Alevi Haber Ajansi

HDP’den Diyanet İşleri Başkanlığı hakkında suç duyurusu

PİRHA-HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu, Diyanet İşleri Başkanlığı hakkında suç duyurusunda bulundu. HDP, “Skandal bir dilekçeyle Kobanî Kumpas Davası’na müdahil olmak isteyen Diyanet İşleri Başkanlığı hakkında suç duyurusunda bulunduk” dedi.

Halkların Demokratik Partisi Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu, dilekçeyle Kobanî Davasına müdahil olmak isteyen Diyanet İşleri Başkanlığı hakkında ‘Hakaret, Görevi Kötüye Kullanma, Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik veya Aşağılama, Nefret ve Ayrımcılık Suçu’ işlediği gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu.

“HDP, DİĞER PARTİLERDEN AYRIŞTIRILMIŞTIR ”

Verilen dilekçede şunlar yer aldı:

“Şüpheli idare ekte sunulan beyan dilekçesinde müvekkilleri yer yer “terörist”, “yıkıcı”, “bölücü” olarak tanımlamanın yanı sıra yer yer “sapık akım ve gruplar” olarak tanımlamıştır. Şüphelinin müvekkiller hakkında kullanmaktan çekinmediği ifadeler, bir başka kişiye karşı kullanımı toplumsal ve gündelik dilde hoş karşılanmayan, sövme niteliği taşıyan, küçük düşürme, şeref, saygınlık ve manevi varlığını zedeleme amacıyla sarf edilen bir küfür/hakaret kelimesi olduğu hukuken tartışma gerektirmeyecek kadar açıktır. Bu nedenle şüpheli tarafından, 5237 sayılı Yasanın 125. maddesinin bir ve ikinci fıkraları kapsamında ‘hakaret’ suçu işlendiği kabul edilmelidir.
Anayasanın 17. maddesinin birinci fıkrası uyarınca herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Bireyin kişisel şeref ve itibarı, Anayasanın 17. maddesinde yer alan “manevi varlık” kapsamında yer almaktadır. Devlet, bireyin manevi varlığının bir parçası olan kişisel şeref ve itibara keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür. Başka bir deyişle kişisel itibarın korunması hakkı, Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının koruması altındadır ve şeref ve itibarı etkileyen sözel ve fiziksel saldırılar ve basın yayın yolu ile yapılan saldırılara karşı bireyin korunmaması hâlinde bahse konu fıkra ihlal edilmiş olacaktır.
Diyanet İşleri Başkanlığının görevi ve misyonu; toplumun dini, ahlaki ve manevi değerlerini sürekli canlı tutmak amacıyla İslâm dininin temel kaynaklarına dayalı doğru ve güncel bilgi ile toplumu din konusunda aydınlatmak, inanç, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, ibadet yerlerini yönetmek, toplumun dini, ahlaki ve manevi değerlerini sürekli ayakta tutmak, bütün insanlığın barış ve huzuruna katkı sağlamak iken müvekkillerin yargılandığı dosyada gerçeğe aykırı beyanlarla müvekkillerin mağduriyetine çaba harcanmaktadır. Şüpheli idarenin bahse konusu filleri 5237 sayılı Yasanın 257. maddesinde tanımlanan ‘görevi kötüye kullanma suçuna’ vücut vermektedir.

“NEFRET DİLİNİN HAKİM OLDUĞU BEYANLAR SUNULMUŞTUR”

Daha da önemlisi şüpheli idare misyonu ve görevleri ile çelişmekle kalmayıp fiil ve davranışları ile ‘nefret ve ayrımcılık suçu’ işlemiştir. Siyasi parti üyesi olan müvekkiller ve partinin kendisi hiçbir hukuki gerekçe olmaksızın ve kesinleşmiş bir yargı kararı yok iken nefret dili ile terörize edilmiştir. Şüpheli Başkanlık kullandığı dil ile misyonuna aykırı olarak müvekkil partiyi toplumdan ayrıştırmıştır. Müvekkil parti, ülke çapında faaliyet gösteren diğer partilerden ayrıştırılmış ve nefret dilinin hakim olduğu beyanlar sunulmuştur. Suç konusu beyanlar önyargıdan beslenen ayrımcılık ve maddi–manevi şiddet unsurları kümülatif olarak bulunmaktadır. Bu suçun iddia makamı tarafından daha iyi anlaşılması için bu iki unsuru biraz daha açma zarureti duyuyoruz.

Nefret suçlarına ilişkin birinci unsur önyargı ve önyargıdan kaynaklanan toplumsal kabul görme olasılığı bulunan negatif ayrımcılıktır. Toplumsal kabul görme olasılığı nefret suçlarını, sıradan suçlardan ayırır. Fail; mağdurun ırk, dil, etnisite, ulus, cinsel tercih, yaşı, bedensel engeli ya da benzer nitelikteki genel faktörlerden herhangi biri nedeniyle, aynı özelliği taşıyan guruba suç yoluyla mesaj vermektedir. Suçu işleyen ‘muhafaza edilen özelliği’ taşıyanı kasıtlı olarak ‘hedef’ seçer. ‘Hedef’ bir ya da birden fazla kişi veya belli özellikleri paylaşan bir grupla özdeşleşmiş özelliği imha amaçlıdır. Ancak eylemde imha esas amaç olmayıp, bu imha eylemi fail, mağdur ve mağdurun ait olduğu topluma mağdur üzerinden olumsuz bir mesaj yollar. Nefret suçu işleyen fail, suçun mağduru bireye olumsuz hiçbir şey hissetmeyebilir ancak hedefin üyesi olduğu özellik hakkında beslediği düşmanca fikirler veya duyguları onu bu suçu işlemeye itmektedir. Failler kendisini tanımladığı grubun dışındaki herkese düşmanlık hissedebilir. Nefret suçları ayrımcılıktan beslenir ancak nefret suçu, ayrımcılıktan daha net eylemler olarak kabul ediliyor. Nitekim ayrımcılığın önlenmesiyle ilgili yasalar genellikle iş, mal ve hizmetlerden yararlanılmasını veya bir başka hakkın kullanılmasını engellemeyi yasaklarken, nefret suçları ceza kanunlarında tanımlanmış cinayet, yaralama, mülkiyetin tahrip edilmesi, hakaret, özel hayata tecavüz vb. fiili eylemleri içerir. Nefret suçları şiddetin toplumsal meşruiyet arayan halidir. Bu nedenle nefret suçlarının soruşturulması, suçun araştırılması, kovuşturulması, yargılanması vb. her aşaması son derece büyük dikkat gerektirir. Nefret suçlarıyla ilgili olarak doğru bir veri ve istatistiki bilgileri elde etmek pek mümkün değildir. Bunun en önemli nedeni ise birçok kurbanın bu tür saldırıları bildirmek için isteksiz olması, nefret suçları ispatta yaşanan zorluklar ve kamu görevlilerinin bu konudaki duyarsızlıklarıdır. Bu isteksizlik genellikle mağduriyetin getirdiği sarsıntının yanı sıra misilleme korkusu, kurbanların daha önce şikâyet sonrası yaşadıkları olumsuz deneyimler neden olmaktadır. Diğer bir anlatımla nefret suçunun kaynağı toplumsal, faili meçhuldür. İnsanın tek başına yaratamayacağı, aslında çoğunun mesnedi dahi olmayan, anlamsız, ancak kökleri çok derine işleyen bir suçtur.

Nefret suçlarına ilişkin ikinci unsur şiddet içermesidir. Bu şiddet maddi–manevi olabilir. Her ne kadar kanun koyucu ve yasa uygulayıcıları hukuki yaptırımda bulunmak için maddi şiddet aramakta iseler de esasında maddi şiddet kadar tehlikeli olan manevi şiddet göz ardı edilmemelidir. Manevi şiddet, nefret suçu mağdurunu yeni bir nefret suçlusu (faili) olmaya hazırlayan en önemli araçtır. Manevi şiddetle işlenen suçlarda oluşan zarar görülememekte, görülemeyen zararda telafi edilememektedir. Telafi edilmeyen zararlar daha sonra daha büyük sorunlar olarak ortaya çıkmaktadır. Nefret suçları diğer klasik suçlardan “suç her ne kadar bireylere karşı işleniyorlarsa da aslen hedef alınan o bireyin üyesi olduğu sosyal grup” olması sebebiyle çok daha tehlikeli bir suçtur.

Nefret suçları, genellikle bireylerin veya toplumun zihninde yer alan soyut durumlardır. Nefret suçlarının eyleme dönüşmesi çok farklı zamanlarda, şekillerde ve genellikle belli belirsiz olarak ortaya çıkmaktadır. Diğer bir şekilde ifade etmek gerekirse üstün ırk söyleminden, kan bağı dayanışmasına, ulusal değerlerin korunması söyleminden, hemşericiliğe, cinsiyet dayanışmasından, milliyetçiliğe yayılan yelpazede nefret suçları farklı görünümler arz etse de, esasında nefret suçlarında çok ciddi değişiklikler yaşanmamaktadır. Sonuçta olarak müvekkiller üzerinden devletin resmi ideolojisine mensup olmayan ve etnik kökenini taşımayan, farklı düşünen ve inanan halk kesimleri de bu suçun mağduru olmaktadır. Bu haliyle tüm topluma karşı işlenmiş bir suça dönüşmüştür.

Şüpheli, fiili ile ‘Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama’ suçunun oluşumuna da sebebiyet vermiştir. ‘Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama’ unsurlarının somut eylemlerde oluşup oluşmadığının değerlendirilmesinde politik kaygıların da dikkate alındığı görülmektedir.”

PİRHA/ANKARA

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak