Alevi Haber Ajansi

DEM Parti Sözcüsü Doğan: Suriye’de Alevilere yönelik katliamlara karşı sessiz kalmayın!-VİDEO

PİRHA- DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, Suriye’de Alevilerin çoğunlukta olduğu bölgelerde gerçekleşen saldırı dalgasına dikkat çekerek, “Suriye’de yaşayan farklı kimliklerin ve inançların, onların yaşam hakkının savunulması tüm insanlığın görevi. Bu katliamlara karşı sessiz kalmamak ve mutlaka Suriye’de demokratik bir düzenin sağlanabilmesi için mücadele etmek gerekiyor” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, parti genel merkezinde gündemdeki gelişmelere ilişkin basın toplantısı düzenledi.

Ayşegül Doğan, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü eylem ve etkinliklerine değinerek, ” ‘Jin, Jiyan, Azadi’, ‘Kadın, Yaşam, Özgürlük’ diyerek mücadelemizi ve bu mücadeledeki kararlılığımızı bir kez daha ifade ettik. Şiddete, yasaklara boyun eğmedik ve bu defa da eğmediğimizi gösterdik. Tüm yasaklara rağmen her yerde; alanda, sahada, meydanda zılgıtlarımızla, sloganlarımızla yürüdük. Kadına yönelik şiddet yalnızca bir gün ifade edilebilecek bir konu değil. Şu anda bütçenin de öznesi kadınlar değil. Genel olarak Türkiye’de politikalar ne yazık ki kadına yönelik şiddete dair cezasızlığı teşvik ediyor. Ancak tüm bunlara rağmen kadınlar vazgeçmiyor, vazgeçmeyecek” dedi.

“KADINLAR BARIŞI BİR KEZ DAHA HAYKIRDILAR”

Ayşegül Doğan, kadınların barış için en önde yürüdüğünün altını çizerek, “Demokrasi için de öyle, adalet için de öyle ve bugüne kadar yoksun kaldığımız, yoksun bırakıldığımız, mahrum bırakılmaya çalıştığımız, çalışıldığımız tüm konularda alanlarda en önde mücadele edenler. Şimdi barış dedik, en çok yankılanan sloganlardan biri de barış ve demokratik toplum sürecine ilişkin sloganlardı alanda. Barış ve demokratik toplum sürecinin asıl öznesi olan ve bununla ilgili kararlılığı her zaman ifade eden kadınlar, 25 Kasım’da da bunu bir kez daha yüksek bir sesle haykırdılar. Bir yandan da şunu selamladılar; ben Diyarbakır’daydım 25 Kasım’da. Kadınlar, komisyonun İmralı’da Sayın Öcalan’la görüşme kararını, en önde ve en başta Barış Anneleri olmak üzere kalben, ruhen selamladılar” şeklinde ifade etti.

“BARIŞ ANCAK GÜVEN İNŞA EDEREK TOPLUMSALLAŞABİLİR”

Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun MHP, AKP ve DEM Partili üyelerinin İmralı’da Abdullah Öcalan ile gerçekleştirdiği görüşmeye dikkat çeken Ayşegül Doğan, şunları dile getirdi:

“Kürt sorunu ve demokratik çözümün birincil muhatabıyla ilk defa böyle bir temas kuruluyor. Bu vesileyle biz de bir yılı geride bırakan Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nde, komisyonun aldığı bu kararı çok önemli bulduğumuzu ve bu kararla birlikte gerçekleşen ziyaretin kritik bir eşiği geride bıraktığını ifade etmiştik, bir kez daha yineleyelim. Bu kararın alınmasında emeği geçen, bunun için mücadele eden, engelleyen değil destekleyen bir tutum sergileyen, dolayısıyla kalıcı barışa katkı veren herkese teşekkür ederiz. Türkiye adına teşekkür ederiz, halklar adına teşekkür ederiz. Çünkü Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu üyelerinin İmralı adasında Sayın Öcalan’la görüşmesi, önemli olduğu kadar tarihi bir görüşme. Tarihi, çünkü Kürt sorunu ve demokratik çözümün birincil muhatabıyla ilk defa böyle bir temas kuruluyor. Bu diyalog sürece güç ve ivme kazandıracak nitelikte bir diyalog olacaktır dedik bugüne kadar. Bundan sonra da bunun nasıl bir güç ve ivme kazandıracağını hep birlikte göreceğiz, hep beraber buna tanıklık edeceğiz.

Şimdi elbette artık neyin zamanı? Gerekli yasal düzenlemelerin geciktirilmeden hayata geçirilmesinin vakti. Komisyonun raporunun bir an önce tamamlanması ve Genel Kurul’da hukuki düzenlemelere ilişkin hızla hayata geçirilmesi gereken tüm bu yasal gündemi, epeydir konuştuğumuz, tartıştığımız, hepimiz açısından çok önem arz eden bu başlıkları konuşmamızın ve güvence altına almamızın zamanı. Herkes tabii bu görüşme gerçekleştikten şu ana kadar şunu merak ediyor: Komisyon ne zaman toplanacak, niye hala toplanmadı ve komisyona yapılacak aktarımların mahiyeti. Yani Sayın Öcalan’ın ne söylediği, ne sorulduğu, sorulara ne yanıtlar verdiği… Bunlar Türkiye gündeminin en sıcak başlıkları arasında günlerdir tartışılıyor. Komisyon bugün Meclis Başkanlığı’nın ve komisyonun -biliyorsunuz Sayın Kurtulmuş aynı zamanda komisyon başkanı- yaptığı açıklamayı da duyuralım: 4 Aralık’ta toplanacak. Saat 14.00’te toplanacak ve bu toplantıda bu soruların yanıtlarını hep birlikte öğreneceğiz.

PEKİŞTİRİLEN EŞİT KARDEŞLİK HUKUKU

Bu eşik, cesur ve kararlı adımların atılmasıyla anlam kazanacak. Barış ancak güven inşa ederek toplumsallaşabilir. Bunu ilk günden beri söylüyoruz ve barışın toplumsallaşmasının önemine de ilk günden beri dikkat ediyoruz. Yine bir başka tartışma konusu; bu görüşmenin mahiyetini kamuoyu öğrenebilecek mi? Şeffaf olacak mı? Bu görüşmenin içeriğine ilişkin gerekli bilgiler aktarılacak mı? Bu komisyonun Sayın Öcalan’la görüşme gündemiyle toplandığı gün alınan karar, bunun elbette şeffaf olmasına dönüktü. Toplumsallaşması için çok önemli. Ancak şunu da biliyoruz ki, Sayın Öcalan’ın onlarca yıldır söyledikleri son derece sarih. Bu görüşmede olsa olsa aynı sarihlikte altı çizilen, pekiştirilen eşit kardeşlik hukuku ve Türkiye’de demokratikleşme olabilir. Ancak tüm bunların detaylarını 4 Aralık’ta toplanacak komisyona aktarılacak bilgilerle hepimiz öğreneceğiz.

Ve yine beklentimiz; bu tutanakların kamuoyuna açık bir biçimde erişilebilir bir halde olması. Bugüne kadar yapıla gelen dinlemelerin tutanaklarına nasıl Türkiye kamuoyu istediği zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin internet sitesi üzerinden erişim sağlayabiliyorsa, İmralı adasında komisyon üyelerinin Sayın Öcalan’la yaptığı görüşmenin içeriğine de aynı şekilde erişebilmelidirler ve bu konudaki şeffaflıktan taviz verilmemelidir. Dolayısıyla buradan şunu da ifade etmek isterim; ‘gizli tutanak’ tartışması var. Bunun doğru olmadığını, bize böyle bir bilgilendirme komisyon üyeleri tarafından ve komisyon üyelerimiz tarafından yapılmadığını, kamuoyuna da böyle bir bilgilendirmenin komisyon tarafından yapılmadığını, bunların manipülatif amaçlı olduğunu görüyoruz. Bunu da buradan duyurmak istiyoruz.

TÜRKİYE MESELESİNDEN BAHSEDİYORUZ

Değerli Türkiye halkları; ve buradan bazıları kendilerine ayrıca bir payeler çıkartmaya çalışıyorlar. Ne demek istiyorum? Cumhuriyet Halk Partisi ve DEM Parti üzerinden süregelen tartışmalardan bahsediyorum. Tabii ki başta Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere, komisyonda yer alan diğer siyasi partilerin temsilcilerinin de komisyon adına İmralı adasına gidip Sayın Öcalan’la görüşen heyette olmalarını çok arzu ederdik. Yalnızca arzu etmekle ifade etmek de yetersiz kalabilir; olması gereken de buydu. Çünkü Türkiye meselesinden bahsediyoruz. Türkiye toplumunun tamamını ilgilendirdiğini deneyimlerimizle gördük bugüne kadar. 86 milyon için yapılan ve 86 milyonun geleceği için kurulan bir komisyonun yaptığı görüşmelerin eksiksiz bir katılımla gerçekleşmesi olması gerekendi, olmadı.

SÜREÇ DEMOKRATİK MUHALEFETİN KATKILARINDAN MAHRUM BIRAKILMAMALI

Bunun ne kadar büyük bir eksiklik olduğu olumlu ya da olumsuz bir biçimde günlerdir yine konuşuluyor. Buna dair yer yer haklı haksız tartışmalar da yürütülüyor, ithamlar da yapılıyor. Asıl ihtiyaç duyduğumuz; ne bu ithamlar, ne bu yargılamalar, ne de bunları pekiştirecek tartışmalar. Asıl ihtiyaç duyduğumuz; bundan sonra sürecin ivme kazanması için, hızlanması için, demokratikleşmesi için yapılması gerekenler. Dolayısıyla tartışmanın seyrini esasından uzaklaştırarak konuşmak yerine bu esası güçlendirmemizi konuşmak daha faydalı olacaktır. Çünkü barışın toplumsallaşması ancak ve ancak böyle mümkün olabilir. Bunu da en başından beri söylüyoruz. Bu nedenle süreç demokratik muhalefetin katkılarından mahrum bırakılmamalı. Eleştiriler, bu süreçteki eksikliklerin tespiti, bu sürecin teminatı. Biz de söylüyoruz bunları. Demokratikleşme kanallarının açılması gerektiğini ve bunun barış ve demokratik toplum sürecinin olmazsa olmazları arasında olduğunu… Zaten süreçle bağlantılı olmadan da yapılması gerekenlerin bugüne kadar yapılmamasının ne kadar büyük bir eksiklik olduğunu biz de tespit ediyoruz.

Ancak komisyonun bütün bileşenleriyle adaya gitmesi, Sayın Öcalan’la orada görüşerek, özellikle şeffaflığa dair endişeleri, kaygıları olanların onlar adına bu soruları doğrudan yöneltme imkanını değerlendirmemiş olmalarını yalnızca bir talihsizlik olarak ifade edemeyiz. Ne yazık ki Kürt meselesinin demokratik çözümünde bir siyasetsizliğe işaret ediyor. Bunu üzülerek belirtiyoruz. Biz bu konuda elimizden gelen her türlü diplomasiyi yaptık ancak bu mesele yalnızca DEM Parti’nin sorumluluğunda olamaz, olmamalı.

İktidar da bu konuda teşvik edici, kapsayıcı, ikna edici ve ilerletici olmalıydı. Ne yazık ki bu anlamda iktidar da sorumluluğunu yerine getirmedi ve toplumsal temsiliyetin bir kısmı şimdilik bu görüşmenin dışında kaldı. Bu görüşme önemliydi ancak biricik kalmaması da aynı önemde. Bu yolu resmi olarak açan bu siyasi adımın devamı getirilmeli. Sayın Öcalan’la görüşmenin olanakları genişletilmeli. Bunu sürecin geleceği açısından önemli görüyoruz. Yine daha önce burada ifade ettik; farklı siyasal kesimlerden temsilciler, hak savunucuları, akademisyenler, gazeteciler… Kimler gidip temas kurmak istiyorsa, kimler gidip orada kendisiyle görüşmek istiyorsa görüşmeli, görüşebilmeli. Bunun imkanları sağlanmalı.

DEMOKRATİK ÇÖZÜM İÇİN YAPILMASI GEREKENLERİ BİRLİKTE OMUZLAMALIYIZ

Biz bu yürüyüşün uzun olduğunu biliyoruz. Bir yandan barışı inşa etmeye çalışıyoruz; eşit, adil, onurlu, kalıcı bir barışı. Öte yandan demokratik bir toplum tahayyülü için mücadele ediyoruz. Bu uzun yürüyüşe bundan sonraki dönemde, ada görüşmesine gitmeyen, bu konuda karar alan -bu yönlü bir eğilimle karar alan- diğer siyasi partilerin de katılacağına inanıyoruz, başta Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere. Demokratik değişim ve dönüşüm ancak güçlü bir demokratik muhalefetle gerçekleşebilir. Toplumsal temsiliyetin genişletilmesi, Türkiye halklarının en geniş biçimde sürece dahil edilmesi, örgütlenmesi; barış için, demokrasi için iktidarından muhalefetine hepimizin sorumluluğunda. Demokratik çözüm için yapılması gerekenleri birlikte omuzlamalıyız. Bunu yalnızca DEM Parti’ye bırakmamalıyız. Hatta iktidar partisi tüm imkanlarını bunun için, bu temsiliyeti yaygınlaştırmak için, barışı toplumsallaştırmak için değerlendirmeli.

‘KÜRT SORUNU VARDIR’ DEMEK YETMİYOR

Bu mesele küçük, dar parti çıkarlarına uygun pozisyon alışların meselesi değil. Bu mesele can kayıplarının durdurulması, bir daha olmaması… Bu açıdan baktığımızda hayati bir mesele. Bundan daha değerli, bundan daha kutsal bir şey olamaz. O yüzden bunları seçim, seçmen ölçümleri, anketler ya da bununla ilgili şekillenen kaygılar etrafında izah etmeye çalışmak yerine; bu meseleye böyle bir yerden bakıp, üstelik bu meselenin tarihsel arka planıyla, sosyolojik olarak bugüne kadar ortaya çıkan diğer boyutlarıyla da yüzleşmek gerekir. Dünden farklı bir tutum sergilemek gerekir Kürt sorununun demokratik çözümü için. Yani tüm o alışılagelmiş kalıplardan çıkalım derken, bunu söylem düzeyinde tutmamak, eylemde de gerçekleştirmek gerekir. Hem bir yandan basit parti çıkarlarına havale etmememiz gereken bir mesele, diğer yandan ciddi ve tarihsel yaklaşılması gereken bir mesele. Hem de iktidarından muhalefetine herkesin cesur adımlar atması gereken, mütereddit kalan siyasi partileri, farklı toplumsal kesimleri de cesaretlendirmesi gereken bir meseleyle karşı karşıyayız. Muhalefette ‘bekle-gör’ siyaseti yerine daha aktif bir pozisyon almalı ve kurucu bir siyaset ufkuna sahip olmalı. ‘Kürt sorunu vardır’ demek yetmiyor artık. ‘Kürt sorunu vardır’ dedikten sonra bu sorunun çözümüne ilişkin önerilerinizi de kamuoyuyla paylaşmalı ve buna uygun bir pozisyon almalı, buna uygun bir siyaset üretmelisiniz.

KENT UZLAŞISI DAVASINDA TUTUKLU BULUNAN HERKES SERBEST BIRAKILMALI 

Öte yandan gözümüz kulağımız bugün nerede? Kent uzlaşısı. Kürtlerin de herkes gibi bu ülkede seçme seçilme hakkı vardır. Seçme seçilme hakkına doğrudan müdahale, hatta darbe niteliğinde olan ve onu yok sayan bu davada şu dakikalarda tahliye haberleri bekliyoruz. Zaten olması gereken de budur. Aylardır birtakım farklı gerekçeler bulmaya çalışıyorlar. Oysa hiçbir gerekçe yok ortada. Tek gerekçe var. Kent uzlaşısı suç teşkil etmez. Buna rağmen insanlar aylardır hapiste tutuluyor. Neden? Kent uzlaşısı gerekçesiyle. “Kürtlerin belediye meclislerine sızması” diyorlar. Düşünebiliyor musunuz? Bundan daha büyük bir ırkçılık örneği ya da böyle ırkçı bir metin olabilir mi? O yüzden kent uzlaşısı davası artık bitmeli. Buna son verilmeli. Hiç böyle bir davayla karşı karşıya kalmamalıydık. Şu anda bundan dolayı tutuklu bulunan herkes serbest bırakılmalı. Şu dakikalarda Çağlayan Adliyesinden gelecek haberi bekliyoruz. Temennimiz bu davanın özgürlükle, tahliyeyle sonuçlanması. Bir başka beklentimiz de elbette buna benzer davaların artık son bulması ve bu davalar nedeniyle hapiste tutulan herkesin serbest bırakılması.

ADALET BAKANINA SORUYORUZ: DEMİRTAŞ’IN SERBEST BIRAKILMASI İÇİN NE BEKLENİYOR? 

Yine en çok sorulan sorulardan birini buradan geçen hafta Adalet Bakanı Sayın Yılmaz Tunç’a yönelttik. Bir daha yöneltelim. Ne bekleniyor? Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılması için ne bekleniyor? Niye bu suç işleme haline seyirci kalıyorsunuz? Tekrar ediyoruz. Başta Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ olmak üzere Kobanî Kumpas Davasından tutsak herkes serbest bırakılmalı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmalı. Artık buna son vermek gerekiyor.

