra Halepçe’ye gidip büstü yapan heykeltıraşa “Neden Ömer Xawir?” diye sorduğunda heykeltıraş da “Ömer Xawir ölürken bile çocuğuna ağırlığını vermemek için kolundan destek almış. Son nefesini verirken bile o koruma duygusuyla, babalık duygusuyla hareket etmiş” diyor.
“KOŞUYORMUŞ GİBİ HIZLI HIZLI NEFES ALIYORDUK”
Evlerinin sığınağında saklanan Halepçeli genç bir kadın, “Önce helikopterler geldi, sonra uçaklar. Bir bir atıldı bombalar. Başlangıçta çöp gibi kötü bir kokuydu. Sonra elma kokusu gibi güzel bir kokuya dönüştü. Ardından yumurta gibi koktu. Dışarı baktım. Çok sessizdi, ama hayvanlar ölüyordu. Koyunlar ve keçiler ölüyordu. Gözlerimiz gittikçe kızarıyordu ve bazılarımızın gözleri yaşarıyordu. Kaçmaya karar verdik. İneğimiz bir köşede yatıyordu. Koşuyormuş gibi hızlı hızlı nefes alıyorduk. Sonbahardaymışız gibi ağaçların yaprakları dökülüyordu. Her tarafta insanlar ölüyordu. Bir çocuk daha ileri gidemeyecek duruma geldiğinde korkudan çılgına dönen ebeveynleri çocuğu yolun kenarında bırakıyorlardı. Aynı şekilde yaşlılar da bırakılıyordu. Koşuyorlar, nefes alamaz duruma geliyorlar ve ölüyorlardı” diye anlatıyordu.
KATLİAM, 2010’DA SOYKIRIM OLARAK KABUL EDİLDİ
Enfal Harekatı kapsamındaki uygulamalar ve Halepçe Katliamı Birleşmiş Milletler (BM) Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi ve Uluslararası Ceza Mahkemesinin Roma Statüsü’ne göre yapılan soykırım tanımına da uyuyor. Bu nedenle Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesinden sonra Halepçe Katliamı, 1 Mart 2010 yılında Irak Yüksek Ceza Mahkemesi tarafından soykırım olarak kabul edildi. Sonraki süreçte Irak Meclisi ve Irak Kürdistan Bölgesi Meclisi de Halepçe’yi soykırım olarak tanımıştır. Bugün Halepçe’nin içinde yer aldığı Enfal Katliamı da, Norveç, İsveç ve İngiltere tarafından “Kürt soykırımı” olarak kabul ediliyor. Türkiye’de de Enfal ve Halepçe katliamının TBMM tarafından soykırım olarak karar altına alınması amacıyla kanun teklifleri veriliyor.
SADDAM HÜSEYİN VE HASAN ALİ MECİD İDAM EDİLDİ
Baas rejimi yıkıldıktan sonra Saddam Hüseyin ve Hasan Ali Mecid, Enfal Katliamı’ndan yargılandı. Duceyl Katliamı’ndan dolayı ölüm cezasına çarptırılan Saddam Hüseyin, 5 Kasım 2006 tarihinde asılarak idam edildi. Mecid ise, “İnsanlığa karşı suç işlemek ve soykırım” suçlarından yargılandığı davada 24 Haziran 2007’de ölüm cezasına çarptırıldı. Mecid’in cezası, 25 Ocak 2010’da infaz edildi. Mecid’in idam kararının imzalandığı kalem ve asıldığı ip Halepçe’deki müzede sergileniyor.
Halepçe Katliamı’na dair sosyal medyada binlerce mesaj yayınlanırken, insan hakları örgütleri ve siyasi partilerde açıklamalar yaptı.
Demokratik Toplum Kongresi (DTK), Özgür Kadın Hareketi (TJA), Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) ile Kürdistani İttifak Çalışması Grubu’nda yer alan partiler, 16 Mart 1988’de Halepçe’de 5 bini aşkın Kürdün ölmesiyle sonuçlanan katliama dair açıklama yaptı.
Üzerinden 34 yıl geçen Halepçe Katliamı’nda hayatını kaybedenleri anarak başlayan açıklamada, “Kazanımları korumak için ulusal birliğin inşası zaruridir. Tüm partiler sorumluluklarını yerine getirmeli” çağrısı yapıldı.
Halepçe Katliamı’nın 34’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklama yapan Türkiye Barolar Birliği, “Çoğu kadın ve çocuk binlerce insanın ölümüne, on binlercesinin yaralanmasına ve hastalanmasına yol açarak insanlık tarihine bir utanç sayfası olarak geçen Halepçe Katliamı’nın 34. yılında, saldırıda yaşamını yitirenleri saygı ve rahmetle anıyoruz. Bütün insan hakkı ihlallerine karşı hukukun üstünlüğünü, insan onuruna yaraşır şekilde yaşama hakkını savunmaya devam edeceğiz” dedi.
(HABER MERKEZİ)
Yoruma kapalı.