Alevi Haber Ajansi

İnci Aral: İnsanlık dışı bir olayı edebiyatın belleğine kaydetmek önemliydi-VİDEO

PİRHA- Yazarlıkta 40. yılını tamamlayan İnci Aral, hiçbir zaman sistemle bütünleşerek okurların hoşuna gidecek, onlara  hoş zaman geçirtecek şeyler yazmadığını belirtiyor. Edebiyatın sert konulara pek girmediğini, Maraş Katliamı’nı yaşayanlarla görüşerek yazdığı Kıran Resimleri kitabında sert bir konuya edebiyattan ödün vermeden girdiğini dile getiren Aral, ” Bu kadar insanlık dışı bir olayı edebiyatın belleğine kaydetmiş olmak çok önemliydi” diyor.

İnci Aral’ın yazarlıkta 40. yılı. Ağda Zamanı ile başladı kitap serüveni. Sonrasında hayatında derin izler bırakacak Kıran Resimleri adlı kitabını çıkardı. Öyle ki, Kıran Resimleri’nin yazarı olarak tanındı uzun bir zaman. Kıran Resimleri sıradan bir kitap değildi Aral için. Maraş Katliamı’ndan bir yıl sonra bir otobüse atlayıp Maraş’ta inmişti. Amacı katliamı yaşayanların hikayelerini yazmaktı. Maraş hakkında hiçbir fikri yoktu. Zira Samsun’dan ötesini görmemişti Maraş ziyaretine kadar. Arkadaşının önerdiği avukatı yerinde bulamayınca, sokaktaki çocuklara sordu. Çocuklar dolmuş durağını adres gösterdi. Dolmuş durağında iri yarı, heybetli, sert, siyah giyimli bir kadınla karşılaştı. Onun deyimiyle, o kadın “kanatlarının altına” almıştı Aral’ı. İşte hayatı boyunca unutamayacağı bir serüven başladı o zaman Aral için. 10 günde, 10 köy gezdi, tanıklarla konuştu, tek tek not aldı. Kadınların her kelimesini hafızasına kazıdı. “Bu kadar insanlık dışı bir olayı edebiyatın belleğine kaydetmiş olmak çok önemliydi” diyor Aral. Sadece edebiyatın belleğine değil, bir toplumun kültürel belleğine de önemli bir katkısı oldu Aral’ın.

Edebiyatın önemli isimlerinden İnci Aral ile Kıran Resimleri’nin hikayesini konuştuk.

“YAZAR OLARAK GÜCÜMÜ MUHALİF KİMLİĞİMDEN ALDIM”

“Yazarlıkta 40 yılım” diyerek başlıyor sözlerine. 40 yılda 22 kitap çıkarmış. Gerisini ise şöyle anlatıyor Aral:

“Şimdiye kadar hep yaşadığım ülkenin sorunları üzerine yazdım. Bu kadın sorunu da olabilir, siyasi konular da olabilir. Aşk üzerine, insanlar arasındaki iletişimsizlik üzerine yazdım. İnsanları mutlu etmeyen, benim de gördüğüm, beni de üzen durumlar üzerine yazdım. Ama ben yazar olarak gücümü her zaman muhalif kimliğimden aldım. Hiçbir zaman sistemle bütünleşerek okurların hoşuna gidecek onlara  hoş zaman geçirtecek şeyler yazmadım. Bu beni ilgilendirmedi.  Asıl önemli olan insanlara sorular sormayı düşündürmekti. Bu doğrultuda gittim hep. Belli bir okur tarafından da ciddi bir şekilde takip ediliyorum.”

Sonra Kıran Resimleri’nin hikayesine geçiyoruz. “Vicdani olarak beni yaralamıştı. Televizyonlara gazetelere yansıyan görüntüler. Düşünün evleri işaretlenip kasıtlı bir biçimde taammüden denilen bir biçimde insanların orada yok edilmesi, vicdana ve insanlık ahlakına sığan bir şey değildi. Beni harekete geçiren bu oldu” diyor.

