Alevi Haber Ajansi

Kısaslı Aşık Berdari: Zakirler, taliplerin sorularına cevap verebilecek donanımda olmalı!-VİDEO

PİRHA -Kısaslı Aşık Berdari, zakirliğe nasıl başladığını, bağlama ile Alevi inancının ilişkisini, kent yaşamındaki Aleviliği anlattı. Aşık Berdari, “Toplum bir ormana benzer. Kurumaya yüz tutmuş ağaçları çekip yerine yeni bir fide dikmediğiniz müddetçe o orman yok olur. ‘Yol incelir ama kopmaz’ deniliyor ancak, gençlerimize kültürümüzü aşılamadığımız müddetçe gidişatımızın iyi olmadığını söylemek isterim. Dedenin, zakirin, topluma faydalı olması gerektiğine inanıyorum” dedi. 

‘Aşık Berdari’ olarak bilinen İbrahim Halil Elveren, 1968 yılında Urfa’nın Haliliye ilçesine bağlı Kısas köyünde doğdu.

“Henüz dünyaya gelmeden, ana karnında cemlerde bulundum” diyen Aşık Berdari, çocuk yaştan itibaren cemlerde, sohbetlerde yer alarak kendisini yetiştirdi. Önce büyüklerinden özenerek eline aldığı bağlamaya, ardından ise kelimeleri özenle birbirine yakıştırarak şiir yazmaya başladı. Zakirlik yolunda pişmeye başlayınca Âşık Doksandaon’dan (İsmail Kondu) ‘Berdari’ mahlasını aldı.

İlk ve Ortaokul eğitimini Kısas’ta tamamlayan Aşık Berdari, Şanlıurfa Endüstri Meslek Lisesi Ağaç İşleri ve Mobilya bölümünden mezun oldu. Üniversite eğitimini ise İşletme bölümüyle sonlandıran Berdari, yaşamının sonraki bölümünü Ankara’da geçirmeye karar verdi.

Çankaya Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü’nde çalışma yürüten Aşık Berdari, yaşamı boyunca çok sayıda şiir ve besteye de imza attı.

“AŞIKLARIN TINILARI İLE BÜYÜDÜK”

Aşık Berdari ile zakirliğe nasıl başladığı konusunda sohbet ettik. Kısas köyünün, aşık ve ozanlık geleneği bakımından sahip olduğu değerlere işaret eden Berdari, şu ifadeleri kullandı:

“Kısas o civarda tek Türkmen Alevi köyü. Sonradan bölgeye yerleşmiş, içimizde %30’a yakın bir Sünni nüfus da var. Kısas’ta periyodik olarak her hafta perşembe günleri cem yapılır. Her akşam gençler, yaşlılar, Kısaslı insanlar köy odasına gelir, güncel ya da bilmediği konular hakkında cevaplar almak için oradaki bilge insanlarla sohbet eder. Dolayısıyla cemde büyümenin vermiş olduğu avantajla, Doksandaon, Dertli Divani, Aşık Sefai, Aşık Büryani, Aşık Halimi, Aşık İsyani, Aşık Meftuni, Aşık Fedai gibi büyüklerin yanında, onların tınıları ile büyüdük. O Usta çırak ilişkisinden kaynaklı 16 yaşlarında bir bağlama ile cemlerde zakirliğe başladım.”

“ZAKİRLERİN DONANIMLI OLMASI GEREKİYOR”

Zakirliğin sadece bağlama çalıp söylemenin de ötesinde olduğunun altını çizen Aşık Berdari, “Hissedilerek icra edilmeli” diye de belirtiyor. Zakirlik yapan bireyin, toplumu aydınlatma rolünün de olduğunu anlatan Aşık Berdari sözlerine şöyle devam etti:

“Alevilik’te 5 temel unsur var; bunlar istek, bilmek, inanmak, ilerlemek ve mevzilenmek. Önce zakir olmak isteyeceksin. Günümüzde saz çalanlara ‘Zakir’ deniliyor. Halbuki kelime anlamı ‘zikreden, söyleyen’ anlamındadır. Kısas’ta çok iyi zakirlerimiz vardı. Hüseyin Öztürkmen, Mehmet Erdem, Bakır Polat gibi ismini sayamayacağım zakirlerimiz vardı. Cemde en büyük yük zakirlerdedir. Zaten cemi yürüten baba, dede, pir, mürşit olmadığı dönemlerde cemi yürütme görevi zakirlere düşer. O nedenle zakirler her yönden gelişmiş olmalı. Gerekirse Sıtkı’dan, Sadık’tan, Virani’den, Nesimi’den, 7 Ulu Ozan’dan ve aynı zamanda güncel konularda; yani gelen taliplerin sormuş olduğu sorulara cevap verebilecek, kendi kendini yetiştirebilmiş, donanımlı olması gerekiyor.”

“BAĞLAMA, ALEVİLİK İÇİN GÜL İLE BÜLBÜL GİBİDİR”

Aşık Berdari, memleketi Kısas’ta bağlama sanatına olan ilgiye de dikkat çekti.

Enstrüman olarak bağlamanın Alevi inancındaki yerini de yorumlayan Aşık Berdari, “Bağlama, Alevilik için gül ile bülbül, et ile tırnak, can ile ciğer’ gibidir. Çocukluk dönemlerimizde deyiş söyleyenlere ‘ayet söylüyor’ anlamında bakılırdı. Ayetleri cüra ve bağlamamızla dile getirmişiz. Alevi kültürünün bir yazılı kaynağı yok, hep yok edilmiş. Hatta günümüzde bile dağlara sürülüyor, yok sayılıyoruz. İşte o dönemlerde Aleviler, cemlerinde bağlamalarıyla ibadet ettikleri gibi bütün dert, neşe, hüzün ve kederlerini de bağlamayla dile getirdiklerinden dolayı bağlama ve deyiş Alevilikte ayrılmaz bir ikilidir.”

“CEMLERDE DAİMA DOKSANDA ON’UN YANINDA OTURDUM”

Aşıklık geleneğinde ‘pişmenin’ bir sonu olmadığını ifade eden Berdari, öğretinin sınırsız olduğunu da vurguladı.

Aşık Berdari “Mesela cemi yürüten kişi ‘Bildiğimizin alimi, bilmediğimizin talibiyiz’ der. Dipsiz bir umman, kainat gibi düşünmek gerek. Dolayısıyla ‘ben bu işi çok iyi biliyorum, ben bu işin üstadıyım’ demek uygun değil. Mesela günümüzde çok iyi bağlama çalan canlarımız var, bizler de topal karınca misali bu yolda yürümeye devam ediyoruz” diye de ekledi.

Kısas’ta yapılan cemlerde olgunlaşmaya başladığını belirten Aşık Berdari, feyz aldığı isimlere de değindi. “En fazla Doksanda On’dan (İsmail Kondu) etkilendim” diyen Berdari, sözlerini şu cümlelerle sürdürdü:

“Sesi, bağlaması güzel olan çok sayıda ağabeylerimiz vardı, bağlamaya başlamamızda mutlaka onların etkisi oldu ama Doksanda On’daki felsefi içerikli eserlere, onun okur-yazar olmayışı, Kısas’tan farklı bir yere gitmeyişi ve ‘ağzından çıkan kelimeleri nasıl olur da yazar?’ sorusu beni ona itmeye başladı. Cemlerde sürekli yanında otururdum. Daha sonra Aşık Hüdai, Mahsuni Şerif ile de çok zaman geçirdim. Onlardan etkilendim diye düşünüyorum. O dönemlerde Kısas taraflarına deyiş türünde kasetler de gelmezdi. Almanya’dan ya da Hacı Bektaş Veli anma törenlerine giden canlarımız, Mahsuni Şerif, Aşık Gülabi, Ali Nurşani’nin kasetlerini getirirlerdi. Ama sorunlarımızı dile getiren Mahsuni Şerif olduğundan olsa gerek Mahsuni’den çok etkilendim. ‘Gökte uçan kılavuzsuz kuş olmaz’ denir. Daimi Baba da der ki ‘Kaptan kaba doldum boşaldım’. Yani boş bir kabı, diğer bir dolu kaptan doldurduğunuz zaman en azından bulaşığı kalır. Yani o tür zakirlerle oturduğunuz zaman ister istemez o kültüre ilgi duyma düşüncesi geçiyor. Kırsal kesimde saz çalıp değiş söyleyen, toplum kurallarına riayet edenleri biraz daha el üstünde tutarlar. Bu da yeni başlayanlar için güzel bir etkileşim olabiliyor.”

“İNANCIMIZIN GİDİŞATI İYİ DEĞİL”

Aşık Berdari, Alevi inancının şehirde nasıl değişime uğradığı konusu üzerinde de durdu. “Asıl Alevilik kırsalda kaldı diyen Berdari, günümüz cemevlerinin işlevsiz halini de eleştirdi. İnanç içerisindeki olumsuz değişimlere dikkat çeken Aşık Berdari şunları söyledi:

“Toplum, bir ormana benzer. Çürümüş veya kurumaya yüz tutmuş ağaçları çekip, yerine yeni bir fide dikmediğiniz müddetçe o orman yok olmaya mahkum olduğu gibi biz, gençlerimize bu kültürü aşılamadığımız müddetçe; ‘evet yol incelir ama kopmaz’ deniliyor ancak ben gidişatımızın iyi olmadığını söylemek isterim. Dedenin, zakirin topluma faydalı olup, bilgi vermesi gerekir. Bu insanların kendi kendini formatlaması ve yeteri kadar, en azından bilgi sahibi olması gerektiğine inanıyorum. Yoksa her yerde koca cemevi binaları var ancak içinde sadece yaşlılar yer alıyor!”

“HER ŞİİR YAZAN ŞAİR, OZAN, AŞIK OLMUYOR”

Aşık Berdari, son olarak zakirlikte söz üretip, beste icra etmenin önemine değindi. Şiir yazmayı “Uzun konuları kısa dörtlüklerle yerinde anlatma sanatıdır” sözleriyle tarif eden Aşık Berdari, şöyle devam etti:

“Hüdai Baba ile Ankara’da sık sık görüşürdük. Bir sabah bir araya geldiğimizde ‘Akşam ben doğurdum’ dedi. Ben de ‘Ne alem adamsın, ‘doğurdum’ demek nedir?’ diye sormuştum. O da bana ‘şiir yazdım şiir’ diye cevap vermişti. Yani Deryami Babanın bahsettiği gibi;

‘Duygu yüzdür yazdığın hiçtir
Duygu’nun satıra geçmesi güçtür…’

Mesela ben şiir yazmıyorum, şiir ‘beni yaz’ diyor. Ayrıca ozanlarda, aşıklarda en önemli konu; ozan çağına ışık tutmalı.
Feyzullah Çınar’ın dediği gibi ‘Kefeni boynunda, bağlaması elinde’ olmalı. Söyleyebileceklerini yazmalı, söyleyemeyeceklerini yazmamalı. Haklının yanında, haksızın karşısında olmalı. Ozanlık zordur. Bizim felsefemizdeki gibi ‘demirden leblebiye, ateşten gömlek’ misali öyle her şiir yazan da şair, ozan, aşık olmuyor diye düşünüyorum. Mesela bizim düşüncemizde bir insanın dili, dini, ırkı, rengi, cinsiyeti ne olursa olsun ayırmayız. Yunus’un felsefesindeki gibi yaratılanı yaratandan dolayı seviyoruz. Yani bedel ödenmeyince hiçbir şey olmuyor. Doğruya doğru, yanlışa yanlış demek gerekiyor.”

Eren GÜVEN/ANKARA 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak