Alevi Haber Ajansi

Kemal Bülbül’den eğitim müfredatı tepkisi: Korsan, dayatmacı, tekçi, asimilasyoncu

PİRHA- PSAKD’nin önceki başkanlarından Eğitimci- Yazar Kemal  Bülbül, Türkiye’de eğitim programının dayatmacı, tekçi, gerici olduğunu belirterek, programın tümüyle değişmesi gerektiğini söyledi. Meselenin sadece zorunlu din dersi olmadığını eğitim sisteminin tümden dinselleştirildiğine işaret eden Bülbül, Alevi kurumlarının bu kapsamda mücadele etmesi gerektiğini vurguladı. 

Eğitim müfredatına ‘cihat’ın eklenmesini Eğitimci- Yazar PSAKD’nin önceki başkanlarından Kemal  Bülbül PİRHA’ya değerlendirdi.

Eğitim müfredatının tepeden inme bir şekilde hazırlandığını belirten Bülbül, hükümetin müfredat programını korsan bir şekilde yaptığını söyledi.

“EĞİTİM PROGRAMI KORSAN YAPILMIŞ”

Kemal Bülbül, Milli Eğitim Bakanı İsmet yılmaz tarafından açıklanan eğitim programının bir bütün olarak değerlendirildiğinde şu sonuçların ortaya çıktığını kaydetti:

“Öncelikle program korsan bir şekilde yapılmıştır. Bu programı yapanlar bir odaya çekilmişler tamamen sistem yanlısı, tamamen hükümet yanlısı, Türk İslamcı ırkçı bir bakışla bir program oluşturmuşlar. Arkasından güya biz programı askıya çıkardıklarını, internette ilan ettiklerini, görüş öneri ve eleştirileri almak istediklerini söylemişler ve bu süreçlerde gelen eleştiri ve önerilerin bir tanesini bile dikkate almamışlar. Ve bu şekilde bir program yapıp akabinde Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılan açıklama ile kamuoyununa duyurmuşlar. Bir kere Milli Eğitim Bakanı, eğitimle uzaktan yakından alakası olmayan, bir tüccar edasıyla olayı anlatmaktadır.”

Bülbül, eğitimin paydaşları olan öğrenci velileri, öğrenciler, eğitim emekçileri, her branştan sınıf öğretmenleri olmak üzere eğitim ve bilim uzmanları, eğitim felsefecileri, esnaf, sanatkârlardan, eğitim ve bilim iş kolunda örgütlü sendikalardan, parlamenterlerden, sivil toplum kuruluşlarından oluşan bir heyetin eğitim programı üzerinde tartışıp, görüş ve önerilerini sunması gerekirken bunun yapılmamasını eleştirdi.

Eğitim programının devletin ihtiyaçları üzerinden değil, toplumun ihtiyaçlarına, toplumun farklılıklarına göre, toplumun etnik, inançsal, kültürel, sosyal, cinsel, sınıfsal, bütün kimliklerini kapsayarak, anlayarak, kavrayarak ve üzerinde herhangi bir tanım sorgulama yapmaksızın oluşacağına işaret eden Kemal Bülbül, “Bu eğitim programında dayatmacılık, asimilasyonculuk, tekçilik var” dedi.

“PROGRAMIN TAMAMI DİN DERSİ OLMUŞ”

Yeni eğitim programının bir bütün olarak iptal edilmesi gerektiğini ifade eden eğitimci-yazar Kemal Bülbül, “Zorunlu din dersi kaldırılsın demekle Alevi politikası yapılmaz. Bu cahilane bir yaklaşımdır. Zorunlu din dersi kaldırılsın demek ne demek? Programın tamamı din dersi olmuş zaten” diye konuştu.

“ALEVİ KURUMLARIN EĞİTİM PROGRAMINI KAVRAMASINDA CİDDİ EKSİKLİK VAR”

Kemal Bülbül, yeni eğitim programı ile ilgili olarak Alevi kurumların algılamasında, anlamasında, kavramasında ciddi bir eksiklik olduğuna işaret eden Bülbül,  “Yeni eğitim programı ya bir ders bağlamında ya cihat kavramı bağlamında ya da zorunlu din dersinin kaldırılması bağlamında bir ezber üzerinden değerlendiriyorlar” dedi.

“EĞİTİM PROGRAMININ TAMAMI TÜRK İSLAM DİNİNİ ÖRGÜTLEMEK İÇİN”

Eğitimci Kemal Bülbül şunları ifade etti:

“Programın tamamı Türk İslam dinini örgütlemek, Türk İslamcı devlet dinine ait bir yurttaş yetiştirmek amacıyla oluşturulmuşken, sadece din dersi üzerinde durmak, tarih anlayışını, eğitim anlayışını, yetiştirmek istediği yurttaş tipini, öğrenci tipini, öğretmenliğini, eğitimci tipini, eğitim ortamını sorgulamadan eleştirip ve değerlendirme yapılamaz.
Dolayısıyla Alevi toplumunun Alevi örgütlerinin istemesi, mücadele etmesi gereken şey;  zorunlu din dersinin kaldırılması değil, bu eğitim programının tüm sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılması ve yine Alevi toplumunun paydaşları, yoldaşları, müasipleri  ortak mücadele ettiği halklar ve kurumlar ve inanç grupları da dahil, taleplerde bulunmalıdır. Örneğin Kürt halkının kendi ana dilinde eğitim yapabilme Ermenilerin Lozan anlaşmasından doğan haklarını kullanabilmesi, Türkiye’deki tüm azınlıkların Lozan anlaşmasından doğmuş olan haklarını kullanması, Süryanilerin el konmuş mallarının geri verilmesi, Süryani halkın kendi inanç ve dilini eğitip öğretebileceği ortamların oluşturulması ve bu ana dilde eğitim programının da devlet bütçesiyle, devlet eliyle yürütülmesi ve herhangi bir müdahalenin de yapılmamasıdır.”

“KAVRAMLAR ÇOK ÖNEMLİ”

Türkiye’nin uluslararası sözleşmelerde insan hakları evrensel bildirgesinde imzası olduğunu, AİHM kararlarını hatırlatan Bülbül, topluluğun siyasal, ideolojik düşüncelerini, yaşam biçimini, kişiliğini oluşturmak için kavramlar çok önemli diyerek şu örneği verdi:

“Geçen gün bir yerden bir yere gitmek için bir taksiye bindim. Taksi cumhurbaşkanlığı için yeni yapılan sarayın önünden geçerken taksiciye saray burası mı dedim, taksici ‘hayır abi burası saray değil, bura külliye.’ Bakar mısınız? Cumhurbaşkanı külliye kavramını taksiciye bile öğretmiş biraz önce Kızılay Meydanı’ndan geçerken dolmuşçular külliye, külliye diye bağırıyorlardı.”

ALEVİ KURUMLARINA ELEŞTİRİ

Kemal Bülbül Alevilere de şöyle seslendi:

“Ey Alevi toplumunun yöneticileri, dernek genel başkanları, federasyon başkanları, dedeler, pirler bu işe baş koymuş yazarlar, bilim insanları, profesörler biz bu kadar  destansı, bu kadar bize bırakılmış  miras içerisinden bir dil, bir siyaset oluşturamıyor, Pir Sultan’ı, Seyit Rızayı, Ali Şeri,  Hallacı Mansur’u, Seyit Nesimi’yi, Hacı Bektaş Veli’yi daha isimin sayamayacağım bir çok uluyu, veliyi anlamamış, hala bir dil oluşturamamış isek bizim eğitim talebinde bulunmamız da ne yazık ki Seyit Rıza’nın dediği gibi ayıptır, günahtır, yazıktır.”

“ALEVİLİK TANIMSIZ DEĞİL”

Öncelikle Alevi kurumları ne isteyeceklerini kendi dilleriyle, kendi kavramlarıyla ifade etmeliler” vurgusunu yapan Bülbül, Aleviliğin de tanımsız olmadığını ancak Alevi kurumlarının bu konuda yetersiz davrandığını dile getirdi.

Bülbül, “Aleviliğin tanımını Aleviliğin eğitimden, siyasetten, yaşamdan, özgürlükten eşitlikten, adaletten ne anladığını, Şah Hüseyin’i Kerbela, Şahı Merdan Ali’den, Halacı Mansur’dan, Seyit Nesimi’den, Hacı Bektaş Veli’den, Şah Kalender Çelebi’den, Pir Sultan Abdal’dan yakın tarihimizde Seyit Rıza’dan, Ali Şer’den, Madımak Katliamı’na maruz kalan insanlara kadar, Maraş Katliamı’na maruz kalan insanlara kadar hepsi detaylı olarak anlatmıştır. Alevilik tanımsız değildir. Aleviliğin yaşama dair, ekonomiye, eğitime dair politikası da vardır. Ama bunu sistematize etme konusunda Alevi kurumları büyük bir bunalım yaşamaktadır” diye konuştu.

Cebrail ARSLAN/ANKARA

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak