PİRHA- Şıx Çoban Ocağı pirlerinden Zeynel Kete, Hubyar Sultan Tekkesi’ne devletin el koyması, cemevleri sorunu ve açlık grevlerine ilişkin PİRHA’nın sorularını yanıtladı.
Tokat’ta 400 Alevi köyünün bağlı olduğu Hubyar Sultan Tekkesi’ne Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün el koymasına tepki gösteren Pir Zeynel Kete, Alevi dergahlarının bir şahsın tasarrufunda mekanlar değil toplumun ortak değeri olduğuna dikkat çekti. Kete ayrıca yaşanan bu olayın tekke ve zaviyelerinin kapatılması kanunu ile tek din anlayışına göre diğer bütün inançları yasaklanmasına dayandığını vurguladı.
“Alevilik temelinde doğa-toplum inancıdır” diyen Kete, Alevilerin kentleşmeyle beraber artan sorunlarını piri, mürşidi, rayberi yani yola ikrar verenleri ile birlikte çözmesi gerektiğini kaydetti. Cemevlerinin de Alevilerin hakikatleriyle buluşmaları açısından bir ihtiyaç olduğunu söyleyen Kete, aksi durumda ise birer asimilasyon merkezine dönüşeceğine dikkat çekti.
Açlık grevleri ve Alevilerin bu direnişine desteğini de değerlendiren Kete, “Açlık grevinde olanlar, hak ve özgürlük uğruna, nehaq zihniyetine karşı kendi bedenlerini iradelerine çerağ etmişlerdir. Bu bir diriliştir ve bu dirilişi selamlıyoruz” dedi.
“ALEVİ DERGAHLARI BİR ŞAHSIN DEĞİL, TOPLUMUN ORTAK DEĞERİDİR”
Huybar Sultan Tekkesi ile ilgili süren dava ve ortaya çıkardığı sonuçları nasıl değerlendiriyorsunuz? Alevi inancı ve toplumu açısından bu dava bize neyi gösteriyor?
Dergahlar, tekkeler Alevi inancının kutsal mekanlarıdır. Alevi toplumsallığı bu mekanlarda inşa edildi. İnancımızda inanç mekanları, kişilerin ve nehaq anlayışlarının mahkeme kararları üzerinde işlev gören yerler değildir. Binlerce yıldır, pirlerin, anaların ve taliplerin kendi yol ve erkân meydanlarını yürüttükleri mekânlardır. Bundan hareketle ocak sistemi, o ocağın bileşenleriyle bir bütün yaşamlarına dair kararlar alır. Bunu yaparken de nehaq anlayışa ihtiyaç duymadan, cem û cıvat kültürüyle hareket eder. Dolayısıyla Alevi dergahları bir şahsın, bir kişinin tasarrufundan olan mekanlar değildir, toplumun ortak değeridir.
30 Kasım 1925 tarihli ve 677 sayılı tekke ve zaviyelerin kapatılması kanunu ile beraber yeni ulus-devlet modeli, kendisi düşünmeyen herkesi bu ve benzer maddelerle ötekileştirdi ve tek din (bunu da sunni ve hanifi mezhebine göre) anlayışına göre diğer bütün inançları yasakladı.
“BİZİM DAVAMIZ İKTİDARCI ANLAYIŞTAN SORULMAZ”
Bu dava tekçi anlayışa hizmet mi ediyor?
Bugüne kadar Aleviler kendi sorunlarını, Pirleri, Anaları, Evliyalarını aşarak bir üst akıla, iktidarcı zihniyete, devlet aklına götürmediler. Pir Sultan’ın “Dünya kadısına sorulmazam, kalsın benim davam divana kalsın” sözünde de söylediği gibi, iktidarcı anlayıştan sorulmaz bizim davamız. İktidar neredeyse, Alevi inancı onun karşısındadır. Kendi sorunlarını kendi divanın da çözer. Bu yönüyle Hubyar Sultan Tekkesi sorunu üzücü bir noktada. Sorunu nehaq anlayışına götürenlerin yola ikrar vermediklerini düşünüyorum. Eğer gerçekten yola ikrar veren olsalardı, kendi bileşenleriyle, talipleriyle, Pirleriyle bir erkân yaparlardı. Bir Alevi piri olarak, bu kutsal mekanın, mahkeme kapılarında tartışmaya açılmasını kabul etmiyorum.
“KENDİ HAKİKATÇİ DERYA AKLIYLA SORUNU ÇÖZMELİLER”
Alevi toplumu nereden, nasıl sahiplenmeli ve yakın zamanda kurulan inanç kurulu soruna nasıl bakmalı?
Alevilik temelinde doğa-toplum inancıdır, dinselleşmeyen bir inançtır. Kentleşmeyle beraber sorunları artmıştır. Bundan dolayı sorunların çözümü konusunda, Alevi bileşenleri modernizmin tekçi anlayışına ve tuzağına düşmeden, devletten beklenti içine girmeden, tarihsel mirastan da güç alarak, kendi erkânlarına uygun bir şekilde sorunlarını çözmelidir. Yolun piri, mürşidi, rayberi, talibi vardır. Bu kurumlar bir araya gelerek, hak çizgisinde birleşerek, yola, bireye, topluma, evrene ikrâr vererek, nehaq sofrasında oturmadan, kendi hâkikatçi derya aklıyla sorunu çözmeliler. Mahkemelere gidilerek Alevilik sorunları çözülmez.
“CEMEVLERİ ALEVİ TOPLUMSALLIĞINI İNŞA ETMELİDİR”
Alevi toplumu açısından temel konuların başında Cemevlerinin tanınması var. Var olan Cemevlerinin yasal statüsü yok. Kültür evleri adı altında açılıyor. Kentleşen Alevilikte Cemevlerinin durumunu nasıl görüyorsunuz?
Cemevleri Alevi toplumsallığını inşa etmelidir. Özellikle hakka uğurlama erkânı ve Alevi gençlerinin inancı yaşamaları açısından üzerinde durulması, tarihsel ve sosyolojik olarak tartışılması gereken bir sorundur Cemevleri sorunu. Cemevleri bir iktidarı örmez ise, Cemevlerini finanse edenlerin arka bahçesi haline gelmez ise, birileri kendilerini Cemevleri üzerinden bir yere taşımazsa, Alevi hakikati, cem û cıvat erkânı, Alevi toplumsallığı örülürse, birer ocak ve akademi görevi görürse, nehaq anlayışa karşı dik duruşu sergilerse ve asimilasyona karşı durursa Cemevileri olur. Aksi takdirde sadece yemek yenen ve hakka uğurlama erkânı yürütülen yerler olursa tartışılmalıdır. Çünkü inancımızda Cemevleri cemhanedir, dadhanedir, aşhanedir. Eğer şehirlerde Aleviler kendi sorunlarını mahkemelere götürmeden, Cemevlerinde sorunlarını çözebilmeliler. Cemevleri Aleviler hakikatleriyle buluşmaları açısından ihtiyaçtır, aksi durumda birer asimilasyon merkezilerine dönüşürler. Bu da büyük bir tehlikedir. Kentleşmeyle beraber nasıl bir Cemevi politikasına ihtiyaç var sorusunu tartışmalıyız.
“BİN YILLARDIR BU İNANÇ MENSUPLARI KİMSEYE MUHTAÇ OLMAMIŞTIR”
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Gani Kaplan, Cemevlerine müdür atanmasını eleştirerek, “cemevlerine müdür atanmamalı” dedi. Bu örnekten de yola çıkarak yerel yönetimlerle nasıl bir ilişki kurulmalı?
Devletin Cemevlerini resmi olarak tanımamasının en büyük nedenlerinden birisi, Cemevleri üzerinden Alevi toplumu resmi ideolojiyle sürekli tanıştırılıyor ve bağımlı hale getiriliyor. Hangi parti olursa olsun, yerel yönetimler aracılığıyla, Aleviler devlete muhtaç algısı oluşturuluyor. Bundan dolayı Cemevi sorunu çözülmüyor. Yerel yönetimin insafına bırakılan bir cemevi aynı zamanda oradaki yöneticinin Cemevi üzerinde tasarruf kullanma hakkını kendinde görüyor. Bu kabul edilebilir bir durum değildir. Bin yıllardır bu inanç ve inanç mensupları kimseye muhtaç olmamıştır. Aleviler kendi öz güçlerine dayanarak kendilerini var edebilmeliler. Kendi lokmalarıyla, çıralıklarıyla, toplumsal dayanışmalarıyla sorunlarını çözmelidirler. Yurttaş olarak verdikleri vergiler nedeniyle talepkar olmalılar ama yoldan taviz vermemeliler. Yerel yönetimlerle çözülecek bir sorun da değildir. Merkezi anlamda, yani anayasal ve uluslararası hukuk çerçevesinde sorunlar çözülür.
“BU BİR DİRİLİŞTİR VE BU DİRİLİŞİ SELAMLIYORUZ”
Bir diğer gündem de açlık grevleri. Alevi toplumu ve örgütlülüğü sürdürülen açlık grevlerine bulundukları her alanda bir günlük açlık grevi yaparak destek verdi. Bir Alevi piri olarak açlık grevlerini ve Alevilerin desteğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Alevi inancı, ister içeride ister dışarıda olsun, sürdürülen açlık grevlerine yabancı bir inanç değildir. Binlerce yıldır Alevi hak arayışçıları, anaları, pirleri açlık grevleri ve zindanlarla tanışmış bir direniş inancıdır. Bundan dolayı açlık grevleri insanlığın hukuk dışı uygulamalara karşı başvurduğu en son yöntemdir. İnancımızda can hakkın mabedidir. Hakkın mekan kurduğu yer canın kalbidir. Bu yönüyle kutsaldır. Çünkü hak bizim canımızda mekan buluştur. Açlık grevinde olanlar, hak ve özgürlük uğruna, nehaq zihniyetine karşı kendi bedenlerini iradelerine çerağ etmişlerdir. Bu bir diriliştir ve bu dirilişi selamlıyoruz.
Diren Keser/MERSİN
Yoruma kapalı.