PİRHA- Basın Bayramına dair değerlendirmelerde bulunan TGS İstanbul Şube Başkanı Banu Tuna, “Türkiye basınının bugün geldiği noktada bu bayramın ‘kutlanmasından’ bahsetmek kötü bir şaka gibi” dedi. Tuna, gazetecilere de örgütlenme çağrısı yaptı.
24 Temmuz 1908 tarihine kadar gazeteler devlet memurlarının kontrolünden geçtikten sonra yayınlanırken, İkinci Meşrutiyetin ilanıyla bu uygulamaya son verildi. 24 Temmuz basın üzerindeki devlet kontrolünün kaldırıldığı gün olduğu için bayram olarak kutlanıyor.
Basın Bayramı’nın kutlandığı günde Türkiye’de onlarca gazeteci ya hapiste ya da mahkeme koridorlarında karşılıyor.
Basın Bayramı’na dair Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) İstanbul Şube başkanı Banu Tuna, PİRHA’nın sorunlarını yanıtladı.
-Türkiye’de basın bayramından söz etmek mümkün mü?
BANU TUNA: Basın Bayramı’nın ortaya çıkışının temelinde basından sansürün kaldırılışı yatıyor. Yani basın üzerindeki devlet kontrolünün bitmesidir kutlanan. Dolayısıyla Türkiye’nin, Türkiye basınının bugün geldiği noktada bu bayramın ‘kutlanmasından’ bahsetmek kötü bir şaka gibi. Basın bayramı artık koca bir ironidir. 92 gazeteci cezaevindeyken, binlercesi hakkında soruşturma başlatılırken, yaygın medyanın yüzde 90’ı hükümet yanlısı iş insanlarının eline geçmiş ve birer propaganda yayınına dönmüşken, gazetecilerin yüzde 80,8’i sansüre uğradığını, yüzde 78,7’si otosansür uyguladığını ifade ederken basın bayramından söz edilebilir mi? Bir sabah Çağlayan’a gidip ağır ceza mahkemelerinin kapısına asılan duruşma listesine bakmak yeterli. Bazı günler mahkemelerin tek baktığı gazeteci ve ifade özgürlüğü davaları oluyor. Türkiye’nin dört bir yanındaki adliyelerde geçerli bu. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün 2020 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke arasında 154. sıradayız. Şimdi bir de karşımızda ifade özgürlüğü alanına tehdit olarak sosyal medya düzenlemesi var. Bahsedecek tek bir olumlu gelişme yok.
-Kadın gazeteciler açısından durum nedir?
Kadın gazeteciler de erkek meslektaşlarıyla aynı koşulları paylaşıyor. Onların önünde bir de dağ gibi yükselen toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve artan cinsiyetçi taciz, hedef gösterme problemi duruyor. Görüşlerinden hoşlanılmayan kadın gazeteciler sosyal medyada ve gazete demeye dilimin varmadığı mecralarda cinsiyetçi hakaretlere, tecavüz imalarına, tehditlere maruz kalıyor. İktidarla paralel görüşlere sahip değilseniz bu tehditler ya hiç soruşturulmuyor ya da kamuoyu baskısıyla başlayan soruşturmalar bir yere varmıyor.
“SENDİKAL FAALİYETLER PATRONLAR TARAFINDAN TEHDİT OLARAK ALGILANIYOR”
-Örgütlenme önünde gazeteciler açısından ne gibi sorunlar var? Çözüm olarak ne öneriyorsunuz?
Sendikal örgütlenme konusunda da sorunlar yaşanıyor. Özellikle de iktidara yakın medyada. Sendikal faaliyetler patronlar tarafından tehdit olarak algılanıyor. Gazetecilerin sendikalı olmasının önüne geçilmeye çalışılıyor. Sendikalı oldukları için 45 gazetecinin Hürriyet Gazetesi’nden atılmasının üzerinden daha bir yıl geçmedi. Demirörenler, toplu iş sözleşme yetkisi için gereken sayıya ulaştığımız halde, suç işleyerek bu süreci engelledi. Sendikal örgütlenmeyi engellemek anayasal suçtur. Bununla birlikte birkaç yıl öncesiyle kıyaslandığında yetki aldığımız iş yerlerinin sayısı artıyor. Şu anda medya sektöründe toplu iş sözleşmeli 10 işletme var. Bunların 9’unda TGS yetkili.
“GAZETECİLER SENDİKAYLA İLETİŞİME GEÇSİN”
Gazetecilere bizimle iletişime geçmelerini, haklarından haberdar ve sendika üyesi olmalarını öneriyorum. Artık sırtlarını yaslayabilecekleri büyük patronlar devri kapandı. Haklarımızı biz talep etmezsek kimse bize teslim etmeyecek. Gazetecilik en kırılgan meslek gruplarından biri haline geldi. İşsizlik yüzde 30’larda. İşini kaybetmekten korkanlar, ekonomik ve editöryal patron baskısı altında çalışıyor. Mesleğe hak ettiği itibarı geri kazandırmamız lazım.”
Diren KESER/PİRHA
Yoruma kapalı.