Alevi Haber Ajansi

Kemal Bülbül’ün ‘Yol Cümleden Uludur’ kitabı okuyucuyla buluştu-VİDEO

PİRHA – ‘Yol Cümleden Uludur’ kitabını yazan HDP Milletvekili Kemal Bülbül, “Çalışmamda nefes diliyle Aleviliğin tarihçesi, hakikat uğruna can veren yol ulularımızın hikayesi var” dedi.

Haberin videosu

Halkların Demokratik Partisi Antalya Milletvekili Kemal Bülbül’ün ‘Yol Cümleden Uludur’ kitabı okuyucuya ulaştı.

SU Yayınlarından çıkan ‘Yol Cümleden Uludur’ adlı eserde yer alan resimler ise Halil İncesu’ya ait.

“‘Yol Cümleden Uludur’ sözü bana ait bir söz değil.” diyen Kemal Bülbül, “Bu söz, yol ulularımız tarafından söylenmiş, yolun kendini tarif sözüdür. Ve denebilir ki Aleviliğin serencamıdır bu söz” diyerek çalışmasının içeriğine dair şunları söyledi:

“Yol, yaşamın insanı, kainatı, kapsayan, mikrodan makroya, zerreden küreye her şeyi gören, anlamaya çalışan, kabul eden ve bir anlam veren yapıya sahiptir. Bu nedenle ‘Yol cümleden uludur’ sözünden kastedilen; yola mensup olan insanların bu hakikati bilmesi ve yolcunun yoluna tabi olması, yolcunun yolu anlaması ve yolun meşakkatli, uzun, zorlu, çileli, sabır ve mücadele dinamizmi gerektiren bir şey olduğunu anlaması için söylenmiş bir sözdür. Ben de erenlerin himmetine sığınarak bu sözü alıp yazdığımız bir devriyeye başlık yaptık kitabımıza da bu ismi koyduk.”

Bülbül, eserinde birçok Alevi pir ve önderine de yer verdi. “Yolumuza hizmet etmiş, Hakk ile halvet olmuş her kim var ise anlayabildiğimiz kadarıyla nefeslerde, devriyelerde ifade etmeye çalıştık” diyen Bülbül’ün aktarımları şöyle:

“KUTSAL METİNLERİMİZE BUGÜN ‘TÜRKÜ, PARÇA’ DENİLİYOR”

“Malatya Arguvanlı bir Kürt Aleviyim. Biz yolda yoğrulduk, yolda öğrendik. Annemiz babamız, çevremiz, yol üzeri anlar yol üzeri paylaşır, yol üzeri idrak ederdi. Bu bizim için büyük bir avantajdı. O nedenle yolun içerisinde yoğrulduk ve yolumuzun temel düsturlarından bir tanesinin nefes, deyiş, devriye, mersiye, Tevhid-i miraçlama olduğu, yani yolumuzun kutsal metinlerinin bunlar olduğunu gördük. Küçüklüğümüzde çevremizde yol yürüten, hizmet yürüten, insanların dilinden ve erkanlarda bunları dinleyince tabi çok etkileniyorduk. Ben de bunu güncellemek yaşatmak ve yolun vazgeçilmez bu düsturunu güncel bir şekilde tekrar topluma mal etmek amacıyla böyle bir şeye başvurdum. Bunu yaparken de Seyit Nesimi’den Hallacı Mansur’a Pir Seyit Rıza’dan Hacı Bektaş’a ve yolumuza hizmet etmiş Hakk ile halvet olmuş, Hakk ve hakikatin hakkına gark olmuş, her kim var idiyse anlayabildiğimiz kadarıyla nefeslerde, devriyelerde ifade etmeye çalıştık ki günümüz insanlığının ıskaladığı, unuttuğu asimilasyon sonucu olarak farkındalığını kaybettiği temel olgulardan bir tanesi bizim kutsal metinlerimizdir. Ve kutsal metinlerimize bugün ‘türkü, parça’ deniliyor. Bunlar nefes, devriye, mersiye, tevhit, miraçlamadır. Aşıklar tarafından söylenir ve aşıklar bu marifetini olgunlaştırmadan önce bir süreçten de geçerler. Ben daha önce de çokça yazıyor, beğenmiyordum. Sevgili Divani babayla bir gün muhabbetimizde ‘Bülbül’ü Şeyda niye yazmıyorsun?’ dedi. Yazdığım her nefesin ilk nefesini ona iletirim. Gözden geçirir, ondan sonra son şeklini veririm.

Kitapta da ifade etmeye çalıştım ‘Ne Mürşidim, ne pirim. Yola Meftun bir fakirim. Bu mihvalde virdimize her duanın dilimize getirip kalemden dökülmesi gerektiğince yazmaya çalıştık.

“BABAMDAN, ÇEVREMDEN ÖĞRENDİĞİMİ YAZDIM”

Kemal Bülbül, Alevilere has bir edebiyat dilinin oluşmasında ciddi engeller olduğuna da işaret etti. Siyaset devrinin artık bittiğini söyleyen Bülbül, “Artık hakikat devri başlamıştır” dedi ve şöyle devam etti:

“Bugün Alevi toplumun adına araştırma yaptığını söyleyen birçok kişi var. Eyvallah. Hizmetleri Hakk divanında yazılsın. Fakat siyaset ile hakikat arasındaki ayrıştırmayı yapmak çok ciddi bir iştir. Siyaset hakikat kadar olamaz. Hakikat siyasetten büyüktür. Alevilikle, yol erkanla, inançlarla, toplumsal tarihle, Orta Doğu tarihi ile ilgili konuşacağız, yazacağınız, üreteceğiniz zaman hakikatin dili ile yapmanız lazım. Hatta bugün siyasetin bile hakikatin diliyle yapılması lazım. Meclis kürsüsünde ben söyledim. Siyaset devri bitmiştir, hakikat devri başlamıştır. O nedenle hakikatin dili ile ilgili, konular, sorunlar anlatıldığı, paylaşıldığı ve izah edildiğinde bunun müşterisi çok olacaktır.

Hani Yunus diyor ya ‘Benim burada kalasım yok, buradan gitmeye geldim, bezirganım metağım çok, alana satmaya geldim.” Yunus’un metağı madde değildir. Çerçi değildir Yunus. Hakikati pay eder. ‘Dört kitabın manasını okudum, ezber ettim, aşka gelince gördüm bir uzun hece imiş.’ Yani dört kitap ve aşk karşılaştırıldığında aşkın dört kitaptan da büyük olduğunu söyleyecek kadar ariflik mertebesine vakıf olmuş bir insanın diliyle söylüyoruz bunu. Şimdi hal böyle olunca bakınız bugün ne yapıyorlar bizim araştırmacılarımız. Kimisi Alevilikte bilmem neyin olmadığını söylüyor. Buna hiç gerek yok. Kendi yaşadığınız annenizden, babanızdan, büyüklerimizden, dedelerimizden, pirlerinizden öğrendiğinizi yazın. Ben babamdan, öğrendiğimi yazdım, çevremden öğrendiğimi yazdım. Elbette kendimden kattığım da oldu.

Dolayısıyla bugün araştırma yapan, yazan arkadaşlara bir tavsiyemiz var; hakikati toplumun kendisinden rafine ederek, damıtarak, ilmikten süzerek getirirseniz neyin ne olduğu ortaya çıkar.”

“BUGÜN BİZE ALİŞER’LER, ZARİFE ANALAR LAZIM”

Bülbül, yazdıklarında Alevi tarihçesini de anlattığını ifade ederek “Ebu Müslüm-i Horasani’den özellikle söz ettim. Çünkü bugün siyasetin dehlizleri içerisinde yapılan tartışmalarda yolumuza hizmet etmiş, tarihe destanlar bırakmış, mazlum ve masumları savunmuş bu kişiler maalesef unutulmakla yüz yüze.” dedi.

Bülbül sözlerini şöyle sürdürdü:

“Oysa bugün bize sahiden Ebu Müslim-i Horasani’ler, Pir Sultan Abdal’lar, Seyit Rıza’lar Alişer’ler, Zarife Analar, Kadıncık Analar lazım. Ama temel desturumuz şu: Bizim yolumuzun kutsalları, kutsal metinleri bilinmiyor. Bu kutsal metinler sistemin diliyle ve sistem içerisinde sanatla uğraşan niyetten bağımsız sanat yaparken türküleştiren dostlarımızın yaptığı hatayı düzeltmek maksadıyla bugün de nefes gereklidir. Bugün de devriye, beyit, değiş gereklidir.

“Biz şiir demiyoruz. Nefes, devriye, deyiş diyoruz. Aleviliğin kutsal metinlerini bilmek, mesela Virani Baba, Yemini baba, Pir Sultan Abdal… Bunlar masalsı bir şey olarak düşünülüyor. Bazıları yaşayıp, yaşamadıklarını tartışıyor. Bunlar yaşadılar, çile çektiler, azap gördüler, mücadele ettiler. Hakikatin farkına vardılar ve yazdılar. Ve bugün de Muaviye soylu Yezid iktidarıyla karşı karşıyız. Muaviye soylu Yezit iktidarında Hüseyin-i, Mansuri, Nesimi, Seyit Rıza gibi düşünmek ve düşündüğünü sistematize etmek, nefes diline dökmek. Güncel dille anlatabiliriz fakat nefes dili başka bir şey. Bu açıdan yararlı olacaktır, kalıcı olacaktır, diye düşünüyorum.

Tabii ki nefesimizin kapsamında yaşamda ne var ise hepsi var. Baştan ifade etmeye çalıştım mikrodan, makroya, zerreden, küreye yola göre her şey canlıdır. Ama dilini bilip, anlamak lazım. Bizim aşıklar, sadıklar bulutla, ağaçla, çiçekle, yaprakla, toprakla, dağla, suyla sohbet ederler değil mi. Dilini bilirler de onun için. Hakikatin diline vakıf olmuşlardır. İrşat, ikna ve izahı önce kendimiz sonra da yolumuz için esas alarak yazmaya çalıştık. Okuyup anlayana paylaşana aşk olsun diyelim.”

Eren GÜVEN – Cebrail ARSLAN / ANKARA

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak