PİRHA – PSAKD Samsun Şubesi Sivas Katliamının 29. Yıldönümünde açıklama yaparak “Katliamlara, baskı, asimilasyon, yolsuzluk ve yoksulluğa karşı, eşit haklar mücadelesi ve adalet için 2 Temmuz’da alanlardayız” çağrısında bulundu.
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Samsun Şubesi, 2 Temmuz 1993’te yapılan Sivas Katliamının yıldönümünde açıklama yaparak “Onlarca yıl geçmesine rağmen, katliamın hesabı verilmemiş, arkasındaki gerçek sorumlular açığa çıkarılmamıştır” dedi.
Samsun Süleymaniye Geçidinde yapılan basın açıklamasına çok sayıda yurttaş katıldı. “Sivas’ı unutma, unutturma. Sivas’ı yakanlar AKP’yi kuranlar” sloganları atılırken, açıklama öncesinde yaşamını yitirenler için saygı duruşunda bulunuldu.
Yapılan anma programında, Sivas’ta katledilen 33 yurttaşın isimleri de tek tek okundu.
“AMASIZ, FAKATSIZ YÜZLEŞİLMESİ GEREK!”
PSAKD Samsun Şube Başkanı Cem Sultan Ermiş yaptığı açıklamada Sivas Katliamı davasında gelinen süreci eleştirerek “Adeta Şehit ailelerimiz başta olmak üzere Alevi toplumunun sabrı zorlanmaktadır” dedi. Ermiş, 3 firari sanık üzerinden devam eden davanın zaman aşımına uğratılmak istendiğini vurgulayarak şu açıklamayı yaptı:
“Herkes bilmelidir ki, Sivas Madımak Katliamı insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur ve insanlığa karşı işlenen suçlarda zaman aşımı olmaz ve olamaz.
Madımak Katliamı ile amaçlanan şey ve topluma verilmek istenen mesajın, sadece insanların yakılması, katledilmesi olmadığı bilinmelidir. 19901ı yıllarda bir yandan gelişen sınıf mücadelesi ve devrimci durum, diğer yandan ulusal mücadelenin yükselişi, ortak mücadele zeminini geliştirmiştir. Bu somut durum, egemen güçleri harekete geçirmiş, siyasal iktidarı, gelişen bu dalgayı zayıflatmaya yönelik hamle arayışlarına itmiştir. Madımak katliamı, toplumun ayrışması, kutuplaştırılması ve kendi içinde çatışma ortamları oluşturulması için bilinçli seçilmiş bir Alevi Katliamıdır.
Katliamın nedenleri ve sonuçlarının tüm gerçekliği ile ortaya çıkarılması için, Devletin tüm organları ile birlikte, Tansu Çillerin Başbakan, Erdal İnönü’nün hükümet ortağı olduğu dönemin tüm siyasal süreçleri ile amasız, fakatsız yüzleşilmesi gerekmektedir.
Bugün yaşadıklarımız, bize bir kez daha göstermiştir ki örgütlü olmayan halklar, iktidarların politikalarına teslim olmaya mahkumdurlar. Yeni dönem diye sunulan bu süreçte de Ankara Gar, Roboski, Suruç ve Gezi katliamlarını yaşadık. Diğer yandan çıkarılan KHK’larla başta eğitim alanı olmak üzere yüz binlerce kamu emekçisi haksız hukuksuz şekilde işten atılmış, muhalif basın yayın organları ile muhalif tüm demokratik kurumlar kapatılmış, gazeteciler akademisyenler başta olmak üzere haksız ve hukuksuzluğa karşı çıkan herkes tutuklanmıştır.
Diğer yandan, başta sendikalar, meslek odaları, dernekler, vakıflar gibi bir çok kurum ve kuruluşu kendi siyasal iktidarlarına hizmet edecek şekilde yandaş kurumlara dönüştürmek istenmiş, buna karşı direnenler ise terörize edilerek toplum, kutuplaştırılmaya devam edilmiştir. Kürt sorununda demokratikleşmeyi değil, güvenlik eksenli savaş politikalarını esas alan süreç devam etmektedir. Bir yandan seçilen belediye başkanları, eş genel başkanları ve milletvekilleri görevlerinden alınıp tutuklanırken diğer yandan aileler tarifsiz acılar yaşamışlardır.
Her geçen yıl kadın cinayetleri ve istismarları katlanarak artmaktadır. İnsan yaşamını güvence altına alan Uluslararası İstanbul Sözleşmesinin imzacısı olmaktan çekilme kararı, adeta kadın cinayetlerini destekler biçimdedir.
Yine geçtiğimiz günlerde Gezi davası ile ilgili verilen karar, Canan Kaftancıoğlu’na verilen siyaset yasağı, aydın ve ilerici sanatçıların konserlerinin yasaklanması, AKP zihniyetinin ilerici, aydın tüm ötekilere olan hıncının kanun dışı-kanun üstü uygulamalarının örnekleridir.
Cumhurbaşkanının, meclis kürsüsünden Gezi’ye katılanlar için ‘bunlar çürük-bunlar sürtük’ söylemleri, buna itiraz eden savcılığa suç duyurusunda bulunma hakkını kullanan PSAKD temsilcilerinin basın açıklamasına izin verilmemesi, Ortadoğu teknik üniversitesinin geleneksel bahar şenliklerine yapılan hukuksuz müdahale, TÜİK önünde sendikanın yapmak istediği açıklamaya yönelik müdahale ile yeni dönemde de baskı, kaos ve şiddete dayalı bir siyasal sürecin yaşanacağını bize göstermektedir.
Yaşanan bu sürecin en temel göstergelerinden biri olan ekonomik kriz AKP iktidarını sarsmaktadır. Uzun süredir şiddete, baskıya, tutuklamalara dayandırdığı iktidarı, her geçen gün kan kaybetmektedir.
Aleviler olarak bir kez daha diyoruz ki;
Cem evlerimiz Alevilerin İbadethanesi olarak bir an önce kabul edilmeli ve Anayasal güvence altına alınmalıdır.
Kapatılan ve Vakıflar aracılığı ile el konulan Dergâhlarımız gerçek sahibi olan biz Alevilere geri verilmelidir.
Her türlü ayrımcılık son bulmalı ve kime karşı olursa olsun nefret söylemleri en ağır biçimde cezalandırılmalıdır.
Alevi köylerine cami yapılmasından vaz geçilmeli, her türlü asimilasyon politikasına son verilmelidir. Alevilerin Kutsal Mekânlarına yapılmak istenen baraj, HES, maden ve taş ocağı projeleri derhal iptal edilmelidir.
Zorunlu din dersleri, tüm eğitim kurumlarının her kademesinden kaldırılmalı, eğitimin içeriği bilimsel ve çağdaş normlara kavuşturulmalıdır.
Alevi inancının asimilasyonu ve yaşamın her alanının gericileştirilmesinin kurumsal karşılığı olan, Laik ve demokratik Cumhuriyetin önündeki en büyük engel Diyanet İşleri Başkanlığı kapatılıp, lav edilmelidir.
Devlet, tarihimizle ve yaşatılan katliamlarla yüzleşmeli ve hesabını vermelidir. Madımak Oteli tartışmasız, Utanç Müzesi olmalıdır.
Bütün bu taleplerimizle katliamın 29. yılında buradayız ve bir aradayız.
Bir kez daha ifade ediyoruz ki, bu güne kadar gelmiş geçmiş bütün iktidarlar, baskı, şiddet, tutuklama, inkâr, imha, asimilasyon vb. bütün yöntemleri denediler. Denenmemiş bir tek yol kaldı o da barış. Biz Aleviler, kimsenin inancından, kimliğinden, dilinden, kültüründen, cinsiyetinden dolayı ötekileştirilmediği, horlanmadığı, öldürülmediği, herkesin barış içinde bir arada kardeşçe yaşadığı, hakça bölüşümün esas alındığı, savaşların ve sömürünün son bulduğu kısacası inancımızda ‘Rızalık Şehri’ olarak tarif edilen bir dünyanın mümkün olduğuna inanıyoruz. Bu dünyayı bütün ötekiler ile birlikte inşa edeceğiz. Haramilerin saltanatını er ya da geç ama mutlaka yıkacağız. Katliamların hesabını mutlaka soracağız.
Değerli Canlar, gelin hep birlikte, Katliamın 29. Yılında mücadelemizi daha da yükselterek, tüm saldırılara karşı Madımak Katliamında yitirdiğimiz Canlarımızı unutturmak isteyenlere karşı gereken cevabı hep birlikte verelim. Unutmak, en başta inancımıza, direncimize, bilincimize ve bu uğurda bedel ödeyen, Kerbela’dan Şeyh Bedrettin’e, Pir Sultan’a ve bugüne kadar, hak ve hakikat mücadelesinde inançları uğruna bedel ödeyenlere ihanettir. Unutmak; Asım Bezirci’nin Kalemine, Hasret Gültekin’in Bağlamasına, Nesimi Çimen’in Curasına, Asuman Sivri’nin Semahına, Koray Kaya’nın düşlerine ihanettir.
Madımak Katliamı’nı Unutmadık, Unutturmayacağız!’
PİRHA/SAMSUN
Yoruma kapalı.