PİRHA- Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışmaya devam ediyor. Mevcut örgütlenme düzeyinin Alevi toplumunun ihtiyaçlarına cevap verip vermediğini, veremiyorsa çözüm önerilerinin ne olduğunu tartışmaya açtığımız yazı dizisinin bu bölümünde Tarihçi Yazar Namık Kemal Dinç’in görüşlerine yer verdik.
Haberin videosu
Ocaklar ve Dergahlar sistemi üzerinden yüzyıllarca kendi kendisine yeten ve bu anlamda demokratik, çoğulcu karakterini koruyup günümüze kadar getiren Alevi toplumu kent kültürüyle birlikte yeni sorunlar ve bu sorunların doğurduğu ihtiyaçlarla karşı karşıya kaldı.
Buna cevap üretmek için özellikle 1990’lardan itibaren günümüze kadar Türkiye ve Avrupa başta olmak üzere çok sayıda dernek, vakıf, cemevi, dergah, federasyon gibi yapılar kurarak inancıyla birlikte toplumsal varlığını sürdürmeye çalıştı. Ancak artan asimilasyon ve tekçi politikaların yoğunluğu da dikkate alındığında bu örgütlenme düzeyinin hem Alevi toplumunun ihtiyaçlarına hem de ülkemizin genel sorunlarına cevap olmada yetersiz kaldığı aşikar.
Bu bilgiler ışığında aynayı kendi yüzümüze yani Alevi örgütlenmesine tutarak mikrofonu Alevi pirlerine, kadınlarına, kurum temsilcilerine ve bilinen isimlerine sorduk.
Dizi yazımızın bu bölümünde Alevilik üzerine araştırmaları olan Tarihçi Yazar Namık Kemal Dinç’e mikrofon tuttuk.
“ALEVİLERİN CUMHURİYETTEN ÖNEMLİ BEKLENTİLERİ OLDU”
Sayın Dinç Alevi örgütlenmesine genel anlamda baktığınızda tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz? Yeterli görüyor musunuz? Görmüyorsanız neden?
Namık Kemal Dinç: Alevi örgütlenmesi derken neyi kastediyoruz ile başlamak istiyorum ben. Bugün daha çok gündemde olan dernekler, vakıflar ve cemevleri üzerine örgütlenme var. Ama şöyle, bir tarihçi olma hasebiyle de kısaca bir hem tarihine bakalım hem de bu örgütlenmeyi Alevi siyasi hareketi olarak değerlendirmek mümkün.
Bunun kısa bir tarihçesi açısından baktığımızda cumhuriyetle birlikte Alevilerin cumhuriyetten önemli oranda beklentileri olduğunu görüyoruz. Özellikle 1908’den itibaren yani meşrutiyete uzanan bir tarih içerisinde Aleviler merkeze yakınlaşmak için çaba sarf etmişler. 1908 Meşrutiyet ilanından sonra birçok Dersim ileri geleninin merkeze çektikleri telgraflar var. Buralarda af ilan edilmesi talebinden tutalım bir uzlaşma bir sulh arayışına kadar.
Bu aslında cumhuriyetten bir beklentiye doğru gidiyor. Çünkü cumhuriyeti daha modern bir devlet olarak görüp Osmanlı’daki şer’i uygulamaların ardından modern devlette kendilerini daha iyi ifade edebileceklerini düşünmeleri söz konusuydu.
“ALEVİ SİYASİ HAREKETİ 1980 SONRASI GÜNDEME GELİYOR”
Bu yakınlaşmayı da beraberinde getiriyor aslında. Fakat Koçgiri ardından Dersim ve genel olarak cumhuriyetin Alevi kimliğini reddeden siyaseti Alevilerde hayal kırıklığını beraberinde getirmiş o ağır baskı yani tek parti hükümeti döneminde.
Sonrasında Demokrat Parti’nin ikinci seçimde tekrardan iktidara gelmesinin ardından 1954’ten itibaren daha İslami bir söylemi tekrardan sürüme koymasıyla birlikte rejime karşı tekrar bir soğuma var. Ama 1960 Darbesi’nden sonra 1961 Anayasası’nın getirdiği kısmi sosyal haklar karşısında 1960 ile 1980 arasında Alevi siyasi hareketi diyebileceğiniz bir hareket ilk defa gündeme geliyor. Devlet de bunun farkında, ilk defa dernekler bu dönemde kuruluyor.
“DEVLETİN KURDURDUĞU SİYASİ PARTİ DENEYİMLERİ TUTMADI”
1965 yılında bir siyasi parti olarak da karşımıza çıkıyor. 1965’te Birlik Partisi, daha sonra Türkiye Birlik Partisi ismini alacak bir deneyim yaşanıyor ve 65 seçimlerinde 7 milletvekiliyle birlikte parlamentoya sokuyorlar. 1965’teki Birlik Partisi deneyiminin yanı sıra 1990’da kurulan Barış Partisi deneyimi de var. Barış Partisi diye yeni bir parti kuruldu Ali Haydar Veziroğlu başkanlığında. Bu iki siyasi parti deneyiminin de tutmadığını görüyoruz.
Siyasi konjonktürleri farklı ismi ve oluşumu farklı. Şöyle ki 1965’te Birlik Partisi kurulduğunda, ki devletin kendisi kurduruyor. Kurucularının yüzde 90’ı emekli general ve istihbarattan gelen generaller bunlar. Yani devletin aslında korkularını çok iyi bilen, kimlikler karşısındaki refleksini çok iyi bilen kadrolar tarafından kuruluyor.
Bunların bir kısmı Alevi bile değil. Bunlar bir Alevi partisi kuruyorlar. Maksat bu dönemde ortaya çıkan gençlik hareketinin, özellikle sola kayan Alevi gençlerinin merkezde, devlet denetiminde tutulması gibi bir politika izleniyor burada.
Fakat 60’lardaki bu siyasi parti deneyimine Aleviler çok fazla da destek vermiyorlar. Daha çok İç Anadolu’da Kırşehir, Amasya gibi yerlerde milletvekili çıkarması, destek bulması söz konusu oluyor ama birçok bölgede destek bulmuyor.
“ALEVİLERİN CHP’YE DESTEĞİ BÜLENT ECEVİT İLE BAŞLAR”
Özellikle bu dönemde, kentleşen Aleviler sol hareket içerisinde kendilerini ifade ediyorlar. Önce Devrimci Gençlik içerisinde daha sonra sol oluşum içerisinde akabinde de aslında bilinenin aksine Bülent Ecevit ile birlikte CHP içerisinde örgütlenmeye başlıyorlar.
Alevilerin CHP desteği 1960’ların sonunda başlar, Bülent Ecevit ile başlar. ‘Cumhuriyetin başından beri Aleviler CHP’ye destek vermişlerdir’ söylemi aslında altı boş bir söylemdir. Bu dönemde birtakım dernekler de kuruluyor. Bu dernekler bu siyasi konjonktür içerisinde çok da fazla etkili olmuyorlar.
“ALEVİLERİN TALEPKAR TUTUMUNA DEVLET KATLİAMLARLA CEVAP VERDİ”
Alevilerin giderek Türkiye’de sol hareketin ivme kazanmasıyla 70’lerle birlikte yine sol hareketin içerisinde olması 1975-1978 arasında 80’lere kadar varan Alevi kırımlarını gündeme getiriyor. Bu kırımların yani Maraş, Çorum Katliamları’nın en önemli sebeplerinden birisi Alevilerin bu sol hareket içerisinde kendilerini ifade etmeye başlamaları, yine kimlik konusunda özellikle Kürt kimliği konusunda bazı bölgelerde talepkar olmaları bu tutumu beraberinde getiriyor ve devlet bunun karşısında kırımlarla cevap veriyor.
1960-80 arası Alevi hareketi olarak ifade edebileceğimiz hareketler çok cılızdır bu manada. Genel solun, hareketin gelişmesiyle bağlantılı. Alevi siyasi hareketin ikinci dönemi 1980’lerin ikinci yarısından günümüze kadar süren bir şeydir.
Aslında daha çok 1990’lardan itibaren ivme kazanır fakat 1985-86-87 Cumhuriyet Gazetesi gibi bazı gazetelerin (o dönemde çok revaçta Cumhuriyet Gazetesi) Alevilere ilişkin dizi yazılarına başlaması, Alevilerin içinde olduğu çalışmalar yapılması, kitapların basılması söz konusudur.
“1993 MADIMAK KATLİAMI ÖRGÜTLENMEDE DÖNÜM NOKTASIDIR”
Asıl olarak da 1990’lar itibarıyla Alevi hareketi ciddi bir ivme kazanır. Bunun aslında dönüm noktası da 1993 Madımak Katliamı’dır. Madımak’tan sonra çok daha ciddi örgütlenmeye gider işte tam bu dönemde bir siyasi parti deneyimleri vardır. Önce Demokratik Barış Hareketi diye çıktı daha sonra Barış Partisi olarak örgütlenmeye çalıştı. Ama Aleviler buna da çok fazla yüz vermediler. Birlik Partisi 1980’e kadar geldi, darbede kapatıldı ama 1968-69’dan sonra başarılı olmadı, tek bir tane milletvekili çıkarmıştı. Artı çok destek almadı.
Barış Partisi’nin de benzer bir süreci, daha oluşum aşamasında destek almadığı için çok da ileriye gitmediğini görüyoruz. O deneyimin ardında yine devlet vardı. Ali Haydar Veziroğlu devletin içerisinde birtakım güç odakları tarafından desteklenerek büyük paralarla böyle bir hareket geliştirmek istedi. Alevilerin ona da itibar etmediğini gördük.
Burada şu tartışma da yürütülebilir. Yani Aleviler kendileri için bir siyasi parti olarak örgütlenseydiler acaba faydalı olur muydu zararlı mı olurdu?
“TÜRKLÜK DAİRESİ İÇİNDE TANIMLANAN ALEVİLİK”
Yaptığınız değerlendirmeyle ilgili şunu sorayım; devlet o günkü koşullarda neden böyle bir şeye ihtiyaç duydu? O zamanlarda Türkiye’de mücadele edenlerin konumlanması neydi?
Dinç: Asıl bunun kaynağı cumhuriyetin kuruluşuna kadar gidiyor. 1960’da Birlik Partisi kurulurken de aynı şey var. Şimdi burada Türkiye Cumhuriyeti Devleti Alevi kimliği karşısında şöyle bir pozisyon alıyor: Bunun çalışmalarını ilk defa 1911-12-13 gibi yıllarda Fuat Köprülüler yapıyor. Aleviliği ilk defa onlar tanımlıyorlar, ilk çalışmaları yapanlar onlar. Diyorlar ki Alevilik aslında Orta Asya Şamanizm inancının Anadolu’da İslam’la karışmış halidir, dolayısıyla bunlar öz be öz Türk’tür.
“KABUL EDİLMESİNİN TEK KOŞULU TÜRKLÜKTÜR”
Burada Türklük dairesi içerisinde Alevilik kabul edilirken İslam dairesi dışında olması nedeniyle de dışlanandır. Hem içerlenen hem de dışlanılan bir niteliktedir Alevilik. Kabul edilmesinin tek bir koşulu vardır: Türklük dairesinin içerisinde olmasıdır. Yani Türklük üzerinden Aleviliğin kabul edilmesi söz konusudur. Bunu yapan aslında şunu yapar; bütün Alevileri Türk olarak tanımlar. Alevilik eşittir Türklük tarzı bir kurgu ortaya konulur. İşte bütün zamanlar içerisinde bu da devam eder. Bizim farklı etnisitelerdeki Aleviler kendilerini Türk olarak kabul etmeye başlar. Bu farklı sebeplerle ortaya çıkar.
“KÜRT HAREKETİNİN İVME KAZANMASI KİMLİKLERİ ORTAYA ÇIKARDI”
Alevi hareketinin ivme kazandığı ikinci döneminde temel unsur Kürt hareketinin ortaya çıkmasıdır. 1980’lerden itibaren Kürt hareketinin büyük bir ivme kazanması aslında kimlik tartışmalarını tekrardan Türkiye gündemine getirecektir. Türkiye’de ceberut devlet öyle bir şey yapmıştır ki; yaptığı baskı ve ideolojik manipülasyonlarla kimliklerin saklanmasına, bastırılmasına, örtünmesine sebep olmuştur. Ama 1980’lerden sonra Kürt hareketinin çıkışı bastırılan tüm kimliklerin adeta Pandora’nın Kutusu’nun açıldığı gibi ortaya çıkmasına sebep oldu.
Şimdi bu kimlikler ortaya çıktı. Önceden insanlar kendilerini sadece Türk kimliği üzerinden ifade ederken ben Aleviyim de dediler, Kürdüm de dediler, Çerkesim de dediler, Lazım da dediler. Bütün bu kimlikler kendilerini ifade etmek için ortam aramaya başladılar. Alevi hareketinin ortaya çıkmasının temel sebeplerinden birisi budur.
“ALEVİ KİMLİĞİ KENDİSİNİ İFADE ETME ARACI OLARAK DERNEKLEŞMEYE GİTTİ”
Şimdi bazıları şunu söylüyorlar; bu ikinci dönemde Alevi hareketinin ortaya çıkmasına, iki meseleye tepki nedeniyle ortaya çıktığını söylüyorlar. Bunlardan birisi İslami harekete tepki, diğeri de Kürt hareketine tepki. Mesela bu da devlet nezdinde yapılan manipülasyonun daha çok sol versiyonuna yapılan bir manipülasyondur.
Alevi hareketinin ortaya çıkmasında Kürt hareketinin ve Kürt kimliğinin kendisini rejime dayatıyor olmasının bir etkisi var. Bu zeminde Aleviler kendileri için bir alan açıyorlar. Ama şey de var bir taraftan; İslami hareketin gelişmesine karşı bir tepki var. Bunu 1970’lerde de görüyoruz.
Şimdi dediğim gibi bu kaynakta kimliklerin ortaya çıkışı var ve Alevi kimliği aslında kendisini ifade etme yollarını arayacak. Bunun için de çeşitli örgütlenmeler ortaya çıkıyor. İşte dernekler, vakıflar daha sonra cemevleri bu kimliğin kendisini ifade etme ihtiyacından doğuyor. Çünkü rejim hiçbir zaman Alevi kimliğinin kamusal alanda varlığına tahammül etmiyor. Diyor ki siz fiziken varsınız, yaşarsınız ama kamusal alanda Alevi kimliğini, Aleviliğini ifade etmek mümkün değildir.
“ALEVİ KİMLİĞİ NEGATİF BİR ALGI İLE KODLANIR VAZİYETTE”
1980’de öğrenci iken Alevi olduğunu söylemek ciddi bir sorundu. Bundan dolayı kendim de dahil birçok insanın baskıya maruz kaldığını gördüm. Bu hala devam etmektedir. Çünkü resmen Alevi kimliği tanınmamanın ötesinde negatif bir algıyla kodlanır vaziyette.
İşte Alevi demek, ‘mum söndü’den tutalım bütün kötülüklerin adeta cisimleştiği varlık anlamında kullanılıyor ve bu algı kabul edelim ya da etmeyelim toplumun büyük bir kesimine, Türk-Sünni kesiminde çok ciddi bir etkiye sahiptir. Bugün yapılan çeşitli videolarda var; sokakta görüşmeler yapıp bir Alevi ile evlenilir mi diye soruyorlar. Çok genç ya da modern tarzda insanlara bakıyorsun, haşa deyip karşı koyan bir tavır içerisindeler. Onun kaynağında bu negatif algı var.
“MADIMAK ALEVİ KİMLİĞİNİN GÖRÜNÜR OLMASINA TEPKİYDİ”
Şimdi aslında Madımak, Maraş’ın, Çorum’un ve diğerlerinin bir tekrarıydı. Niçin Madımak vardı. Çünkü Alevi kimliği görünür olmaya başlamıştı. Madımak’ın daha özeline indiğimizde Alevilerin Sivas merkezinde bu kadar görünür olması, kendi kimliğiyle etkinlikler yapıyor olması tepki çekti ve orada bir tutum sergilendi. Alevi kırımıyla onun önü kesilmek istendi. Buna karşı bir taraftan örgütlenme olarak cevaplar verildi. Ama bir taraftan da devlet bunu farklı kol faaliyetleriyle de sürdürmeye çalıştı.
O günden bugüne sonuç itibarıyla bir Alevi örgütlülüğünün var olduğunu görüyoruz. Buna kimileri demokratik Alevi örgütlülüğü diyor ama bu bence sınırlandırılan bir tabir. Çünkü Alevi örgütlülüğü bugün ABF Bileşenleri’nden sadece oluşmuyor. Birçok farklı kesimde Alevilik adına çeşitli örgütlenmeler içerisinde. Yani burada Alevi örgütlülüğü parçalı bir durum ifade ediyor.
“DEVLET KENDİNE YAKIN ALEVİ ÖRGÜTLERİNİ KURMAYA DEVAM EDİYOR”
Yakın zamanda özellikle 15 Temmuz sonrası birçok derneğin, Alevilik ismi kullanan derneğin kapatıldığını biliyoruz. Neydi bunlar Fetöcü olarak ifade edilen Fethullah Gülen cemaatine mensup kişiler tarafından kurulduğu söylenen örgütlerdi.
Bunu devlet daha önceden de biliyordu ama böyle bir ilişki içerisinde oldukları için bu derneklere kimse karışmıyordu. Aksine bunların yaptıkları işte Muharrem’den tutalım çeşitli etkinliklere devlet erkanı en yüksek düzeyde katılıyorlardı. Şimdi bugün bunlar tasfiye edildi ama onların yerine yenileri, bu sefer hükümete yakın örgütler tarafından kuruluyor ya da bu demokratik Alevi örgütlülüğü içinde olmayan çeşitli kuruluşlar da var.
Başta Cem Vakfı olmak üzere farklı kuruluşlar var. Dolayısıyla Alevi örgütlülüğünün parçalı bir durumu söz konusu, öncelikle bu. Bu kaynağın da yine devletin Alevilik alanında çizdiği bir sınır var. O sınırla alakalı. Ve bunlar bu örgütler içerisinde çok ciddi bir etkiye sahip. Neyi söylemek istiyorum; aslında Alevi toplumu ve bütün toplum için birtakım tehlikeler var. Sınırları çizilmiş devlet, o sınırların dışına çıkmak mümkün değil.
“ALEVİ ÖRGÜTLERİ ÇİZİLEN SINIRLARI AŞMIŞ DEĞİL”
Mevcut kurumlar bunu aşabildi mi peki?
Dinç: Şimdi burada parçalı yapı içerisinde Cem Vakfı ve bugün hükümetin kendisine yakınlık kurduğu Alevi örgütlerini bir kenara bırakırsak, ki bunlar da azımsanmaması gereken bir etki alanı yaratıyor. Niçin etki alanı yaratıyor; büyük paralarla bu işleri yapıyorlar. Alternatif oluşturmaya çalışıyorlar ve bunun için belki de geleceğe dönük bir yatırım olarak da değerlendirilebilir.
Ama mevcut demokratik Alevi örgütlülüğü açısından baktığımızda en büyük sorunlardan birisi bu algının, bu çizilen sınırların aşılamamış olmasıdır. Şöyle ki; hasbelkader işte yaklaşık 4-5 yıl boyunca televizyon programları yaptım Alevilikle ilgili programlar yaptım. Alevi kurumlarının temsilcilerinin çoğuyla bu manada ilişki içerisinde olduk. Alevi araştırmacılar, yazarlar, dedeler. Bunlarla programlar yapma durumumuz oldu. Bu vesile ile de toplum içerisinde yapılan araştırmalardan bildiğim kadarıyla söylüyorum, bir defa en büyük sorunlardan birisi zihniyet sorunu olarak var.
“ALEVİLİK KONUSUNDA KADİM BİLGİ VE ÖRGÜTLÜLÜKTEN KOPUŞ VAR”
Bir Alevilik konusunda bilginin gerçekten kadim bilginin kopmuş olması, kadim örgütlülüğün kopmuş olmasının getirdiği sorunlar var. Burada da Alevi inancına dair sorunlar var.
İki, siyasetin getirdiği resmi ideolojilerin sınırlarını çizdiği algı ve perspektifin yarattığı sorunlar var. Burada neyi kastediyorum; Alevi örgütlülüğü içerisinde maalesef Türk kimliği dışında bir kimlik ifade edildiğinde bir tepkiyle karşılaşılıyor. Özellikle Kürt kimliğine vurgu adeta korkulu bir alan, adeta kaçılması gereken bir yer gibi düşünülüp oradan uzak kaçan bir yaklaşım var.
“ALEVİLERDE CİDDİ BİR TÜRK MİLLİYETÇİSİ REFLEKSİ VAR”
Ötesinde bugün mevcut konjonktürde aslında büyük bir Alevi kitlesi açısından da söylüyorum, Türk Aleviler açısından da söylüyorum; ciddi bir milliyetçi refleks var. Türk milliyetçisi bir tutum içerisinde olduklarını görüyoruz. Bunun kurum temsilcilerine de sirayet ettiğinden bahsetmek mümkün. Öncelikle bundan arınmak lazım. Bu bizi milliyetçilik ve ırkçılığa götüren bir tutuma sergiliyor.
“BİRÇOK ALEVİ BÖLGESİNDE MHP’NİN CİDDİ ANLAMDA TEŞKİLATLARI VAR”
Birçok Alevi bölgesinde MHP’nin ciddi anlamda kanal bulduğunu ve teşkilatlar kurduğunu görüyoruz. Bu bir tehlikedir. Yani 72 millete bir nazarla bakmak düsturunu kendine ilke edinmiş bir topluluk açısından, ki bunu her ortamda vurgulayan bir topluluk ve yöneticileri açısından burada ciddi sorunlar olduğunu düşünüyorum.
Bunu kırmak için maalesef çok ciddi bir çaba yok. Ama biz bundan arınmadığımız sürece, bunun üzerine gitmediğimiz sürece bundan kurtulmak mümkün değil.
“ÖRGÜTLERİMİZ DEMOKRATİK İŞLEYİŞ İÇİNDE DEĞİLLER”
Diğer anlamda Alevi kurumlarının kendi içinde baktığımızda çok ciddi işleyiş sorunları var. İnanıyorum kurum temsilcileri benden çok daha iyi anlatırlar, anlatmışlardır zaten. Dernekler ya da vakıflar demokratik bir katılımcı işleyiş içerisinde değiller. Yani kendi kongrelerini, kurullarını, o yolun ilkelerine göre yöneten bir pozisyonda değiller.
Bunun için bir silkinmek şart. Ayak oyunları, işte başkan olayım sevdaları bu manada burayı bir geçim kapısı gibi değerlendirme, bir hizmet olarak görmeyen yaklaşımlar ve tabii ki bir siyasi sıçrama tahtası olarak görülüyor.
Özellikle kurum temsilcileri açısından düşündüğümüzde siyaset sınıfıyla, siyasi partilerle bunun üzerinden ilişki kurma, Alevi kurumlarına ciddi zarar veriyor diye düşünüyorum. Çünkü bunun çok fazla örneği var. Bunun önüne geçmek lazım, Aleviler sonuç itibarıyla illaki siyaset yapacaklar ama Alevi kimliğini önceleyen bir tutum içerisinde olmak gerekiyor.
“KURUMLAR PARTİLERİN YEDEĞİNE DÜŞMEKTEN ÇIKARILMALI”
Bunların hepsini çözüm önerisi olarak dile getiriyorsunuz değil mi?
Evet çözüm önerisi olarak söyledim. Çok örneği var. Kurum temsilcisi daha sonra milletvekili veya siyasi partide çeşitli görevlere geliyorlar. Ama çok ciddi bir faaliyetleri yok. Alevi kimliğinin yasal statü kazanmasından hukuki sorunların çözülmesine kadar bir etkinlik içerisinde değiller.
Daha çok o partinin içerisinde eriyen bir tutum sergiliyorlar. Dolayısıyla burada Alevi kimliğini öne çıkaran bir yaklaşım sergilenmeli ve öncelikle bu sıçrama tahtası olarak kullanma işinden siyasi partilerin yedeğine düşme durumundan kurtulmak gerekiyor.
“CHP ALEVİLERİ SİSTEM İÇİNDE TUTMAYA DÖNÜK SİYASET İZLİYOR”
Kaldı ki bu konuda CHP’yi vurgulamak lazım. CHP hükümet basını tarafından Alevi partisi olarak değerlendiriliyor. Alevilerin büyük bir kısmı bu partiye oy veriyorlar. Ama baktığımızda adeta Alevileri sistem içerisinde tutmaya dönük bir siyaset izliyor CHP.
“HDP CİDDİ BİR ALEVİ POLİTİKASI GELİŞTİRMİŞ DEĞİL”
HDP’ye baktığımızda HDP ise Alevileri adeta görmezden geliyor hala. Yani ciddi bir Alevi politikası geliştirmiş değil. Söylemde benimsiyor, Alevilerin hakkını savunacağım diyor ama bunu her platformda mücadele olarak görüp kimlik konusunda çaba sarf etme çok zayıf.
“KURUMLAR HİZMET AÇISINDAN TEKDÜZE KALIYOR”
Alevi örgütlerinin yapması gerekenler açısından şunları söylemek istiyorum aslında. Şimdi dernekler, vakıflar ve cemevleri açısından baktığımızda aslında buraya Alevi toplumunun katılımı Alevilerin yüzde beşini geçmez.
Benim kanaatim, gözlemlediğim kadarıyla Alevi kitlenin büyük kısmı aslında ya başka siyasi partiler ya başka siyasi organizasyonlar içerisinde farklı kimliklerle varlar. Bu da bir realite. Ama mevcut kurumlar yapılan hizmetler açısından baktığımızda tek düze kalıyorlar. Daha çok aslında cenaze hizmetleri. Bu çok önemsediğim bir hizmet. Yani geçmişte cenazelerini camiden kaldırmış ve bunu yaşamış bir insan olarak söylüyorum. Çok önemli bir hizmet ama bununla sınırlı kalmamalı.
“DEVLETSİZ TOPLUM ÖRGÜTLENMESİ ESASINA DÖNÜLMELİ”
Şöyle ki aslında Alevilik bir toplum örgütlenmesi. Devletsiz bir toplum örgütlenmesi olarak yüz yıllarca varlığını sürdürmüş. Dolayısıyla böyle bir toplum örgütlenmesi olarak kendisini toplumla birleşik bir örgütlenmeye götürmesi gerekiyor. Toplumun sorunlarına bu manada çözüm bulması lazım. Mesela eğitim açısından. Alevi eğitimleri hiç gündeme gelen şeyler değil burada. Avrupa’da nispeten özgürlük ortamı içerisinde bunlar yapılıyor. Ama buna da toplumun her alanında örgütlenmenin aracı olarak Alevi inancına dair eğitim çalışmaları yapılabilir.
“CEMEVLERİ EĞİTİM VE ÖRGÜTLENME YERİNE DÖNÜŞMELİ”
Kadının Alevi örgütlenmesi içerisinde az olması, gençliğin yeterince katılmaması, bunlar en temel sorunlar. Çokça vurgulanmıştır zaten bunların çok üzerine gitmiyorum. Aslında cemevleri bütün toplumun aynı zamanda eğitim ve örgütlendiği yere dönüşmeli. Sadece cenaze hizmetlerinin verildiği bir yer olmamalıdır diye düşünüyorum.
Haddim değil, çok alanım değil ama dergaha ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Geçmişte ocaklar var, ocakların varlığını sürdürmesi var. Bugün o ocak sistemi önemli oranda zayıflamış, dağılmış vaziyette. Bu ocakların varlığını sürdürmesinin yolu da aslında dedelerin yetiştirilebilmesi. Bu yolu sürdürecek inancın temsilcilerinin nasıl yetiştirileceği meselesi.
“DEDELERİN YETİŞTİRİLMESİ İÇİN DERGAH VE OCAK DEĞERLENDİRİLMELİ”
Bakın devlet Halkalı’da bir lise açma hazırlığı içerisinde. Bir hazırlığa giriştiler şimdi geri plana çektiler ama hala gündemde olduğu söyleniyor yer yer. Birileri tarafından yürütülmek isteniyor. Çünkü ihtiyaç var. Dedeler nasıl yetiştirilecek, şimdi inanç kurulu kurulmuş ABF bünyesinde acaba bu dedeyi yetiştirmeyi önüne koyuyor mu sanmıyorum tüzüklerine açıklamalarında böyle bir şey yok. Ama bir dergah mantığı üzerinden düşünülebilir, gidilebilir.
Burada dedeler nasıl yetiştirilebilir. Belki her ocak kendi içinde böyle bir şeye gidebilir veya ortak bir şey olabilir. Çünkü koşullar da değişmiş. Eskisi gibi sürdürmenin belki olanakları yok. Bu manada bir birlik olursa belki öyle bir yola da gidilir. Ama temelinde bu inancı sürdürecek dedelerin, pirlerin yetiştirilmesi olan bir dergah örgütlenmesine gidilebilir.
Bu bence biraz kadim bilgi üzerinden gidilmeli. Yani o ham ervahtan kamil insana nasıl gidiliyorsa, onun yolları neyse önce dedeler kendi içinde uygulamalı bunu. Onun hakkını kendi içinde tarikatı, marifeti vb kapıları geçerek varacaksa orada varmalı. O zaman gerçek anlamda bu yolda öncü konumuna gelecekler diye düşünüyorum.
“ALEVİLİK OSMANLIDAN BU YANA AŞAMA AŞAMA KÜÇÜLTÜLÜYOR”
Aleviler hak arama temelinde eşit yurttaşlık mücadelesi, veriyorlar. Örneğin eğitim hakkı, kendi inancını, ibadetini özgürce ifade edebilmesi, inanç merkezlerinin varlığını sürdürebilmesi gibi konularda bir hak mücadelesi veriyorlar. Yeterli mi? Neler yapılabilir?
Dinç: Yani bu hak mücadelesi aslında mevcut örgütlülük durumuyla paralel giden bir şey. Örgütlülük durumu ne kadar güçleniyorsa, toplumla birleşme ne kadar güçlü oluyorsa, kendi içinde birleşme ne kadar güçlü oluyorsa, dönem dönem bunun ivme kazandığını görüyoruz. Ama dönem dönem bunun düştüğünü görüyoruz.
Mesela bu dönem aslında bütün toplumsal muhalefetin zayıf düşmesi gibi Alevi hareketinin de bu manada zayıf düştüğünü söylemek mümkün. Bunun için hem bu ortamı çözümlemek hem siyasi ortamı, koşulları çözümleme hem de Alevilerin ihtiyacını doğru tespit etmek gerekir.
Şöyle bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum; bugünkü durgunluk açısından baskılar sindirmeyi elbette beraberinde getiriyor ama bir taraftan Aleviler üzerine çok ciddi farklı oyunlar oynanıyor. Yani aslında bu rejimin temel mantığı şu; Alevileri bütün bu coğrafyadan söküp atmak.
Bu kimlik tehlikeli bir kimlik. Dolayısıyla tedrici bir şekilde aşama aşama bunu küçültüp küçültüp son darbeyi vurmak gibi bir düşünce içerisinde. Buna tedrici politika diyorlar. Osmanlıdan beri böyle yapıyor.
“EZİDİLERE UYGULANAN POLİTİKANIN BENZERİ ALEVİLERE DE UYGULANIYOR”
Yakın zamanda Ezidiler ile ilgili bir çalışma yaptım. Ezidilerin bütün dünyada nüfusu 800 bin ile 1 milyon arasındaydı 2014’e kadar. Bunun yarısı Şengal bölgesinde yaşıyordu. Yaklaşık 400 bin insan Şengal bölgesinde yaşıyordu. Bunun içerisinde yalnızca birkaç bin insan Ezidi kaldı.
O coğrafyayı tümüyle Ezidisizleştirdiler. Ne kaldı geriye? Dünyanın çeşitli taraflarına yayıldılar. Bir kısmı da Güney Kürdistan’da kamplarda değişken bir şekilde. Onların bir kısmı dünyaya açılmak ve bu coğrafyadan kaçmak istiyorlar. Aslında Alevilere yapmak istenen de benzer bir şeydir. Dolayısıyla nüfus olarak azaltıp azaltıp azaltıp daha sonra da hak talep edemeyecek düzeye getirmek istiyorlar. Bence uygulanan politika budur.
“MARAŞ TEROLAR BUNA BİR ÖRNEKTİR”
Maraş Terolar’daki örnek tam da bize bunu anlatıyor. Bu coğrafyadan tümüyle sökülüp atılmamızın bir örneği. Ben bizim köyden biliyorum, bizim yeni gelen nesilden hiçbiri köyü görmüş değil. Kendi köyünü, toprağını, vatanını biliyor değiller. Zaten erkandan önemli olan da bu. Coğrafyadan da tümüyle silinip atılıyoruz. Yani yeni nesiller artık gitmiyor.
Sadece gitme meselesi değil aslında. Adım adım o coğrafyanın elimizden de çıkarılması. Çıkarıldıktan sonra artık gidecek bir toprak da olmadıktan sonra Aleviliğin de önemli oranda Ezidilik gibi dünyaya savrulacağını ve etkisizleşeceğini söyleyebilirim.
“ÖZGÜRLÜĞÜ GETİRECEK OLAN ÖZGÜRLÜĞE İHTİYACI OLANDIR”
Türkiye’de diğer demokratik cephesiyle birlikte, diğer muhalifler ile birlikte verilen mücadeleyi yeterli görüyor musunuz? Yeterli değil ise bundan sonrası için neler yapılabilir?
Dinç: Demokrasiyi getirecek olan demokrasiye ihtiyacı olandır. Özgürlüğü getirecek olan özgürlüğe ihtiyacı olandır. Şimdi bu toplumun en mağdur olanları kimlerse aslında bu memlekete demokrasi, özgürlük de gelecekse onunla ilgili gelecek. Ama öyle bir şey olmuş ki. Bu mağdurlar birbirlerine sırt dönmüşler. Bu mağdurlar kendi aralarında, özgürlük ve demokrasiyi isteyenler kendi aralarında mesafeler oluşmuş.
Bu, aslında uzun yıllardır yürütülen mücadelenin de sonuca ermesi konusunda ciddi sıkıntılara sebep oluyor. Burada en çok demokrasiye, özgürlüğe kimin ihtiyacı var diye sorulursa bu devlet, bu sistem tarafından inkar ve reddedilen Aleviler ve Kürtler geliyor.
Tabi bunun yanında demokrasiyi isteyen demokratlar, sosyalistler, diğer kesimler de hepsi bunun içerisinde ama en çok buna ihtiyacı olanlar bunlar.
“KÜRTLER VE ALEVİLER DEMOKRASİ MÜCADELESİNİN EN ÖNEMLİ İKİ DİNAMİĞİ”
Cumhuriyet dönemiyle Alevilere sanki biraz daha kamusal alanda görünür olma, kimliğini gizlese de imkanı tanınmış olsa da sonuç itibarıyla her zaman reddedilmişler ve baskı altına alınmışlar. Ama öyle bir şey var ki özellikle Kürt’le Alevi bir araya gelmez gibi bir algı var. Bunu kırmak lazım. Çünkü bu demokrasi mücadelesi içerisinde en önemli iki tane dinamik var Türkiye’de. Birisi Kürt hareketi, birisi Alevi hareketi.
Bu iki dinamik ancak Türkiye’de ciddi bir dönüşümü beraberinde getirebilir ama handikapları var. Aslında iki tarafın da birbirlerine yaklaşımında handikapları var. İki taraf da bu manada bir değişim içerisinde olmalı, bir yaklaşım sergilemeli. Bir tarafı çok resmi ideoloji ve Türk milliyetçiliği etkisi altındayken diğer tarafı da Aleviler çantada keklikmiş gibi yaklaşan, Aleviler zaten doğal olarak burada olması gerekir diyen bir algı içerisinde.Aksine yüz yıllarca kurulan, örülen engelleri görmeyen bir tutum içerisinde Kürt hareketi de bunu yapıyor. Bunu kaldırmak lazım.
“KARŞILIKLI ÖNYARGILARI KIRMAK GEREKİYOR”
Bunu kırdığımızda iki tarafın da birbirine yaklaşacağı şeyler olacaktır. Ama her halükarda burada unutmamak lazım burada farklı aktörler devreye giriyor. Yani bu birlikteliğin önünü kesmek için. Bunu yabana atmamak lazım.
Hızır Paşa geleneği maalesef çeşitli isimler altında don değiştirerek belki de devam ediyor. Bu zaman zaman İzzettin Doğan oluyor, zaman zaman başka bir isimle başka bir kılığa bürünüyor. Adeta hulul ediyor. Başka bir cisimle kendisini tekrar gösteriyor. Bunlar var, Alevi cenahında da.
Dolayısıyla bunları da ayıklamak lazım. Ama öncelikle bunun için karşılıklı o yargıları kırmak lazım. Bunu kırmak görevi de en başta bu işin öncülüğünü yaptığını söyleyen, bu işin başını çeken kişilerdedir, liderlerdedir, öncülerdedir. Maalesef onların da bu konuda o hastalıkla malul olması sorunu derinleştirmektedir.
(SON)
Turabi KİŞİN/PİRHA
İLGİLİ YAZILAR:
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-1
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-2
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-3
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-4
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-5
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-6
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-7
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-8
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-9
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-10
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-11
Aleviler Alevi örgütlenmesini tartışıyor-12
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-13
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-14
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-15
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-16
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-17
Aleviler, Alevi Örgütlenmesini tartışıyor-18
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-19
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-20
Aleviler Alevi örgütlenmesini tartışıyor-21
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-22
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-23
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-24
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-25
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-26
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-27
Yoruma kapalı.