PİRHA – DEM Parti Halklar ve İnançlar Komisyonu Üyesi Songül Tunçdemir, ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’ ardından Alevilerin taleplerini “güçlü, net ve ortak bir dille ifade etmesi” gerektiğini vurguladı. Tunçdemir, yeni sürecin Kürtler kadar Aleviler için de tarihi bir fırsat olduğunu belirterek “Barış sürecine yalnızca izleyici değil, söz sahibi olarak dahil olunmalıdır” dedi.
Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’ ardından PKK’nin silah bırakma kararı, ülkede yeni bir sürecin de başlangıcı oldu.
Devlet nezdinde henüz somut bir adım atılmasa da Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde kurulması planlanan komisyon için çalışmalar devam ediyor. Meclisteki tüm siyasi partilerin, gelecek hafta içerisinde komisyona dair önerilerini Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’a iletmesi bekleniyor. Bu adımın hemen akabinde ise Temmuz 2025’te söz konusu komisyonun, çalışmalarına başlaması öngörülüyor.
İktidar ve muhalefetin de desteğini açıkladığı yeni sürece dair Alevi toplumundan da olumlu görüşler paylaşılıyor.
“ALEVİLER, KÜRTLERLE BİRLİKTE BARIŞIN ÖZNESİ KONUMUNDA”
DEM Parti Halklar ve İnançlar Komisyonu Üyesi Songül Tunçdemir ile ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın, Alevi toplumu nezdinde nasıl okunduğuna dair konuştuk. Söz konusu çağrıyı “sadece Kürtler için” şekliyle yorumlamamak gerektiğini söyleyen Tunçdemir, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Aleviler, tarih boyunca baskıya, ayrımcılığa ve katliamlara maruz kalan ama her koşulda barıştan ve demokrasiden yana tavır alan bir toplumdur. Bu nedenle ‘Demokratik Toplum ve Barış’ çağrısı, Alevilerde büyük bir heyecan ve merak uyandırdı. Ülke olarak tarihi olduğu kadar oldukça kaotik bir süreçten geçiyoruz. Kürtler ve Aleviler başta olmak üzere herkes bu süreci anlamaya çalışıyor. Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı, sadece Kürtlerin değil, Alevilerin de gündemindedir. Aleviler, bu ülkede toplumsal barışı inşa edecek en önemli kesimlerden biridir; hatta Kürtlerle birlikte barışın öznesi konumundadır.
Aleviler süreci anlamaya çalışıyor; ancak bu sürecin başarıya ulaşmasını istemeyen bazı çevreler, kafa karışıklığı yaratmaya çalışmakta ve bunda kısmen başarılı da olmaktadır. Sürecin biraz daha olgunlaşmasıyla birlikte bu kafa karışıklığının giderileceğini düşünüyorum. Aleviler de haklı olarak bu çağrıdan kendilerine ne düşeceğini sorguluyorlar. Örneğin ‘Madımak utanç müzesi olacak mı?’ gibi sorular soruyorlar. Bir yandan da toplumun her kesiminde olduğu gibi, Alevi toplumunda da bir sabırsızlık gözlemliyorum. Evet, silahlar sustu; fakat biliyoruz ki barış, sadece silahların susması değildir. Aynı zamanda bu ülkede yaşayan tüm ezilenlerin haklarının tanınmasıdır. Bu nedenle ‘Barış’ ve ‘Demokratik Toplum’ kavramlarını birbirinden ayırmıyoruz.
George Orwell’in ünlü bir sözü var: ‘Bütün insanlar eşittir, lakin bazı insanlar daha eşittir.’ Biz, bu sözün yalnızca ‘bütün insanlar eşittir’ kısmını hayata geçirmek için mücadele ediyoruz. Bu çağrı sadece Kürtler için değil; bu ülkede yaşayan halklar, inançlar, kadınlar, gençler, engelliler, ekolojistler, işçiler ve işsizler içindir. Mücadelemizin temelinde halkların özgürlüğü ve inançların eşitliği vardır. Parti tüzüğünde ‘Alevi’ kelimesi geçen tek partiyiz. Alevi hak ve taleplerinin dillendirilmediği, Alevi toplumunun sürece dahil edilmediği bir barış sürecini düşünemiyoruz. Gerçek bir demokratik toplum, ancak tüm kimliklerin eşit biçimde tanındığı bir yapı ile mümkündür. Bu da toplumun tüm kesimlerinin sürece katılmasıyla gerçekleşebilir. Alevi toplumu için de bu durum geçerlidir.”
“KATLİAMLARLA YÜZLEŞİLMELİ!”
Songül Tunçdemir, süreçle birlikte tartışılmaya başlanan yeni anayasa konusunda da görüş belirtti. Tunçdemir, “Yeni anayasada ne görmek istersiniz?” sorusuna şu yanıtı verdi:
“Aleviler için yeni anayasa, eşit yurttaşlık anlamına gelir. Cemevlerinin tanınması, zorunlu din derslerinin kaldırılması, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın lağvedilmesi ve devletin tüm inançlara eşit mesafede durması, vazgeçilmez taleplerimizdir. Devlet, yalnızca Sünni İslam’ı merkeze alan yapısından vazgeçmelidir. Bu ülkede barış içinde bir arada yaşamak istiyorsak, herkesin kendini eşit ve güvende hissetmesi gerekir. Bu da toplumun her kesimini kapsayan demokratik bir anayasa ile mümkündür. Eşit yurttaşlık için sadece demokratik anayasa da yeterli değildir. Bunun yanında tarihte yapılan katliamlar ile yüzleşilmesi ve Madımak’ın Utanç Müzesi yapılması da eşit yurttaş olmayı tamamlayan çok önemli adımlar olacaktır.”
“ASİMİLASYONU DAHA DA PEKİŞTİRECEK YASALAR”
Alevileri temsilen kimi çevrelerin, hükümetle yeni anayasa konusunda kontak kurduğu iddiasına da değinen Tunçdemir, şöyle devam etti:
“Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nın misyonu zaten ortadadır. Aleviliği asimile etmek dışında bir amacı olmayan siyasi iktidar, bu kurumu kurmuş ve toplum nezdinde meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Bu kurumda görev yapan biyolojik Aleviler, Alevilerin sözde sözcüleri haline getirilerek, tarih boyunca yapılan zulüm ve katliamlardan daha büyük bir zarar vermektedir Aleviliğe.
Siyasi iktidarın Alevilik konusundaki geçmiş pratiği ortadadır. AİHM ve Anayasa Mahkemesi’nin Alevilik lehine verdiği kararlar dahi uygulanmazken şimdi bu sözde temsilciler aracılığıyla nasıl bir anayasa yapılacağı bugünden bellidir: asimilasyonu daha da pekiştirecek yasalar.
Siyasi iktidar samimi olsaydı, Alevi hak ve talepleri için yıllardır mücadele verip bedeller ödeyen demokratik Alevi kurumlarını muhatap alırdı. Bu kurumların talepleri dikkate alınmadığı sürece hazırlanacak anayasa meşruiyetini kaybeder. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı olan bu kurum sadece bir vitrindir, iktidarın uzantısıdır ve siyasi iktidar ile aynı zihniyeti taşımaktadır.”
“ALEVİLER DAİMA DEMOKRASİDEN YANA TAVIR ALIYOR”
Songül Tunçdemir, Alevilerin penceresinden demokratikleşmenin nasıl okunduğunu da açıkladı. Alevilerin temel düsturlarından birinin ‘72 millete aynı nazarla bakmak’ olduğunu söyleyen Tunçdemir, şöyle devam etti:
“Bu nedenle, demokrasi mücadelesi yürüten tüm kurumsal yapılarda Alevilerin yoğun bir şekilde yer aldığını görüyoruz. Yani Aleviler, yalnızca Alevi kurumlarında değil, toplumun her alanında demokrasiden yana tavır alıyorlar. Bu da, Alevilerin demokrasiyi içselleştirdiğini göstermektedir. Aleviler için demokratikleşme; kimsenin kimliğinden dolayı ayrımcılığa uğramadığı, inançların tanındığı, ifade özgürlüğünün sağlandığı, devletin kimlik dayatmasında bulunmadığı ve herkesin eşit olduğu bir toplumsal düzeni demektir.”
“TARİHİ BİR FIRSAT!”
Alevi kurumlarının, yeni süreçte nasıl rol üstlenmesi gerektiğini de değerlendiren Tunçdemir, şunları aktardı:
“Alevi sorunu, Kürt sorunu ile birlikte bu ülkenin en temel sorunlarından biridir. Bu nedenle demokratik toplumun inşasında Alevilere önemli görevler düşmektedir. Bugün bir müzakere sürecinden geçiyoruz ve bu müzakereler devam ederken sadece beklemek ya da talep etmek yeterli değildir, mücadele etmek de gerekir.
Alevi kurumlarının bu sürece aktif şekilde katılması, sürecin nasıl sonuçlanacağı açısından belirleyici olacaktır. Öncelikle taleplerimizi güçlü, net ve ortak bir dille ifade etmeliyiz. Kurumlar tabanla daha güçlü bağlar kurmalı, şeffaf olmalı ve sürecin Aleviler için ne ifade ettiğini tabanı ile paylaşmalıdır. Gençler, kadınlar sürece dahil edilmeli, Alevi toplumu gelişmelerle ilgili sürekli bilgilendirilmelidir. Aynı zamanda ulusal ve uluslararası düzeyde hak mücadelesi yükseltilmelidir.
‘Barış ve Demokratik Toplum’ çağrısı, Kürtler için olduğu kadar Aleviler için de tarihi bir fırsattır. Aleviler, mücadeleyi daha da yükselterek, tüm ezilenler ile birlikte bu çağrıya ses vermelidir. Akademi, hukuk çevreleri ve insan hakları kurumlarıyla dayanışma kurulmalı, barış sürecine yalnızca izleyici değil, söz sahibi olarak dahil olunmalıdır.”
Eren GÜVEN/İSTANBUL
Yoruma kapalı.