SURİYE’DE ALEVİLERE DÖNÜK ÖRGÜTLÜ NEFRET SUÇU İŞLENİYOR 

Ne yazık ki yine son günlerde çok kötü saldırı haberleri geliyor Suriye’den. Özellikle Alevilere dönük örgütlü bir nefret suçu işleniyor orada. Bu saldırıların tesadüfi saldırılar olduğunu düşünmüyoruz. Süveyda’da 18 yaşında genç bir kadın ve annesi başından vurularak öldürüldü. Tartus, Banyas’ta yine yüksek bir tansiyon var. Kürtlerin yoğunlukta olduğu Şeyh Maksut’ta dron saldırısı haberleri var. Alevilerin çoğunlukta olduğu bölgelerde gerçekleşen bu yeni saldırı dalgasına karşı sessiz kalmamak gerekiyor. Suriye’de yaşayan farklı kimliklerin ve inançların, onların yaşam hakkının savunulması tüm insanlığın görevi. Bu katliamlara karşı sessiz kalmamak ve mutlaka Suriye’de demokratik bir düzenin sağlanabilmesi için mücadele etmek gerekiyor. Alevilerin, Kürtlerin ve Dürzilerin yoğun yaşadığı bölgelere yönelik gerçekleşen bu saldırıların tam da 10 Mart Mutabakatının son aşamasına dair tartışmalar ve açıklamalar yapılırken geliyor olmasını bir tesadüf olarak değerlendirmiyoruz.

SURİYE’DE YAŞANANLARA SESSİZ KALMAK SUÇA ORTAK OLMAKTIR

O yüzden yakından takip ediyoruz ve yalnızca takiple yetinilmemesi gerektiğini söylüyoruz. Buradan bir daha çağrımızı yineliyoruz. Bu konuda herkes dikkatli, duyarlı, sorumlu ve ciddi olmalıdır. Olumlu ve yapıcı bir katkıyla yaklaşmak gerekir. Suriye’de yaşanan gelişmelere yönelik de şimdilik bunları sizlerle paylaşmak istiyorum. Suriye İnsan Hakları Gözlemevinden aldığımız verilerle de paylaşmaya çalıştık ama yineliyorum. Bunlar bir tesadüf değil. Dolayısıyla bu vahşetin karşısında sessiz kalmak ancak bu suça ortak olmak olur. Bu suça kimse ortak olmamalı. Yapılması gerekenler belli, uluslararası alanda da yapılması gerekenler belli. Tabii Türkiye’nin de bu konuda sorumlulukları var. Herkes bu sorumlulukları yeniden hatırlayarak hareket etmeli. Hangi etnik kimliğe ve inanca mensup olursa olsun, herkesin yaşam hakkının en temel insan hakkı olduğu gerçeğinden hareketle, bu hakkın güvence altına alınması gerektiğini unutmadan hareket etmeli.

6-7 ARALIK’TA İSTANBUL’DA KONFERANS, 12-14 ARALIK’TA ANKARA’YA YÜRÜYÜŞ

6-7 Aralık’ta uluslararası bir konferans düzenliyoruz DEM Parti olarak İstanbul’da. Uluslararası Barış ve Demokrasi Konferansı. Dünyadaki çatışma çözümü deneyimlerine bakan, Türkiye’deki deneyimleri değerlendiren ve bundan sonra yapılması gerekenlere ilişkin tartışmalar yürütülecek olan bir konferansın duyurusunu da sizlere yapmak isterim. Yine yürüyüşümüz olacak. Bu yürüyüşle ilgili duyuruyu da daha önce sizlerle paylaşmıştık. Dört koldan bir yürüyüş başlatıyoruz. 12, 13, 14 Aralık’ta dört koldan Ankara’ya bir yürüyüş gerçekleştiriyoruz. İşsizliğe, açlığa, yoksulluğa, emek sömürüsüne, savaşa ve çatışmalara karşı yürüyeceğiz. Bu yürüyüşü en önde kadınlar sahiplenecek. En önde yine kadınlar olacak bu yürüyüşte ama bu yürüyüş hepimiz için. Plan Bütçe Komisyonunda bütçe görüşmeleri bitmek üzere, yakında Genel Kurulda konuşacağız bunu. Bir kez daha gördük ki halkın, emeğin, alın terinin bütçesini konuşmuyoruz; aksine holdinglerin, patronların bir ton istisnayla ödüllendirileceği bir bütçeden bahsediyoruz. Onların vergi yükünün de yine bizlere yükleneceği bir bütçeden bahsediyoruz. İşte biz buna karşı da sesimizi yükseltmek için yine alanda olacağız. Bunun da duyurusunu yapmak ve sizi de dört koldan başlatacağımız ve Ankara’da finalize edeceğimiz bu yürüyüşte yanımızda görmek istiyoruz. Mutlaka başaracağız. Bunu biliyoruz. Barış ve Demokratik Toplum Sürecinde ulaşmak istediğimiz tahayyüle, demokratik topluma ve eşit, adil, kalıcı ve onurlu barışa mutlaka ulaşacağız.”

PİRHA/ANKARA

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.