Alevi Haber Ajansi

‘Toplumsal cinsiyet ayrımcılığının olmadığı bir barış sürecinin örülmesi önemli’-VİDEO

PİRHA – Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi üyesi Nuray Özdoğan, Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı ardından toplumsal kesimlerin rollerini değerlendirdi. Sadece Meclis komisyonuyla sürecin ilerlemeyeceğini söyleyen Özdoğan, “Bir silah bırakılmış ve süreç başlatılmışsa, bu halklar için bir iyiye gidişe işarettir. Devlet veya iktidar, barışmak ya da eşit yurttaşlık temelinde bir ülke kurmak istediği için masada değil. Bir takım zorunlulukların gereği kurulan bir masa var. Ama bu zorunluluklar gereği kurulan masayı gerçek bir barış sürecine çevirmek de hepimizin sorumluluğunda” diye konuştu.

Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” ardından TBMM’de kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, çalışmalarını sürdürüyor. Bu zamana dek yapılan toplantılarda MİT başkanının yanı sıra çok sayıda bakan, baro başkanları, insan hakkı savunucuları, çatışmalarda yakınlarını yitiren anneler de yer aldı.

Meclis komisyonunda dinlenmesi beklenen kesimler arasında kadın örgütlerinin de olması bekleniyor. Demokratikleşme yolundaki tartışmalarla birlikte Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi de sürecin takipçisi olarak birtakım çalışmalar yürütüyor.

Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi üyesi Avukat Nuray Özdoğan ile sürece dair gelişmeleri konuştuk.

SÜREÇ, HALKLARIN İRADESİ DIŞINDA GERÇEKLEŞEMEZ”

Av. Nuray Özdoğan, Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi olarak süreci yakından takip edip çalışma yürüttüklerini anlattı. Özdoğan, “Elbette ki geçmişteki barışa dair tüm girişimlerin geleneği üzerinden yükselen bir iş yapıyoruz. Dolayısıyla bu süreci de çok yakından takip ediyoruz” diye belirtti.

Nuray Özdoğan, barışın inşası konusunda ağır bir ilerleme olduğunun da altını çizerek şu yorumda bulundu:

“Bu konuda şikayetler ya da tenkitler olabilir. Ama sonuçta bu topraklarda barışın konuşulduğu bir zemine getirmek bile zor bir iş ki o kadar ağır süreçler yaşandı. O kadar çok acı çekildi ki bu açıdan çok kıymetli buluyoruz. Barışın konuşulduğu her zemin çok önemli.

Uzun yıllar süren, büyük acıların oluştuğu bir savaş yaşandı. Ve hala daha tam olarak bitmiş diyemeyeceğiz. Şimdi tüm dünya toplumu için önemli bir karar alındı ve ‘Silahlı mücadeleye son veriyoruz’ denildi. Ve bunu şartsız söylediler. Buradan meseleyi tutmak gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuda Meclisteki komisyona da kıymet veriyoruz. Çok büyük beklentimiz elbette yok. Ama bu denklemdeki bir ülkede geldiğimiz noktada yargının tarumar edildiği, her şeyin siyasi rant meselesine çevrildiği, demokrasinin olmadığı, cinsiyet ayrımcılığının inanılmaz yükseldiği ve her geçen gün aslında o gerici yapılanmaların yayılmaya çalışıldığı bir dönemdeyiz. Diğer bölgelerde ise dönem dönem Ezidi ve Alevi soykırımının denenmeye çalışıldığı, birçok halkın aslında ciddi anlamda tehdit altında olduğu bir coğrafyadan bahsediyoruz. Şimdi bu tehdidi en aza indirecek, belki ortadan kaldırabilecek bir sürece neden destek olmayalım?

Dolayısıyla burada şu kısmı çok önemsiyoruz; elbette savaşan taraflar ve onların vereceği kararlar var. Uluslararası denklemler de çok önemli. Ama şunu unutmamak gerekiyor; hiçbir bölgede süreç, halkların iradesi dışında gerçekleşemez. Halkların güçlü örgütlenmesi, güçlü iradesiyle bir sürece evrilebilir. Evet birtakım emperyal güçlerin niyet ve hesapları var. Ama ne olursa olsun, halkın özne olduğu bir süreç unutuluyor. Halk kesimleri, ezilenler, soykırım tehdidi altında bulunan halklar, kadınlar, çocuklar bu süreçlerin öznesidir. Buradan başlayarak, özellikle kadınların bu meseledeki özne olma potansiyelini hep deneyimledik.

Toplumsal cinsiyet ayrımcılığının olmadığı ve herkes için eşit koşulların olduğu bir barış sürecinin örülmesini önemli buluyoruz. Ama şunu da biliyoruz; evet silahları bırakmaya elinde silah bulunanlar karar veriyor. Ama barış sürecini halk kesimleri kurabilir. Tabii ki kadınlar burada başat bir özne. Bu öznelik kısmı; mesele sadece komisyonlara havale edilecek bir mesele değil. Komisyonlar önemlidir. Aynı masada buluşmak önemlidir. Hakların konuşuluyor olması, Kürtlere dönük şiddetin, ayrımcılığın kınanıyor olması çok önemli. Yani bir başlangıçtır diye düşünüyoruz.”

FAŞİZM EĞİLİMİ EN YÜKSEK İKTİDARLA BAŞ BAŞAYIZ”

Nuray Özdoğan, sürecin, partiler üstü bir özelliğe sahip olduğunun da altını çizdi. Özdoğan, toplumun sürece olan tedirginliğine de işaret ederek yapılması gereken yasal düzenlemeleri şu cümlelerle açıkladı:

“Mesela 2013’ü hatırlayalım. Bir tane yasa çıkmıştı. Şu an o dönemin yürütücüsü olan birçok insan cezaevinde. Hala tüm AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarına rağmen tahliye edilmemiş durumdalar. Evet, hukuksal zeminin nasıl olacağı önemli. Çünkü Türkiye toplumunun bir hukuka ihtiyacı var. Ama hala kayyum politikası devam ediyor. Kent uzlaşısı sebebiyle operasyonlar yapılıyor. Yakın zamanda işte bir de Diyanet’in hutbeleri meselesi var. Toplumu, gerici temelde örgütleme girişimi var aslında. Yani cumhuriyet döneminin en gerici, en sağcı, faşizm eğilimi en yüksek iktidarıyla baş başayız. Onunla bir masaya oturma hali var. Şimdi devlet veya iktidar, barışmak ya da eşit yurttaşlık temelinde bir ülke kurmak istediği için masada değil. Bunu herkes görüyor. Bir takım zorunlulukların gereği kurulan bir masa var. Ama bu zorunluluklar gereği kurulan masayı gerçek bir barış sürecine çevirmek de hepimizin sorumluluğunda. Biz yapabiliriz. Hukuksal zemin nasıl kurulur? Böyle kurulabilir. Önce o demokratik toplumun, bu meseleye ikna olması lazım. Yani toplum kesimlerini ikna etmeden ilerlemez. Şimdi bugün bir yasal düzenleme yapılsa varsayalım. Sonuçta savaş politikaları ekseninde örgütlenen bir devlet yapısı var. Ben yaklaşık 25 yıllık bir hukukçuyum. Yargısal sistem dahi, savaş politikalarına göre kendini konumlayan, belirleyen bir durumda. İnfaz rejimi aynı şekilde savaş politikalarına göre… Yani mahkumları rehine gibi gören bir politika var. Bugün 30 yıl yatmış, cezasını çekmiş insanlar infazını tamamladığı halde çıkmaları kimi yerlerde eleştiri konusu yapılıyor. Çünkü bu savaş politikalarıyla biçimlenmiş zihinler var. Bu zihinlere de müdahale etmek lazım. Yani savaş politikaları ekseninde şekillenen bir devletin varacağı nokta, şu an geldiğimiz nokta. Yoksulluk, sefalet, her yerde yönetememe, haksızlık, adaletsizlik… Bugün sokaktan geçen birine ‘Adalet var mı?’ diye bir sorun. Büyük problem! Yani bu ülkede birlikte yaşamanın koşullarını yaratmadan, büyük bir dönüşüm yaratmamız mümkün değil.

HAKİM OLACAĞIN KISIM, SENİN YÜRÜTTÜĞÜN MÜCADELEDİR”

Bugün bu geldiğimiz sürece rağmen kadın cinayetleri her geçen gün artıyor. Verilen sayısal istatistiklerin çok üstünde rakamlar var. Bu sadece basına, size, bize gelen bilgiler. Şiddetin arttığı bir dönemdeyiz. Diyanet bugün kadınlarla ilgili hutbe vermeye neden gerek duydu dersiniz? Nafaka meselesinde, kadınları nafakanın hukuksal öznesi, hak sahibi görmeyen bir anlayış var. Örtülmeyen her kadını hedef gösteren bir hutbe okundu! Dönüşmemiş toplumlarda bunu yaparsanız kadınları hedef haline getirirsiniz. Bakın İstanbul Sözleşmesi’nden cayıldığı anda şiddet vakaları hızlı bir şekilde arttı. Çünkü bir seti ortadan kaldırıyor, meşrulaştırıyorsunuz. Bugün giyimine karışarak kadınlara saldırıyı, her türlü cinsel tacizi, tecavüzü meşrulaştırıyorsunuz.

Türkiye’de şimdiye kadar tüm hukuka aykırılıklar, adaletsizlikler, meşruluğunu ‘terör var’ denilerek aldı. Her şeyi yapabileceklerini düşündüler. Dolayısıyla şunu söylüyorum; bunu çok önemsemek lazım; Türkiye ve tüm bölge halkları için önemli bir süreç. ‘Biz artık silahlı mücadeleyi bırakıyoruz’ diyenlerin aslında kurduğu kıymetli yolu görmek gerekir. Ama bir şeyin temel zemini kuruldu mu o kapıyı açık tutacak olanlar gerçekten bu işe ne olursa olsun Türkiye’nin dört bir yanında sokakta, işte, sendikasında, derneğinde bu meseleyi dert eden, buna ihtiyacı olduğunu bilen insanların yapacağı bir iş diye düşünüyoruz.

Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi de yeni bir mesele değil. O yüzden ‘geçmişten gelen mücadeleyi bir adım daha öteye taşımak’ dedim. Barış zorunlu ihtiyaç. Şimdi bunu görmemek mümkün değil. Bu dönem şu da arttı ne yazık ki; ‘Sürecin ne olduğunu bilmiyoruz’ diyerek kötü niyet okumaları var. Yani akademisyenin de, yazarın da, hukukçunun da, sağlıkçının da, işçinin de meselesi şu: bir silah bırakılmışsa, bir süreç başlatılmışsa, bu halklar için bir iyiye gidişe işaretse, buradan bakalım. Elbette ki tamamına hakim olamayız. Hakim olacağın kısım, senin yürüttüğün mücadeledir. Rojava halkları, kendileri için yapılan planlamaları mı bekleyip dinledi? Küçücük bir yerde yaratılan mücadele, yaşam tarzı, tüm dünyaya umut oldu. Kadın, çoluk çocuk hepsi, hem bir sivil yaşam ördüler, hem hakları, yaşamları için mücadele ettiler. Kadınlar bu işin öncülüğünü yaptı. Kadınların öncülük ettiği savaşın, mücadelenin, yeterince büyük bir umut olduğunu düşünüyorum.”

KOMİSYONA YÖNELİK TALEPLER DİZİSİ HAZIRLADIK”

Av. Nuray Özdoğan, kadınlar açısından bir tür “görünmezlik hali” olduğunu söyleyerek kadın hareketinin mücadelesine dikkat çekti. “Yetersiz ama önemli çalışmalar var” diyen Özdoğan, çalışmalarının, basında görülme kısmının da eksik kaldığını vurguladı. Özdoğan, şöyle devam etti:

“Hem Barışa İhtiyacım Var İnisiyatifi’nin hem diğer barış mücadelesi yürüten toplumsal barış girişimleri, dayanışma grupları, hepsinin kendi öznel çalışmaları var. Ama bunlar çok yaygınlaşmış, duyulmuş çalışmalar değil. Bizler şu an Ankara, İstanbul ve İzmir’de örgütlüyüz. 22-23 Şubat’ta ‘Kadınlar Barışı Konuşuyor Çalıştayı’nın sonucunda ortaya çıkan bir inisiyatif bu. Şimdiye kadar 24 Mayıs’ta başlayan deklarasyonla beraber aslında birçok eylemlilik gerçekleşti. İşte Alevi katliamına dönük kınamadan tutun da 8 Mart süreçleri, Ezidilere yönelik soykırımın yıldönümü dahil birçok başlıkta seminerler, tartışmalar yürütülüyor ama aynı zamanda dışa açık toplantılar ve basın açıklamaları, eylemlilikler oldu. Onun dışında komisyonla görüşmelerimiz başladı. Meclis komisyonunda ilk olarak Sayın Meral Danış Beştaş’la bir toplantı yaptık. Süreci anlamak açısından ve sürece nasıl katkı koyabileceğimizi konuşmak anlamında komisyonda olan tüm kadınlarla görüşme talebimiz var. Komisyona yönelik bir talepler dizisi de hazırladık. Her türlü katkıyı sunmaya hazırız. Komisyonun talebini de beklemeden sunacağımız talepler var. Özellikle kadın mücadelesine, kadın cinayetlerine, kadınlara dönük saldırılara karşı bir takım perspektifler sunmak istiyoruz. İlk çıkış noktamızda mesela, ilk deklarasyonu yayınladığımızda üç sade taleple ilerlemiştik. Önce dedik ki siyaset suç olmaktan çıkarılması gerekir. Özgür ifade etme kanalları açılmalı. Çünkü ifade özgürlüğü yok. AHİM kararları uygulansın, siyasetçiler serbest bırakılsın, infaz ve terörle mücadele kanunu kaldırılsın. Düşünceyi cezalandıran yasalar ortadan kaldırsın ki konuşulabilsin. Önce konuşmanın koşullarını yaratmak gerekir. Şimdi bugün niye bu kadar az konuşuluyor?

Bu süreçteki güvene dair oran açısından tam paralel bir tablo yok. Bu, insanlar barışı istemediği için değil. İnsanlarda bu güveni, barış umudunu kırdıkları için… Önce insanların, bir mikrofona konuştuğunda cezalandırılmayacağını bilmesi gerekir. Vatandaş, sokak röportajlarına en basit soruda bile kaçıyor. Niye? Çünkü ‘söyleyeceğim her şey, bana sabah evime polis baskını olarak döner mi?’ diye korkuyor. Şimdi bu ortamda nasıl konuşulacak? Toplumu nasıl dahil edeceksiniz? Bu kesinlikle öncelikte dedik.

Sınır ötesi operasyonlar artık durmalı. ‘Buraya ayrılan bütçe, artık ülkenin başka sorunlarına; yoksulluğa, sağlığa, eğitime, kadına yönelik şiddetin önlenmesine harcanmalı’ dedik.

Üçüncü talebimiz de büyük bir hukuksuzluk olarak ortada gerçekten ilk hepimizin gördüğü bir süreç varsa neden kayyumlar hala var? Gözaltılar neden devam ediyor?  674 sayılı KHK… Yani OHAL’le yönetemezsiniz ülkeyi. Üç acil talebi söyledik.

Her kesimin kendi ifade edebileceği bir zemini önce kuruyoruz. O zeminden çıkan talepleri hem meclis komisyonuna hem de kadınlarla yaptığımız toplantılara, halk buluşmalarına aktarıyoruz. Ne yazık ki hala faşizmin kurumlaşması çabalarında erkek yapının daha da güçlenmesi nedeniyle her yerde bir engel var. Bu basında da her camiada da var. Dolayısıyla halka sesleneceğiniz kanalların üzerinde bir sis perdesi koyuluyor. Bu sis perdesini aralamak gerekiyor.

Her şey çürüdü. Savaş her şeyi çürüttü. Hatta devlet yapısını da çürüttü. Büyük bir zulüm var. Dolayısıyla yolsuzlukla dönen bir çark var. Bir yerlerde çeteler neredeyse yönetir hale gelmişler. Buradan çıkışın yolunu birlikte bulmak zorundayız. Bu nedenle var olan sesi büyütmek önemli.”

Eren GÜVEN/İSTANBUL

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.