PİRHA- Yazar Mahmut Erciyas, yeni kitabı “Carina Thuijhs en het bloedbad van Sivas” ile Madımak Oteli’nde yakılarak öldürülen 33 isimden biri olan Carina Thuijs hakkında bilinmeyenleri paylaştı. Erciyas, kitabına dair “Carina’nın yaşam hikayesi de yıllar içinde yok olmasın istedim” dedi.
Hollanda’da yaşam süren tarihçi Mahmut Erciyas, ikinci kitap çalışmasında Sivas Katliamı’nda yaşamını yitiren Carina Thuijs hakkında bilinmeyenleri yazdı. Erciyas’ın “Carina Thuijs en het bloedbad van Sivas” isimli kitabı, 14 Mart itibariyle Hollanda’da okuyucuya ulaşacak. Kitaba ayrıca internet üzerinden de erişim sağlanabilecek.
Mahmut Erciyas ile kitabı hakkında konuştuk.
PİRHA: Kitabınız hangi dillerde basılacak?
MAHMUT ERCİYAS: Hollandaca olarak yayınlanacak. Anlaşılabilirlik çok önemli. Hem Carina’nin ailesi icin, hem Hollandalı okuyucular için… Bir de Hollanda’da yasayan Alevi genç kuşaklar açısından… Buradaki gençlerin Türkçe’ye hakimiyeti gittikçe azalıyor, biliyorsunuz. O yüzden Hollandacayı tercih ettim, dil engelini en aza indirmek için. Ama umarım bir gün bu biyografi Türkçeye de çevrilir.
“CARİNA’NIN YAŞAM HİKAYESİ YILLAR İÇİNDE YOK OLMASIN İSTEDİM”
-Böylesi bir çalışmaya başlama fikri nasıl oluştu?
Sivas Katliamı biz Aleviler üzerinde büyük bir travma yarattı. Kollektif acımız büyük. Yargılama sürecinde adalet kesinlikle yerini bulmadı. Toplumda oldukça yaygın ve tarihsel kökleri olan Alevi düşmanlığıyla yüzleşilmedi. Ayrıca perde arkasındakilere dokunulmadı. Ben de Alevi toplumunun parçasıyım. 2 Temmuz 1993’de 17 yasındaydım. Dün gibi hatırlıyorum. Carina o günden itibaren benim aklımın bir köşesinde her zaman var oldu. Hep merak ettim: Carina kimdi? Sivas’a yolu nasıl düştü? Sonuçta benim doğduğum ve yaşadığım ülkenin genç bir vatandaşıydı. Hakkında dolaşan bilgiler çok kısıtlı ve kısmen yanlıştı, doyurucu değildi. Örneğin ismi bile Türkiye’de yanlış kullanılmakta. Adı Carina Johanna Theodora, soyadı Thuijs. İkinci ismi ‘Johanna’ Türkiye’de ‘Cuanna’ olarak yanlış kullanılıyor ve insanlar bunu soyadı zannediyor. Katliamda canlarına kıyılan 35 insanın birey olarak unutulmamaları gerektiğini düşünüyorum. Üzerimizde bu konuda büyük bir sorumluluk var. Güzel çalışmalar yapıldı son yıllarda, örneğin Asaf Koçak’ın bir belgeseli yapıldı. Carina’nın yaşam hikayesi de yıllar içinde yok olmasın istedim, bu yüzden başladım bu çalışmaya.
TEZ ARAŞTIRMASINI BİR ALEVİ-KÜRT KÖYÜNDE YAPMAK İSTEMİŞTİ!
-33 candan biri olan Carina kimdir, kısaca sizden dinleyelim.
Carina 1970’de Hollanda’da, Doetinchem’de dünyaya geliyor. Ailesinin kökleri bu küçük Şehrin civarındaki köylerde bulunuyor. Kendinden 1,5 yaş küçük kız kardeşi var. Özellikle annesi tarafından kadın olarak bağımsız olmaya, topluma özgürlükçü ve eleştirel gözle bakmaya teşvik ediliyor. Zeki bir öğrenci. Arnhem Güzel Sanatlar Akademisi’nde moda bölümünde okumak istiyor, fakat yetenek sınavını geçemeyince 1989’da Leiden Üniversitesi kültürel antropoloji bölümüne giriyor. Üniversitenin son yılında tez araştırmasını Alevi bir Kürt köyü olan Çorum’un Mollahasan köyünde yapmak istiyor. Tez konusu: kadınların sosyal ilişkileri ve bu ilişkilerdeki hiyerarşi… Öğrenci arkadaşı da kökleri bu köyde olan fakat Doetinchem’de yaşayan kadınlar arasında aynı konuyu araştırmayı düşünüyor. Süreç sonunda araştırma sonuçlarını kıyaslamak istiyor iki arkadaş: göçle birlikte kadınlar arasındaki ilişkiler nasıl değişiyor?
22 Haziran 1993’de Carina Ankara’ya ayak basıyor. Amacı TÖMER’de Türkçesini geliştirmek, sonra Mollahasan’a geçmek. Bu arada Ankara’da Hollanda’dan Türkiye’ye dönüş yapmış olan Sivri ailesinin yanında kalıyor. O ailenin yeğenleri olan Yasemin ve Asuman Sivri ile tanışıyor. Pir Sultan Abdal Kültür Festivali’ne katılacak olan Yasemin ve Asuman ile birlikte Sivas’a yola çıkıyor. Çok mutlu 9 günlük bir dönem geçiriyor Türkiye’de. Ve 2 Temmuz’da yaşananları hepimiz biliyoruz. Birçok insan gibi gencecik yaşta bütün hayal ve umutlarıyla Carina da hayattan kopartılıyor.
“BİLİNÇLİ BİR FEMİNİSTTİ”
-Okuyucular, kitabınızla birlikte Carina hakkında ne gibi yeni bilgilere ulaşabilecek?
Kitap, aile tarihi ve doğumundan başlayarak, bir bütünlülük olarak Carina’nın hayatını anlatıyor. Kitabı yazarken ailesinin ve çevresinin çok desteğini gördüm. Her şeyi paylaştılar benimle; kişisel belgelerini (Carina’nın mektup ve günlükleri), resimlerini ve kendi anılarını… Anne ve babası, çocukluk ve öğrenci arkadaşları ve o zamanki sevgilisinden bahsediyorum. Kitap kapsamlı bu yüzden. Carina çok yönlü bir insandı. Örnegin tiyatro, dans, görsel sanatlar olsun, kültüre çok önem veren birsiydi. Sivas’taki kültür festivaline katılmak ona bu yüzden çekici gelmişti. Halbuki gitmeyebilirdi. Festival sonrası pazartesi Türkçe kursu başlayacaktı. Siyasi bir kuruma üye olmasa da, lise öğrencisiyken nükleer silahlanmaya karşı eylemlere katılmıştı. Ve Carina’yı tanımlarken çok önemli olan; bilinçli bir feministti, kendisini de öyle tanıtıyordu. Genç yaştan itibaren feminist yazar ve teorisyenlerin kitaplarını okuyordu. Kendi yazı ve araştırmaları da hep kadınların toplumsal konumu ile ilgiliydi. Carina’nın feminizmi sırf teorik değildi. Örneğin bir alternatif kadın sağlık merkezinde gönüllü olarak çalışıyordu. Türkiyeli kadınlara yönelik bilgilendirme toplantıları düzenliyor, destek amaçlı onlara doktor muayenelerinde eşlik ediyordu. Sivas’taki gericiler ve yobazlar böyle güzel insanların canına kıydılar.
Hollanda devletinin tutumu da içler acısı. Kitapta buna da yer veriyorum. Yıllarca, özellikle annesinin çabalarına rağmen, Hollanda devleti vatandaşı olan Carina’ya sahip çıkmadı. Ve düşünebiliyor musunuz, örneğin Carina’nin sırt çantasını elçilik Hollanda’ya gönderiyor, yapılan masraflar için devlet, annesine fatura gönderiyor… Ancak 28 yıl sonra Hollanda devleti (Ocak 2021’den itibaren) davalara gözlemci gönderiyor. Elçi yardımcısı gidiyor Sivas’ta Otel Madımak’ın önüne çiçek bırakıyor. Bu siyasi baskı sayesinde oluyor. Örneğin aile yakını Hüseyin Karababa’nın çabaları ve Hollanda Sosyalist Parti Milletvekili Sadet Karabulut’un soru önergeleri sayesinde atılıyor bu adımlar Hollanda devleti tarafından.
Şunu da belirteyim; Carina’nın ailesi, kızları için kullanılan ‘şehit’ kavramından rahatsızlar. Carina’nın unutulmaması ve anılmaya devam edilmesine seviniyorlar, fakat kızlarının Sivas’ta tesadüfen bulunduğunu, Aleviler hakkında aslında pek fazla bilgisi olmadığını vurguluyorlar.
“2 TEMMUZ’UN HAFIZALARDA KALMASINI İSTEDİM”
-Biyografi türündeki bu kitabınız, Sivas Katliamı’nın aydınlatılması ya da unutulmaması adına nasıl bir katkı sağlayacak? Bu yönlü bir iddianız söz konusu mu?
Şöyle, Carina doğru ve kapsamlı bilgilerle bu kitap aracılığı ile unutulmasın istedim. İlk amacım bu. Haliyle kitabın Sivas Katliamı’nın ve diğer kurbanların unutulmamasına da bir katkısı olacağını umuyorum. Özellikle Hollandacanın kullanıldığı bölgede (Hollanda, Belçika)… Hedef grubum aynı zamanda gençler. Türkçe’ye hakimiyetleri gittikçe azalıyor. Bu kitapla 2 Temmuz 1993’ün yurtdışındaki Alevi, ilerici toplumunun, kollektif hafızasında kalmasına katkıda bulunmak istedim.
-Kitap hazırlığı sürecinde Hollandalı yetkililer ile herhangi bir kontak kurabildiniz mi? Cevabınız “Evet” ise, kısaca özetler misiniz?
Tek bir sefer resmi yetkililerle kontağım oldu. Kitapta bolca fotoğraf var. Hollanda elçi yardımcısından, Otel Madımak’ın bulunduğu binaya geçen sene yaptığı ziyaretinin bir resmini istedim ve aldım.
“ÖNEMLİ OLAN, YAŞAM HİKAYELERİ İLE UNUTULMAMALARINI SAĞLAMAK”
-Sivas Katliamı’nda yaşamını yitirenler, gelinen süreçte yeterince sahipleniyor mu dersiniz?
İyi inisiyatifler görüyorum. Önemli olan ölenlerimizi bir toplu rakamdan ziyade ’33’ veya ’35’ bireyler olarak yaşam hikayeleri ile unutulmamalarını sağlamak. Kimdi bu insanlar? Umutları neydi? Kişilikleri nasıldı? Zor gibi görünüyor ama aslında değil. Çünkü bu insanların yakınları ve sevdikleri var. Onların anıları var. Kişisel arşivleri var. Bu yönde daha fazla ve sistematik emek harcayabiliriz. Dediğim gibi güzel çalışmalar yapılıyor ve zamanla bunların artacağına inanıyorum.
“HOLLANDA ÜZERİNDEKİ SİYASİ BASKI ÇOK DAHA ÖNCE BAŞLATILMALIYDI”
-Süren davaları göz önünde tutarak, Alevi kurumlarının refleksini nasıl yorumlarsınız?
Çok net bir görüşüm yok aslında bu konuda. Bir şekilde Türkiye’de faal olan Alevi örgütleri dava sürecinden kopmamaya çalıştıklarını görebiliyorum. Avrupa boyutuna bakarsanız, bence ciddi eksikler var. Hollanda devletinin üzerindeki siyasi baskı 2020’de değil çok daha önce başlatılmalıydı. Hukuksal boyutta da mücadele verilebilirdi. Hukuk uzmanlarına başvurarak baskı yapılabilirdi ilgili kurumlara. Maalesef geç kalındı.”
MAHMUT ERCİYAS KİMDİR?
Mahmut Erciyas, 1975 Rotterdam/Hollanda doğumlu ancak kökleri Hacıbektaş’ta… Hollanda’da büyüyen Erciyas, üniversite master eğitimini Nijmegen Radboud Üniversitesi’nde tamamladı. Siyasi tarih mezunu. Şu an bir belediyede sosyal politika danışmanlığı yapıyor. Erciyas, işi haricinde gönüllülük temelinde tarihi projelerle ilgileniyor. Daha önce altmışlı yıllarda Hollanda’ya götürülen Türkiyeli ve İspanyalı göçmen işçileri konu alan yerel bir çalışması yayınlandı. Carina’nın biyografisi ikinci kitabı olarak raflarda yer edinecek.
Mahmut Erciyas ayrıca bir grup arkadaşıyla birlikte Alevi deyişlerini Hollandaca’ya çeviriyor. Deyişlerin Alevi inancını yalın ve anlaşabilir bir dille anlattığını söyleyen Erciyas, “Mirasın kaybolmaması, genç kuşakların bunları anlayabilmeleri için böyle bir proje başlattık” diyerek çalışmaları hakkında bilgi de verdi.
Eren GÜVEN/ANKARA
Yoruma kapalı.