PİRHA-Yönetmen Caner Canerik, 1938’de yaşananların soykırım düzeyinde travmalar bıraktığını; hayatta kalanların acıyı erteleyerek yaşamayı seçtiğini, ancak bu tanıklıkların günümüz toplumuna doğru ve etkili şekilde aktarılmadığını vurguluyor. Canerik, ”Kültür ve sanat pratiklerinin yetersizliği, dil kopuşu ve sürekli yeniden dizayn edilen coğrafya, travmanın aktarımını engelliyor ve güncel sorunların kökünü besliyor” dedi.
1938 olayları, bölgenin toplumsal ve kültürel dokusunu kökten sarsan bir dönüşüm sürecinin zirve noktası olarak görülüyor. O tarihte uygulanan zorla yerinden etme, toplu katliam ve yerleşim düzenlemeleri yalnızca bireylerin yaşamını değil, köy-kent yapısını, dilsel ve inançsal bağları da hedef aldı; böylece sıradan bir şiddet olayı olmaktan çıkarak kolektif bir kırılmaya dönüştü.
1938’de yaşanan katliamın üzerinden yaklaşık bir asır geçmesine rağmen, toplumsal hafızada açılan yaralar hâlâ tazeliğini koruyor. Bölgede yapılan görüşmeler, 38’in yalnızca bir tarihsel kırılma değil, kuşaklar boyunca aktarılan derin bir travma olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.
İstanbul’daki aktif gazeteciliği bırakarak memleketi Dersim’e yerleşen Caner Canerik, fotoğrafçılığın yanı sıra belgesel ve film çalışmaları da yapıyor. Caner Canerik, ‘Kamile Dersim’ projesiyle başlattığı kayıtlara 2011’de başladı ve 400’e yakın insanla görüşüp kayıt altına aldı. Kamile Dersim adıyla başlattığı çalışmasını Dersim Masalları adıyla kitaplaştırdı.
1938 Katliamı’nda ailesinden de katledilenlerin olduğu Yönetmen Caner Canerik, Dersim Katliamı’nın geçmişten günümüze gelen travmatik etkilerini anlattı.
“ÜZERİNDEN 70-80 YIL GEÇMESİNE RAĞMEN HALEN O ACIYI YAŞAYAN İNSANLAR VAR”
Dersim’de birçok kişiyle görüşmeler yaptığını aktaran Caner Canerik,
“Travma ötesi olarak tanımlayabileceğimiz, aslında soykırım olarak da tanımlanan bir süreç var. Herkesin hemen hemen öldürüldüğü bir süreçte insanların buna tahammül etmeleri çok zordu. Bunun için ancak bazı şeyleri görmezden gelip bazı şeyleri erteleyip dayanabileceklerdi. Kendi canını kurtarmak yetmiyordu, ya yanında yaralı bir insanı götürmüş, ya geride çok sevdiği bir insanı bırakmış, ya da günümüzde de olduğu gibi çok sevdiği insanlar vahşi hayvanlara yem olmuş ya da buna benzer çok travmatik olaylar var. Üzerinden 70-80 yıl geçmesine rağmen halen bu acıyı yaşayan insanlar var. O dönemde daha çocuk olan bir kişiyle yaptığım görüşmede o travmayı halen yaşadığını hissediyorsun. Katliam travması dayanılacak bir şey değil. Çünkü ayağımıza armut dikeni battığında dahi çok büyük acılar yaratırken, aileden birçok insan öldürülmüş ve sağ kalan insanlar bu acıyla yalnız başlarına yüzleşmek zorunda kalmışlar ve hayatlarını da kurtarmak çabasına girmişler. Bir acıyı ertelediğin zaman o acı bir süre sonra karşına çıkıyor ve çıkmaya da devam ediyor. Bunu zamana yayarak bununla yüzleşmeyi seçtiler. Ama 38’de acıyı yaşamış insanlar o travmayı atlatamadan aramızdan ayrıldılar, birçoğu böyleydi” .
“1980’Lİ YILLARDA, BİZİM ÇOCUK OLDUĞUMUZ ZAMANLARDA ASLA 1938 KONUŞULMAZDI”
Günümüzde insanların önceliklerinin ve algılarının değiştiğine vurgu yapan Caner Canerik, “Bizim yaşananları formatlayıp öyle insanlara sunmamız gerekiyor. Yoksa bu acı böyle bastırılacak ve biz çok fark etmeksek de bunların etkileri toplum içinde devam edecek ve günümüzde farklı birtakım sorunlarla beraber karşımıza çıkacaktır. 2000’li yıllardan sonra biraz daha özgüven gelişti. İnternetin yayılmasıyla birlikte örnekler çoğaldı ve insanlar bu örneklerden cesaret alarak konuşmaya başladılar. Ankara’daki politik mücadeleden ötürü bize bir alan açıldı ve bu alanda bizim sesimiz daha fazla duyulabildi. Bu durumun çeşitli yansımaları da oldu. 1980’li yıllarda yani bizim çocuk olduğumuz zamanlarda asla bu meselelerin konuşulmasına izin verilmezdi” diye belirtti.
“KATLİAMDA KARDEŞLERİNİ KAYBEDEN NENEM, 38 DENDİĞİ ZAMAN AĞLAMAYA BAŞLIYORDU”
Suskunluğun iki temel nedeninin olduğuna dikkat çeken Caner Canerik,” Birincisi, travmaları tetiklemesiydi. Yani ben ninemi biliyorum. Çok erken kaybettik, hani birçok şeyi kayda alamadık ama o insan katliamda kardeşlerini kaybetmişti ve 38 dendiği zaman ağlamaya başlıyordu. Çünkü o travmayla yüzleşmemişti, anlatamıyordu, konuşamıyordu. Diğer insanlarla kendi aralarında konuşuyorlardı ama sonraki nesillere aktarmada bir kaygı yaşandı” ifadelerini kullandı.
Canerik bu travmanın birkaç sebebi olduğunu söyledi ve şöyle aktardı,
Bunun birkaç sebebi vardı tabi. Bunlardan ilki intikamcı bir yaklaşımın gelişmesinden ve sevdiği insanların tekrar zarar görmesinden korkuldu. Susarak, sineye çekerek, yani yaşananları pasifize ederek aradan sıyrılmak diyelim buna. Sanki hiç sesimiz çıkmazsa kimse bize karışmayacak psikolojisine girildi. Çünkü yaşanılan acılar çok ağrıdı, insanlar bunlarla yüzleşmemişti, cesaret alabilecekleri, dayanabilecekleri herhangi kimse yoktu. Yani uzman psikolog da yoktu, siyasi olarak da destek veren bir güç yoktu ve aslında bu söylemler dile geldiği anda karşılaşılan muamele de korkutucu boyuttaydı. İkincisi, kendilerinin halen tehdit olarak görüldüğünü düşünüyorlardı. Bundan dolayı pasif kalmayı tercih ettiler. Konuşmadılar, anlatmadılar. Pülümür’de katliam yerleri belli olmasına rağmen uzun yıllar boyunca kimse gidip mezarlıklarını ziyaret etmedi”
“DİL VE İNANÇ AYRILMAZ BİR BÜTÜNDÜR”
Yaşananlara doğru bir şekilde yaklaşılmasının önemine değinen Canerik,
”İnsanlar artık yaşadıklarıyla yüzleşmeye başladı. Ama yaşanılan bu olayların, travmanın günümüzdeki insanlar tarafından çok doğru bir şekilde değerlendirildiğini düşünmüyorum. Yani sosyal medyanın gelişmesiyle birlikte insanların bu alanda duyarlılık göstermeleri, anmaları oluyor. Bunun ötesine geçmemiz gerekiyor. Neydi, neden yapıldı, sonuç ne oldu ve biz nerede kaldık… Bunları sormamız gerekiyor. Bunları sorduğumuz anda zaten bir gerçekle yüzleşeceğiz ve bu gerçek karşımıza çıkacak. Ama bunlar sorulmadığı için sadece işte mum yakılma, anma töreni düzenleme ki bir dönem şöyle bir şey de vardı yani anmalarda halay çekildiğini biliyorum. Bir sürü sanatçıların konser verdiklerini biliyorum. Şimdi bunlar aslında içeriğinin nasıl boşaltıldığının göstergesiydi. Yani bizim insanlarımız günümüzde biz nasıl bir hayat sürüyoruz, 38 nasıldı, 38’den sonra nasıldı? Hani travmalar var evet bunlar sürekli olarak devam ediyor. Çok yaşanan adli olayların arka planında 38 travmasının olduğunu çok rahat söyleyebilirim.
Çünkü insanların birey olmalarının önünde de engel oldu bu. Kendilerini yaşayamadılar, kendi dillerini ve kültürlerini yaşayamadılar. Sudan çıkmış balık gibi ortada kaldılar. Çünkü farklı bir kültür dayatıldı, yabancı bir kültür dayatıldı. Şimdi düşünsenize hani kendi yaşadığın gerçeklikten kopuk bir hayat sürdüğün anda hayali bir alemde yaşarsın ve sen birey olamazsın. Kendin olamıyorsun çünkü. Kendin olamadığın zamanda attığın her adım seni çatışmaya götürecektir. Kültürü, inancı, dili, değeri ve ilkesi olmayan insanlar serseri mayın gibi nereye çarpacaklarını bilemezsin. Bizim bugün yaşadığımız biraz da bu. Dil ve inanç ayrılmaz bir bütündür. Bu iki olguyu ayırdığınız zaman iş kopuyor. Hani Kırmançki konuşabilirsiniz ama o inancı bilmedikten sonra siz boşlukta kalırsınız. Günümüzde yaşanan sorun biraz da bundan kaynağını alıyor. Çünkü geçmişle bağları kopmuş ve bu kopukluk günümüzde bu sorunları açığa çıkartıyor” şeklinde konuştu.
“DERSİM, SÜREKLİ YENİDEN DİZAYN EDİLİYOR”
Katliam tarihinden günümüze bir göç döngüsünün yaşandığını belirten Canerik, sözlerini şu şekilde tamamladı:
“Kaç defadır insanlar yerlerinden ediliyor ve Dersim yeniden dizayn ediliyor. 38’de buralar boşaltıldı ve yeni bir dizayn yaratıldı. Altmışlarda bir göç oluştu insanlar tekrardan geri döndü. Seksen döneminde yine öyle, doksanlar tekrar yine öyle… Yani hemen hemen her on senede bir resetlenen bir coğrafyadan bahsediyoruz. Bu yeniden dizaynda eskiden kalan değerler pek fazla olmuyor. Yeni dizaynlar yeni değerler yaratıyor. Bu yeni değerler de geçmişte yaşanan travmaları tetikliyor. Bu insanlar mevcut durumda kendilerine yer bulamıyorlar. Çok ağır bedel ödemiş ama toplum ona sahip çıkmıyor. Çünkü toplum değişmiş, her on yılda bir değişmiş. Hiçbir şey kalmamış geriye.”
PİRHA/DERSİM
İLGİLİ HABERLER:
-Dersim Katliamı tanığı Ali Koçak: Döndüğümüzde her taraf kan ve harabeydi-VİDEO
-Dersim Katliamı tanığının kızı Beser Uluşan: Devlet arşivleri açsın-VİDEO

Yoruma kapalı.