“İNSANLIK VİCDANINA SIĞMAYACAK BİR OLAY”

Bir arkadaşının önerisiyle kalkıp gidiyor Maraş’a. Hala o günkü duygusallığı ile anlatıyor hislerini:

“Olayların üzerinden  bir yıl geçmişti. Fakat yaralar sarılmamıştı henüz. Bir defa büyük bir şaşkınlık vardı. Böyle bir şeyin nasıl olabildiğine hala inanamıyorlardı. Çünkü hepsi şunu söylüyordu. 40 yıllık komşumuz. Kız alıp verdiğimiz insanlar. Ahbabımız, kirvemiz. İnsan insana bunu nasıl yapabilir. Biz onlara ne yaptık. Bir şaşkınlık vardı. Tabii kaçınılmaz bir öfke de vardı. Ne dine, ne insanlık vicdanına sığmayacak bir olay. En çok üzüldükleri şey,  devletin kendilerine sahip çıkmamış olmasıydı. Olaylar 3 gün boyunca sürüyor ve devlet bunu önlemekte zorlanıyor. Öykülerden birinde bunu ifade ettim. Adalet Bakanı gelmiştir şehre, fakat olaylar hala sona ermemiştir. Yer yer sürmektedir. Bir kadın Hükümet Konağı’na çıkar orada önünü keserler, kadın tepki gösterir bağırır. Bakan derki: “Bak bağırma ben Adalet Bakanıyım.” Kadın onun yakasına yapışarak silkeler, “Seni adaletsiz” diye bağırır. Bu müthiş bir öfkenin, müthiş bir reddin hikayesidir. Bu beni çok etkilemiştir.”

 

“KADINLAR ÇOK DAHA CESURDULAR”

Sonra nasıl başladığını anlatıyor Aral Kıran Resimleri’nin:

“Ben oraya gittim. Bir avukat arkadaş vardı, yerinde bulamadım. Çocuklar vardı sokakta. Onlara sordum olayı yaşayanları nerede bulacağıma dair. Dediler ‘şurada ileride bir dolmuş durağı var. Orada bekle. Dolmuş gelince bin, o insanlar köylere göçtüler, artık burada değil, bin git.’ Dolmuş durağında bir taşın üzerine oturdum. Bir kadın geldi. İri yarı, siyah bir şeyler giymiş. Dedi ki: ‘Sen ne yapıyorsun nereye gitmek istiyorsun.’ ‘Olayları yaşayanlarla görüşmek istiyorum’ dedim. ‘Gel benimle’ dedi. Beni kanadının altına aldı. Köyüne götürdü. İlk macera öyle başladı. Yarım saat sonra da, büyük oda 30-40 kişiyle doldu. Erkek ve kadınlar. Fakat kadınlar olayı bütün ayrıntıları ile anlatıyorlar. Sabah kalktım, çayı koydumdan başlıyor. Erkekler  ise daha detaysız anlatıyorlardı. “Şehrimizde bir takım olaylar olmuş, ben görmedim”, ya da kısacık bir kaç cümle ile özetliyorlardı. Kadınlar bütün duyguları ile birlikte ifade ediyorlardı. Böyle olunca hikayenin kahramanı kendiliğinden kadınlar oldu. Onlardan aldım esas malzemeyi.”

Kadınların mücadelesi inanılmaz derecede etkiliyor Aral’ı. Tepkileri, karşı koyuşları. Esas davacıların kadınlar olduğunu belirtiyor. “Duruşma tutanaklarını okurken de kadınların oradaki tepkisini gördüm. O kadınların sanıklara bağırmalarını gördüm. “Bunları nasıl dizdiniz, utanmadan oturtuyorsunuz. Bir de gülüyorlar terbiyesizler.” diyordu kadınlar.  Müdahale de edilmiyor onlara. Bir de tabii çok daha cesurdular kadınlar. İnanılmaz bir cesaretle meydan okuyorlardı olan bitene. Hem kendileri ile konuşmada, hem de duruşma tutanaklarında gördüm bunu. Yuvanın sahibi kadınlardı. Onu orada hissettim. Çocukların, kocasının ayakta durmasına sebep olan kadınlardı. O esas davacı idi. Yıkılan düzeninden, kaybolan öldürülen çocuklarından davacıydı. Davasını bırakmaya da niyetli değildi. Bunu gördüm. Bu beni inanılmaz derece etkiledi.”

“SÖZ DİZİMİ İLE ONLARIN KONUŞMA TARZINI YANSITTIM”

Hikayesindeki isimleri orada karşılaştığı isimlerden belirliyor Aral. Teşhir etmemek için kadınların isimlerini kullanmak istemiyor. Fakat itiraz ediyor kadınlar. Hikayelerinin herkes tarafından bilinmesini istiyorlar:

“Değişik hikayelere değişik isimler verdim. Bir yazar olarak insanları teşhir etmekten korkarım. Fakat ilk toplantıda onlara da şunu söyledim. “Bakın benim elimde bir şey yok ben gazeteci değilim. Bu olayların hikayesini yazacağım”. Hep bir ağızdan itiraz ettiler: “Yaz isimlerimizi. Bizim kimseden korkumuz yok. Yaz ki bize sahip çıksınlar”

Ses kaydı kullanmamasını bir avantaj olarak değerlendiriyor Aral. Nedenini ise şöyle anlatıyor:

“Fakat benim orada ses alıcı kullanmayışım başka açıdan önemliydi. Ben o insanları can kulağı ile dinledim. Onların söz dizimini belleğime yerleştirdim. Türkçede bozulmuş bir diyalekt yoktur kitapta. Doğru Türkçedir. Fakat söz dizimi ile onların konuşma tarzını yansıttım kitaba.”

“TECAVÜZ SANILDIĞINDAN DAHA YAYGIN”

Maraş Katliamı trajedilerinden biri de yaşanan tecavüzler. Kadınların toplumsal yargılardan korktukları için dile getiremediklerini söylüyor Aral. Kendisi de kadınların anlatımlarından ve mahkeme tutanaklarından okuduklarından yola çıkarak anlıyor. Zira kimse bunu direk dillendiremiyor. “Tecavüz aslında sanıldığından daha yaygın” diyor Aral ve ekliyor:

“Duruşma tutanaklarından dile getirilmemiş ifadelerden anladım. Güher karakteri var mesela. Bir adam almış onu kulübesine götürmüş. Ağaçlıkların arasında bütün gece tecavüz etmiş. Sonra biraz uzak bir sokağa atmış. Kadın orada paramparça bir vaziyette bulunuyor. Buna rağmen Savcı, hakim ısrar ediyor. “Kötü durumdaymışsın sana tecavüz edildi mi” diye soruyorlar.” Hayır” diyor kadın. “Ben bir olay olduğunu görmedim”. Aslında hastane kayıtlarından da sabit , vahşice tecavüze uğradığı. Kadın orada bunu söyleyemiyor. Söylerse o toplumda yaşama şansı yok. Çocukları için bir leke, kocası için bir leke, toplumsal olarak bir leke. O lekeyi taşımak istemiyor. Israrla şunu söylüyor kadın. “Orada bazı olaylar olmuş, ben işten çıkmıştım, fabrikadan dönüyordum. Bir olay olduğunu görmedim” diyor ısrarla. Bu kadar trajik bir şey. Bunu ben ancak bilinç akışı tekniği ile ifade edebildim. Hem kadının iç konuşmalarını verdim. Hem de dışa karşı söylediği, “ben bir olay olduğunu görmedim” lafıyla.”

“SAMSUN’DAN ÖTESİNİ BİLMİYORDUM”

Maraş katliamından bir yıl sonra net olarak gözlemlediği duygunun ‘öfke’ olduğunu söylüyor Aral. Bu öfkenin nereye yöneleceğinin ise netleşmediğini. “Bu tek bir şeye yönelmiş öfke değildi. Devlete, güvenlik güçlerine, kimsesiz bırakan, canlarını kaybetmelerine neden olan sisteme bir öfke vardı. Artık orada kalamayacaklarını anlamışlardı. O ülkede o koşullarla var olamayacaklarını anlamışlardı. Bir güç, bir koruma yoktu arkalarında.”

Aral’ı etkileyen noktalardan biri de tanık olduğu yoksulluklarıydı. “Tek bir odada kalıyorlardı” diyor ve gözlemlerini şöyle aktarıyor: “ Çok yoksul yemekleri vardı. Bulgur, taze soğan, ayran, turşu, yani belli başlı yiyecekleri buydu. Beni inanılmaz bir misafir perverlikle ağırladılar. Hayatımda hep tek odada yatmışımdır. Ama onlarla on kişi birden yattım. Başka odaları yoktu. Üstüme en güzel yorganlarını, sofrada en iyi parçayı verdiler. Bu beni inanılmaz etkiledi. Bir de şu vardı: Samsun’da öğretmenlik yapmıştım. Samsun’dan öteye de gitmemiştim. Ülkemde Samsun’dan ötesini bilmiyordum. İlk defa o insanlarla karşılaşıyordum. Onlarla beraber gün geçiriyordum. Onlarla beraber uyuyordum. Tabii Maraş’tan döndüğüm zaman eşimin dediğine göre bir ay doğru dürüst konuşmamışım. Bir şok yaşıyordum.”

“YÜZLEŞME VAR”

Yoğun çalışmaların ardından her ay bir hikaye yazabildiğini ifade eden Aral, yazma sürecinde 10 yıl geçmeyecek migreninin de başladığını belirtiyor. Dayanılmaz günler olarak tanımladığı günlerini ise şöyle aktarıyor Aral:

“O bütün dayanılmazlık duygumu kitaba koydum. Ben hiçbir zaman röportaj çizgisine düşmek istemiyordum. Kalıcı olsun, uzun yıllar okunsun istiyordum. Gazeteciler röportaj yapmıştı. O çizgiden uzak kalmak istedim. Her bir hikayede de olayın bir yönünü anlatmaya çalıştım. Bir yargıç var. Olaylara karışmış suçlu var, cezaevinde ölen var, kadınlar var, acı var. Mesela bir yıl sonra kadın Soğancı’yı tanıyor, “Sen benim kocamı damdan atan adam değil misin” diye hesap soruyor. O yüzleşme var. Orada herhangi bir yer adı, şehir adı geçmez. Şunun için geçmez bu olaylar dünyanın her tarafında yaşanmıştır. Güney Amerika’da, Afrika’da. Irkçılık, milliyetçilik, kışkırtılabilme potansiyeli, cehalet. Esas vurguyu bunlar üzerine yaptım. Her savaşın, her toplu katliamın en büyük mağdurların kadınlar olduğu gerçeğini de vurgulamaya çalıştım.”

“SERT BİR KONUYA EDEBİYATTAN ÖDÜN VERMEDEN GİRDİM”

1981 yılında kitap bittikten sonra da sıkıntıları bitmiyor Aral’ın. Zira darbe sonrası sıkı yönetim zamanlarında  kimse basmak istemiyor. Oysa Nevzat Üstün Öykü ödülünü almasına rağmen basmaktan çekiniyorlar. O sıkıntılı dönemlerde Askeri Yargıtay’da bir Albay’dan mektup alıyor Aral. Albay, “Böyle bir dönemde böyle bir kitabı yazdığınız için sizi kutlarım. Bizim buna çok ihtiyacımız var. Barışa kardeşliğe” diye yazıyor mektupta.  Askeri yönetimin başta olduğu bir dönemde asker bir albaydan böylesi bir mektup almak şaşırtıyor Aral’ı.

Kitap yayınlanmak için 1984 yılında arkadaşlar arasında kurulan bir kooperatif aracılığı ile basılıyor. Pozitif tepkiler alıyor sürekli.  Şöyle anlatıyor  gerisini:

“Ankara’daydım o zaman. Her çevreden, sanatçıdan ve yazarlar çevresinden çok büyük bir ilgi gördü kitap. Hatta beni ondan sonraki yazarlık serüvenimde Kıran Resimleri’nin yazarı olarak andılar. Çünkü edebiyat bu kadar sert konulara pek girmez. Daha hafif konulara girer. Çok sert bir konuya edebiyattan ödün vermeden girmiş olduğu için önemseniyordu kitap. Hala da benim kariyerimde çok önemli bir yere sahiptir bu kitap. Bu kadar insanlık dışı bir olayı edebiyatın belleğine kaydetmiş olmak çok önemliydi. Geçen sene Bakırköy Belediye Tiyatrosu oyunlaştırdı, sahneye koydu. Bu oyunu da kaldırabilirler diye düşündüm tabii. Oyunun  mesajı barıştı.”

Elif SONZAMANCI

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak