PİRHA- Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışmaya devam ediyor. Mevcut örgütlenme düzeyinin Alevi toplumunun ihtiyaçlarına cevap verip vermediğini, veremiyorsa çözüm önerilerinin ne olduğunu tartışmaya açtığımız yazı dizisinin bu bölümünde PSAKD Eski Başkanlarından Kemal BÜLBÜL’ün görüşlerine yer verdik.
Haberin Videosu
Ocaklar ve Dergahlar sistemi üzerinden yüzyıllarca kendi kendisine yeten ve bu anlamda demokratik, çoğulcu karakterini koruyup günümüze kadar getiren Alevi toplumu kent kültürüyle birlikte yeni sorunlar ve bu sorunların doğurduğu ihtiyaçlarla karşı karşıya kaldı.
Buna cevap üretmek için özellikle 1990’lardan itibaren günümüze kadar Türkiye ve Avrupa başta olmak üzere çok sayıda dernek, vakıf, cemevi, dergah, federasyon gibi yapılar kurarak inancıyla birlikte toplumsal varlığını sürdürmeye çalıştı. Ancak artan asimilasyon ve tekçi politikaların yoğunluğu da dikkate alındığında bu örgütlenme düzeyinin hem Alevi toplumunun ihtiyaçlarına hem de ülkemizin genel sorunlarına cevap olmada yetersiz kaldığı aşikar.
Bu bilgiler ışığında aynayı kendi yüzümüze yani Alevi örgütlenmesine tutarak mikrofonu Alevi pirlerine, kadınlarına, kurum temsilcilerine ve bilinen isimlerine sorduk.
Dizi yazımızın bu bölümünde Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Eski Başkanı Kemal Bülbül‘e mikrofon tuttuk.
“ALEVİLİĞİN KADİM ÖRGÜTLENMESİ OCAKLARDIR”
Sayın Bülbül Alevi örgütlenmesine genel anlamda baktığımızda tabloyu nasıl görüyorsunuz? Yeterli midir? Yeterli değilse neden?
Bülbül: Sanıyorum siz Alevi örgütlenmesinden şu andaki dernek, vakıf ve cem evlerinden bahsediyorsunuz. Öncelikle şunu belirlemek lazım Aleviliğin kadim örgütlenmesi dernek, vakıf ve federasyon değildir. Aleviliğin kadim örgütlenmesi Aleviliğin öz örgütlenmesi Ocaktır. Ocak örgütlenmesi de asimilasyon, saldırı, baskı sonucu dağıldığı için modern yaşamda kentleşmede bir tür dernekleşmeyi getirdiği için şimdi biz Alevi kurumu Alevi örgütlenmesi dediğimiz zaman Ocağı aklımıza getireceğimize derneği, vakfı ya da federasyonu aklımıza getiriyoruz.
“SELÇUKLU VE OSMANLI DÖNEMİNDE NİTELİĞİ BOZULMAK İSTENEN KURUM OCAKTIR”
Selçuklu ve Osmanlı döneminde en çok ortadan kaldırılmak istenen, niteliği bozulmak istenen kurum Ocaktır. Bu doğrultuda devlet ve egemen güçler, imparatorluklar, uluslar, kendince bir başarı da sağlamışlar. Neden ocak dağıtılmak istenmiş? Çünkü Ocağın çok özgün bir örgütlenmesi var. Pir -talip ilişkisi, taliplerin kendi arasında ilişki yine Ocağın içinde yer alan çeşitli kurumlar kirvelik, musahiplik ve benzeri kurumlar ortadan kalkınca sanki bir Alevi topluluğu var ve bu Alevi topluluğunu örgütleyen bir kurum yok.
“ALEVİLERİN OCAKLARI DAĞITILINCA KADİM ÖZELİĞİ DEJENERE EDİLMİŞTİR”
Aleviliğin öncelikli kurumu Ocaklardır. Alevi kurumu Ocaklar dağıtıldığı için Alevilerin kadim özeliği de dejenere edilmiştir. Özünden boşaltılmıştır. Kimilerinin ısrarla kentlerde Aleviliğin kentleşen süreci dediği tartışmalı bir süreç ortaya çıkmıştır. Oradan şu anki kurumlara geldiğimizde bu kurumlar sistematik olarak 1960’lı yıllarda ortaya çıkmaya başlamış. O yıllarda ortaya çıkış sürecindeki temel tartışma noktalarından bir tanesi 1960’lı yıllarda Askeri darbenin diyanet işlerine vermek istediği yeni şekildir. Bugünkü Diyanet başkanlığının pozisyonunu şekillendirirken şöyle bir durum ortaya çıkıyor. Diyanet işleri başkanlığı yeniden yapılandırılacak. Bunun içerisinde kimi o dönemin Alevi aktörleri Alevilerin de Diyanetin içinde yer almasını, Diyanetin içinde bir Alevi masası kurulmasını söylüyorlar. Buna ilişkin basında bir tartışma oluyor. Alevi derneği kurmak için buradan bir ihtiyaç doğuyor.
“ALEVİLER ÜZERİNDE AŞIRI BİR TÜRKÇÜLÜK SÖZ KONUSU OLUYOR”
Hacı Bektaş Dergahı’nın teke ve zaviyeler kanunuyla kapatılmasından sonra 1964 yılında tekrar müze olarak açılması sürecinde etkinlikler yapmayı amaçlamak için bir dernek oluşturuluyor. Alevi gençliği hem kendi değerlerini korumak istiyor, hem de siyasetten bir bakış açısı istiyor. Bir tür dernekleşme oluyor ve bir kaç tane de dergi çıkarılıyor. Bu süreçte Aleviliğin etnik kimliği üzerinde çok tartışma söz konusu oluyor. Bu tartışma sürecinde aşırı bir Türkçülük söz konusu. Böyle bir tutum sergileniyor.
“YAPISAL OLARAK DERNEKLER ALEVİ KURUMU DEĞİL, DEVLET KURUMUDUR”
1970’li yıllarda sistematik olarak Alevi toplumuna dönük katliamın geliştirilmesiyle birlikte kültürel bir soykırım söz konusu olmuş. Buna karşı bir örgütlenme çabası yürütmek gerekliliğinden hareket ediliyor. 2 Temmuz 1993 Madımak katliamından sonrada özelikle Pir Sultan Kültür Derneği şubelerinin Türkiye genelinde çoğalması akabinde derneklerin kurulması ve 2002 yıllında Federasyonun kurulma çabasının olması. Bence yapısal olarak dernek de bir Alevi kurumu olmak yerine bir devlet kurumudur. Çünkü dernekler yasasına göre kurulmuş bir kurumdur. Bizler olabildiğince derneğin yapısını demokratikleştirmek için devlet kendisine çekiyor. Biz kendimize çekiyoruz. Olabildiğince yapısını demokratikleştirip yerele yaymak, katılım sağlamak çabası içerisindeyiz.
“DERNEKLERDE İŞLEYİŞ SORUNU VAR”
Derneklerin yapısal olarak bir sorunu yok. İşleyiş olarak bir sorunu var. Derneğin yapısını değiştirmek yerine bunun çözüm olmadığını mevcut örgütlülükler içerisinde tadilat yapmak durumu içinde olmalıyız. Bu konu ile ilgili görev almak isteyen seçilmek isteyen öncülük etmek isteyen kişilerin asgari bunu iş edinmesi bunu amaç edinmesi gerekiyor. Alevi topluluğu ile Türkiye’deki diğer topluluklar arasında siyasal, inançsal, sosyal ve kültürel ilişki dengesi gözetmesi. Alevi toplumunun hangi durum karşısında nasıl davranması gerektiğini kavraması gerekiyor.
“BÖYLE BİR YURTTAŞLIĞIN ALEVİ KİMLİĞİMİZDE YERİ YOKTUR”
Devlet denen olgunun bizce hangi anlama geldiğinin iyi idrak edilmesi gerekir. Devletin bize bakış açısı siz bir yurttaşsınız. Bu yurttaşlıkta henüz adı konulmamış bir Sünnilik ile tanımlanarak yurttaş kabul ediliyor. Devlet kendince bizi makbul bir yurttaş yapma peşinde. Bu makbul yurttaşlıkta bizim Alevi inanç kimliğimizde yeri yoktur. Aleviliğin gerekliliğinin yerine getirilmesi konusunda isteklerimiz kendi inançlarının devletin değil kendilerinin istediği gibi yaşamalarını gerektiği söylendiğinde bu zımni anlaşma bakıyorsunuz ki bozuluyor. Dolaylı ve direk bir saldırıya dönüşüyor.
“DERNEKLER VE OCAKLARIN ROLÜ KARIŞMIŞ”
Aslında şu anda derneklerimiz, vakıflarımız, federasyonlarımız gayri ihtiyarı bir ocak rolü de üstlenmiş durumda. Şimdi biz şunun farkına varmak durumundayız. Dernek, vakıf, federasyon Alevi toplumunun demokratik haklarını edinmek amacıyla mı var? Alevi toplumunun Türkiye’deki demokratikleşmedeki payını örgütlemek amacıyla mı var? Yoksa dernek, vakıf, federasyon Türkiye’deki inançsal işlerini yürütmek, Ocak görevi yapmak için mi var. Bence amaç birincisi olmalı. Federasyon, Dernek ve Vakıflar Alevi toplumunu örgütlemek ve Türkiye’de yasaklanmış üstü örtülmüş hak ihlallerini ortadan kaldırmak, Alevi toplumunun eşit yurttaşlık talebinin sistemde var olması mücadelesini vermektir.
“EŞİT YURTTAŞLIKTAN ANLADIĞIMIZ DEVLETİNKİNDEN FARKLI”
12 Eylül Anayasasından devletin geleneksel zihniyetinden kaynaklı kışkırtılmış bir yurttaşlık tanımını yırtmamız gerekiyor. Bunu yırtıp sıfırladıktan sonra bütün inançlara eşit yaklaştığını ifade eden bir konseptin sağlanması illaki Anayasa yazılması kuralı yok. Böyle bir konseptin sağlanmasının akabinde inançların ve etnik kimliklerin toplulukların eşitlenmesi gibi bir durum söz konusu. Yoksa biz 12 Eylül Anayasası üzerinden eşitlenemeyiz. Eşit yurttaşlıktan kastımız mevcutta devletin yapılandırdığı vatandaşlık tanımıyla eşitlenmek değil.
“ALEVİ TOPLUMUNUN YÜZDE 10’NA ANCAK ULAŞABİLMİŞİZ”
Bu tablo içerinde neler yapılmalıdır? Pratik olarak çözüm önerileriniz nelerdir?
Alevi kurumlarında yöneticilik ve genel başkanlık yaptım. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Türkiye’deki Alevi toplumunun ancak % 10’nuna ulaşabilmişiz. Katılımcılığı sağlayamamışız. Alevi kurumuyuz ama Alevi toplumunun derneklere, vakıflara ve federasyonlara bir Alevi yurttaş olarak demokratik haklarını kullanarak eleştirerek, seçilerek, seçtirerek katılımını sağlayamamışız. Sağladığımız kesimin de kendi içerisinde gruplaşmasına atomize olmasına yol açmışız.
Biraz önce söylediğimiz yönetici tipinin sadece Türkiye’nin güncel siyasetini gözleyerek pozisyon alması gibi bir duruma gelmişiz. Yönetici tipi Alevi toplumunun yaşadığı, karşı karşıya kaldığı durumları Alevi toplumunun karakteristik özeliklerini bilmek gibi bir sorumluluk almak gibi bir çaba içerisine girilmemiş. Alevi kurumlarının bir mücadele yürütürken sanki Türkiye sadece Alevilerden ibaret ya da Türkiye’de Alevilerin başka topluluklarla alakası yok. Başka siyasal gruplarla başka etnik kimliklerle, inançsal kimliklerle ilişkisi yok. Yaptığımız tüm çalışmaların temel öznesi Aleviler olsa bile ittifaklarını, musahipliklerini, yar, yaren dostlarını harekete geçirememişiz. Bir diyalog ve bir ilişki kuramamışız.
“OCAKLARIN RIZASI ALINARAK BİR OCAKLAR BİRLİĞİ KURULMALIDIR”
Alevilerin kadim örgütlenme biçiminin ocaklar ve dergahlar olduğunu, kentleşmeyle birlikte ocaklar ve dergahlara Osmanlıdan bu yana devletin çeşitli biçimlerde yöneldiğini ve ciddi tahriplere yol açtığını belirtiniz. Peki, Ocak ve Dergah örgütlenmesi günümüzde nasıl güncellenebilir? Cemevleri bunu karşılayabilir mi?
Şu anda ABF ve bağlı kurumlar İnanç Kurulu diye bir şey oluşturdular. Bu başka kurumlarda da var. Bu yöntemin doğru olmadığını düşünüyorum. Asıl yöntem şu olmalıdır: Şu anda Ocaklar maalesef eski canlılığını ve aktivitelerini korumuyorsa da biraz sönümlenmiş olsa da her Ocaktan birer temsilcinin temsilcilerinde kendi ocağından rızalık almak koşuluyla bir ocaklar birliği oluşturulmalıdır. Bu ocaklar birliğinin adı yine de İnanç Kurulu olabilir. Ama her ocaktan bir temsilci bu oluşumun içinde olmalıdır. Bu ocaklar birliğindeki temsilciler kendi ocaklarıyla ilgilenmeli kendi taliplerini arayıp bulmalıdır. Bu yapılanmanın şekillenmesini de devlet yasa ve tüzüğüne göre değil. Kadim Aleviliğin çizmiş olduğu rotaya göre oluşturmak lazım. Kadim Aleviliğe baktığımızda tartıştığımız sorunların tamamı var orada.
“İNANÇ KURULU’NUN ÖRGÜTLENMESİNDE SORUN VAR”
Şimdi İnanç Kurulu var herhangi bir canımız o İnanç Kurulundaki Pirin, Ananın, Dedenin talibi değil ne yapacağız. Bu da diyor ki kendi pirimin yürüttüğü cemde bulunurum. O yüzden öncelikle bu İnanç Kurulunun örgütlenmesinde bir sorun var. Herhangi bir Dede Alevilerin bütün yol erkanını yürütse olur mu? Aleviliğin kadim yolunda böyle bir şey yoktur. İnancın yaşadığı sorunları çözmek noktasında bu ciddi bir şey. 1990’lardan bu yana yapılan muhabbet cemlerinde Pir döşeğe oturuyor. Ana kadın mutfağa hapsedilmiş. Neden erkan yürütmede niyaz edilmede Ana yok. Bu bir hata mı yoksa erkek egemen akılla yaptığımız bir kurnazlık mı?
“ÇOĞULCULUK YOK, GİDERİLMELİ”
İnanç Kurulunda bulunan Dedeler Ocağını beyan etmiyorlar. Toplama bir yapı var bunlar kadim Alevilik yolunu yürütmeye çalışıyorlar. Kadim Alevilik yolunda böyle bir şey yok. Buradan baktığımızda asıl model hatası İnanç Kurulundadır. Federasyonunda farkında olmadan buna zemin sunmak gibi bir hatası var. Bunun karşılıklı olarak giderilmesi kanısındayım.
Derneklerde ve vakıflarda bir sorun yok. Bunun işleyişinde sorun var. Cinsiyet ve gençlik çoğulculuk yok bunun giderilmesi lazım. Çocukların olması lazım. Örneğin çocuklar atıl durumda şimdi. Çocuklar derneklere gelip bir şey öğrenecek mi? Ciddi bir handikap söz konusu.
“DÜNYADAKİ TÜM ALEVİLER ADINA SÖZ SÖYLEYECEK ORTAK BİR YAPIYA İHTİYAÇ VAR”
Alevi örgütleri yıllardır bir hak mücadelesi veriyor. Alevilerin temel talepleri var. Bu konuda verilen mücadele yeterlimidir? Değilse bu konuda neler yapılabilir?
Elbette ki yeterli değildir. Bu ağır kuşatılmışlık esnasında Alevi toplumunun maddi varlığı tehlikedeyken, manevi varlığına zaten sistematik bir kasıt var. Bunu ben söylemiyorum. Bunu hükümet yetkilileri söylüyor. Hükümet ortaklarıyla iş yapan para militer kurumlar söylüyor. Alevi topluluğu küresel bir güçtür. Bakınız Suriye’de, İran’da, Irak’ta, Azerbaycan’da, Türkiye’de Kıbrıs’ta Balkanlarda ve Avrupa ülkelerinin tamamında ciddi bir Alevi nüfusu var. Bu saydığımız bölge Dünya siyasetinde çok önemli ve belirleyiciliği olan bir bölge. İslam konferansı diye bir kurum var. Bu İslam konferansı daha çok Vehabilikten Selefilikten perspektifini alarak toplanıyor. Bu kadar küresel ölçekteki bir güç olarak biz neden böyle bir topluluk oluşturamıyoruz. Burada ana gövde Türkiye’de en aktif olması gereken bölge de Türkiye olmalıdır.
“AVRUPA’DAKİ ÖRGÜTLERİN EYLEM, ETKİNLİK GÜCÜ ZAYIF”
Güney Kürdistan’da bağımsızlık referandumu yapılırken, neden bir Alevi kurumu şöyle bir soru sormadı. Sayın Mesut Barzani siz bağımsızlık referandumu yapıyorsunuz. Bölgenizde bulunan Yarasanların, Kakailerin hakları ne olacak? Niye biri böyle sormadı. Yine İran’da bir alt üst oluş söz konusu bu yaşananlarda en çok hedefte olan Aleviler buna ilişkin bir öngörü bir ifade yok. Avrupa’da 13 ülkede federasyonlar bir tanede konfederasyon var. FEDA birkaç tanede bağımsız cemevi var. Neden bunlar bir araya gelip AİHM’in önüne gidip bir hafta oturup Türkiye’de yürütülen inkar, asimilasyonun ortaklarından biride sizsiniz demiyor? Neden bu devletin bu hükümetin kirli işlerine ortak oluyorsunuz? Neden bunu kaldırmıyorsunuz diye bir eylem etkinlik yapmıyor?
“KÜRESEL BİR ETKİ YARATMA GÜCÜMÜZ VAR”
Bu saydığımız ülkelerdeki Alevi toplulukları bir araya geldiği zaman neden küresel bir güç ortaya çıkmasın. Bu güç hükümetler ve ülkeler üzerindeki etkisi de ortaya çıkacaktır. Zorunlu din dersi kaldırılsın bununla ilgili bir etkinlik dizgisi yapıyoruz. Arkasından sürdürülebilir bir program ve uygulama ortaya koyamıyoruz. Yani bununla ilgili bir program yapmamız gerekiyor. Temelde haklarımızı alacak, yürütülebilir bir program olacak. Böyle bir güç maalesef söz konusu değildir. Dünya Aleviler Birliği diye bir tabir kullanılıyor. Bence bu yanlış bir şey bu tabir yerine başka bir şey kullanılabilir diye düşünüyorum.
“TÜRKİYE VE AVRUPA’DAKİ ÖRGÜTLER BİR ARAYA GELMELİ ÇÖZÜM ÜRETMELİ”
Cumhurbaşkanı muhtarlara hitap ederken yaptığımız istatistiklere göre birinci sorun ekonomidir diyor. Kürt sorununu kendi tabirleriyle terör sorunu olarak ikinci plana atılıyor. İkinci sorunda mezhebi sorundur diyor. Bu mezhebi sorunun şifresini çözdüğümüzde ortaya şu sorun çıkıyor. Aleviler bir sorundur bunu halledelim. Bakıyoruz devlete bunu nasıl haletmiş. Çorum, Maraş, Sivas olarak haletmiş. Demokratik yoldan bizi bir yurttaş olarak inançsal yönden kabul etmemiş. Bizi bir realite olarak görmemiş. ‘Farklılığımız zenginliğimizdir’ demiş. Peki farklılığımızı zenginlik olarak görmüş mü? Sen beni bir kere böyle gör. Buna karşı küresel güç olarak önlem alınması gerekiyor. Bu da Avrupa ve Türkiye’deki kurumların ortak yapacağı bir şeydir. Kurumların ortaklaşması gerekiyor. Alevilerin birliği Avrupa’daki Alevi federasyonlarının ve konfederasyonun Türkiye’deki federasyonla bir araya gelerek ortak etkinlik yapmasıdır.
“ÖZÜMÜZÜ DARA ÇEKMEYE İHTİYACIMIZ VAR”
Alevi toplumu Türkiye’de yalnız yaşamıyor. Kendisi gibi ezilen ötelen inançlar ve halklar var. Bunlarla birlikte bir mücadele yürütüyor. Bu konuda verilen mücadele nasıl daha güçlü kılınabilir? Alevilerin gerçek dostları kimlerdir, kimlerle birlikte yol yürümeliler?
Şimdi ezberlenmiş bir laf var. ‘Biz Aleviler mazlumun yanında yer alırız.’ Mazlumun kendisi Alevilerdir. Biz mazlumun kendisiyiz mazlum nerede yer alırsa biz orada olmalıyız. Tarihin seyri içinden örnekleri var. Şuanda Türkiye’de kuşatılmış, kışkırtılmış her an tehdit altında olan OHAL sıkıyönetim caddeler sokaklar kontrol altına alınmış. Eğitim programı alt üst edilmiş programın tamamı din dersi olmuş. Kamusal yaşama müdahale olmuş. Böylesi bir ortamda bu sisteme karşı eşitlik, adalet, demokrasi, özgürlük için kim mücadele ediyorsa Alevilerin paydaşıdır, yoldaşıdır ve musahibidir. Kimdir bunlar? Kadın örgütleri, sosyal demokratlar, sosyalistler, destansı örgütlü bir mücadele yürüten Kürt hareketidir. Alevi toplumunun kendi içindeki ayrışmaları ve bölünmeleri gidererek daha derli toplu durmasıdır. Aynı zamanda Alevi kurum yöneticileri olarak bir özeleştiriye, Alevi deyimiyle de özümüzü dara çekmeye ihtiyacımız var.
“72 MİLLETE BİR NAZARLA BAKMA İLKESİNDEN KOPULDU”
Şunu izah edemedik ırkçı devletin zihin kirletmesini temizleyip de ’72 millete bir nazarla bakmayan kırk yıl müderris olsa hakikatte asidir’ düsturunu bir Alevi yaşam biçimine çeviremedik. Hala Alevi kimliğiyle çeşitli etnik kimliklere, cinsel kimliklere hakaret edenler, çeşitli toplulukları aşağılayanlar Alevi kimliğiyle Alevi temsilciliğiyle basında, sosyal medyada bunları yapan çokça insana rastlıyoruz. Bununla ilgili ortak akıl oluşturup ta sahiden Türkiye ve Dünya’daki her etnik kimliğe ve her topluluğa ezilen ötekileştiren yok sayılan kesime dair tutumumuzun bizim yol ulularımızın nice bedellerle nice emeklerle ortaya koyduğu düsturdan kaynaklı olarak kendimize bu ilkeyi belirlemeliydik.
“SİYASET KURUMU KENDİ PENCERESİNDEN BAKMAMIZI İSTİYOR”
Siyaset kurumunda da sorun var. Alevilerin Alevice bakış açısına izin vermiyor. Çoğu zaman kendisi siyasal bakışıyla bakmamızı istiyor. Yapmayın durun biz Alevice baktığımız zaman aslında sorunlar çözülecek. Etkin kimliğe, sınıfa, cinsiyete de, emeğe de dair çözümümüz var. Aslında Alevi toplumu sınıfsal karakter açısından tamda ezilenlerin kendisidir. Hem de birkaç kesimden ezilen. İnancıyla, etnik kimliğiyle, işsizlik, yoksulluk sebebiyle ezilen kamuda iş bulamayan burada iki türlü bir değerlendirme söz konusu olacak.
“KÜRT ALEVİ YOKMUŞ GİBİ BİR DİL KULLANIYORUZ”
Kürt halkıyla Aleviler bir araya gelsin. Kürt Aleviler var peki onları nereye koyacaksınız. Bu söylendiği zaman sanki Aleviler başka etnik kimliklerden oluşuyormuş. Kürt Aleviler yokmuş gibi bir kavram kullanıyoruz. Kürt siyasal demokratik hareketi de zaman zaman şu eksikliği yapabiliyor. Alevi topluluğunun, Alevi tarihinin, Alevi örgütlenmesinin toplumsal barıştaki rolünü, görevini yapıcılığını, kadimden-kökten gelen değerlerini görememek, ayrıştıramamak ya da yerli yerine oturtamamak gibi bir şey yapıyor.
“MUSAHİP KURUMLAR DA BİZİ MUSAHİP GÖRMELİ”
Romen, Kürt, Türk, Türkmen, Arap Aleviler var. Bu kimliklerin bir biriyle bir sorunu var mı? Bu kimliklerin kendiliğinden bir biriyle bir sorunu yok. Ama bir devlet politikası olarak sorunlaştırılıyor, karşı karşıya getiriliyor. Biz Alevi topluluklar üzerinden bu bağlaşıklığı buluşmayı sağlayabilir miyiz? Sağlayabiliriz. Nasıl ki biz paydaşlarımızı, bağlaşıklarımızı, ortaklarımızı ve mücadele musahiplerimizi sayıyorsak musahiplerimizde bizi saymalı bu ölçekte bir bakış açısına sahip olmalı ki karşılıklı inter aktif bir ilişki olabilsin bu dayanışma daha gelişebilsin diye düşünüyorum.
Turabi KİŞİN/PİRHA
SONRAKİ DOSYA 25: HBVAKV Adıyaman Şube Başkanı Nusret Tunç, Alevi örgütlenmesini değerlendiriyor.
İLGİLİ YAZILAR:
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-1
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-2
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-3
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-4
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-5
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-6
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-7
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-8
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-9
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-10
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-11
Aleviler Alevi örgütlenmesini tartışıyor-12
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-13
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-14
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-15
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-16
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-17
Aleviler, Alevi Örgütlenmesini tartışıyor-18
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-19
Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışıyor-20
Aleviler Alevi örgütlenmesini tartışıyor-21
Yoruma kapalı.