Alevi Haber Ajansi

Anne zakir, oğlu Sinemacı ; başarı öykülerini PİRHA’ya anlattılar-VİDEO

PİRHA- Annenin müzisyen, oğlun ise sinemacı olduğu Çokbilir ailesinin sanat çalışmaları hızla devam ediyor. Birçok engele rağmen üretiminden vazgeçmeyen anne Naciye Çokbilir, şimdi zakirlik yolunda gayretle ilerliyor. Oğul Cevahir Çokbilir de hem okuyor, hem de yeni projelere imza atıyor. 

Besteci, oyuncu ve aynı zamanda zakir olan Naciye Çokbilir ve sinemacı-yönetmen ve müzisyen oğlu olan Cevahir Çokbilir ile çalışmalarına dair konuştuk.

İlk olarak Naciye Çokbilir’in yaşam hikayesini dinlemek için mikrofonumuzu uzattık. Antep’in Kuzuyatağı köyünde doğan Naciye Çokbilir, sonrasında Yavuzeline bağlı olan ‘Halilbaş’ isimli küçük bir köye taşındıklarını belirterek sohbete başladı. Çocukluğunun bu köyde geçtiğini anlatan Çokbilir, köyünde okul olmadığı için çevre köylerde ilkokul dörde kadar okuyabildiğini, 5. sınıfı yarı yıl tatiline kadar okuyup daha sonra bırakmak zorunda kaldığını anlattı. Naciye Çokbilir, ilkokul diplomasını alabilmek için ise açık öğretime başvurduğunu da sözlerine ekledi.

“Köyümüzde okul olmadığı için teyzemin yaşadığı köy olan Aşağı Kayabaşı’ya amca çocuklarıyla birlikte gittik. O köyde okumaya çalıştık, başkalarının evlerinde kaldık” diyen Naciye Çokbilir, o döneme ait yaşadıkları zorlukları şu sözlerle anlattı:

“İnsanlarda zaten yokluk var. Evlerde su, elektrik yok. Eşeklerle derelerden su getiriliyor. Banyosu, yemeği, çamaşırı zor oluyordu gerçekten. Baktık olmayacak okulu bırakmak zorunda kaldım ama müziğe de okulda ilkokul öğretmenim Birsen Mert sayesinde başladım. Aşağı Kayabaşı köyünde okurken teyzemin köyünde takvim yapraklarında şiirler görürdüm. O zamanlar beste yapardım. Bir gün öğretmen “İçinizden birisi çıksın türkü söylesin” dedi. Arkadaşım “Hocam Naciye beste yaptı” deyince öğretmen beni ayağa kaldırdı türküyü söyletti. O gün bugün aslında sürekli içimde bir duygu. Kendimi bildiğimden beri gelenekte de var zaten bizim köyde, her evde bir bağlama vardır. Evde köşede asılı bağlamayı gizli gizli alıp çalmaya çalışırdım. Dört abim var, dördü de çalıyordu.

Tabi kız çocuğu olduğumuz için zaten rahat söylemiyorduk. Bir gün tarlada ineklere ot getirmeye çalışırken türkü söylemiştik, bizi komşu köylerden şikâyet etmişlerdi, dayılarım duymuş bayağı üzerimize yürümüşlerdi. Trajik bir hikâye…”

“ANTEP’TE KIZLAR TÜRKÜ SÖYLEYEMEZ, SAZ ÇALAMAZDI”

Naciye Çokbilir, 1993 yılında Antep’ten Antalya’ya göç ettiklerini belirtti. Bu arada Cevahir isminde bir oğlunun dünyaya geldiğini anlatan Çokbilir, yaşam hikayesine dair şöyle devam etti:

“1993’te Antalya’ya geldikten sonra ben de rahatladım. Antalya coğrafya olarak rahat bir şehir. Tabi Antep’te kızlar türkü söyleyemez, saz çalamaz, gülemez, eğlenemezdi. Kız çocukları sürekli kendi büyüklerine ve çevresindeki büyüklerine el pençe duracak.

Antalya’ya taşındıktan sonra kendimi derneklere, STK’lara attım. Korolara katıldım, sürekli müzik yapabilmek için bir ortam yaratmaya çalışıyordum. Bir yandan da yaşam savaşı veriyoruz tabi; gelmişiz yeni bir ortam, otellerde kat temizliklerine girdim. Yaşamımızı devam ettirebilmek, Cevahir’i okutabilmek için…

Kendi işlerimizi kurduk ancak ters giden birçok şey oldu. Ama hiç pes etmeden sürekli bağlama çalmaya çabaladım. Halk eğitimde kursa da gittim. Zaten Antep’teyken birkaç türkü çalıp söylüyordum. Buraya geldikten sonra onu ilerletmeye çalıştım. Sonrasında aileden ‘bu saatten sonra sanatçı mı olacaksın? Sazı ne yapacaksın çocuğuna bak, evinin işine bak’ diyenler oldu. Ama bunları hiçbir zaman dinlemeyip dikkate almadım.

Okumak ve müzik yapmak her zaman hayalimdi. İlk olarak Antalya halk müziği korosunda 15 yıl korist ve solist olarak çalıştım. Birçok konserde sahne aldım. Sonra otellerde üç kadın, grup olarak fasıl yapmaya başladık. Daha öncesinde zaten bazı bar ve restoranlarda çalıp söylüyorduk. Profesyonel anlamda adım atmıştım. Çünkü geçim derdimiz vardı, sürekli aileye ekonomik anlamda katkıda bulunmak gerekti.

Cevahir üniversiteyi bitirdikten sonra 2016 yılında albüm yapmaya karar verdim. ‘Barak ve Çepni türküleri’ adında bir albüm yaptım. Artık belli bir olgunluğa eriştiğimi düşünerek önce kendi yöremden türküler derleyerek albüm yaptım. İkincisi yine kendi bestem “Gelme Bel Bağlama Dünya Malına” değerli sanatçımız Oğuz Aksaç’la düet yaptık. Şiir de Maraşlı Derviş Rıza Agcadağ abimizin şiiriydi. Ondan sonra Ezo Gelin’le birlikte 8 tane klibimiz oldu. Bütün kliplerimi oğlum Cevahir çekti. Deyiş olarak yaptığımız klipler ‘Nesini Söyleyim Canım Efendim, Ali Ali Deyip Neylilersin’ bunlar profesyonel anlamda yaptıklarımız. En son yaptığımız ‘Gurbet Türküsü’ o da çok yakın zamanda yayınlandı.”

“HİÇBİR ZAMAN HEDEFLERİMDEN VAZGEÇMEDİM”

Naciye Çokbilir, Barak ve Çepni türkülerine neden önem verdiğine dair de konuştu. “Öncelikle insan kendi kültürüne sahip çıkmalı” diyen Çokbilir, Barak ezgilerinin kadınlar tarafından çok az seslendirildiğine işaret etti. Barak eserler duyarak büyüdüğünü söyleyen Çokbilir, sözlerini şu cümlelerle sürdürdü:

“Çepni ve Baraklar Türkiye’nin birçok yerine yerleşmişler. Kendi kültür ve yaşamlarını devam ettirebilmek için türkülerinde dile getiriyorlar. Ben de oradan yola çıkarak şu anda zaten Alevi derneklerinde de görev alıyorum. Kendi geleneğimizi, türküleri, deyişler söylemeyi de seviyorum. Etkinliklerde, cemlerde çalıp söylemeye çalışıyorum. Sazımı ilerletmeye çalışıyorum. Eksiklerim yok mu var ama sevdiğim için hem türkü anlamında hem bilgi anlamında hem saz anlamında kendimi yetiştirmeye çalışıyorum.

Cemler olduğunda bir ihtiyaç doğduğunda çok fazla kadın zakirleri görmüyoruz ama ‘ben neden zakirlik yapmayayım?’ diye bu yola girdim. Hani bazen cemler olduğunda çalıp söylüyoruz, ben nefesler okuyorum çok yeterli olmadığımı düşünüyorum. Bu yolda kendimi yetiştirmeye çalışıyorum. Zaten bu kültürün insanlarıyız, neden yapmayalım? Yani insan geliştikçe kendini yükseğe taşıdıkça birçok sorunu o şekilde yenebileceğini düşündüğüm için hayat felsefem bu. Buna inanıyorum, bu yolda devam etmeye çalışıyorum.

Müziği çok seviyorum, sevdiğim için de bunca baskıya, yasaklamaya, engellere rağmen yapmaya çalıştım hiçbir zaman hedeflerimden vazgeçmedim. Bundan sonra da mümkün olduğunca bu işleri sürdüreceğim. Türkiye şartlarında zaten sanatla ilgilenenler pandemi döneminde çok zor durumdalar. Çok sanatçı arkadaşımız intihar etti. Bu sanatı yürütmek çok zor ama yine de kendim evde de olsam çalıp söyleme geleneğini bırakmadan sürdürmeye çalışıyorum. Gerçekten Türkiye’de artık yaşamak bir sanat. Günümüzü kurtarmak için kılı kırk yarıyoruz. Zaten sanata da değer kalmadı. Örneğin bir türküyü 15 bin TL’ye mal ediyoruz. Klipleri oğlum Cevahir çektiği halde… Para kazanamazsan nasıl devam ettireceksin? Ancak amatör ruhla devam ettireceğiz. Bu şekilde yol yürümeye çalışacağım.”

BU TOPRAKLARIN KÜLTÜR VE TARİHİNİ SİNEMAYA TAŞIDI!

Cevahir Çokbilir de Bağlama bizim yaşam tarzımız” diyerek sohbete dahil oluyor. Annesiyle birlikte yaptığı çalışmaları ‘geleneksel olan ile modern tekniğin buluşması olarak’ tarifleyen Cevahir, “Bu tür eserleri aslında daha çok seviyorum” diye de ekliyor.

Ankara Üniversitesi Radyo TV Sinema Bölümü’nde lisans  eğitim tamamlayan Cevahir Çokbilir, ardından Marmara Üniversitesi’nde sinema TV bölümünü yüksek lisansını da tamamladı. Profesyonel anlamda yaptığı ilk çalışmanın festivallere giden “Maşuk” isimli film olduğunu belirten Cevahir Çokbilir, Anadolu’da zakirlik yapmış bir dedenin hikayesine odaklandığını anlattı. Cevahir Çokbilir, yaptığı o çalışmanın detayına dair şunları aktardı:

“Filmdeki kişi Ankara’da bir arkadaşımın dedesiydi. “Dedem yaşlandı ve köyde çok fazla çalıp söyleyen de kalmadı. Muhabbet ortamları artık azaldı, bir belgeselini yapsak nasıl olur” dedi. İlk filmim olacaktı ve biraz da heyecanlandım. Zaten kültürel anlamda da Anadolu’nun en köklü geleneklerinden birinin taşıyıcısıydı Hasan Dede. Işıklar içinde uyusun onu kaybettik. İlk filmim ‘Maşuk’ öyle oldu. Filmin konusu; Anadolu’nun birçok yerinde zakirlik yapmış, zamanında Neşet Ertaş’ın babası Muharrem Ertaş’la birlikte muhabbetlere, düğünlere gidip beraber çalmış bir dedenin hikayesiydi. Uluslararası birçok önemli festivallerde gösterildi Maşuk.

O dönem 2012 yılıydı. Ardından ben üniversiteye başlarken 12 Eylül’le ilgili bir belgesel filmi çekmek istiyordum. O zaman öğrenciyim, yaparak öğrenme aşamasındayız. Tabi setlere gidiyoruz, daha önce film setlerinde de bulundum, çalıştım ama kendi filmini yaparken birazcık başlayacağı yeri insan merak ediyordu. Nar zamanının ortaya çıkışı ise şöyle gelişti. ‘Nar Zamanı’ ara tatilde Ankara’da okuduğum yıllarda tatile geldim ve 12 Eylül ile ilgili  bir  film yapmak istediğimi söyledim. Tabi bunu daha öncede telefonda da görüşmüştük. O arada annem bazı notlar almış taslak halinde 12 Eylül’le, o dönem yaşadıkları ile ilgili. Anneannem o dönem dayıma nar saklarmış, narları yedirmezmiş. Dayım cezaevinden çıkacak ve gelip narları yiyecek diye… ‘Nar Zamanı’ açıkçası böyle ortaya çıktı ve ardından işte bu hikâyenin devamında yine Kar Zamanı, Nar Zamanı’nın biraz devamı oldu.

“Kar Zamanı” 2018 yılında aynı zamanda Marmara Üniversitesi  Güzel Sanatlar Enstütüsü Sinema TV yüksek lisansı  bitirme tezi filmimdi. Bu iki film 12 Eylül hikayesiydi. Şu anda festivallere giden ve şu ana kadar 13 ödül alıp  yurtdışında  birçok  Uluslararası film festivalinde gösterilen ‘Karınca ve İnsan’ amcam Şahin Çokbilir’in hikayesi. Amcam da müzisyen. Almanya’da yaşıyor. Onunla birlikte yaptığımız, Kültür Bakanlığı’nın desteklediği Almanya’dan da Vort Belediyesi’nin desteklediği film şu an festivallere gidiyor.”

CEVAHİR ÇOKBİLİR’İN YENİ FİLM PROJELERİ

Cevahir Çokbilir, bir yandan müziğin de içinde olduğunu anlattı. “Doğduğum yer, ortam, yaşamın kendisi biraz bağlama. O yüzden müzik ayrı bir yerde, bağlama çok başka bir yerde duruyor” diyen Çokbilir, şöyle devam etti:

“Ankara’da bulunduğum yıllardan bu yana müzisyen arkadaşlarıma klipler çekiyorum. Lisede iken güzel sanatlar lisesine hazırlanmıştım. Çok kısa bir hazırlık süreciydi ve kısa sürede beni çalıştıran hocam umutluydu ama ben sınava girdim ve heyecanlandım. Piyanoda bir oktav yukarıdan başladım ve sınavda yedeklerde gösterildim. Sonrasında tabi müzikle olan bağım kopmadı.

Yüksek lisansım bitti. Şimdi doktora için hazırlanıyorum. Doktora için bazı sınavlardan geçmemiz gerekiyor. Bir yandan anneannemin belgesel filmini çekmek istiyordum. Şu anda Alzheimer hastası ileri seviyede. Anadolu’da yaşayan bir kadının yaşam öyküsü ve Alzheimer olması ile birlikte kardeşini ve çocuklarını unutması ve bizim filmlerimizde Nar zamanı ve Kar Zamanında da zaten kendisi de oynuyor. Hikâye de kendisinden çıktı. Onun üzerine bir belgesel ve sinema filmi çalışması arasında gidip gelen bir karar sürecindeyim.”

Cebrail ARSLAN/ANTALYA

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak