PİRHA-Avusturya Yeşiller Partisi milletvekili Berivan Aslan, PİRHA’ya yaptığı açıklamada, Gezi direnişinden bu yana Avrupa’daki Türkiyeli göçmenlerin sol partilere karşı Avrupa daki AKP lobi organizasyonu ‘UETD’ (Avrupalı Türk Demokratlar Birliği) gibi kurumlar tarafından kışkırtıldığına dikkat çekti. Aslan, bu nedenle göçmen çalışmalarının sekteye uğradığını ve kendilerini 15 yıl geriye götürdüğünü söyledi.
Avusturya referandum sonrası en çok gündeme gelen Avrupa ülkeleri arasında yer alıyor. Avusturya’da 108 bin 561 seçmenin kullandığı oylardan yüzde 73,23 oranında evet çıktı. Bu sonuç Avusturya siyasetinde olduğu gibi kamuoyunda da tartışmalara neden oldu. Akabinde Avusturya İçişleri Bakanı Wolfgang Sobotka, Avusturya vatandaşı olduktan sonra yasadışı yollarla yeniden Türk vatandaşı olanlara para cezası verilmesi konusunda hazırlık yapıldığını açıkladı. Referandum sonucu Avusturya’da bulunan Türkiyeli göçmenlerin uyumu konusunu da tartışmaya açtı. Avusturya Parlamentosu’nda Türkiye’deki antidemokratik uygulamalara karşı referandum öncesi süreçte gündemde ses getiren tartışmalar yaşanmıştı. Avusturya Parlamentosu, aldığı kararla Türkiye ile yaptığı silah ticaretini durdurmuştu. Bu karar AB ülkeleri arasında Türkiye’ye uygulanan ilk ambargo olma özelliği açısından önemli bir karardı.
Ekim 2013 tarihinde yapılan seçimlerden bu yana Federal Parlamento’da yer alan Avusturya Yeşiller Partisi Milletvekili Berivan Aslan ile Avusturya’da referandum yankılarını konuştuk.
Konya Kulu’lu olan Aslan, Innsbruck Üniversitesi Siyasal Bilimler ve Hukuk Fakültesi’nden mezun. 2007 yılından bu yana entegrasyon, insan ve kadın haklarıyla ilgili çalışmalar da yapıyor.
Avusturya’da referandum sonuçlarına göre yüzde 73 evet çıktı. Bunu nasıl okumak gerekiyor?
Farklı faktörleri var. Avusturya’da yaşayan göçmenlerin çoğu, Türkiye´den kırsal kesimden gelen, eğitim seviyesi düşük olan, fazla politik olmayan, sorgulamayan, araştırmayan bir kitleden oluşuyor. Modern dünyaya entegre olmakta zorlanan bir seçmen kitlesi. Bu seçmen kitlesinin aynısını Avrupa’da sağ ve ırkçı partilerde görebiliriz. Demokrat ülkelerde yaşayıp, bir başka ülkeye ‘anti-demokratik’ bir oy vermek çok basit.
AKP’nin lobi organizasyonları Avusturya’da Erdoğan karşıtı olan insanları deşifre kampanyaları başlattılar, dolayısıyla bu korku politikası nedeniyle, bir çok insanı demokratik haklarını uygulamakta engelediler. Birçok Kürt, Alevi, Ermeni ve solcu Türkler için büyükelçilikler her zaman bir travma yeri olmuştur tarihte. Deşifre kampanyaları da eklenince, bir çok insan bu travmayı zihnen aşıp, gidip oyunu kulanmadı, dolayısıyla adil bir seçimden bahsedemeyiz.
Diğer bir faktör ise, Avrupadaki Türkiyeli göçmenlerin büyük bir yüzdeliği sadece AKP’nin medya organlarını takip etmesidir. Objektif haber veren Türkçe ya da Almanca yayın yapan programlar insanların siyasi gelişmeleri farklı bir perspektiften görmesini sağlayacaktır.
Berivan Aslan
Almanya’da DİTİB imamlarına casusluk suçlamaları vardı. Benzer bir durum Avusturya’da da yaşandı. Avusturya Türk İslam Birliği (ATİB) üzerinden casusluk suçlamaları gündemdeydi. Bu ve benzeri örgütlenmelerin referandum seçimleri üzerinde etkisi oldu mu?
AKP lobi organizasyonları ATİB ve MÜSİAD gibi kurumlarla zaten işbirliği içersindeydi; dolayısıyla seçim sonucuna da hepsinin etkisi oldu. Deşifre ve casusluk kampanyalarından ve MİT´in Avrupa’daki çalışmalarından sonra Avusturya’daki Başbakanlık hareket geçti. Bakanlıklar araştırmaya başladılar.
Bununla beraber ‘Evet’ kampanyası yapan camiler ve kuruluşlar dürüst davranmadılar. Erdoğan politikasını Avrupa’ya taşımak ve Avrupa’da kışkırtıcı bir tutum sergilemek göçmenleri bulundukları ülkeden uzaklaştırdı. Erdoğan eksenli politika yaygınlaştıkça, Türkiyeli göçmenler daha çok baskı altına alındı ve bununla beraber, yabancı düşmanlığı arttı ya da göçmenlerin hakları açısından sıkıntılar yaşandı. Örneğin Avusturya’da sonuç ‘Evet’ çıktıktan sonra, Avusturya’nın İçişleri Bakanı Sobotka çifte vatandaşlarının sadece Avusturya vatandalığından çıkartılmasını değil de aynı zamanda 5 bin Euro para cezası talep etti.
Evet kampanyası yapanlar; Türkiyeli göçmenlerin hayat koşullarını daha da zorlaşacağını, Türkiye’yi Avrupa’dan daha da uzaklaştırdıklarını, bununla beraber Türkiye’nin Avrupa Birliği ile olan ticari anlaşmalarını tehlikeye attıklarını, aynı zamanda vize ve vatandaşlık koşullarını, göçmen politikalarının daha da zorlaşacağını hesaplamadılar ya da gündeme getirmediler.
Bu aslında Erdoğan’ın kendi iktidar gücü için yurtdışında bulunan vatandaşlarını ve Türkiyeli göçmenleri kendi çıkarları için harcadığının belirtisidir.
Avusturya siyaseti bu durumu nasıl değerlendiriyor, bakış açısı nasıl?
En son ben ve Avusturya parlamentosunda bulunan tüm parti ve fraksiyon başkanlarıyla beraber Erdoğan siyasetini eleştiren bir bildiri imzaladık. Parlamento’da bulunan tüm milletvekilleri de aynı zamanda bu bildiriyi imzaladı. Bu bildiride, muhalif tutsakların serbest bırakılması, basın özgürlüğünün ve insan haklarının korunması vardı. Bu Avrupa medyasında büyük bir yankı uyandırdı.
İnsan haklarından, demokrasiden, kadın haklarından ve basın özgürlüğünden konuşan bütün siyasetçileri de, Türkiye’de yaptıkları gibi ‘terör sempatizanı’ olarak ilan ettiler. Oysa Türkiyeli göçmenlerin haklarını koruyan ve ırkçı siyasete tepki gösteren tek partiler yeşiller, solcu ve sosyal demokrat partilerdir. Fakat Gezi olaylarından bu yana Avrupa’daki Türkiyeli göçmenleri bu partilere karşı kışkırtan da yine Avrupa daki AKP lobi organizasyonu ‘UETD’ (Avrupalı Türk Demokratlar Birliği) gibi kurum ve yandaşları oldu. Bu siyasetle göçmenlenler için yaptığımız onca emek boşa gitti ve bizi 15 yıl geriye götürdü.
Sizin anti demokratik uygulamalara karşı herhangi bir çalışmanız oldu mu?
Çok oldu. Devrimci ve solcu kimliğine sahip olan bir milletvekili olarak, olan bitene sessiz kalmıyorum, bu yüzden sürekli evetçilerin hedef tahtası haline geliyorum. Viyana sokaklarında benim resimlerimin olduğu pankartlarla yürüyüşler düzenlendi, sosyal medyada sürekli şahsıma yönelik kışkırtma kampanyaları var ve neredeyse Türkiye konulu her televizyon programında Erdoğan yandaşları tarafından adım anılıyor. Bunun tabiki ırkçı tarafı da var. Avusturya Parlamentosu’nda, Berivan’ isimli bir milletvekillini kendilerine yediremiyorlar, siyasi platformdan uzaklaştırmak istiyorlar. Onlar saldırdıkça, ben cevabımı kararnameler ve siyasi çalışmalarımla veriyorum. Ayrıca böyle bir zihniyet tarafından hedef tahtası haline gelmek benim için bir onurdur.
Avusturya Parlamentosu oy birliğiyle Türkiye’ye silah ambargosu kararı aldı. AB ülkeleri arasında Türkiye’ye uygulanan ilk ambargo olma özelliği taşıması nedeniyle önemli bir karardı. Türkiye’ye karşı benzeri yaptırımlar uygulanmalı mı? Avrupa’nın tutumu ne olmalı sizce?
Elbette, bunu mülteci istemeyen ve barış isteyen ülkelerin hepsi uygulamalı. Despot rejimlerine 2017 yılında silah yardımı yapmak, sadece çağdışı bir siyasi karar değil, aynı zamanda insanlık dışı bir karardır. İktidarlar insan ölümlerinden kazanç sağlayan silah şirketlerini beslemekten vazgeçmeli artık.
Elif SONZAMANCI
Yoruma kapalı.