PİRHA – Gazeteci Zeynel Gül, Tahtacı Alevilerde nevruzun anlamını yazdı. “Sultan Nevruz bir dayanışma bayramıydı” diyen Gül, Diyanet asimilasyonuna da dikkat çekerek “Tüm Tahtacı canlarımızdan, özellikle gençlerden rica ediyorum. Geleneklerinize sahip çıkın. Diyanetin asimile çalışmalarına dedeleriniz gibi karşı durun” dedi.
Gazeteci Zeynel Gül, Tahtacı Aleviler için büyük önem taşıyan ‘Sultan Nevruz’ hakkında yazdı. Nevruz’un bir dayanışma bayramı olduğunu ifade eden Zeynel Gül, 12 Eylül 1980 Askeri Darbe sonrasında Alevi kültürünün asimile edilmek istendiğinin altını çizdi.
“İNSANLIĞIMIZI ÖLDÜRMEYE ÇALIŞIYORLAR”
“Sadece geleneklerimizi değil, insanlığımızı öldürmeye çalışıyorlar” diyen Gül, yazısında şu bilgileri paylaştı:
“Tahtacı Alevilerin en büyük iki bayramı vardır; birisi Sultan Nevruz, diğeri Hıdırellez.
Aslında Mart ayı girmesi ile başlardı bayramın ilk haberi. Annelerimiz ‘Mart Karası’ çalmasın diye kollarımıza renkli iplerden yaptığı mart ipi bağlaması ile. İki, üç gün önce sokakların süpürülmeye başlanması ise bayramın geldiğinin habercisiydi. Babalarımız dağlardan kuru odunlar getirir, 20 Mart günü ise ateşler yakılır, kazanlarda sular kaynatılır, annelerimiz bizi çimdirirlerdi/yıkarlar, yeni elbiselerimizi giydirirler, ‘kirletmeyin’ diye tembih ederlerdi. Ne kadar tembih etseler de çocukluk işte bazen güreşir, bazen dallara çıkar elbiselerimizi çamur ettiğimiz, bir yerlerinden yırttığımız olsa da, analarımız o gece tamir ederlerdi.
Bayram sabahı erkenden uyanır, elbiselerimizi giyer, önce babamızdan, annemizden, hayatta iseler dedelerimiz, ebelerimiz, ecilerimizin/anne annemizin başlayarak ellerini öperdik. Kahvaltı sonrası yakın akrabaların evlerine giderdik el öpmeye. Gittiğimiz her evden bize para, iğde, erik kurusu, leblebi, lokum, bisküvi, nar, ayva gibi hediyeler verilirdi. Sokaklar çocukların olurdu o sabah.
Köyün yetişkinleri köy meydanında toplanır görev bölümü yaparlardı. ‘Doruğun içi’ derler bizim köy meydanına. Bir kısmı evlerden odun toplamaya gider, bir kısmı boyunlarına heybeler alarak ev ev gezer fasulye, nohut, kuru üzüm, kuru erik, bulgur, pirinç başta olmak üzere evlerden verilen her şeyi toplarlardı. Bir diğerleri kesilecek kurbanlıkları almaya gider, kesip yüzerler, etleri hazır ederlerdi. Bir başkaları yemekler için evlerden kazanlar toplar, çeşmeden su taşırlar, köy yemeklerini yapanlar kadınlar olsa da, erkekler sadece onların emrini yerine getirirlerdi. Ateşler yakılır, kazanlar ateşe konurdu.
Yemek hazırlıkları bittikten sonra önce gençler mezarlığa geçerler, mezarlıklardaki yaprakları, dalları süpürürler, bir kenarda yakmaya başlarlar. Mezarlardaki çökmüş, yıkılmış yerleri, mezarlık duvarlarını tamir ederlerdi.
Daha sonra mezarlığa kadınlar gelmeye başlarlar. Hepsinin elinde bir adak vardır. Mezarda yatanlarını ziyaret ederler, konuşurlar, ağıtlar yakarlar, topraktaki yatanlarının en sevdiği yemeklerden adaklar dağıtırlar, mezar toprağına da payını verirlerdi. Bazıları da kahve dağıtırdı.
Daha sonra herkes köy meydanında toplanır, sofralar kurulur yemekler yenir. Yemekten sonra geleneksel oyunlar oynanırdı. Sultan Nevruz bir dayanışma bayramıydı, ölmüşlerle konuşma bayramıydı, küs küsün yemeğini yediği bir barışma bayramıydı Tahtacılarda.
Köylere 12 Eylül sonrası yapılan camilerin etkisiyle bu güzel gelenekler kuran ayetleri, Sünni gelenekleri ile katledilmeye başladı.
Tüm Tahtacı canlarımızdan, özellikle gençlerden rica ediyorum. Geleneklerinize sahip çıkın. Diyanetin asimile çalışmalarına dedeleriniz gibi karşı durun. Sadece geleneklerimizi değil, insanlığımızı öldürmeye çalışıyorlar cahilliğimizi kullanarak…”
(HABER MERKEZİ)
Yoruma kapalı.