Alevi Haber Ajansi

Pir Kete: Endüstriyalizm ve Rıza toplumu yapısal olarak birbirleriyle ikrarlaşamazlar

PİRHA- Şıx Çoban Ocağı evlatlarından Pir Zeynel Kete, koronavirüs salgını ve geldiği noktayı değerlendirdi. Kete, oluşturulan bilimin kapitalist sisteme hizmet eder duruma geldiğini belirterek, “Rızalaşmayan doğayı nesne haline getiren, özne nesne ayrımını en üst düzeyde gerçekleştiren bir zihniyetle endüstriyalizme her türlü hizmeti sundu. Bunun sonucunda endüstriyalizm ve Rıza toplumu yapısal olarak birbirleriyle ikrarlaşamazlar” dedi. 

Koronavirüs salgını etkisini tüm dünyada sürdürmeye devam ediyor. Ülkeler ise salgına karşı çeşitli yöntemler geliştirerek en az hasarla kurtulmaya çalışıyor.

Konuya dair Şıx Çoban Ocağı evlatlarından Pir Zeynel Kete, sorularımızı yanıtladı.

 DİREN KESER: Dünya koronavirüs salgınıyla mücadele ediyor. Hemen hemen etkilenmeyen ülke kalmadı. Aynı zamanda virüse karşı bilim insanları çalışmalar da yürütüyor. Siz bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

ZEYNEL KETE: Günümüzde bilim ve modernizm liberalizmin denetiminde, iktidar koltuğunda, nemrudi zihniyetlerin saltanatı için iktidarlaşarak yola devam ediyor. Mevcut rızasız toplum kendi çıkarı ve geleceği için, iktidarlarının devamı için, var olan saltanatlarını devam ettirmek için büyük bir hırsla, aymazlıkla, ahlaksızca bilimi iktidar aracı haline getirdiler. Böyle olunca da iktidarları temsil edenlerin iki dudağı arasında ki söylenecek söze göre rota belirleyen “bilim adamlarının” Sümer zigguratlarındaki rahiplerden, din ve inançtaki ahlak paydasını yok eden “din adamlarından” Hitler Almanya’sında kamplarda insanı öldüren “bilim adamlarından” bir farklı kalmamıştır. Bilim, insan, toplum, doğa dengesinde uzaklaşınca, ar damarı çatlayan “bilim adamları” tarafından iktidarın hizmetine sunulunca çok tehlikeli bir hale geldi. İlaç firmalarının dünya ölçeğindeki çalışmaları ve tekelleşmeleri, sağlığı endüstri haline getirmeleri buna iyi ve güncel bir örnektir. Endüstriyalizmin hizmetinde, küresel düzeyde 4-5 ilaç firmasının tekelinde araştırma ve incelemeler yapar duruma gelmiştir. Bu ilaç firmaları, uluslararası sağlık örgütü onaylamadan, bütçe ayırmadan insanlığın faydasına olabilecek hiçbir bilimsel çalışma görünür olmaz. Küba’da başta kanser hastalıkları olmak üzere birçok alandaki bilimsel çalışmaların sermayenin denetiminden çıkarılıp halkların hizmetine sunulması talebinin kabul edilmemesi bunun bariz bir örneğidir.

Bunu biraz daha açar mısınız?

Bilimsel gelişmelerin, devletlerin denetiminde birer yok edici silah haline getirilip, doğa ve toplum nasıl katliama uğratıldığının örnekleri ile doludur. Bir kaç örnekle bunu anlatmakta fayda vardır. 2. Dünya Savaşı’nda dünyada yeniden inşa çalışmaları başlanırken, insanlık, bilim iktidarının yaratmış olduğu bir iki sonuçla karşılaştı. Hitler Almanya’sında Holokost ve Japonya’da Hiroşima/Nagazaki şehirlerinin bombalanması. Almanya’daki soykırım; askerileşmiş devlet gücünün yeni sermayeler elde etmek ve piyasayı ele geçirmek adına, endüstriyel rekabet adına neler yapabileceğinin göstergesi oldu. Gaz odalarında, Alman ulusunun dışındaki bütün farklı toplumlar öldürüldü adeta küle döndüler. Esir aldıkları insanlar üzerinde devlet denetiminde olan ve iktidara hizmet eden sözde bilim adına deneyler yapıldı, laboratuvarlar kuruldu, birçok insan rızasız bir şekilde denek olarak kullandırıldı üzerlerinde deneyler yapıldı. Alman ulus devleti için Hitler’in birçok bilim insanı çalışmalar yürüttü. Bu yaşanmışlık insanlık adına, bilim ahlakı adına yüz karası bir durumdu. Nagazaki ve Hiroşima, emir ve komutanın tek elden toplandığı, askeri mantığın egemen olduğu ve böyle bir devletin himayesindeki “bilim adamlarının” bilim adına neler yapabileceğinin gücünü göstermiştir. Hiroşima ve Nagazaki’de yaşanan katliamları gören Einstein “bunu yapacaklarını bilseydim ayakkabıcı olurdum daha iyi” demek zorunda kalmıştır. Bu bakımdan bilimciliğin, endüstriyalizmin, sermayeye, militarizme, küresel kapitalizme hizmet etmek için, insan, doğa ve topluma karşı yaşatmış olduğu katliam net olarak görülmektedir. Koronavirüse aşı bulma çalışmaları bilimciliğin doğa ve topluma yaptığı katliamları gizleyemeyecektir.

“OLUŞTURULAN BİLİM KAPİTALİST SİSTEME HİZMET EDER DURUMDADIR”

Yüzlerce yılın birikimi olan ve değişen insan-doğa ilişkisinin geldiği nokta açısından koronavirüs salgını aslında bir sonuç. Sizce nedenler yeterince ortaya konuyor mu ve bu nedenler nedir?

İnsan, toplum ve doğa kendisi dışında işleyen kanunların tahakkümü altında kalmaktadır. İnşa edilen bilgi rejimi, oluşturulan bilim kapitalist sisteme hizmet eder durumdadır. Birey, toplum ve doğanın ikrarlık üzerine kurulu olan toplumsallığı esas alan işleyiş kanunları yerine; bireyci, bencil, egoist, ekonomik alanda toplumsallığı merkez alan paylaşımcılık yerine azami karı mantığı, halkların bir arada farklılık içinde birlikteliği ilke edinen anlayışın yerine ulus-devlet zihniyetleri yer almıştır. Günümüzde yaşadığımız birçok temel sorunların temelinde ulus-devlet anlayışlarının bilgi rejimi neden olmaktadır. Koronavirüs sürecinde bilim adına konuşan otoriteler, “bilim kurulu üyeleri” nedenler üzerinden değil daha çok sonuçlar üzerinde ahkam kesmekteler. Hatta o kadar ileri gidenleri vardır ki yaşanan bu sürecin son derece doğal bir durum olduğunu, koronavirüsün insanları öldürmesinin doğasından kaynaklı olduğunu, bu özelliğin Allah tarafından kendisine verildiğini, nüfusun gittikçe arttığını, Allah’ın emri ile nüfus azaltmaya gittiğini söyleyenler bile vardır. Bizler Rıza toplumunun insanları olarak diyoruz ki; “Ahlaksız bir profesörün Rıza şehrinde yeri yoktur.”

“ENDÜSTRİYALİZM VE RIZA TOPLUMU YAPISAL OLARAK BİRBİRLERİYLE İKRARLAŞAMAZLAR”

Son yüzyılda bilim alanında farklı dallarda; kimya fizik, tıp, nükleer fizik, antropoloji, sosyal psikoloji, kamu yönetimi, siyaset bilimi, telekomünikasyon, sibernetik, birçok mühendislik alanı, endüstri psikolojisi, iletişim teknolojileri, iktidarların denetiminde barışı, insanca yaşamayı, birey toplum doğa dengesinin gözetilmesine yönelik değil de daha çok savaşlara hizmet eder duruma gelmiştir. İktidarın denetiminde cümle canla Rızalaşmayan doğayı nesne haline getiren, özne nesne ayrımını en üst düzeyde gerçekleştiren bir zihniyetle endüstriyalizme her türlü hizmeti sundu. Bunun sonucunda endüstriyalizm ve Rıza toplumu yapısal olarak birbirleriyle ikrarlaşamazlar. Endüstriyalizm, Rıza toplumuna ait bütün değerleri insanlığın binlerce yıldır yaratmış olduğu demokrasi kültürüne doğaya el koymuş taciz ve tecavüzde bulunmuştur. Bundan dolayı endüstriyalizm, birey toplum ve doğa ikrarlığına karşı, Rıza toplumuna karşı bir sapmadır. Cümle canın üzerinde yaşadığı, varlığını, birliğini, dirliğini devam ettirdiği kutsal olan yaşam alanlarını “mekansız” hale getirmiştir. Hastalık diye tanımlanan birçok olgu aslında doğa dengesinin bozulmasından kaynaklı bir sürecin sonucudur. Milyonlarca yıldır doğanın ve cümle canın ikrarlı birliği ancak ve ancak mekan üzerinde hayat bulur.

“KORONAVİRÜSÜ GÖRMEK İSTEMESEK DE GÖRÜNTÜLERİ ETKİLERİ KENDİSİNİ SÜREKLİ CANLI TUTUYOR”

Bugün koronavirüs salgınında da görüldüğü üzere küresel kapitalist güçler insanlığı bir uçurumun kenarına getirdi. Buradan çıkış mümkün mü, mümkünse nasıl?

İnsanlık adına çoklu kayıpların ve kazanımların en üst düzeyde yaşanacağı bir dönemdeyiz. Yaşamımızın her tarafı endüstriyalizmin denetimi altındadır. Tabiri caizse endüstriyalizmin girmediği bir yer yoktur. Endüstriyalizm büyüdükçe insanlığa ait değerler gittikçe küçülür duruma geldi. Aynı zamanda koronavirüsü var oluşu ile etkileri ile insanların duygularında hislerinde beyninde yarattığı görüntüler son derece önemlidir. Biz koronavirüsü görmek istemesek de görüntüleri etkileri kendisini sürekli canlı tutuyor. Bizler onun görünürlüğünü sadece elektron mikroskopta olduğunu düşünebiliriz. Virüsün insan zihnindeki kaplama alanı, etkileri mikroskoptaki görünür etkisinden daha fazladır. Gözle görünmese de, insan zihnindeki etkisi hacmi büyük olan bütün görünürler den daha fazla iz bırakmıştır. Bir atom bombasının bir füzenin bir tankın görünürlüğünden daha fazla kendisini hissettirmiştir. Koronavirüsü bütün cümle can gibi bugüne kadar yaşadığı mekanla ikrarlı haldeydi. Koronavirüsün bir ekolojisi vardır; doğduğu, yaşamını devam ettirdiği, beslendiği, çoğaldığı cümle canla ilişkilendiği bir mekana sahiptir. Binlerce virüs varoluşlarından beri evrenle ilişkilenmiş, dönem dönem dış müdahalelerden dolayı yaşam çemberleri bozulunca kendilerini geleceğe taşıma adına sürekli yenilenmiş ve mutasyona uğramışlardır. Doğa ile uyumlu haldeyken ne oldu da bu denge bozuldu? Asla Rıza veremeyeceğimiz, milyonlarca insanın ölümüne sebep olabilecek bu süreç hangi nedenlerin sonucuydu? Binlerce yıldır suda akışkan, taşta uyur havada uçucu haldeyken, bugün niye küresel düzeyde öldürücü bir silah haline geldi? İnsanlık için kötü sonuçlara yol açmasının nedeni neydi? Rıza toplumu süreklerinin doğa ile yar olma ilişkisi mi yoksa kapitalist uygarlık sisteminin kar hırsımı bunda etkili oldu? Küresel kapitalist güçler yaşanan bu sonuçlar üzerinde kendilerini yeniden nasıl inşa edecekler? Yaşanan sonuçlardan hareketle elde edilen veriler üzerinden birey toplum doğa yeni bir inşa ile karşı karşıya mıdır? Üçüncü Dünya Savaşı’nın farklı araçlarla, silahlarla devam ettirilmesi midir?

Biliyoruz ki evrende mutlak iyi mutlak kötü yoktur. Cümle can kendi gayreti ile birbirini tamamlar. Her canın varlığı bir başka canın varlığı ile mevcuttur, cümle can birbirleri ile holistik ve simbiyotik ilişki içindedir. Bütün cümle can, kainat, evren her zerrenin birbiri ile ikrarlaşması, etkileşimi ile oluşmuş, iç içe geçmiş muazzam bir birlik halindedir. Hızır’ı çarkta iyi kötü, dost düşman algısı yoktur. Hızır aklı cümle canın saf ruhudur. Hızır’ı çarkta düzgün doğrusal, başlangıcı ve sonu belli olan bir varoluş yasası yoktur; varoluş çarkı daireseldir. El ele El Hakka hakikati sadece insanlar için değil cümle can için geçerlidir. Doğanın işleyiş kanunları böyle iken, neden bazı canlılar insanlığın geleceği için tehlikeli duruma geldiler? Bildiğimiz gibi bütün öldürücü silahlar bir gücün denetiminde yağda müdahalesi ile öldürücü özelliklerini görünür kılarlar. El tetiğe gitmedikten sonra kurşun namludan çıkmaz.

“BÜTÜN DÜNYA İLK DEFA ORTAK BİR KABUS GÖRÜYOR”

Koronavirüs öldürücü biyolojik bir silah haline mi getirildi? Ya da bir laboratuvarda üretilmese bile, sonuçlarından hareketle dünya yeniden mi dizayn ediliyor?

Düşünsenize bu kadar teknoloji, uzayın derinliklerine gönderilen robotlar, Çar anasırı (hava, su, toprak ve ateş) denetim altına almaya çalışan sömürgeci güçler, milyon dolarlık laboratuvarlar, füzeler, tanklar, toplar, istihbarat çalışmaları, akıllı robotlar, yapay zeka, dünya mezarı olan saraylar, krallar, kraliçeler, okyanusların ortasındaki adalarda ya da yeraltı sığınaklarında kendini tecride tabii tutanlar, dünyanın rantını ele geçiren para babaları ve dünyayı yöneten aileler, dünyanın efendileri, birer Tanrı Kral haline gelen “bilim adamları” hepsi ama hepsi, 100 nanometre büyüklüğündeki bir virüsün gücü karşısında adeta mecalsiz, çaresiz kaldılar, sistemleri çöktü. Bütün dünya ilk defa ortak bir kabus görüyor. Doğanın işleyiş kanunları hiçe sayılarak, sırf kar için, arsız, hırsız, nursuz olan, küresel kapitalist güçlerin doğaya, topluma müdahalesi, toplumsal mühendislik projeleri, endüstriyalizmin bütün faaliyetleri hem müdahale edene hem de müdahale edilene kaos yaratmıştır. Tarih bunun örnekleri ile doludur. 1347- 1352 yılları arasında özellikle Avrupa’da etkili olan veba salgınında nüfusun üçte biri yok oldu. 1492 yılında beyaz adamın (İspanyollar) tarafından işgal edilen Amerika sömürgeleştirilirken, yerli halklara dünyanın en büyük soykırımları yaşatıldı. Bu soykırım sürecinde Amerikalılar çiçek, kızamık, grip, tifüs gibi hastalıkları bilmez vücut ekolojileri bu hastalıkları tanımazdı. İspanyollara karşı öz savunmalarını oluşturma aşamalarında ölenlerin sayısından fazla, Avrupalıların taşıdıkları bu hastalıklardan öldüler.

Küresel kapitalist güçler, bütün doğaya, insana, topluma hükmeder bir duruma gelmiş ve insanlığın binlerce yıldır gayret ederek, biriktirerek getirdiği toplumsal değerlere, demokratik kültüre, savaş açarak etkisiz hale getirmeyi kendi varlık gerekçesi kabul etmiştir. Kendi varlığı ve geleceği için yapamayacağı çılgınlık yoktur. Bu Nahak zihniyetten dolayı hemen hemen her gün binlerce masum-i pak olan çocukların kanları toprağa düşmekte, mürşidi Kamilullah olan analarımızın havarları gökkubbeye ulaşmakta, doğaya her türlü taciz ve tecavüz reva görülmekte, Hakkın görünür olduğu mekanlara rızasız girilmektedir. Yaşanan kaos ve ileride etkileri birçok alanda yoğun bir şekilde hissedilecek bu sürece, 3. Dünya Savaşı’na karşı Alevilerin cümle cana yönelik söyleyecek sözü olmalı. Zamanın ve mekanın ruhuna uygun hak kelamını dile getirmeli meydan kurmalıdır. Alevi dünyası koruna günlerinde adeta sessizliğini yaşıyor.

“ALEVİLER KÜRESEL RIZA TOPLUMU PERSPEKTİFİNİN İLKELERİNİ ANLATMALILAR”

Alevi inancının ütopyası da diyebileceğimiz “Rıza toplumu” anlayışı var. Siz Alevi dünyasının sessizliğinden bahsettiniz. Alevi dünyası kendi hakikatini görünür kılmadılarsa, bunun nedenlerinin farkında mıdırlar ve bu süreçte Rıza toplumunun düşünsel ve ruhsal paradigması ve dili ne olmalıdır?

Parçalı duran, zaman ve mekan ile bütünleşmede sorun yaşayan Alevilerin Rıza toplumu paradigması çerçevesinde; insan, toplum ve doğa ikrarlaşması ile sağlıklı insan, sağlıklı toplum, sağlıklı doğa arasındaki ilişkiye verecekleri cevap sadece kendilerini bağlamayacak bütün cümle cana, Rıza toplumu süreklerine yol gösterecektir. Nahak zihniyet binlerce yıldır insan toplum doğaya hükmetmiş, insanlık bir uçurumun kenarına getirilmiş durumdadır. Çoklu kazanım ve kayıpların yoğunca yaşandığı dönemlerdeyiz. Küresel düzeydeki felaketler, doğanın yok edilmesi, soluduğumuz havanın, içtiğimiz suyun, üzerinde yaşadığımız topraklarımızın kirletildi, enerji kaynaklarımızın bir bir tekelleştirildiği, yaşamla ilgili söz karar ve yetkinin toplumsallaşmadığı, varlığımızın birliğimizi dirliğimizin zulme uğradığı bir dönemde küresel düzeyde cümle cana yönelik söyleyecek sözü olmalı. Alevilerin istemleri, talepleri ve beklentileri günü kurtarmaya yönelik olmamalı. Bütün dünyanın, Rıza toplumu süreklerinin kapitalist merkezlerden almış olduğu kararlar doğrultusunda; insan, toplum, doğa yok oluş sınırına getirilirken, hakikat ve özgürlük arayışına ait ne varsa yok edilirken, Aleviler küresel Rıza toplumu perspektifinin ilkelerini bir bir anlatmalılar. Bilimcilik, endüstriyalizm, dincilik ve eril zihniyet Frankenstein’ler yaratmaya devam ediyor. Zaman Hızır çarkını görünür kılma zamanıdır. Hakyol Rıza toplulukları bu sorumluluğu omuzlarımıza yüklemiştir. Rıza toplumu hakikati bütün dertlere dermandır.

Diren KESER/ADANA

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak