PİRHA-Sanatçı Metin Karataş’ın 13 eserden oluşan “En-El Hak-Hakikati” adlı yeni albümü müzikseverler ile buluştu. Albüme dair PİRHA’ya konuşan Karataş, “İçimizde olmayan değerleri Alevi kültürünün içine sokmaya çalışanlara, bilinçli asimilasyona karşı bir duruştu. Bu duruşu binlerce yıllık isimsiz tarihimizde bilinmeyen ustalar ve yol erenlerine saygı gereği yapılması gerektiğini düşündüm” dedi.
Halk müziği sanatçısı Metin Karataş‘ın “En-El Hak-Hakikati” adlı albümü çıktı. Karataş, yeni albümünü katledilen Hallac-ı Mansur’un anısına ithaf ettiğini açıkladı. 26 Mart 922 tarihinde katledilen Hallac-ı Mansur’un ölüm yıldönümü olan 26 Mart (2022) günü çıkarılan ve 13 eserin yer aldığı albüme dair PİRHA‘ya konuşan Metin Karataş, “Hallac-ı Mansur’u sevgi, saygı ve minnetle anıyoruz. Biz Hallâc-ı Mansur yoldaşları, talipleri, yol erleri olarak, onun göstermiş ve aydınlatmış olduğu yoldan, korkmadan, yılmadan, hak ile hak olana kadar devam edeceğiz. İnancı, direnci ve anısı yolumuza ışık olmaya devam ediyor” ifadelerini kullandı.
“FELSEFEMİZ VE BİNLERCE YILLIK TARİHİMİZİN BİR ÖZETİ GİBİ”
“Öncelikle bu bir müzik çalışması, albüm süreci olarak değerlendirilmemeli” diyen Karataş, albümü sanatsal çalışmanın ötesinde gördüğünü belirtti. Karataş, şöyle konuştu:
“Bu yaşadığım süreç içindeki hayata, kültürüme ve müzikal bakışıma dair birçok öğretinin öğrettiği şeylerin aslında bir süreci. Üç, dört aylık bir albüm süreci değil, bir birikimin sürecidir. Bir felsefenin ve binlerce yıllık bir tarihin özetinin okunması gibi algılayabiliriz aslında bu süreci. Beni gerçekten de heyecanlandıran bir süreç. Bugüne kadar değerlerimizin, kültürümüzün, yolumuzun üzerinde oldukça tepinildi. Asimile edilmek için farklı yerlere çekildi. Buna artık bir ‘dur’ demenin zamanı geldi.
“ALEVİLİĞİ DÖRT DUVAR ARASINA SIĞDIRANLARA BİR ÇIĞLIKTIR”
İçimizde olmayan değerlere özellikle Farsi ve Arabi, Arap çöllerinden uzantılarını getirip Alevi kültürünün içine sokmaya çalışanlara, bilinçli asimilasyona karşı bir duruştu. Bu duruşu binlerce yıllık isimsiz tarihimizde bilinmeyen ustalar ve yol erenlerine saygı gereği yapılması gerektiğini düşündüm. Bunun en önemli şeylerinden birisi de bin yüz yıl önce katledilen pirimiz, yol önderimiz Hallac-ı Mansur’un bize örnek bıraktığı duruşudur. Kanı ve bedeniyle ödediği bedelin bize hala yol gösterdiğinin bir devamıdır. Binlerce yıllık bir geçmişin bize yüklemiş olduğu bir görev olarak addediyorum.
Sadece bir müzisyen olarak değil, bu yolun evladı olarak bu görevi kendime verilmiş gibi hissediyorum. Çünkü geleceğe de bizim bırakabileceğimiz bir şeyler olmalı. Bu uğurda bedel ödeyenlerin üzerinde tepinenlerin bugün Alevi değerlerini kurumlara, koltuklara hapsedenlerin, dört duvar arasına Aleviliği sığdıranların duruşlarına karşı bir çığlık olarak, bin yüz yıl öncesinde Hallac-ı Mansur’un bir çığlığı olarak anlayabilirsiniz. O nedenle bunu sanatsal bir çalışmanın çok ötesinde görüyorum.”
“DİYANET AKADEMİSİNİN TBMM’DE KABUL EDİLMESİ, DENİZLERİN İDAMINA ‘EVET’ DİYENLERİ AKLIMA GETİRDİ”
Karataş, Diyanet Akademisi’nin TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilmesine de değinirken, şunları söyledi:
“Adımız ‘laik, sosyal, hukuk devleti’ ama ne yazık ki laikliğin içini boşaltan insanların bizden olması, bizden görünmesi; hayata bizim gibi baktıklarını söyleyen insanlar tarafından da aslında laikliğin altının oyulduğunu görmek çok acı. Çünkü Kuran eğitim merkezleri, İlahiyat Akademileri gibi şeylerin kurulmasına bizim ‘laik, sol’ dediğimiz partilerimizin de yani CHP içinde 22 milletvekilinin ‘evet’ demesi, diğerlerinin katılmaması, HDP gibi sol görünen bir partinin katılmaması, dolaylı olarak evet vermesi, TİP’in bu olayı görmemesi, bir tane ‘ret’ oyunun bile çıkmaması bana 1970’lerde Deniz Gezmiş’lerin idamına ‘evet’ diyen CHP’li milletvekillerini, çekimser kalan, oylamaya katılmayan milletvekillerini hatırlattı.
“YOL ÖNDERLERİMİZİN BIRAKTIĞI MİRASIN ÇIĞLIĞIDIR”
CHP ve HDP’nin tavrı da bu anlamda benim için ikiyüzlülüktür. Buna ‘evet’ diyenler ne yazık ki Hallac-ı Mansur’u katledenlerden, Sivas’ta insanları yakanlardan, Nesimi’nin derisini yüzenlerden bir farkının olmadığını düşünüyorum. Ben öncelikle bir Kızılbaş’ım. Benim bir misyonum var. Benim yol önderlerim, bu yolda serini veren, bedenini yatıranlar bugün bize ışık olmaya devam ederken, bu değerler üzerinde tepinerek, duramam. Buna da sessiz kalamam. Her mecrada da bu düşüncelerimi zaten söylüyorum. Bu albüm de aslında yeniden bir isyandır. Sessiz bir çığlıktır. Bin yüz yıl öncesinde Hallac-ı Mansur’un, onun öncesinde nice isimsiz yol önderlerimizin bize bıraktığı mirasın çığlığıdır.”
“TAKKE TAKIP, CÜBBE GİYEN DEDELER ALEVİLİĞİ TEMSİL EDEMEZ”
Alevi kurum temsilcilerini de eleştiren Karataş, “Bu çığlık aynı zamanda özellikle son dönemde Alevi kurumlarına da karşı bir çığlıktır. Alevi kurumlarının koltuklarını işgal eden Alevi kurum temsilcilerinin yüzde 90’ından fazlasının aslında, belki içinde çok iyi niyetli insanlar var ama kurumların sessiz kalmasına karşı ve cemevlerinin Aleviliğin dört duvar arasına sığdırılmasına karşı bir çığlıktır. Cemevlerinin aslında farkında olmadan Aleviliğin mezarı olduğunu söylemek istiyorum. O yüzden bu çığlık onlara da karşıdır. Sadece katledenlere karşı değil. İçimizdeki Hızır Paşalara da karşı. Aleviliğin bir yol olduğu, hiçbir din içerisine sığamayacak kadar büyük olduğunu, Aleviliğin hala evrensel değerlerinin tüm dünya ülkelerinin sahiplenmeye çalıştığı değerleri binlerce yıl evvelinden sahiplenen bir inanç sistemi olduğunu söylüyoruz. Birçok şeyi Alevilik binlerce yıl önce çözmüştü. Pirimin dediği gibi “İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.” Bugün takke takıp, cübbe giyen dedeler Aleviliği temsil edemez. Bu çığlık onlara karşı da” diye konuştu.
Barış KOP / İSTANBUL
Yoruma kapalı.