PİRHA- Sivas Katliamı’nın yıldönümüne ilişkin açıklama yapan DTK, “Katliamı gerçekleştiren, göz yuman, teşvik edenlerin hesap verecekleri günlerin yakın olduğuna olan inancımızı belirtmek istiyoruz” dedi. Halkların Demokratik Kongresi de, “Sivas Katliamı’nı Malatya, Maraş ve Çorum katliamlarının bir devamı olarak değerlendiriyoruz” ifadelerini kullandı.
“HALA YÜZLEŞİLMEDİ”
“Dersim, Maraş, Çorum, Malatya, Gazi, Gezi, Roboski katliamları ve Sur, Cizre, Nusaybin, Yüksekova, Şırnak vb. il ve ilçelerimizin yakılıp, yıkılması ve genç, yaşlı, çocuk, kadın binlerce Kürdün bodrum katlarında, sokaklarda katledilmesiyle yaygınlaştırılmış ve derinleştirilmiştir” diye belirtilen açıklamada, şu ifadeler kullanıldı: “Sivas Katliamı’nı gerçekleştiren katliamcı zihniyet, AKP-MHP faşist ittifakıyla karşımıza çıkmaktadır. İnsanları diri diri yakan DAİŞ çeteleriyle Sivas Katliamı’nı yapanların, aynı, faşist, ırkçı, kafatasçı ve insanlık düşmanı ideolojiden beslendikleri gün gibi açıktır. Katliamın üzerinden 26 yıl geçmesine karşın, hala bir yüzleşmenin yapılmamış olması da doğrudan bu faşist iktidar blokunun katliam karşısındaki bakışlarını ve tercihlerini ele vermektedir.”
“UNUTMAYACAĞIZ, UNUTTURMAYACAĞIZ”
HDK’DEN MADIMAK AÇIKLAMASI
“35 canımızın, 2 Temmuz 1993’te Madımak Oteli’nin insanlık değerlerinden yoksun güruh tarafından ateşe Verilmesi sonucunda yaşamını yitirdiği Sivas katliamının 26. yılındayız. 26 yıldır katliama giden aşamaların ‘ısrarla’ gölgede bırakılması, katliam sürecinde rol alanların cezasız kalması, davanın zamanaşımı gerekçesiyle kapatılması, katliamın bir plan çerçevesinde yapıldığının göstergesidir. Dönemin iktidar dinamiklerinin katliam karşısında ortaya koydukları yaklaşım, süreci açık etmektedir.”
“SİVAS KATLİMI, MALATYA, MARAŞ, ÇORUM’UN DEVAMIDIR”
“İktidar ve devşirme bürokratik oluşumlar; darbe dinamikleri ile ayakta kalmaya çalışmış, inancı iktidar aracı yaparak inancın ve etnik kimliğin ahlaki-toplumsal dokusundan sapmış tekçilik-ırkçılık ikilisi ile suç bagajı oluşturan bir tarihi bugün Türkiye halklarının sırtında ağır bir yüke dönüştürmüştür. Türkiye halklarını kendi suçuna ortak etmek amacıyla da karşıtlık üzerinden yeni yeni krizler yaratmaktan geri durmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanın tek karşılığının ‘Türk olmak’ türünden bir baskıya dönüşmesi, ülkenin demokratik olgunluk sürecini zayıflatmakta, halkları davası görülmeyen suçlarla baş başa bırakmaktadır. Bu durum iç ve dış siyasi-diplomatik tüm ilişkilerde çatışan, kasılan, örtülü, samimiyetten yoksun, korunmacı, esnekliği olmayan politika ve yönetim biçimini dayatmaktadır.
Yoruma kapalı.