PİRHA- 4. Yargı Paketi’nin cinsel istismar suçlarında tutuklamayı imkansız hale getireceği belirtilen tartışmalı 13. Madde ile birlikte yasalaşmasına tepkiler devam ediyor. İHD Kadın Komisyonu üyesi Sevinç Koçak söz konusu yasaya ilişkin, “İktidarın politikaları kadınları değil failleri koruyor. Haklarını korumak için sokağa çıkan kadınlar, devletin kolluk güçlerinin tecavüzcü dili ve şiddetiyle karşı karşıya kalıyor. Kadın mücadelesi susmamayı da korkmamayı da öğretti. Kadınlar artık erkek egemen devletin politikalarına itaat etmiyor” dedi.
4. Yargı Paketi’nde yer alan tecavüz ve çocukların cinsel istismarı suçlarında tutuklama için somut delil aranması kriterini getiren madde, 7 Temmuz’da TBBM Genel Kurulunda kabul edildi. Bu suçlarda tutuklama şartları arasında ‘kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olgular’ ifadesi yer alıyordu.
Paketle birlikte ‘somut delil’ şartı da getirildi. Söz konusu yasada kadınlara uygulanan şiddet ve katliamlarla ilgili ‘nikahlı ve nikahsız’ ayrımı da yapılıyor.
Meclis’ten geçen yasaya başta kadınlar olmak üzere birçok kesimden tepkiler gelmeye devam ediyor. İnsan Hakları Derneği (İHD) Çocuk Hakları Komisyonu ve Kadın Komisyonu üyesi Sevinç Koçak söz konusu yasaya ilişkin PİRHA’ya değerlendirmelerde bulunarak, paketin içeriğinin kadınları ve çocukları değil, failleri korumaya dönük olduğunu belirtti.
“BU YASA KADINLARI DAHA DA KORUNMASIZ BIRAKACAK”
4. Yargı Paketi içinde kadınların aleyhine olan maddeler olduğunu, kadınlara ve çocuklara yönelik şiddeti azaltacağı iddiasıyla yer verilen maddelerin gerçekten kadınları ve çocukları korumadığını ifade eden Koçak şunları dile getirdi:
“4. Yargı Paketi kamuoyuna, kadınlara ve çocuklara yönelik suçlarla ilgili önleyici tedbirler alıyormuş gibi gösterilmeye çalışılsa da paketin içeriği kadınları ve çocukları değil, failleri korumaya dönük ne yazık ki. Örneğin, bir kadının boşandığı erkek tarafından işlenen öldürme, yaralama, eziyet etme, zorla alıkoyma suçları da evli olduğu erkek tarafından işlenen suçlarda olduğu gibi nitelikli suç kapsamına alınarak cezası ağırlaştırılıyor. Bu madde kadınların lehine gibi görünüyor. Ama aynı suçların faili kadının evli olmadan birlikte yaşadığı erkek olduğunda, failin uyguladığı şiddet nitelikli suç kapsamına dâhil edilmiyor. Ayrıca eski erkek arkadaşı tarafından takip ve taciz şiddetine maruz bırakılan kadınlar da korumasız bırakılıyor. Evli olan olmayan ayrımı, kadınları korumaya yönelik olmadığı gibi, yasalar eliyle kadınların yaşam tarzına doğrudan müdahale ediliyor. Kadına yönelik suçlarda şiddete maruz bırakılan kadının faille arasındaki ilişkinin biçimine bakmaksızın, nitelikli suç kapsamına alınmalıdır” diye konuştu.
“SOMUT DELİL ARANMASI CEZASIZLIĞIN ÖNÜNÜ AÇAR”
‘Somut delil aranma’ şartını getiren ve en çok tepki çeken yasanın 13. maddesine de dikkat çeken Koçak şunları aktardı:
Sorunlu maddelerden biri de ‘katalog suçlar’da tutuklama için somut delil aranması koşulunu getiren 13. madde. CMK’ya göre katalog suçlar; terör, soykırım, insanlığa, anayasal düzene, devletin güvenliğine karşı işlenen suçlar ve bunların yanı sıra işkenceyi, çocuğun cinsel istismarını, cinsel saldırıyı da kapsıyor. Burada çok ciddi bir sorun var. Devlete karşı işlenen suçlarda elbette somut delil aranmalı. Çok sayıda insan bu konuda mağdur ve mahkemeye bile çıkartılmadan hapishanelerde tutuluyor. Ama cinsel istismar, cinsel şiddet ve işkence suçları aynı kapsamda değerlendirilemez. Cinsel istismar ve cinsel şiddet suçlarında somut delil aranması, cezasızlığın önünü açarken kadınların ve çocukların değil faillerin korunması anlamına geliyor.”
“BU BİR TESADÜF DEĞİL”
İstanbul Sözleşmesi’nden resmen çıkılmasının hemen ardından böyle bir paketin çıkarılmasının İktidarın kadınlara yönelik politikalarının bir göstergesi olduğunu söyleyen Koçak sözlerine şu şekilde devam etti:
“Türkiye Devleti İstanbul Sözleşmesi’nden 1 Temmuz’da resmen çıktı ve 9 Temmuz’da 4. Yargı Paketi meclis gündemine getirildi. Bu bir tesadüf değil elbette. İstanbul Sözleşmesi, bir kadın şiddete maruz bırakıldığında taraf devletlere öncelikle şiddete maruz bırakılanı koruma altına alma, sonra etkin bir soruşturma yürüterek failin cezalandırılmasını sağlama ve mağdura gerekli olan her türlü psikososyal desteği sunma yükümlülüğü getiriyor. Oysa Türkiye’de hâlâ cinsel şiddet suçlarında “somut delil” tartışması yürütüyoruz. İktidarın cinsiyetçi, ayrımcı, baskıcı politikalarından en çok zarar görenler, kadınlar ve çocuklar oluyor her zaman. Ve bu politikalar kadına ve çocuğa yönelik şiddetin artmasına yol açıyor.”
“KADINLAR ARTIK ERKEK EGEMEN DEVLETİN POLİTİKALARINA İTAAT ETMİYOR”
Kadına yönelik şiddetin bir ayrımcılık biçimi ve insan hakları ihlali olduğunu vurgulayan Koçak son olarak şunları kaydetti:
“Beslendiği yer ise toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve cezasızlık politikalarıdır. İktidarın politikaları kadınları değil failleri koruyor. Haklarını korumak için sokağa çıkan kadınlar, devletin kolluk güçlerinin tecavüzcü dili ve şiddetiyle karşı karşıya kalıyor. Kolluk güçlerinin kadın eylemlerinde açığa çıkan dili ve şiddeti, iktidarın kadın politikasını yansıtıyor. Toplumun hiçbir kesimi tarafından güven duyulmayan iktidar, şiddetini, baskıcı ve ayrımcı politikalarını artırarak ayakta kalmaya çabalıyor. Ama kadınlar tüm baskılara rağmen haklarından da hayatlarından da sokaklardan da vazgeçmiyor. Kadın mücadelesi susmamayı da korkmamayı da öğretti bir kere, kadınlar artık erkek egemen devletin politikalarına itaat etmiyor.”
Melis CİDDİOĞLU/ANKARA
Yoruma kapalı.