PİRHA- 15 Temmuz darbe girişiminin ardından çıkarılan KHK’lerle çok sayıda kişi ihraç edildi. Bir gece yarısı çıkarılan KHK ile ihraç edilen 16 yıllık eğitim emekçisi Dilek Kanlıbaş Demir ve Tarım Orkam-Sen üyesi Orman işletme Müdürlüğü çalışanı Sibel Çelik, 100 haftadır devam eden hak mücadelelerini PİRHA’ya anlattılar.
Sibel Çelik ve Dilek Kanlıbaş Demir, KESK emekçileri. Bir gece yarısı çıkarılan KHK’den onlar da payını almış. 100 haftaya sığan ve yağmur, soğuk demeden gerçekleştirdikleri direniş ara vermeden devam ediyor. Her Çarşamba günü gerçekleşen eyleme ilk günkü heyecanla gittiklerini de cümlelerine ekliyorlar.
Mağduriyetten öte kadının direngen kimliği ile alana çıkıp daha fazla bir araya gelme, ortak noktada birleşme, sürekli ve bütüncül bir mücadeleyi örme kararı aldıklarını söyleyen KESK’li kadınlar, başarana kadar mücadele edeceklerinin altını çiziyorlar. Gerek kamusal alanda, gerekse yaşamın her alanında var olmaya ve kendi kararlarını vererek yönetilmeden yöneterek yaşamı sürdürmekte kararlı olduklarını hatırlatan kadınlar işlerine geri döneceklerini bir kenara yazıyorlar.
“KÜRT, ALEVİ VE SOSYALİST KİMLİĞİM İSTENMEYEN PROFİLDİ”
Manisa’nın Akhisar ilçesinde çalışırken muhalif kimliğinden dolayı sorunlar yaşamaya başlayan Tarım Orkam-Sen İzmir Şube Kadın Sekreteri Sibel Çelik ihraç edilmiş.
‘Ben aslında Aleviyim, Kürt’üm ve sosyalist düşünüyorum. Hayata bakış açım net, belli’ diyen Çelik, ihraç edilmesinin altındaki sebepleri belki de yeterince açıklamış oluyor. Kendi doğruları olduğunu ve bu doğrularından taviz vermenin aslında kendi kimliğinden taviz verme olacağını vurgulayan Çelik şöyle konuştu:
“7 Ocak 2017’de 679 sayılı KHK ile ihraç edildim. İhraç edildikten sonra ailemin yanına taşınmak zorunda kaldım. Bir dönem mum sattım. Bazen de ev temizliklerine gidiyorum. Peyder pey böyle işler buldukça gidip çalışıyorum. Ben aslında Aleviyim, Kürt’üm ve sosyalist düşünüyorum. Hayata bakış açım net, belli. Benim düşüncelerimi de yansıtan KESK’tir. Kendime yakın bulduğum için kamuda işe girdikten sonra ben KESK’e bağlı Tarım Orkam-Sen iş kolunda örgütlendim. Çalıştığım dönemde de KESK’li olmanın mevcut iktidar tarafından darbelerini görüyordum. Memur iken üniversiteyi kazandım. Bana KESK’ten istifa edersen gider okulunu okursun dediler. Bunu yapmayı kendime ihanet olarak görürdüm. Ben bir şeyleri savunuyorum, doğrularım var. Onlardan taviz verdiğim zaman kendi karakterimden, kimliğimden taviz vermiş oluyordum. Darbeden sonra kamuda tasfiyeler başladı. Aslında bana okun geleceğini tahmin ediyordum. Çünkü Akhisar’da tek KESK’li bendim. Tek Alevi bendim. Söylemlerim de netti. Ben barışı savunuyordum, her fırsatta da bunu dile getiriyordum. İnsanların eşit yaşaması gerektiğini savunuyordum. Onların gözünde muhaliftim. Daha sonra bir soruşturma geçirdim ve benzer şeyler soruldu. Romanlar ve Kürtlerin oluşturduğu bir mahallede oturuyorum. Terör olaylarının gerçekleştiği mahallede oturuyorsun diye sordular. Kürt kimliğim orada da önüme çıktı. Yapmak istedikleri çok netti. Benim kimliğim ve duruşum onların istemediği bir profil ve tasfiye etmek isteyeceklerdi. Soruşturmadan sonra ihraç olmayı bekliyordum ve öyle de oldu.”
“SİZİN YARATMAK İSTEDİĞİNİZ PROFİLE DÖNÜŞMEYECEĞİM”
Kendisinin de diğer arkadaşları gibi OHAL komisyonuna mahkum edildiğini ve yargı yollarının kapatıldığını hatırlatan Çelik, OHAL komisyonunun oyalayan bir hal aldığını belirtti. Dosyası halen incelemede olan ve komisyondan da bir olumlu bir şey sonuç çıkmasını beklemediğini söyleyen Çelik, “İhraç edildikten sonra sendikanın şube yönetimine girdim. Ben şu mesajı hep vermek istedim; sizin yaratmak istediğiniz profile dönüşmeyeceğim. Sizin istediğiniz gibi bir karakter olmayacağım. Baş eğmeyeceğim ve mücadeleden vazgeçmeyeceğim. Benim küçüklükten bu yana gelen bir gerçekliğim var. Kürt olmanın, Alevi olmanın ve öteki olmanın ne olduğunu çok iyi biliyorum. Karşımızda bir savaş var ve ben o savaşın bir tarafında duruyorum. Bildiğim şeyleri yapmaya devam ediyorum” diye konuştu.
“HER ÇARŞAMBA AYNI HEYECAN İLE EYLEME GİDİYORUM”
“Arkadaşlıklarım, yoldaşlık hukuku orada gelişti” diyen ve her hafta Çarşamba günü eyleme aynı heyecan ile gittiği vurgulayan Çelik, son olarak sözlerine şunları ekledi:
“Ben ihraç olup geldiğimde aslında kimseyi tanımıyordum. İlk eylemim ihraç edilen barış akademisyenlerine destek olmaktı. Daha sonra KESK’in eylemlerine katılmaya başladım ve ben o ilişkilerimi o eylemlerde kurdum. Arkadaşlıklarım, yoldaşlık hukuku orada gelişti. Bazen çok az, bazen kalabalık oluyoruz. Esasta sayıdan çok, yaptığımız şey bence çok kıymetli. Sen onlarla birlikte haykırıyorsun, var olma mücadelesi veriyorsun. Her Çarşamba günü çok heyecanlanarak gidiyorum oraya. İktidardan çok halka çağrım var. Haksızlığa karşı hep birlikte mücadele ettiğimiz oranda kazanabileceğimize inanıyorum. İktidar bizi görmezden geliyor, belki sesimiz cılız çıkıyor. Gücümüzü birleştirip bu KHK hukuksuzluğuna ses çıkarıp bizimle o alana gelirlerse kazanabileceğimize inanıyorum.”
“KADIN DAYANIŞMASI BİZLERİ AYAKTA TUTTU, GÜÇLENDİRDİ”
16 yıllık öğretmen olan ve oda bir gece yarısı ansızın işinden edilen Eğitim Sen 2 No’lu Şube Sekreteri Dilek Kanlıbaş Demir de 100. oturma eyleminin devamlı katılımcılarından. Mesleğe başladığı ilk günün heyecanı üstünde. Öğretmen olduğu gün koşarak Eğitim- Sen’e üye olduğunu söylüyor.
100 haftadır meydanlarda olduklarını hatırlatan Kanlıbaş Demir, “Çünkü; tekçi, ırkçı, mezhepçi, cinsiyetçi ve otoriter rejim kendisi ile aynı düşünmeyen muhalif bütün kesimlere karşı savaş açmış durumda” diyor. Dayanışmanın, özelde kadın dayanışmasının kendilerini ayakta tuttuğunu, güçlendirdiğini ve pek çok tecrübe kazandırdığını dile getiren Kanlıbaş Demir geri dönüşlerinin muhteşem olacağının altını çizerek şunları vurguluyor:
“Biz de bu öteki kimliklerimizden dolayı belki de direkt hedef haline geldik. Ama şunu çok iyi bilsinler ki; biz haklıyız ve bu ülkenin de aydınlık yarınlarını kuracak olanlarız. Bu karanık günler geride kalacak ve kazanan da biz olacağız. Bizim alanda savunduğumuz değerler, insanlar için varolan tüm evrensel değerleri kapsayan nitelikte. Sevgiye, saygıya dayalı, bir arada, eşitçe ve eş bir yaşamı kurmaya dayalı değerlerle alanlarda var olmaya çalıştık. Özellikle kadın kimliğimizle ikincilleştirilmeye çalışılıyoruz. Bu toplumun yarısını biz kadınlar oluşturuyoruz. Gerek kamusal alanda, gerekse yaşamın her alanında var olmaya ve kendi kararlarımızı vererek gerekirse yönetilmeden yöneterek de yaşamı sürdürmeye kararlıyız. Evet KHK’ler bizi vurdu ama günde neredeyse 3 kadın cinayeti işlenmekte. Toplumdaki anti demokratik bütün uygulamaların karşısındayız. Bizi kamusal alanın dışına itmelerinin temel nedeni de sorgulayan bu sorgulamaya davet eden ve birlikte çözüm arayan yöntemleri geliştirdiğimizin farkındalardı. Biz haklıyız ve bize karşı yapılan haksız, hukuksuz uygulamalara karşı kazanacağınız. İşimize geri döneceğiz. Geri dönüşümüzde muhteşem olacak.”
“GERİ DÖNÜŞÜMÜZ MUHTEŞEM OLACAK”
“Bu kriz sürecini aslında fırsata çevirmiş durumdayız. Hiçbir zaman kendi aramızda kuramadığımız dostlukları, dayanışmayı, eş yaşamın ne olduğunu bu süreçte çok iyi anladık” diyen Kanlıbaş Demir, mağduriyetten öte kadının direngen kimliği ile alana çıkıp daha fazla bir araya gelme, ortak noktada birleşme, sürekli ve bütüncül bir mücadeleyi örme kararı aldıklarını söylüyor. Yaşanan sürece en direngen cevabı kadınların verdiğini ifade eden eden Kanlıbaş Demir, tarihin dilenenleri değil direnenleri yazacağına olan inancını not düşüp şunları dile getiriyor:
“100 haftadır buradayız ve bu devam edecek. Umarız 200. haftayı bulmaz bu direnişimiz. Alanda yaşadığımız tüm anti demokratik uygulamalara karşı bir şekilde sesimizi çıkarmaya çalıştık. Bir günümüz dahi güzel bir haberle geçmedi. 15 Temmuz’dan sonra aleni bir şekilde yapılmaya çalışıldı. Biz kadınlar yaşanan tüm bu olumsuzlukların farkında olarak ve saldırıları kabul etmeyerek daha fazla bir araya gelmeye, ortak noktada birleşmeye, sürekli ve bütüncül bir mücadele örmeye karar verdik. Bu doğrultuda ‘Kadınlar Birlikte Güçlü’ diye bir oluşum kurduk. Amacımız aidiyet duygusu, siyasi görüşü ne olursa olsun bir kadın olarak kadın kimliğine yapılan bütün saldırılara karşı bir araya gelip bu ablukayı dağıtmaktı. Bu sürece de en iyi ve en direngen cevap veren kadınlar oldu. Çocuk istismarları, kadın cinayetleri artarken ve hukuksuz uygulamalar devam ederken bizler susmayacağız. Alanlarda olmaya devam edeceğiz. Mağduriyetten öte daha direngen yanımızla ön plana çıkıp dayanışmayı güçlendirerek daha güzel yarınları oluşturacağımızın sözünü topluma da, kendimize de veriyoruz.”
Semra ACAR – Ersin ÖZGÜL / İZMİR
Yoruma kapalı.