Alevi Haber Ajansi

Yazar Beyi: 4 Mayıs kararlarıyla Dersim insansızlaştırılıp, teslim alınmak istenmiştir

PİRHA- Dersim Tertelesi’nin 83’ncü yılı dolayısıyla PİRHA’ya konuşan Araştırmacı-Yazar Yusuf Baran Beyi, Dersim’in Osmanlı’dan bu yana hedef haline geldiğini belirterek, “Dersim; yüzyıl savaşlarına ve büyük direnişlere sahne olmuş, kadersiz ve kederli bir coğrafya olup, zulmün ve ölümün kol gezdiği bir yas kentidir” dedi.       

4 Mayıs 1937 yılında TBMM’de Bakanlar Kurulu’nun çıkardığı ‘Dersim Tenkil Kararları’ adlı kararname sonucu on binlerce insan yaşamını yitirdi ve yurdundan edildi.

Dersim halkının “tertele” şeklinde dillendirdiği katliamda, resmi rakamlara göre 1937’de bin 737, 1938’da ise 6 bin 868 kişi katledildi. Ancak, tarih araştırmacıları ve birçok kaynağa göre katliamda aralarında binlerce çocuk, yaşlı, kadın olmak üzere 70 bin kadar insan katledildi. On binlerce kişi sürgün edildi, ailelerinden alınan kız çocukları ise askerlere verildi.

Katliamda yaşananların bir kısmı ise, o dönemde görevli olan kimi yetkililer tarafından uzun yıllar sonra açıklandı. Katliam döneminde eski Dışişleri Bakanı olan İhsan Sabri Çağlayangil’in anılarında, “Mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içinde bunları fare gibi zehirledi” diyor.

Geçen 83 yılı Araştırmacı-Yazar Yusuf Baran Beyi ile konuştuk.

“DERSİM, YÜZYIL SAVAŞLARINA VE BÜYÜK DİRENİŞLERE SAHNE OLMUŞTUR”

DİREN KESER-Dersim’in Osmanlı’dan bu yana hedef olduğunu tarihten biliyoruz. Cumhuriyet Türkiye’si Dersim’i neden hedef aldı?

YUSUF BARAN BEYİ- Dersim, Cumhuriyet tarihinin en tartışmalı ve devlet katında sürekli olarak bulanıklaştırılmaya çalışılan en ‘baş ağrıtıcı’ konulardan biridir. Bulanıklaştırma diyorum, çünkü hem saldırının arka plânı ve niyeti gizlenmiş, hem de yaşanan vahşetin üstü örtülmeye çalışılmıştır. Bu konuda iç ve dış kamuoyu fena halde yanıltılmıştır. Cumhuriyet hükümeti, Dersim’in bu tarihini ve savaşçı özelliğini bildiği için, Dersim Kürt Katliamı’nı en son safhaya bırakmıştır. Planlar ve etütler yapmış, iletişim hatlarını kurmuş, yol ve karakollar inşa etmiş ve tabi ki Dersim’i silahtan arındırmak için, tüm silahları toplamış ve öyle harekete geçmiştir. Dersim, yüzyıl savaşlarına ve büyük direnişlere sahne olmuş, kadersiz ve kederli bir coğrafya olup, zulmün ve ölümün kol gezdiği bir yas kentidir.

Dersim’de yaşayan toplumsal popülasyonun, arzu, istek ve taleplerinden kaynaklanan yaşam şeklinin, mevcut sistem tarafından marazi bir hal ve kabul görmeyen bir durum olarak görülmesi, sorunun ana kaynağını teşkil etmektedir. İçişleri Bakanı’nın, Tunceli Kanunu’nu Meclis’e sunarken, yaptığı konuşmada, “Dersim’de bir hastalık var, onu tedavi etmeye çalışacağız” ifadesine bakıldığında, burada sözü söyleyenin aklında ve zihniyet dünyasında, bölgede yaşayan halk için önceden hüküm verilmiş bir “marazi” durumun tezahürü söz konusudur. Görülen o dur ki; Dersim’in vurulacağına dair önceden karar alınmıştır.

Katlimın üzerinden 83 yıl geçti ve biz hala tartışıyoruz, kim, neden yaptı? diye. Dersim’de yapılanın gerçek nedeni nedir?

Dersim’de katliamın nedenlerini, vahametini ve kimler tarafından yapıldığını öğrenmek için, Cumhuriyetin kurucularının yazmış olduğu raporları okumak ve de süreci çok iyi değerlendirmek lazım. Doğru bir tarihsel yolculuk yapmamız için, ilk önce Dersim’e dair yazılan raporlara bakmakta yarar vardır. Çünkü raporlar, Cumhuriyet yönetiminin kurucu aktörlerinin zihin dünyasını ve düşüncelerini açığa çıkaracak özeliğe sahiptir.

Dersim’in ‘çıbanbaşı’ olarak tespitinin çok öncelere dayandığını birçok belgeden biliyoruz. Bunun en önemli belgesi, en tepedeki liderin (Mustafa Kemal’in) ve ekip arkadaşlarının yazmış olduğu raporlardır. Bu raporlar bize, ısrarla üstü örtülmeye çalışılan iki gerçeğin ipuçlarını vermektedir. Aynı zamanda bu raporlara bakıp “katliam kararının altında kim/kimlerin imzası vardır?” sorusuna açıklık getirmeye çalışacağız. “Dersim Tertelesi kararı altında; başta Mustafa Kemal olmak üzere, TBMM’nin, Cumhuriyet yönetiminde yer alan Bakanların, Paşaların tümünün, sorumlulukları ve imzaları vardır” ifadesi, raporlara dayanarak yazdığımız bir tanımlamadır. M. Kemal’in 1936’da yaptığı şu açıklama, 1937 yılında başlayacak katliamın adeta habercisidir: İç işlerimizde en önemli bir safha varsa, o da Dersim sorunudur. İçte bulunan iş bu yarayı, bu korkunç çıbanı temizleyip koparmak ve kökünden kesmek işi her ne pahasına olursa olsun yapılmalı ve bu hususta en acil kararın alınması için, hükümete tam ve geniş yetkiler verilmelidir.” (Aktaran, Dr. Nuri Dersimi, age, s. 253)

1930 yılında Sivas demiryolunun açılışını yapan Başbakan İsmet İnönü de, nasıl bir ulus inşa edeceklerini şöyle açıklıyor;   “(…)Sadece Türk Milleti bu ülkede etnik ya da ırki birtakım haklar isteyebilir. Başka hiçbir kişinin buna hakkı yoktur.” (Milliyet gazetesi; 31.08.1930.)

Daha sonra Başbakan olan Celal Bayar, Genelkurmay Başkan’ı Fevzi Çakmak, Adalet Bakan’ı Mahmut Esat Bozkurt, İçişleri Bakan’ı Şükrü Kaya, Dersim Kızılbaş Kürtlere yönelik, benzer şekilde, zehir zemberek raporlar yazdıkları, belgelerde mevcuttur.

“DERSİM’DE BÜYÜK BİR İNSANLIK FACİASI YAŞANMIŞTIR”

Dersimliler 37-38’de yaşananları “Tertele” olarak tanımlıyor. Dersim’de nasıl bir katliam yapıldı?

Dersim Tertelesi, tedip ve tenkil uygulamalarıyla sınırlı değildir. Olayın sosyolojik vahameti, çok daha derin olduğundan söz edilmektedir. Hem raporlarda işlenen tema, hem de olayların pratik sonuçları, bizi sosyolojik trajedisi çok daha vahim olan bir kırıma götürmektedir. Dersim katliamı için öne sürülen gerekçelerin onlarcası(31 adet ayaklanma ve başkaldırı), Batı ve İçanadolu kentlerinde olmuştur. Hiçbir ayaklanma, Dersim’de yaşanan katliam gibi bastırılmamıştır. Çoğunda bile kan dökülmemiştir. Gerek Osmanlı, gerek Cumhuriyet döneminde olsun, Kürtlere yönelik yazılan raporları okuduğumuzda, şu gerçek karşımıza çıkıyor; Etnik(Kürt) ve teolojik(Kızılbaş) farklılıklardan dolayı, Dersim’de büyük bir insanlık faciası yaşanmıştır! Osmanlı döneminde, Kürtleri Osmanlılaştırmak için İslâmî figürler kullanırken, Cumhuriyet döneminde ise, Lozan barış görüşmelerinin dar boğazı aşıldıktan sonra, Kürtler imhaya tabi tutulmuştur. Geri kalanlara da Türkleştirilmek üzere, ağır bir asimilasyon uygulamışlardır. Dersim tertelesi, bu ‘zor’ uygulamanın son siyasi halkası olmuştur.

“UÇAKLARDAN ATILAN ZEHİRLİ BOMBALARLA, MAĞARAYA SIĞINAN İNSANLARI ‘FARE’ GİBİ ZEHİRLİYORLARDI!”

Dersim Katliamı’nda zehirli gaz kullanıldığını da biliyoruz.

Doğru. 4. Umum Müfettişi Korgeneral Abdullah Alpdoğan tarafından, İçişleri Bakanlığı’na, Başbakanlık ve Genelkurmay Başkanlığı’na gönderilen telgrafta; “Tayyare Alay Kumandanından yangın ve Milli Müdafaa’dan yakıcı ve boğucu gaz bombaları istedim” ifadesi yer alıyor.

Dersim Katliamı sırasında Malatya Emniyet Müdürlüğü görevini yürüten ve Dersim harekâtının sonuçlanmasının ardından kurulan mahkemede, idama mahkum edilen sanıkların infazını düzenlemekle görevlendirilen İhsan Sabri Çağlayangil, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’yla yıllar evvel konuşmuş ve bu konuda çarpıcı itiraflarda bulunmuştu. Röportajda, İhsan Sabri Çağlayangil; “(……) Dersimliler, mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içerisinden bunları fare gibi zehirledi. Ve yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler. Kanlı bir harekât oldu. Dersim davası da bitti. Hükümet otoritesi de köye ve Dersim‘e girdi. Bugün Dersim‘e rahatça gidebilirsiniz. Jandarma da girer, siz de girebilirsiniz” demiş ve açıklamalarına şöyle devam etmiş:
“Daha öncede ellerinden silahları alınmış olan halk, canını kurtarmak için mağaralara akın ediyordu. Elinde silah olanlar, kendini savunmak zorundaydı. Halkın bu savunma hali, Ulusal basında ‘Dersim’de isyan var’  şeklinde atılan başlıklarla, yapılan katliamın üstü kapatılmaya çalışılıyordu. Köylerde topluca öldürmeye götürülen köylülerin fotoğraflarının altında ‘Türk askerine kurşun sıkan isyancılar- şakiler-haydutlar’ şeklinde, açıklamalar süslüyordu. Uçaklardan atılan zehirli bombalarla, mağaraya sığınan insanları ‘fare’ gibi zehirliyorlardı!”

“VAHŞETE KARŞI VİCDANLI BAZI SUBAYLAR AKLINI KAÇIRIR”

Dersim’de yaşanan faciaya/vahşete karşı, vicdanlı bazı subaylar aklını kaçırır. Bölgede görev yapan muvazzaf subayların bazıları, yaşanan bu faciaya, kimi itiraz ederken, kiminin de akli dengesi bozulur. Konuya dair M. Nuri Dersimi’nin “Kürdistan Tarihinde Dersim” kitabında yer verdiği çok ilginç bir anlatıma yer vereceğim; “Askeri harekat sahasında bulunan Erzurum Kolordu Komutanı Maruf Tevkif Paşa yapılan mezalimi tenkit ederek adil ve insani bir hareket icrasını ordu komutanlığından rica etmiş olduğundan, hemen Dersim’den çektirilerek Ankara’ya gönderilmiş ve sorgu altına alınmıştır.”

Sadece Çağlayangil değil, katliam sürecinde askerlik yapanlardan bazıları da süreç içerisinde konuşmuş ve yaşanan vahşeti anlatmıştı.

Evet, o günlerde askerlik yapanlardan biri yaşananları şöyle anlatmıştı:
“Bu kan gölü içinde, subaylar güzel kız çocuklarını seçip seçip götürünce, o da güzel bir kıza denk gelir. Canını bağışlar. Ancak bu bağışlama karşılığında, kızı gelin olarak Kars’a götürme niyetindedir. Bu niyetini komutanına açıklar. Komutanı: “Biz öldürmeye çalışırken, sen yaşatmaya çalışıyorsun. Olmaz” deyince, kız oracıkta kurşunlanarak öldürülür.” (M. Kalman / Dersim Direnişleri, s: 393.)

1937-38 TERTELESİ SONUCU DERSİM HAPİSHANE OLMAKTAN ÇIKARILIR

Evet sonuç olarak; “Dersim’de neler oldu?” sorusuna yanıt verecek olursak; Dersim’de süren yüzyıl savaşlarından dolayı, Dersim adeta bir açık hava hapishanesi haline getirilir. Ancak 1937-38 tertelesi sonucu, Dersim hapishane olmaktan çıkarılır. O açık hapishanede bulunanların üstüne gaz dökülüp yakılır, toplu olarak kurşuna dizilir, süngülenerek öldürülür, uçurumlardan aşağıya atılır, zehirli gazlarla boğdurulur, uçakların marifetiyle bombalarla bedenleri paramparça edilir! Geride kalanlar da en kötü şartlarda kara vagonlara bindirilerek, uzak batı illerine sürgün edilir. Bölgede sağ kalan ve ormanların derinliklerinde saklanan kız çocukları toplatılıp yatılı okullarda zorla Türkleştirilir. Köyleri dolaşırken görüp beğenilen kız çocukları subaylar, “besleme” olarak yanlarına aldırırlar. Nihayetinde o bölge insansızlaştırılıp, hüznün ve yasın kenti olan Dersim’in dağı-taşı teslim alınır! Dersim’in ölümcül öyküsü, üç aşağı-beş yukarı budur.

Diren KESER/MERSİN

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak