Alevi Haber Ajansi

PSAKD Diyarbakır Cemevinde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü etkinliği-VİDEO

PİRHA – PSAKD Diyarbakır Cemevi’nde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kapsamında etkinlik düzenlendi.

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Diyarbakır Şubesi ve Cemevi’nde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kapsamında etkinlik düzenlendi.

Kahvaltı sonrasında PSAKD Diyarbakır üyesi Zeynep Yavaş, yaptığı açıklamada, “Emek, eşitlik ve barış hakkımızın peşindeyiz! Ataerkil kapitalist sistemin yarattığı eşitsizliklerin derinleştiği bu 8 Mart’ ta dünyanın dört bir yanında kadınlarla ayrımcılığa, şiddete ve güvencesizliğe karşı itirazlarımızı, sözlerimizi ve taleplerimizi buluşturarak “başka bir dünya mümkün” çağrısını yenileyeceğiz. Çünkü bu haliyle dünya henüz kadınlara, yoksul emekçilere ve ezilen halklara eşitlik, özgürlük ve şiddetsiz bir toplum yaratmaktan çok uzak. 163 yıl önce ‘eşit işe eşit ücret’ talebiyle greve giden New York’lu kadınların fabrikaya kilitlenmesinin ardından fabrikada çıkan yangınla 120 kadın işçi yanarak can verdi. Kadınları üretimden ve tüketimden gelen güçlerini kullanarak bin yıllardır süregelen bu sömürü çarkını durdurmaya çağırıyoruz” ifadelerini kullandı.

“BİZLERİ YOK SAYANLARA KARŞI DİRENMEYE DEVAM EDECEĞİZ”

Yavaş, şöyle devam etti:

“Küreselleşme, kapitalizm ve neoliberal politikalar dünya ekonomisini belirlerken kadınlar daha da ucuz emek gücü olarak görülmeye devam ediliyor. Ev işleri, yaşlı, çocuk, hasta, engelli bakımı biz kadınların görünmeyen emeğini daha da artırıyor. Kiralık işçilik uygulamasıyla hepimize modern kölelik dayatılıyor.
Düşük ücretli, kısmi süreli, esnek, yarı zamanlı, uzaktan, evden, kayıtsız, sigortasız, güvencesiz çalıştırılıyoruz. Artan işsizlik ve yoksulluk eril iktidarların kadın bedenini ve emeğini daha fazla denetlemek için kullandığı bir araç haline getiriliyor.

Güvencesizliğin, yoksulluğun, işsizliğin ve şiddetin türlü biçimlerine her gün daha fazla maruz kalıyoruz. Dini referanslarla toplumu yeniden dizayn etme çabasıyla her gün yeni fetvalar çıkarılıyor, yasal düzenlemeler yapılıyor, eğitim ve sağlık başta olmak üzere kamusal yaşamın tümünü dinselleştiren uygulamalara her gün bir yenisi ekleniyor.
Eşit, adil, özgür, laik ve barış içinde yaşayacağımız bir dünyayı yaratmak için kurtuluşumuzun kendi ellerimizde olduğunu biliyoruz.
Bunun için evde, işte, sokakta, bizleri yok sayanlara karşı direnmeye devam edeceğiz.”

“ALEVİLİKTE DOĞURARAK VAR ETME OLGUSU VARDIR”

“Hal böyleyken ataerkil zihniyetin, özünde anaerkil bir inanç olan Aleviliğe de saldırması kaçınılmaz olmuştur.
Bilindiği üzere Alevilikte aslolan, temel olan Yol’dur. Yol ise kadındır. Bu söylemin arka planında Alevilik inancının var oluş ilkesi vardır, bu devasa cümle buna dayanır. Bu ilkeye göre yaratılış değil, varoluş, doğuş vardır. Hiçbir şey yoktan var olamaz, her şeyin geldiği, kaynak bulduğu, kendisinden doğduğu ‘bir” vardır. ‘Bir’ tüm evreni, kainatı, doğayı, nebatı, hayvan ve insanları kendinden doğurarak var etmiştir.

Var edilen aynı ve birdir, tüm nesneler aynı bütünün parçalarıdır. Parça, bütünün tüm özelliklerini bağrında taşır. Dolayısıyla Alevi inancında yaratma yok, doğuş-var etme vardır. Var etme olayı Kızılbaş Kürt inancında, tanrı isimlerinde kendini en bariz şekilde açık eder. Kürtçede tanrı anlamına gelen Xwedé/Xweda, “kendi verdi, kendi doğurdu” anlamına gelmektedir. Yine Ezidilik inancında tanrı ismi olan Ezda/ beni verdi, Mazda/ “bizi verdi” anlamına gelmektedir. Tanrı isimlerinde olduğu gibi yaratma olgusu yok, doğurarak var etme olgusu vardır.

Alevilikte teorik olarak her iki cins eşittir ve Aleviler “Alevilik inancında kadın erkek eşittir” fikrini savunurlar. Çünkü Alevilik inancının varoluş mitolojisinde erkekleştirilmiş tanrı, o tanrının öncel kıldığı, erkeğe göre ikincil olan, iktidar sahibi erkek cinsi yoktur. Sadece bu yüce erkek değil, onun canının sıkıntısını gidermek için yaratılan ikincil kadın da yoktur. Alevilikte hiçbir cins birincil ya da ikincil değildir. Eşittir, aynıdır. Alevilik inancındaki CAN kavramı da buradan gelir.
Alevilik inancı kadın ve erkeği eşit görüp, birlikte ibadet eden bir inanç olarak ve kamil insan olmayı hedeflediğinden bunlar için çok temel ilkeler oluşturmuştur. Alevilik inancının en temel ilkelerinden olan “Eline, diline, beline sahip ol” ilkesi bugün uygulanan cinsiyetçi tutumlarla ve Aleviliği ele geçiren eril zihniyetle alaşağı edilmekte, değersizleştirilmektedir. İslam’a entegre edilmeye çalışılarak yok sayılmaktadır. Taziyelerde, yas günlerinde yani acımızı ortaklaştırdığımız böylesi günlerde haremlik selamlık bir tutum sergilenerek kadın ve erkek ayrıştırılmakta İslami bir çizgiyle hareket edilmektedir. Alevilikte ceme girerken cinsiyet kapıda bırakılarak can olunurken, artık cemde dahi Alevilik inancı ataerkil zihniyete göre hizaya sokulmaktadır.”

“ALEVİLİK İNANCINA ERKEKLİK AŞISI VURMUŞ DURUMDALAR”

Alevi kurumlarındaki duruma da değinen Yavaş, “Ayrıca Alevi kurumlarındaki kadın yöneticilerin sayısı az olmakla beraber erkek sayısının da fazla olması son derece rahatsız edici. Erkekleşen Alevilik, kadıncıl Aleviliğin eşitlikçi, özgürlükçü kurallarının ve uygulamalarının yerine kendi kurallarını getirerek Alevilik inancına böylece erkeklik aşısı vurmuş ve bugünkü cinsiyetçi, yer yer muhafazakar Alevi toplumunun oluşmasına neden olmuştur. Tüm çabalarına rağmen tıpkı diğer din ve inançlarda olduğu gibi Alevilik de erkeklerce tamamen erkekleştirilemeyecektir. Çünkü tamamen erkekleştirilirse ortada Alevilik diye bir şey kalmayacaktır.
Bu nedenle bugün alevi toplumunda aileden evliliğe, musahiplikten cemlere PİR ANA makamının yok edilmesine, tarihteki kadın erenlerin ve ozanların unutulmasına, kadın ve erkeğin eşit olduğu, kadınların yok edildiği, yerine erkek egemen yeni kuralların getirildiği bir Alevilikle karşı karşıyayız” diye konuştu.

“ALEVİLİĞİN YENİDEN KADINCILLAŞTIRILMASI KAÇINILMAZDIR”

Yavaş, “Alevilik bu nedenledir ki en büyük zararı dışarıdan ziyade içeriden görmüştür. Dışarıya karşı kadınlı erkekli birlikte direnen Aleviler, içeride erkekliğin saldırısı ile ikiye bölünmüş, cinsel olarak ayrıştırılmıştır. Aleviliği Alevi toplumunun ‘önderleri’ olarak kendini gören, görev ve anlam biçen dedeler, erkeklerle sınırlandırılmış Yol yürütücüleri ve Alevi toplumunun erkekleri asimile etmiş, Aleviliğe erkek iktidarını sokmuş, Aleviliği erkek cinsinin çıkarlarına uygun hale getirmiş ve böylece Aleviliği en temel ilkelerinden birinden kopartarak, kendisi olmaktan çıkartıp başkalaştırmış, erkekleştirmiştir. Alevi toplumu kendi kimliğine, özüne dönmeyi sıkça konuştuğu bu yeni dönemde Alevi erkeklerinin Alevi kadınlarca PİR ANA önderliğinde dara kaldırılması gerekmekte. Aleviliğin yeniden kadıncıllaştırılması için Alevilerin bilinç yükselmesi yaşayarak topyekün seferber olması, hep beraber Yol’a koyulması artık kaçınılmaz bir görevdir. Biz her yerdeyiz. Vardık, varız, var olacağız. Bu Yol’da “Birimiz kırkımız, kırkımız birimiz’ şiarıyla hepinizi kadıncıl aşk ile selamlıyorum.
Zeynep Bacı misali mücadele eden ve direnen tüm kadınlara aşk olsun diyorum” diyerek sözlerini tamamladı.

“EŞİTLİK OLGUSU İSTENİLEN DÜZEYDE DEĞİL”

Etkinliğe katılan kadınlar, 8 Mart’ın kendileri için ne ifade ettiğini, yaşadıkları sorunları ve taleplerini dile getirdiler.

Pervin Ayliyaz; “Aslında biz kadınlar her gün varız bugünün tabii ki dünyada ve ilçemize bir anlamı var: kadın olmak. Sorunları olan bir ülkede kadın olarak yaşamak gerçekten de güçlü bir kadın olmayı ifade ediyor. Kadın olmaktan gurur duyuyorum. Kadınım, varım ve her zaman da var olacağım. Kadınlar ölmesin, iş hayatlarındaki hayatları suistimal edilmesin, tacize, tecavüze uğramasın, öldürülmesin. Kadın, kadın olarak yaşadığını ifade edebilmeli. Kadınlar artık meydanlara çıkmalı. Kadının kendisini anlatması gerekiyor. Kadınlar sildirilmemeli, kadın oldukları için korkmamalıdırlar. Çalışmaları gerekiyor. Kadınların her zaman için seslerini yükseltmesi gerekiyor. Biz varız diyebilmeli kadınlar” dedi.

Ayliyaz, şöyle devam etti:

“Problemi ve sorunu bir ülkede yaşıyoruz. Dengesiz bir ülkedeyiz. Psikolojisi bozuk bir yönetimle çalışıyoruz. Burada hem kadınsın hem de Alevisin. Düşünebiliyor musunuz, sorunun ne boyutta olduğunu. Kadın olarak zaten eziliyorsun. Yok sayılan bir ülkedeyiz, kadın olarak değer verilmeyen bir ülkede yaşıyoruz ve böyle bir ülkede, bir de Alevi olarak zaten hiç görmüyorlar seni.

Alevi kadın olarak şunu söyleyebilirim; Sünni kadınlara oranla biraz daha eşlerimiz, aile içerisindeki tutumumuz, davranış biçimlerimiz daha demokrat, daha bir özgür, eşitlik biraz daha fazla tabii ki ama istenilen düzeyde değil.

Eşit başkanlık sistemi günümüzde var. Kadın ve erkek her alanda eşit olmalı. Sadece erkeğin önde durup, kadının erkeğin arkasında başını öne eğerek beklememesi lazım. Onun da konuşması lazım, itirazları olması lazım ve kendini ifade etmesi gerekiyor. Bence eşit olarak yan yana durmaları gerekiyor.”

“KADINLARI HEP ÖTEKİLEŞTİRDİLER”

Zeliha Nazlı Yüksekol ise; “Öncelikle 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun. Ne ifade ediyor? Kadınlar önce can, sonra anne, sonra kardeş. Bizim için kadınların yeri apayrı, anlatılması zaten imkansız. Kadın cinayetlerinin olmaması, önceliğimiz bu. Kadının şiddete de uğramasını istemiyoruz. Kadınları hep ikinci planda görüyorlar. Kadın erkek eşitliğinden bahsediyoruz ama kadın erkek eşitliği hiçbir zaman olmadı, bizi hep ötekileştiriyorlar” ifadelerini kullandı.

“8 Mart, bizim bugünleri görebilmemiz için kadınların erkeklerle eşit koşullarda çalışabilmelerinin sağlanabilmesini tekrardan hatırladığımız bir gün benim için. Bunun için çok mücadele verildi. Bugünlere gelebilmek için insanlar kendilerinden çok ödünler verdi ama şu anda daha özgür ve daha rahat kadın olarak kendimizi ifade edebildiğimiz bir dönemde olduğumuzu düşünüyorum. Bugünü, yeniden hatırlama günü olarak düşünüyorum” diyen Songül Atlı da, “Öncelikle iş hayatında yani kendimizi ifade edebileceğimiz, kendi ayaklarımız üzerinde durabileceğimiz alanda, erkeklerle eşit koşullarda olmayı istiyoruz. Eşit imkanların bizlere de tanınmasını istiyoruz. Diğer bir olay ise tabii ki kadına yönelik şiddet. Daha zayıf görünmemizden ya da bizim üzerimizde daha çok baskı kurulabileceği düşünüldüğünden dolayı bizlere uygulanan şiddetin, bunun sadece fiziksel şiddet olarak söylemiyorum, aynı zamanda psikolojik şiddetin de son bulmasını istiyorum” diye konuştu.

Son olarak söz alan Şükran Güçlü ise şunları kaydetti:

“Ben bir kadınım. Kadın olduğum için gurur duyuyorum. Taleplerimize  gelirsek, taleplerimiz daha iyi yaşamak, çocuklarımıza daha sağlam gelecek,  çocuklarımız için kaygı duymamak, endişe duymamak. Kadınlar ne isteyebilir ki, güzel bir yaşam ister.

Ben çalışan kadın olmadığım erkeğe bağımlı olmak biraz beni üzdü. Tabii ki şimdiki aklım olsaydı daha gençken ayaklarımı yere basacak şekilde maaş sahibi olsaydım daha özgür olurdum. Erkeğe bağımlı olmak bir kadın için çok iyi bir şey değil. Ayaklarının üzerinde duran kadın daha özgür bir kadındır.”

SİNEVİZYON-MÜZİK DİNLETİSİ

Açıklamanın ardından  8 Mart’a ilişkin sinevizyon gösterimi yapıldı, şiirler okundu.

Etkinlik Zilan Tigris’in Kürtçe, Türkçe, Ermenice ve Süryanice seslendirdiği müzik dinletisiyle son buldu.

PİRHA/DİYARBAKIR

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak