PİRHA- Sosyal Antropolog Hasan Harmancı, Muharrem Orucu, 12 İmam, Ehlibeyt gibi sembollere Yaresanlarda rastlamadığını dile getirdi. Harmancı, “Dergahta, günlük sohbetlerde konuştuğumuzda Muharrem’e dair hiç bir şey göremedim. Ehlibeyt, 12 İmam gibi kavramlar da yoktu ve bu bana inanılmaz şaşırtıcı geldi. Bunları Şia simgeler olarak kabul ediyorlar ve kendilerinde olmadığını söylüyorlar” diye belirtti.
Sosyal Antropolog Hasan Harmancı‘nın İran’da bulunan Yaresan toplumuna dair temaslarını ve izlenimleri PİRHA’yla paylaştığı dosya haberin ikinci bölümünde Yaresan inancında kadının yeri, kadın ziyaretleri, Yaresanlık-Alevilik inancının ritüelleri arasındaki benzerlikler-farklılıklar, Şia yoğunluklu sembollerin Yaresanlığa yansımalarının ne boyutta olduğu izlenimlerini aktardı.
Yaresanların anadili olan Goranice’nin (Kürtçenin lehçesi) yol dili olarak çok belirleyici bir yerde olduğuna işaret eden Harmancı, kitapların, nefeslerin ve yol gösterici şiirlerin Goranice olarak icra edildiğini dile getirdi.
Harmancı, Yaresan inancında kadının yolu yürüten, hizmet eden noktada olduğuna dair belirlemede bulundu. İbadetleri daha çok kadınların yürüttüğüne dair izlenimleri olduğunu belirten Harmancı, “Hem hizmet ediyorlar, hem de ibadetleri yürütüyorlar; ama bunu sessizce yapıyorlar” ifadelerini kullandı.
Harmancı, Muharrem Orucu, 12 İmam, Ehlibeyt gibi sembollerin Yaresanlarda da olduğunu sandığını ancak aksine Yaresanlarda bu sembollere hiç bir şekilde rastlamamasını şaşkınlıkla karşıladığını dile getirdi. Harmancı, bu sembollerin neden olmadığını sorduğu Yaresanlardan, “Bunların bizimle bir ilgisi yok. Bizim pirlerimiz, mürşitlerimiz belli’ cevabını aldığını aktardı.
Yaresanlarda pirlik makamının ocaklara bağlanan bir zorunluluğunun olmadığını kaydeden Harmancı, dergahta veya ziyarette hizmet eden kişinin yolda yetkinleşmesi bu makama erişebildiğini ve toplumun kendi pirini yarattığını aktardı.
Harmancı ayrıca dışarıdan yabancıların Ehl-i Hakk yani Yaresan olabilmesinin mümkün olup olmayacağına dair sohbet ettiklerini ve isteyenin aile veya aşiret olarak belli ritüeller eşliğinde Yaresanlığa geçebilmesinin mümkün olduğunu belirttiklerini vurguladı.
Hasan Harmancı’nın Yaresanlara dair temaslarını ve izlenimlerini aktardığı röportajın 2. bölümü şöyle:
“GORANİCE YOL DİLLERİ, ÇOK RENKLİ VE GÜÇLÜ”
PİRHA- Yaresanlar, Şiaların yanı başında olmalarına rağmen kendilerini korumayı başarabilmişler. Goranice’nin (Kürtçenin lehçesi) yol dili olmasının bunda etkisi nedir? Siz nasıl gördünüz?
HASAN HARMANCI: Kırmanşah ( Yaresanlar Kırmanşan diye belirtiyor) bir eyalet ve kendisine yetebilecek bir geliri var. Ayrıca büyük bir bölümü Ehli Hak (Yaresan) topluluğundan oluşuyor. Bölgede kendilerini korumak açısından önemli bir özellikleri var. İbadet dilleri Kürtçe’nin Gorani lehçesinde ve bu da çok belirleyici. Ben Goranice’nin bu kadar renkli ve güçlü bir olduğunu bilmiyordum. Goranice’yi anlamak için birkaç dilin terminolojiyi karşılaştırmak gerekiyor. Bu da, o dilin gücünü gösteriyor.
15-16. yüzyıldan kalan Goranice yazılan kitaplarını gösterdiler. Tabi kitapları yasaklı olduğu için bunu fotokopi biçiminde çoğaltıyorlar. Dili bilirsen ancak ibadeti ve cemi çözüyorsun. Goranice yolun dili olmuş durumda. Bu Türkiye’de de yaşanıyor ve yol dilimiz Türkçe’dir, deniyor. Hayır, yolun dili tek bir değildir. Yolun dili Türkçe ise Hacı Bektaş’ın eserlerini neden Arapça’dan, Farsça’dan çeviriyorsun? Neden Nesimi’yi, Yunus Emre’yi anlamak için ikinci dili kullanıyorsunuz? Yolun dilinde Türkçe, Kürtçe, Farsa ve Arapça terminolojisi var.
“KİTAPLARI, NEFESLERİ VE ŞİİRLERİ GORANİCE “
Yine Yaresanlarda Goranice belirleyici bir dil. Mesela; terimler ile ilgili sorun yaşadığımızda Goranice’den Farsça’ya, Farsçadan Türkçe’ye çevirmek gibi bir süreci izlemek zorunda kaldık. Ana kitapları, ana nefesleri ve yol gösterici şiirleri Goranice. Bizler, ana sürekleyici dilin Türkçe olduğunu sanıyoruz ama değil; asıl sürükleyici dilin Goranice olduğunu görüyorum. Türkçe’de ne yazık ki çok daha az kavramlaştırması söz konusu. Bunu geçtiğimiz yıllarda araştırma yapan arkadaşlarımızla tartışırken niteliği anlamak açısından Alevi toplumu içerisinde Kürt toplulukların (Yarsan, Kakai, Şabak) genel nüfusunun çok fazla olduğunu gördük. Burada Türkçe bilmek yetmiyor ama orada Goranice bilirseniz inancınızı yürütürsünüz. Yine dergahın etrafında ve kendi içerisinde Goranice anadil olarak önümüze çıkıyor.
“KADIN YAŞAMIN VE İNANCIN BİR PARÇASI DURUMUNDA”
-Kadın, inancın neresinde? Yaşamın her alanında olan kadın inançta da varlığını hissettiriyor mu? Cem erkanlarına nasıl yansıyor?
Erkanlarını kadın-erkek dışında bağımsız yaptıkları da oluyor. Hakk’a yürüme erkanlarının birkaçını izlediğimde erkekler önde kadınlar geride ya da kadın-erkek birlikte ayrımsız bir biçimde yürütüyorlar. Muhabbet cemi dedikleri cem ise bizlerin cemlerindeki unsurların hemen hemen hepsine sahip. Kadınlar geride gibi görünüyor ama hiçte öyle olmadığını gördüm. Günlük yaşamda kadın erkek bir aradalardı ve bu hayatın bir parçası olmuş durumda.
Ayrılmak için bir dergahta yanlarına gittiğimde niyazlaştık. Cem yaptıkları odaya gittiğimde kadın-erkek dizilmişlerdi. Belki de ibadetin tam ortasındaydı ve bizler için kısa bir ara verdiler. Yani ibadetlerini ayrı yaptıkları, kadınları almadıklarına dair bir ayrım görmedim. Hep bir aradalardı.
“YARESANLARDA YOLU YÜRÜTEN KADINLAR, AKTİFLER”
-Alevilerdeki Ana Fatma, Kadıncık Ana gibi kadınlara özgü bir ziyaretleri var mı?
Alevi toplumunda kadın nasıl ki bir kat daha öncü ise Yaresanlar’da da gördüm ki yolu yürütenler kadınlardır. Dergahlarda günlük işleyiş, gece nöbetleri ve sürekli kalarak hizmet etmeyi aileler biçiminde yapıyorlar. Ama ben ibadetleri daha çok kadınların yaptığını gördüm. Hem hizmet ediyorlar, hem de ibadetleri yürütüyorlar; ama bunu sessizce yapıyorlar. Türkiye’de de 90’lı yıllara kadar köylere gittiğinizde bir yabancıyı nasıl ki erkekler karşılar, var olan aktivite kadınları geri planda görürseniz burada da muhtemelen böyledir. Ama Yaresan kadınlar bu konuda aktifler.
Kadınlara ait bir açıktan bir ziyaret görmedim. Ama kadınlara ait makamlar var. Yaresanlar’da çok önemli 7 pirden birisi kadındır. Bunun üzerine de kadınların yoldaki yerini konuştuk. Onu da bu anlamda önemsiyor. Yoldaki bütün hizmetler kadın üzerinden gidiyor ama kadın simgeleri, dervişleri çok az.
“MUHARREM, 12 İMAM, EHLİBEYT SİMGELERİNİ KULLANMIYORLAR”
-Alevilerdeki Muharrem Oruçları’nın Yaresanlarda yansıması ne durumda? 12 İmam ve Ehlibeyt gibi simgeler, kavramlar Yaresanların riteüllerinde kendini hissettiriyor mu?
Muharrem Orucu’nun Yaresanlar’da da yansıması olduğunu düşünüyordum. Dergahta, günlük sohbetlerde ise konuştuğumuzda Muharrem’e dair hiç bir şey göremedim. Ehlibeyt, 12 İmam gibi kavramlar da yoktu ve buna bana inanılmaz şaşırtıcı geldi. Ali ve Hüseyin makamına ise Şah Sahak’tan (Sultan Sahak) önceki kimlikler olarak bakıyorlar. Yaresanlar dünyayı ilkçağ, Yaresan önceki çağ ve Yaresan çağı olarak yorumluyorlar. Yaresan çağı Sultan Sahak ile birlikte sistemleşiyor ve asıl çağına dönüyor. Pir Bünyamin’i en üstteki pirleri olarak görüyorlar. Ama pirleri bu anlamda eşit görüyorlar. Bizdeki gibi Muharrem, Ehlibeyt, 12 İmamlar ve Hüseyin’in kendisi dahi simge olarak kullanılmıyor. Bunları Şii simgeler olarak kabul ediyorlar. Genel tahammüllerini, ‘Bunların bizimle bir ilgisi yok. Bizim pirlerimiz, mürşitlerimiz belli’ diyerek bunun üzerine kuruyorlar.
“7 ULU PİRLERİ VAR VE ALİ ASIL 7 PİRİN DIŞINDA KALIYOR”
-7 ulu pirlerinden bahsetmiştiniz, açabilir misiniz?
Tanrı arayışları çok önemli ve benim de üzerinde çokça durduğum bir konu. Onlar devirlere inanıyorlar. Bu devirlerde pirler gelirler, Tanrının zatı olarak insanlık için mücadele ederler ve yine bir mürşidin donunda tanrı yeniden gelir. Yüce zatlar bu kimlikler üzerinedir ve bunlar 7 kişidir. Bunların yansıması olan ‘Heftewanan’ diye bir yapı var. Ali, asıl 7 pirin arasında değil. 7 pirler var ve yedilerin altı veya devamı olan pirler var. Ali, bu yedilerin devamı olan pirlerden birisi. O kadar büyük bir rolü yok. Ben, ‘Ali’yi Hakk biliyoruz’ dediğimde, ‘O donemin zatlarından biridir, gelmiş ve gitmiştir’ diyerek ifade ettiler. Elbette çok ilginç. Bu, Alevi toplumunun asimilasyona ne kadar kucak açtığını, ne kadar Şiilik ile üst üste kendini örtüştüğünü gösteriyor.
“12 İMAMLAR İLE İLGİLİ KAST YOK”
Muharrem ve Hüseyin ile ilgili büyük bir antropolojik çalışma yaptım. İyi bir karşılaştırmaydı. Yaresan toplumunun ritüellerini görmemiştim. Başka kitaplarımda Yaresan toplumunun bize yakın veya karşıt ritüellerine yer vermekle beraber Muharrem kısmında onlarla ilgili bir belge bulamamıştım. Sanki ulaşamıyor gibi düşündüm. Meğerse toplumda Muharrem ile ilgili herhangi bir oruç ve uygulama yok. 12 İmamlar ile ilgili kast yok. Bizden farkları Muharrem, Ehlibeyt ve 12 İmamla ilgili hiçbir göstergelerinin olmaması. Bundan bağımsız bir pirlik, mürşitlik makamı var ve bu silsile işliyor.
“ÖLÜM SONRASI CAN KAVRAMI ÜZERİNDE DURUYORLAR”
-Ölüm sonrasına nasıl yaklaşıyorlar, Yaresanlar için ne ifade ediyor?
Aleviler gibi Yaresanlar’da da ölüm sonrası olayı çok belirgin. Bizler ölünce nasıl ki can ölmez diyor isek Yaresanlar da reenkarnasyona yaklaşmış durumdalar. Ruh göçünün yeniden bedenlenmesi değil de can kavramı üzerinde duruyorlar. Öyle de ifade ediyorlar. Ölüm Yaresanlar için cennet veya cehenneme gitmek gibi bir şey değil. Yine Müslümanlığın yaratılış tasarımının Yaresanları da etkilediğini düşünmüştüm. Ama hiçte öyle olmadığını gördüm.
Kullandıkları kavram, ‘Padişah bir inci tanesiydi’ oldu. Bu Alevilikte de öyleydi. Bir inci tanesi vardır ve bu inci tanesi ikiye bölünerek bir yanı ay diğer yanı gün oldu. Biz buna bir yanı Ali diğer yanı Muhammed oldu diyoruz. Yaresanlar bunu hiç kullanmıyorlar. Yaresanlar’daki padişah yani Hakk bir inci tanesiydi ve bu güzelliğini görmek istedi. Güzelliğini görünce de evreni yarattı. Bunu böyle kullanıyorlar.
“ALEVİLER İLE ORTAK UYGULAMALARI FAZLACA VAR”
-Şeriat, tarikat, marifet, hakikat kapısı dediğimiz aşamalar Yaresanlarda da var mı?
Yaresanlar için dört şey olmazsa olmazdır. Bunlar iç temizliği (hem ruhsal hem bedensel temizlik), dürüstlük (yalan söylememek, bencil olmamak, üstte görmemek), alçak gönüllü olmak ve bir de iyi iş yapmak. Bu dört kavram üzerinden yola giriyorsun ve bunun üzerine bina ediyorsun. Biz Alevilerin şeriat, tarikat, marifet, hakikat kapısı dediğimiz aşamayı Yaresanlar böyle görüyorlar. 4 kapı 40 makam gibi açık bir sistemleri yok. Ama buna benzer yolda yürüme, yükselme gitme-gelme, hak zatı kamil insan olabilme gibi kurguları var. Alevi toplumu ile ortak uygulamalar diyebiliriz.
“DIŞARIDAN BİRİSİNİN YARESAN YOLUNA GİRMESİ MÜMKÜN”
-Yola girme nasıl oluyor? Dışarıdan birinin Yaresan yoluna girebilmesi mümkün müdür?
Yaresanlar yine bizim toplumumuzdan farklı olarak çok küçük yaşlarda bir amca veya rehber üzerinden çocuklarını yola sokabiliyorlar. Çocuklar yolun içerisinde büyümüş oluyor. Yabancıların Ehl-i Hakk yani Yaresan olması mümkün müdür diye konuştuk. Evet mümkün. Bizdeki, ‘Alevilik doğuştan olur, sonradan olunmaz’ ifadesinde bir yanlışlık olduğunu anlıyoruz. Alevilikte Kürt, Türk, Arap, Roman, Ermeni vs. topluluklardan insanlar var. Böyle ise demek ki farklı topluluklardan gelmemize rağmen Alevi olabiliyoruz. Yaresanlar’da daha sonradan aşiret, aile veya birey olarak katılıyor. Tek farkı uygulanan ritüel. İçerden veya dışardan katılan birine farklı ritüeller uygulanabiliyor. Alevi toplumu ile uygulamaları inanılmaz benzer ve birbirine yakın.
“HADEN (HİZMETLİ) BİRÇOK HİZMETİ GÖREBİLİYOR”
-12 hizmet gibi hizmetleri var mı? Var ise hangi kavramlar ile yürütüyorlar?
Yine 12 hizmet üzerine konuştuk. Yaresanlar’da hadenler (hizmetli) birden fazla kişi olabiliyor ve 7-8 hizmeti yürütebiliyorlar. En büyük hizmet ise gözcülük diyebilirim. Onun dışındaki herkes kurban da tığlayabiliyor, çerağ uyandırabiliyor, peyik oluyor. Bütün bu roller haden aldı altında toplanıyor. Hemen hemen herkes zakir olabiliyor. Yolun öne çıkan nefeslerini özel biçimde söyleyen zakirler de söz konusu. Temburu alan herkes yolun nefesini okuyabiliyor ve bu kadın-erkek ayrımsız oluyor. Kadınlar hizmette ediyor, eline temburu alıp nefes de okuyabiliyor. Bunu Alevi toplumu ile karşılaştırdığımızda sistemlerin farklılığına rağmen bir ortaklık söz konusu.
“TOPLUM KENDİ PİRİNİ YARATIYOR”
-Pirlik, Yaresanlar’da nasıl işliyor? Bir ocak sahibi olması gibi zorunluluk var mı?
Yaresanlar’da pirler özel bir statüye sahip olmakla beraber baskın bir pir ailesi diye bir şey yok. Kendini ocaklara, bağlayan bir zorunluluk yok. Pirler, birbirlerine geçişken olabiliyor. Dergahta ve ziyarette hizmet yürüterek ya da yolu bilerek bu pirlik makamına taşınabiliyor. Yine bunu Musa-i Kazım’ a bağlayan ve böyle düşünlerde var, tabi çok azınlıkta. Toplum kendi pirini yaratıyor. Bizim toplumumuzun 12 İmamcı düsturu, Ehlibeyt bağlılığı ve ocakların zorunlu olarak İmam Musa Kazım’a bağlanması gibi bir şey söz konusu değil. Bu da kendi özgünlüğünü koruduğunu gösteriyor. Eğer bunları söyler iseler zaten Şialarla aynı kapıyı açmış oluyorlar. Ama Türkiye’de Şialık bu kadar baskın olmadığı halde bizler azınlık durumundaki Şiilere yakın olmakta beis görmemişiz.
“ŞAH HATAYİ, YARESANLARDA KARİZMATİK BİR KİMLİK DEĞİL”
Yaresan toplumunda böyle bir etki yok. Bu kendimizi kandırmaktır. Yaresanların nefesleri, divanları içerisinde ne 12 İmamı, ne Hüseyin’i ne de Ehlibeyti görüyorsunuz. Ama bizlerin içine sızdığı için de sanıyoruz ki bir süreden sonra inançsal bir değişim oldu. Hayır, böyle bir şey yok. Yine Şah Hatayi onlarda büyük bir simge, kimlik değil. Halbuki çok yakınlar ve 300 kilometrelik alan içerisindeler. ‘Evet Şah Hatayi’nin nefeslerinin bazılarına yer veriyoruz, ama onun nefesleri bizlere yol gösterici değil’ diyorlar. Onlara yol gösterici olan nefesler sistematiği daha farklı. Alevilere Şah Hatayi dendiğinde buradan kalkarak yollarına düştüğümüz bir toplumsal ve karizmatik kimlik olarak önümüze konuluyor. Hacı Bektaş’ı, Nesimi’yi biliyorlar, saygı gösteriyorlar. İran coğrafyasından çıkan ve bizim çok değer verdiğimiz kimlikler Yaresanlar’da değerli olamayabiliyor. Kerbela yine Yaresanlara çok yakın. Ama Kerbela’ya gitmiyorlar. Hac merkezleri kendi pirlerinin makamları oluyor.
“MEZAR TAŞLARINDA KENDİ PİRLERİNİN İSMİ VAR”
Sadece erkanları değil, mezar taşlarında da kendi pirlerinin isimleri oluyor. Birkaç mezar taşını okuduğumda doğrudan pirlerinin ismi olduğu anlaşılacaktır:
Huvaye Ya Ali
Merhum Almaz Hüseyin (Ya da Hüseyin Almaz)
Rıza’nın kızı, Kırmanşan Goranlı
1981 (Hakk’a yürüdüğü tarih)….
…..
Ne kadar cefa çekmişsem de bu dünyada
Tüm dünya benim olsa da bir gün göç edeceğim
Rehberim hazreti (pir) Davut, pirim Bünyamin
Delilim cemim, padişahım baştacım
Serverim Pir Muhsin
Evvel ahir yar…
Görülüyor ki mezar taşlarında pirlerinin ismi var. Yine diğer bir mezar taşında yazanlar ise şöyle:
Ya Hu!
Evvel yar, ahir yar
Delilim Davut, Pirim Yadigar..
“AMACIM, ‘BİZ KİMİZ, ONLAR KİM’ SORUSUNA CEVAPTI”
Buradan görüyoruz ki Alevi toplumu kendi unsurlarını unutmuş. Mezar taşlarında belli simgelerin, ifadelerin olması gerektiğini söylüyoruz. Mezar taşlarına fatiha yazılmadan kendilerini var edemiyorlar. Dersimlilerin atalarının mezar taşlarındaki simgeler ve üzerlerindeki yazılar orada duruyor. Yan tarafa yapılan mermer mezarlara veya eski mezar taşlarının önüne fatiha konduruluyor. Yaresanlar’da böyle bir şey yok. İran’a giderek Yaresanlara dair çalışma yapmamda asıl sebeplerden birisi karşılaştırma yaparak, ‘Biz kimiz, onlar kim’ öğrenmekti. Bunu öğrenmek kadar geçmişte nasıl olduğumuzu görmek, seçmek için bir olanak oldu. Bundan çokta yararlandım. Gelecek dönemlerde bununla ilgili daha fazla çalışma yapmakla kendi açımdan hem bakış açımız hem de şaşkınlıklarımız artacak.
Ersin ÖZGÜL / MUĞLA
İLGİLİ HABERLER:
‘Yaresanlarda dergah sistemi çok güçlü ve canlı; öz değerleri ile kendilerini koruyorlar’ (1)-VİDEO
Yoruma kapalı.