Alevi Haber Ajansi

Alevilerin zayıf karnı dedeler; her örgüt cemevindeki dedeleri kontrol etmeyi öğrenmeli’ (2)-VİDEO

PİRHA-Prof. Dr. Ayhan Yalçınkaya, ‘Aleviler ne yapmalı?’ yazı dizisinin ikinci bölümünde Alevilerin zayıf karnının dedeler olduğunu belirterek, “Dedeler Alevilik içinde ciddi bir laiklik tartışmasını kışkırtıyor. Alevilerin artık laiklik gibi bir sorunu olmaya başlıyor. Ve dahası dedelik giderek bir ekonomiye doğru evrildikçe ister istemez ekonomik öncelikler ve dedeliğin esasen talibe hizmetle sınırlı ve talibe karşı bir borç ilişkisi olduğu unutuluyor” dedi. 

AKP Hükümetinin, Alevi sorununa yaklaşım yöntemleri tartışmaları günden güne arttırıyor. Toplumun ‘Eşit yurttaşlık’ taleplerine karşılık cemevlerine maddi yardımda ısrar eden siyasal iktidar, “Milli Birlik ve Beraberlik Çalışması” kapsamında asimilasyonda ısrar ediyor.

“Alisiz Alevilik” tartışmasını tekrar gündeme getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2 Eylül’de sarf ettiği “Allahsız Alevilik olmaz, Muhammedsiz Alevilik olmaz, Alisiz Alevilik olmaz, dinsiz, imansız, amelsiz sadece ve sadece sapkın zevklerin üzerine bina edilmiş Alevilik de olmaz, Müslümanlık da olmaz, Türklük de olmaz, Kürtlük de hatta insanlık da olmaz” sözleri Prof. Dr. Ayhan Yalçınkaya’nın da üzerinde durduğu başlık oldu.

“ÖLDÜRÜLEBİLİR VARLIKLAR DERECESİNE İNDİRİLİYORUZ”

Prof. Dr. Ayhan Yalçınkaya, Erdoğan’ın Alevilik tarifini “Biz adeta bu söylemde insanlık dışına çıkarılmakla, insan olma vasfımızın ortadan kaldırılmasıyla kurban edilemeyen; çünkü kanımız mekruh, malımız helal ama öldürülebilir varlıklar derecesine indiriliyoruz” sözleriyle eleştirdi.

Erdoğan’ın sarf ettiği sözlerin son derece tehlikeli olduğunu belirten Yalçınkaya, şunları dile getirdi:

“İşte bu Cumhuriyet tarihinde hiç yapılmamış, dile gelmemiş olan bir şeydir. Cumhuriyet tarihi boyunca Aleviler çok çeşitli biçimlerde görülmüşlerdir. ‘Batıl inançlı, sapık, Türk kültürünün barbar unsurları’ biçiminde görülmüşlerdir. Ama her zaman onun insan olduğunu da kabul etmiştir. 1. sınıf yurttaş olduğunu ise kabul etmemiştir. Yani bir Alevi eninde sonunda biçimsel olarak bu hukuk sisteminin bir parçasıdır, bir insandır ve siz onun dışarısına çıkaramazsınız. Bu çok büyük bir adım. Artık insan olmaktan çıkarıldığınızda hukuk sisteminin dışına atılıyorsunuz. Dolayısıyla burada yapılan şey ‘İslam içi İslam dışı’ tartışmalarını falan bence bitirmiştir. Eğer Alevi örgüt ve kurumları bu söylemin vahametini fark edebilseydi doğrudan bunun üstüne bir şey söylemeleri gerekirdi. Çünkü ‘insan olmaktan çıkarmak’ demek sadece ve sadece ahlaken birilerini sapık olarak yargılamak değil. Bunu bir siyasi aktör söylüyorsa derdimiz ahlak olmamalı. Bu da AKP’nin saldırılarında artık ne kadar sınır tanımayacağına işaret ediyor.”

“ALEVİLERİN MEVCUT HAK VE TALEPLERİ DAHA BETER HALE GELECEKTİR”

Prof. Dr. Ayhan Yalçınkaya, yapılacak seçimler sonrasında iktidarın değişmesi durumunda Alevi toplumunun rahat bir nefes alamayacağını da söyledi. Yalçınkaya, Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi durumunda Alevilerin mevcut hak ve taleplerinin AKP’ye yönelttiklerinden daha beter hale geleceğini savunarak şöyle devam etti:

“Ancak AKP’nin gidişi genel anlamda toplumun biraz gevşemesine, bu kutuplaşmaların azıcık belki sönümlenmesine vesile olabilir. En azından konser iptallerinin olmadığını görür insanlar. Belki kamu kaynaklarının paylaşımında küçük düzeltmeler de olabilir. Muhtemelen sembolik düzeyde bir tane de vali, emniyet müdürü atanabilir. Fakat Alevi olarak kesinlikle rahat etmezler. Eğer Kılıçdaroğlu seçiminden söz ediyorsak, kaldı ki Kılıçdaroğlu dışında biri seçilirse zaten durum daha vahim, Kılıçdaroğlu’nun seçileceği varsayımıyla söyleyeyim, eğer seçilirse Alevilerin mevcut hak ve talepleri AKP’ye yönelttiklerinden çok daha beter hale gelecektir. Ama öbür taraftan toplumsal gerilimin seviyesi düşeceği için Aleviler daha rahat bir nefes alacaktır. Örneğin cemevlerinin ibadethane olarak kabulü, ibadethane olarak çeşitli haklardan yararlanması kesinlikle olmayacaktır. Hatta Kılıçdaroğlu zihniyeti Kültür Bakanlığı içerisinde bir daire dahi kuramaz. Kişisel olarak Kılıçdaroğlu aleyhine konuşmuyorum. CHP’nin temel politik aksı üzerine bunları söylüyorum. Yoksa kesinlikle Kılıçdaroğlu şu an tek adaydır ve Kılıçdaroğlu’ndan başka şu anda bir seçenek yoktur. Çünkü altılı masanın başka bir seçeneği yok. Ben de Kılıçdaroğlu’na oy vereceğim. Ama CHP’nin tarihsel hattını izlediğimde kesinlikle Alevilerin hak ve taleplerinde bir milim bile ilerleme olmayacağını, hatta daha da gerileme olabileceğini düşünebiliriz. Daha korkutucu senaryoları düşünmek bile istemiyorum. Çünkü Maraş ve Sivas CHP’nin siyasal ortaklığında tezgahlandı. ‘Karaoğlan’ diye bağrımıza bastığımız Bülent Ecevit, Maraş Katliamı’nın gizli belgelerini senelerce kasasında kilitli tuttu. Kılıçdaroğlu’nun örneğin sayın Erdal İnönü’den daha basiretli olduğunu düşünebiliyor musunuz? Ben düşünmüyorum. Aksine Ecevit’ten belki bir tık daha az devletin evladıdır ama kesinlikle İnönü’den kat kat fazladır.”

“BUNDAN DAHA İYİ BİR SAĞA KAYMA İŞARETİ OLABİLİR Mİ?”

Prof. Dr. Ayhan Yalçınkaya’nın değerlendirmeleri arasında Alevi örgütlerinin giderek siyasal aktör olmaktan uzaklaştığı konusu da vardı. Alevi örgütlerinin kendi demokratik taleplerini dile getirmekten geri durmaya başladığını söyleyen Yalçınkaya şu yorumda bulundu:

“Alevilerin sağa kayması dediğim unsurlardan biri de bu. Bu demokratik talepleri yüksek sesle dillendirmek ve bunun mücadelesini vermekten vazgeçmeye başlamışsanız bu sizin sadece pasif kaldığınızı göstermiyor aynı zamanda bu taleplerin yavaş yavaş gündeminizden düştüğünü de gösteriyor. Bunun en tipik ifadesi, -dikkat edin son 10 yıla- Alevilerin aslında tek bir talebi var; ‘cemevleri ibadethanemizdir’. Bundan daha iyi bir sağa kayma işareti olabilir mi? Son 5 yılda şu talebi bile duymadık ‘Madımak utanç müzesi olsun’… Zorunlu din dersleri mesela her yıl gündeme geliyor, peki Alevi hareketinden bir ses duyuyor muyuz? Hayır. Veliler tek başlarına dava açıp mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Oysa eşit yurttaşlık talebi epey kapsamlı talepler bütününün ifadesiydi. Siz sadece ve sadece dinsel bir talebin siyasal onayını esasen eşit yurttaşlığı buraya indirgemişseniz sağcılaşmışsınızdır.”

“DEVLETE BAĞLILIĞIN KENDİSİ ZATEN SAĞCILIKTIR”

Devlete bağlılığın kendisini zaten ben başlı başına bir sağcılık olarak görüyorum. Devlet takıntısı ile kendini sosyalist sayan hareketler de aslında sağcıdır. Diyelim ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Suriye’deki operasyonlarına karşı çıkmayan ve bunun Türkiye’deki Kürt sorunu ile ilişkisini anmayan bir sosyalist hareket sosyalist değil sağcıdır. Hacıbektaş’taki çalıştayda da bunu söyledim. ‘Siz nasıl bir araya gelebildiniz?’ dedim. Ancak sağcılaşarak bir araya gelmiş olabilirsiniz. Sağcıların solculaşmasından söz edemeyeceğimize göre sağcılaşarak bir araya gelmiş olabilirsiniz.

Alevi hareketinin sağ kanadında da belli bir esneme gördük kuşkusuz. Çalıştay bildirgesinde ‘Kürt sorunu’ lafı geçiyor. Önceden böyle bir sorunu Alevi Vakıflar Federasyonu’nun ya da Alevi Dernekler Federasyonu’nun telaffuz etmesini hayal bile edemezdik. Ama bu gene de sağcılaşmada buluşmadıkları anlamına gelmiyor. Şimdilik Alevi sağı kendi sınırları içinde bir adım attı, Kürt sorununu telaffuz edebildi ve yapısal sorunlara karşı duyarlılık geliştirebileceğini gösterdi ama hala aynı saha içerisinde. Diğerleri de bazı temel taleplerini geri plana iterek şimdilik sınırlı 3-5 taleple sağa doğru kaydı.

Yakaladıkları ‘birliktelik’ zeminini ben bunun henüz çok kaygan, belirsiz, sırat köprüsü üstünde durduğunu düşünüyorum. Hemen başka bir yöne evrilebileceğini düşünüyorum ama nihayetinde o bildiriyle bir söz verdiler. Hatta dikkat edilirse ‘sözleşme’ lafı geçiyor ki bu daha ağır bir durum. Sözden ötesini vermiş görünüyorlar. Öncelikle bu işbirliğini korumalarında yarar var. İkincisi bu statünün kesinlikle düşmanları, içeriden vurmaya çalışacaklardır. ‘Vay siz Ali’siz Alevilerle birlikte hareket ediyorsunuz’ diyeceklerdir ki başladılar. Yani yine bu mevcut oluşmuş dengeyi bozmaya çalışacaklardır. Öncelikle bu denge bir dinsel denge değil. Dolayısıyla hiçbir biçimde din üzerinden bir tartışma yürütmek, cevap vermeye çalışmak kesinlikle yanlış bir hamle olacaktır. Bu tamamen Alevilerin taleplerinin siyasal ifadesidir, dini ifadesi değil.

“AŞURE ETKİNLİKLERİNİ BİLE BELEDİYEYE YAPTIRIYORSUNUZ”

Prof. Dr. Ayhan Yalçınkaya, iktidar tarafından yapılan tüm saldırılara karşı ‘Alevi toplumu ne yapmalı?’ sorusunu da yanıtladı. Yalçınkaya, öncelikle Alevilerin, ezilen öteki halk ve topluluklarla birlikte hareket etmesi gerektiğini vurgulayarak şunları söyledi:

“Bazıları diyor ki ‘Aleviler artık sokağa çıksın’. Her siyasi hareket, doğal olarak kendini sokakta görünür kılmak ister ancak öncelikle sokakta görünür olmanın yolunun sadece miting, basın açıklaması yapmak olmadığı fark edilmeli. Sokakta görünür olmanın birden fazla yolu var. Ama siz bugün aşure etkinliklerini bile belediyeye yaptırıyor, malzemesini bile belediyeden sağlıyorsanız kusura bakmayın ama sokakta görünür olamazsınız. Zaten Alevilerin sokakta miting yapacak dinamik gücü hızla eridi. Elinizde çok az bir kuvvet var ve siz Aleviler olarak bunları sokağa sürerseniz bu kuvveti de kaybedersiniz. O zaman ne yapacağız? Sokaktan kaçalım mı? Hayır. Örneğin İstanbul Sözleşmesi’ne karşı kadınlar sokağa mı iniyor, erkeklere ‘gelmeyin’ diyen mi var? Buyurun alın pankartınızı, kadınların içinde sizin pankartınız da görünsün. Hatta bir slogan da siz üretin. Yani sokakta olmanın biçimlerini çoğaltacaksak o zaman Alevi + LGBT-İ, Alevi + Feminist, Alevi + Halkevi ya da Alevi + HDP gibi sokakta olmamızın önünde hiçbir engel yok. Böylece Alevilerin son 10 yıldır kendilerini izole ettikleri yalnızlığa son verir hem dostlarımızla ilişkilerimizi yeniden güçlendirir ve bu güçlenme sayesinde şunu söyleyebiliriz ‘Şimdi biz Alevi olarak sokağa çıkabiliriz’.

Biz Alevi olarak sokağa çıktığımızda hatırlayalım, büyük Alevi mitingleri, kurultayları bütün dostlarımız oradaydı. Sanmayalım ki onların hepsi Alevi örgütlerinden gelmişti. Hayır. Sendikalardan, siyasal partilerden katılanlar vardı.”

“ALEVİLERİN ZAYIF KARNI DEDELER

Ayhan Yalçınkaya’nın dikkat çektiği bir diğer önemli başlık ise dedeler oldu. İnanç kurullarının olmaması gerektiğini söyleyen Yalçınkaya, örgütler ile şubeleri arasındaki ilişkilerin ise daha merkezi hale getirilmesi uyarısında bulundu. Prof. Dr. Yalçınkaya’nın aktarımları şöyle:

“En önemlisi de siyasal rejimin bu saldırılarına karşı bütün Alevi örgüt ve kurumlarının, politik olarak sağcısı ve solcusuyla birlikte, dinsel olarak erkan farklılıkları ne olursa olsun kendi şubelerine sahip olması gerekiyor. Anti demokratik bir şey söylüyormuşum gibi gelebilir ama idari olarak merkezileşmeyi arttırmaları gerekiyor.

Asıl önemlisi Alevilerin zayıf karnı, dedeler ne yazık ki. Dedeler Alevilik içinde ciddi bir laiklik tartışmasını kışkırtıyor. Alevilerin artık laiklik gibi bir sorunu olmaya başlıyor. ‘Alevilerin’ diyorum bakın ‘Aleviliğin’ demiyorum. Ve dahası dedelik giderek bir ekonomiye doğru evrildikçe ister istemez ekonomik öncelikler, ve dedeliğin esasen talibe hizmetle sınırlı ve talibe karşı bir borç ilişkisi olduğu unutuluyor. Dedeleri bu sınırlara nasıl çekeriz? Ocak örgütlenmesinin tümüyle çöktüğü bir düzlemden konuşuyoruz. Eğer ocak örgütlenmesi çökmeseydi bugün Hüseyin Dedekargınoğlu gibi biri karşımıza çıkabilir miydi? Hükümetle olan bütün ilişkilerde sinir ucu, Dedekargınoğlu’na ya da Ali Ekber Yurt’a çıkıyor.

“İNANÇ KURULLARININ TÜMÜ LAĞVEDİLMELİ”

Ocak sistemini gerçekçi olalım ki tekrar hayata geçiremeyiz. Peki bugün dedeleri kim kontrol edebiliyor bu durumda? Edebildiği kadarıyla gene mevcut dernek ve vakıflar yapıyor. Neden? Aynı nedenle; dedelik ekonomisi nedeniyle. Dolayısıyla Alevi örgütleri bunun aynı zamanda bir ekonomi olduğunu fark ederek bunu dinle hiç bulaştırmadan bu alanda hamleler yaparak, gerekirse dedeleri kontrol etmeyi başarmak zorunda. Bunun için de dedeleri daha fazla özerkleştiren ‘İnanç Kurulu’ gibi kurullar açıkça söylüyorum; bu kurulların tümü lağvedilmelidir. İnanç kuralları üzerinden giderek dedeler, örgütleri kontrol etmeye hevesleniyor ve kimi yerlerde bunu yapıyorlar. Onun için diyorum ki Alevilerin artık bir laiklik sorunu var. Dini iktidar, siyasi iktidarı kontrol etmeye kalkıyor. Kurullardan bağımsız olarak her bir örgüt, kendi cemevlerinde hizmet gören dedeleri kontrol etmeyi öğrenmelidir.”

Eren GÜVEN/ANKARA

İLGİLİ HABERLER

-‘Hükümet “İslam içi İslam dışı” tartışmasını bomba gibi Alevilerin kucağına bıraktı’ (1)-VİDEO

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak