Alevi Haber Ajansi

Demirtaş: O günlerde Erdoğan’ın elinde Öcalan’ın iki mektubu vardı

PİRHA- Selahattin Demirtaş’ın yargılandığı davanın duruşması Ankara’da devam ediyor. Savunmasında seçim sonuçlarına gönderme yapan Demirtaş, “Bize yapılan bütün komplolara rağmen milyonlarca insan arkamızda durdu ve iktidara kaybettirdi. Meydanlarda ‘Öcalan’ın heykelini dikeceğiz’ sözlerimi hatırlattı. Ben ‘Öcalan’ın heykelini dikeceğiz’ dediğim günde Erdoğan’ın elinde İmralı’dan gelen Öcalan’ın iki mektubu vardı” dedi.

HDP önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın yargılandığı davanın duruşması Ankara Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görülüyor. 4 Kasım 2016’dan beri Edirne Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde bulunan eski Demirtaş, duruşmaya Edirne Cezaevi’nden SEGBİS yoluyla bağlandı.

İfadesine açlık grevinde olanları selamlayarak başlayan Demirtaş, Gebze Cezaevi önünde yakınları için nöbet tutmak isteyen kadınlara dönük polis şiddeti için, “Annelerin gözyaşlarının rengi olmayacağını hatırlatarak kınıyorum” dedi.

Demirtaş’ın ifadesinden satır başları şöyle:

“Barış ve demokrasinin güçlenmesi için; sağduyunun, diyaloğun hakim olabilmesi için yapılan açlık grevleri devam ediyor. Hem arkadaşlarıma selamlarımı gönderiyorum hem de kamuoyunu duyarlı olmaya çağırıyorum.

Aralarında dosyamı takip eden avukatların da olduğu bir grup avukat arkadaşıma Kızılay Meydanı’nda sert bir müdahalede bulunulmuş, işkenceye varan uygulamalar yapılmıştır. Avukat arkadaşlarımı selamlıyor, kendilerine reva görülen bu muameleyi kınıyorum.

Savcı 15 no’lu fezlekede, 8 Nisan 2011’de suç işlediğimi iddia ediyor. Bir yürüyüş. Peki bu fezleke yürüyüşten hemen sonra mı hazırlanmış? Hayır. 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra, 6 Ekim 2015’te hazırlanmış. Bu fezleke, 7 Haziran ile doğrudan bağlantılıdır.

Ne hikmetse bu savcı tam 4 buçuk yıl beklemiş, 7 Haziran seçimlerinden sonra da fezleke düzenleyip Meclise göndermiş. Bu fezleke Mecliste tartışılmadan, Anayasaya aykırı bir şekilde dokunulmazlıklarımız kaldırıldı. Fezleke de, aradan geçen 4 buçuk yıla rağmen kelimesi kelimesine iddianameye dönüştürüldü.

Ben ve milletvekili arkadaşlarımın, evlerimiz basılarak kaçırılırcasına alınmamızın, birçok fezleke ve iddianamenin tamamında olduğu gibi, hukuk ve yargı alet edilerek yapılan ahlaksızca bir komplodan başka bir şey olmadığı, bu fezlekeyle de anlaşılmaktadır.

Erdoğan ve Davutoğlu tarafından, bugün olduğu gibi, kamuoyuna açık bir şekilde yargının baskı altına alınması ve Hükümete yakın medya tarafından 24 saat bunun propagandasının yapılması sonucu savcılar harekete geçmiştir.

Savcı ‘8 Nisan 2011’de KCK bir çağrı yapmış, BDP de bu çağrının yayınlandığı gün 2 bin 600 kişiyi toplamış, sivil Cuma namazı kılmışlar’ diyor. Keşke partim Erdoğan’dan bu kadar hızlı organize olabilse. Ama o kadar zorlama ki. O kadar uyduruk ki.

Haftalar öncesinden -medyaya da yansıyacak şekilde- partimin Diyarbakır il teşkilatı çalışma yapıyor, hazırlık yapıyor. Emniyet ile valilik ile görüşmeler yapıyor.

Alana malzemeler, günler öncesinden getirilmiş. Fakat savcı, şansını denemek için bir haber sitesinde çıkan haber üzerine ‘BDP aynı gün bu etkinliği planladı’ diyerek aleni bir komplo kurmaya çalışıyor.

[15 no’lu] Fezleke bir ciddiyetsizlik, bunu iddianameye dönüştürmek başlı başına suç. Zaten bu iddianameyi düzenleyen savcı hakkında HSK’ye yaptığımız suç duyuruları var. Cemaat ile ne kadar ilişkili olduğuna dair AKP’lilerin açıklaması var.

O gün benim grup başkanvekilim Bengi Yıldız dövüldü. Diyeceksiniz ki, ‘Ne var canım, ana muhalefet partisinin genel başkanı da dövülüyor, bu gayet hoş karşılanıyor.’ Doğru. Kendi hukuk ve ahlak anlayışlarıdır.”

“DELİL KARARTMA VAR”

“CD çözümü yapan bilirkişi raporunda eksiklikler var. Bu haliyle de suç oluşturan bir şey yok da, CD çözümlerine göre sanki orada ben tek başıma konuşmuşum. Herkes susmuş, ben konuşmuşum. Herkes susmuş da sanki ben tek konuşmuşum. Polis müdürleri ne demiş, en küçük bir bilgi göremiyorsunuz.

Emniyet Müdür Yardımcısıyla konuşuyorum ama bilirkişiye göre ben tek başıma konuşmuşum, kendi kendime konuşmuşum. Ya da CD’de ses kaydı ayıklanmış, sadece benim sesim bırakılmışsa delil karartma var demektir, CD’yi görmedim ben.”

“HİÇBİR ŞEY YOK AMA 15 SENE HAPİS CEZASI İSTENİYOR”

“Emniyet Müdür Yardımcısı ‘Biz burayı ablukaya aldık çünkü polislerimizden biri telsizini düşürdü. Telsizi bulana kadar bırakmayacağız buradakileri.’ Aynen bunu söyledi. Milletvekillerine Dağkapı Meydanı’nda fiili gözaltı yapmış. ‘Olur mu öyle şey’ dedim. Yani arkadaşlarımı hırsızlıkla suçluyor. Polis memuru da Allah bilir, telsizini nerede düşürmüş.

Ben de kendisine bu hukuksuzluğu anlatmaya çalışıyorum. Bakın bunlar raporda yok. Biz tartışırken haber geliyor, telsizi kaç yüz metre ileride bulduk diye. Ablukayı kaldırıyorlar, bu defa çadır tartışması başlıyor. Ben de diyorum ki, meydanın kenarında bir park var, ne trafiği etkiliyor ne bir şeyi. Bu kez de diyorlar ‘toplayın çadır malzemelerini.’ Polis yasa dışı bir şekilde çadır malzemelerini götürdü. Biz de alandan ayrıldık. Ne yürüyüş var ne slogan var. Hiçbir şey yok ama 15 sene hapis cezası isteniyor.

Havuz medyasının bir gazetecisi TV’de ‘Demirtaş, örgütün kongresinin 21 No’lu elemanı’ diyor. Avukatım programın yapımcısına ulaşmak istiyor ama bağlamıyorlar. Gece gündüz algı oluşturmaya çalışıyorlar.”

YALAN, İFTİRA, KOMPLO”

Ben hiç tahliye talep etmedim, etmeyeceğim de. Ama mahkeme heyeti olarak tutukluluğuma devam kararı verirken işte bu fezlekelere, bu CD çözümlerine atıf yaptınız. Yalan, iftira, komplo. Başka bir şey yok. İnsanın içi acıyor, yargı nasıl bu hale gelebilir diye.

Bugüne kadar hiçbir mercii hakikatin peşinde olmadı. Ne emniyet, ne savcı, ne bizi 1,5 yıldır yargılayan hakimler, ne itirazlarımızı yaptığımız AYM hakikatin ve adaletin peşinde olmadı. Kimse hakikatin, adaletin peşinde koşmadı.

Bir Tweet attı diye hukuk profesörünü dahi evinden alıp tutuklayan yargı, Ana muhalefet liderine yönelik linç girişiminde bulunan darp eden kişiyi, cezaevi yüzü görmesin diye adli kontrole serbest bırakılıyor.

Benim bu yargılamalarda ki savunmalarım; bir adalet ve umut beklentisi değildir, Bir adalet mücadelesidir. Tarihsel sorumluluğum gereğidir.

Bize yapılan bütün komplolara rağmen milyonlarca insan bizim arkamızda durdu, ‘size inanmıyoruz’ dedi ve iktidara kaybettirdi. Seçim sürecinde meydanlardakini çokça ‘Öcalan’ın heykelini dikeceğiz’ sözlerimin olduğunu gösterdi. Hatta 24 saat yayınladılar. Ben ‘Öcalan’ın heykelini dikeceğiz’ dediğim günde Erdoğan’ın elinde İmralı’dan gelen Öcalan’ın iki mektubu vardı.

Bu mektuplar çözüm sürecini başlatacak olan mektuplardı ve bu mektuplar üzerine çözüm süreci başladı. O dönemde AKP cenahında ‘bu sefer kesinlikle barış olacak ve barışı yapanların heykeli dikilecek’ şeklinde bize güvence veriyorlardı. Ben de buna atıf yaparak yapmış olduğum bir sözdür. O fezlekenin sırası geldiğinde söyleyeceklerime siz de şaşıracaksınız. Üstelik bu hususu Öcalan’ın mektuplarını elinde bulunduran Erdoğan da biliyordu.”

PİRHA / ANKARA

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak