PİRHA- Süreç ilerlerken Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin tam merkezinde yer alması gerektiğini ifade eden HDK Eş Sözcüsü Meral Danış Beştaş, “Türkiye’de en büyük nüfus olarak ezilen, ötekileştirilen, ayrımcılığa uğrayan nüfus olarak Kürtler ve Aleviler var. Aleviler bu mücadelenin dışında değil. Demokratik toplum inşası Alevisiz olamaz. dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (Dem Parti) Erzurum Milletvekili, aynı zamanda HDP eş başkanı ve bununla beraber mecliste yeni oluşturulan komisyonun da üyelerinden biri olan Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü Meral Danış Beştaş, Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ne ilişkin CAN TV’de Ergin Doğru’nun sunduğu Özel Program’da değerlendirmelerde bulundu.
Yürütülen süreçte AKP’nin DEM Parti’yi kandırıldığına yönelik yorumları değerlendiren Meral Danış Beştaş, “Aslında halk bizi çok temiz ve ilkeli görüyor. Böyle bir durum var ama kesinlikle bir kanma, kandırılma ilişkisi söz konusu değil. Bu bizim için bir mücadele. Bu bizim için ilkesel bir yaklaşım. Bizim geleneğimizin 10 yıllardır devam ettirdiği demokratik siyaset alanındaki mücadelenin en önemli duraklarında biridir” dedi.
“BARIŞ VE DEMOKRASİYİ TOPLUMSALLAŞTIRMAK HEPİMİZİN OMUZLARINDA”
Öcalan’ın çağrısıyla başlayan Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ni değerlendiren Meral Danış Beştaş, şunları kaydetti:
“27 Şubat çağrısı hakikaten çok tarihi bir çağrıydı ve bence Türkiye’nin, Orta Doğu’nun, Kürt halkı ile beraber bu coğrafyada yaşayan bütün farklılıkların, kimliklerin, inançların, halkların geleceği açısından çok önemli bir moment yakaladı.
Ondan sonra biliyorsunuz 11 Temmuz’da Süleymaniye’de bir merasim oldu, bence çok güçlü ve dünya tarihine de çatışma çözümleri konusunda çok önemli bir iz bıraktı.
Bu konuda Sayın Öcalan’ın göstermiş olduğu irade ve kararlılık çok net mesajlar veriyor. Tartışmaya mahal bırakmıyor. Ve bu süreçte Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ne doğru bir değişim ve dönüşüm süreci olarak tarif ediyor. Bu değişim ve dönüşüm sürecini yaşama geçirmek, bunu inşa etmek, barış ve demokrasiyi toplumsallaştırmak hepimizin omuzlarında bir sorumluluk. Silahların konuştuğu değil, sözün artık etkisini göstereceği, siyasetin etkisini göstereceği, toplumun bir arada barış içinde, pozitif bir entegrasyonla, asimilasyonu içermeyen, tam tersine herkesin farklılığıyla birlikte yaşayacağı bir değişim ve dönüşüm sürecini içeriyor.”
Sürece ilişkin iktidara düşen sorumlulukların olduğunun altını çizen Meral Danış Beştaş, “İradelerin ortaya konulmasından sonra önemli bir aşamadayız ve bu sürecin akamete uğramaması için, bu sürecin tekrar olumsuza evrilmemesi için herkese düşen sorumluluklar var. Tabii ki iktidara da düşen sorumluluklar var. Partilere var, topluma var. Bir bütün olarak hepimize sorumluluk düşüyor. Ve bu süreci deyim yerinde ise gözümüz gibi koruyup, büyütmeliyiz. Sürecin genel anlamda siyasal süreçlerin temel kuralları vardır. Yani bu süreç kendi özgün koşulları içerisinde oluşturulur” diye konuştu.
Bazı kesimlerin süreçle ilgili asimilasyon eleştirilerine değinen Beştaş, “Kürt halkı, Kürt toplumu ya da bizler asimilasyona vize verecek, bunu kabul edecek bir pozisyonda asla olmayız. Biz asimilasyona, inkâra karşı o kadar yıldır mücadele edenler olarak, siyaset alanında en büyük bedelleri ödeyenler olarak asimilasyonu gönüllü asimilasyonu kabul etme noktasında olmamız tartışma dışıdır. Kürtler kesinlikle ne kimliğinden ne dilinden ne kültüründen ne de yaşamından vazgeçmiş değil, vazgeçecek değil. Aynı zamanda Türkiye’deki diğer farklılıkların da sorunlarının çözülebileceği bir mecra, bir mücadele olanağı yaratıyor. Demokratik entegrasyon katiyen bir asimilasyon içermez. Gönüllü bir birlikteliktir. Demokratik bir birlikteliktir. Yani neticede bugün Kürt Türk’ü, Türk Kürt’ü, Laz’ı, Çerkezi karşılıklı birbirlerini olduğu gibi kabul ederek aslında bu entegrasyon sağlanabilir” ifadelerine yer verdi.
“İNKARDA ISRAR EDEN BAZI KESİMLER VAR”
Asimilasyonun Cumhuriyet’le yaşıt bir politika olduğunu belirten Meral Danış Beştaş, devamında şunları ekledi:
“Bugüne kadar Kürt halkı asimile edilemedi. Edilmedi demiyorum, edilmek istendi. Şark Islahat Planı’ndan daha birçok kanuna, politikaya, mevcut mevzuat düzenlemesine kadar hepsi bu dili unutturmak istedi. Yasaklayarak, para cezası vererek, unutturmaya çalışarak, döverek, katlederek ya da başka başka yöntemlerle asimile etmek istedi. Bu başarılamadı ve bu dilin en büyük taşıyıcısı da kadınlar oldu. Hala dilimizi koruyoruz. Çok çarpıtılan, çok speküle edilen, farklı algı yaratmaya yönelik çok konuşma var. Bunun farkındayız. Tam tersine herkesin kendi varlığıyla birlikte bir entegrasyondan söz ediyoruz. Cumhuriyeti aslında yeniden kurucu ruha kavuşturabilme, biraz daha özüne kavuşturabilmek gerek. Cumhuriyet zaten 1921 kurucu ruhunu devam ettirebilseydi belki demokratikleşebilecekti. Ama tercihi yanlış yaptı ve büyük acılar yaşandı. Bu noktada aslında bu yanlış tercihin bugün de devam ettiğini ve bunda ısrar eden bazı kesimler olduğunu da görüyoruz.
Hani bir kesimi anlıyorsunuz. Milliyetçiler buradan besleniyor. Ama bunun yanında kendine sol diyen belli kesim de karşı çıkıyor. İşte yıllardır sosyalizm adına hareket ettiğini iddia eden bazı şahıslar ‘Türkler Türk kalacak’ diyebilecek kadar geri bir noktaya geldi. Sonuçta Kürt meselesinin demokratik yollarla çözümü, silah dışı yöntemlerle çözümü ve Türkiye’nin bölünmesinin tırnak içinde söylüyorum parçalanmasının farklı bir modelin tartışılmadığı bir değişim ve dönüşüm sürecinden söz ediliyor ve Sayın Öcalan bu konuda düşüncelerini çok net ifade ediyor.
KÜRTLERİ KENDİSİYLE EŞİT GÖRMEYEN BİR ZİHNİYET VAR
Yani PKK’nin kongresi yapıldı. Oraya sunmuş olduğu işte 20’yi aşkın sayfalık bir rapor da kamuoyuna yansıtıldı. Bu konuda yapılan tartışmalar aslında onların tırnak içinde kaygı diye ifade ettiği hiçbir meselenin bir karşılığının olmadığını biliyoruz. Mesela en büyük tartışma konuları ne? ‘Eyvah Türkiye bölünüyor’. Hayır efendim Türkiye bölünmüyor, Türkiye birleşiyor.
Bu nedenle buna ön yargı demeyeceğim. Bu ontolojik mi diyeyim? Bu aslında içinde şovenizmi barındırıyor. Irkçılık diyebilirim içinde o da var. Yani Kürtleri kendisiyle eşit görmüyor. Kürtlere aynı hizadan bakmayı tahammül edemiyor.
Kendisine ‘Sosyalistim’ diyen herkesin sınıfsız, sınırsız bir dünya mücadelesi verdiğini iddia eden bir anlayış nasıl bir halkın, bir toplumun, bir inancın eşit olmasına karşı çıkabilir ki? Aslında devlet aygıtını kendilerince temsil ediyorlar ve başka bir yerden yaklaşıyorlar. Böyle bir sosyalistlik olamaz, böyle bir demokratlık da olamaz.”
“CENDEREDEN KURTULMALIYIZ”
Herkes için demokrasiyi savunduklarını belirten Beştaş, Abdullah Öcalana yönelik kullanılan dili eleştirerek şunları kaydetti:
“Herkes için özgürlük, herkes için gösteri yürüyüş hakkı, herkes için demokratik siyaset hakkı, herkes için örgütlenme hakkını savunuyoruz ve bunu inşa edeceğiz. Onlar karşı çıksa da onlara rağmen de inşa edeceğiz ve faydalansınlar. Faydalanmalarına da karşı değiliz. Mesela İmralı’ya kullandıkları dili inanın Türkiye’de çok az kendine ırkçıyım diyen kullanabilir. Öyle kıyaslar yapıyorlar ki sonuçta bir siyasi aktörden söz ediliyor. Uluslararası anlamda en geniş dayanışmayı desteği alan bir Abdullah Öcalan gerçekliği var.
Biz sürekli uluslararası heyetlerle görüşüyoruz. Geçen hafta enternasyonalden gelen gençlerle görüştük. Dünyanın her yerinde 40 kişilik bir grup geldi. Her gün yeni açıklamalar yapılıyor. Fakat Türkiye’dekiler buna böyle bakmıyor ya da bakmadıklarını kendilerince hani bu şekilde ifade ederek aslında Kürt karşıtlığını, tahammülsüzlüğünü, demokratik olmadıklarını kendileri ilan ediyor. Ama ben onlara şu çağrıyı yapıyorum. Biz size rağmen sizin için de mücadele ediyoruz. Bu cendereden kurtulmak için.”
“KOMSİYON GENİŞLEMELİ”
Meclis komisyonun önemine de değinen Meral Danış Beştaş, “Artık yasal zeminde tartışacağız. Atılması gereken hukuki adımları konuşacağız. Hem biz hem muhalefet partileri hem Sayın Öcalan hem de genel olarak toplum aslında bu talebi yıllardır ifade ediyor. Yüz yıllık bir demokrasisizliği, yasasızlığı, ayrımcılığı, asimilasyonu, var olan uygulamaları böyle bir çırpıda çözülecekmiş gibi bir beklentiden ziyade adım atılacağı bir zemin olarak görmek gerekiyor. Önemi halk iradesinin temsil edildiği en yüksek mekanizma neticede. Sonuçta hepimiz farklı kesimlerden oylar aldık ama vekiller aracılığıyla o komisyonda bunlar tartışılacak. Mümkün olan en fazla kesimin orada olması gerektiğini savunuyoruz. Sadece partilerin değil, sivil toplumun, aydınların, yazarların, sanatçıların, temsilcilerinin dinlenmesi gerek. Bu komisyonun yeri geldiğinde gezmesi gerektiğini, İmralı’ya gitmesi gerektiğini, bu görüşmeleri yapması gerektiğini ve Kürt meselesinin çözümünün önündeki engelleri tartışıp buna ilişkin öneri geliştirmesini savunuyoruz” diye konuştu.
Komisyonun ilk toplantısının yakın zamanda olacağının altını çizen Meral Danış Beştaş, komisyon isminin de o toplantıda netleşeceğini açıkladı.
“ALEVİLER BARIŞ SÜRECİNİN TAM MERKEZİNDE YER ALMALI”
Tarihi bir dönemden geçildiğini vurgulayan Danış Beştaş, “Alevilerin bu noktadaki kaygılarını dile getirmek gibi bir görevimiz, sorumluluğumuz da var. Süreç ilerlerken Aleviler bu barış sürecinin tam merkezinde yer almalı. Böyle sağında, solunda, yanında, arkasında değil. Yani Aleviler Türkiye’de en büyük nüfus olarak ezilen, ötekileştirilen, ayrımcılığa uğrayan nüfus olarak Kürtler ve Aleviler var. Ve bu mücadelede mücadelenin dışında değil Aleviler. Demokratik toplum inşası Alevisiz olamaz.
Milyonlarca yurttaşın hala cemevinin ibadethane kabul edilmediği, hala dilde ayrımcılığa uğradığı, hala Aleviliğin bir kültür olarak görüldüğü, ‘müdürlük verelim, bir başkanlık verelim çözülsün” denildiği bir yaklaşımla Alevilerin sorunu çözülmez. Biz bu meselenin sahibi olarak görüyoruz.
Biz Türkiye’de Alevilerin, kadınların, Hristiyanların, Kürtlerin, Çerkezlerin, Pomakların, Lazların, Romanların hepimizin eşit yurttaş olarak yaşamasını istemiyor muyuz? İstiyoruz. O zaman hepimiz o harçta, mutfakta, o yemekte tuzumuz olmalı. Alevileri de bu yemeğe tuz katmaya davet ediyorum.”
“KADINLAR ÖNCÜ KONUMDALAR”
Barış mücadelesinin en önemli öznelerinden birinin de kadınlar olduğunu vurgulayan Meral Danış Beşta, “Çünkü kadının Alevisi, Kürdü, Türkü, Sünnisi yok. Şu anda Türkiye kadın hareketi, Kürt kadın hareketi çok büyük bir mücadele yürütüyor. Bu yönüyle bence kadınlar öncü konumdalar” dedi.
“SORUMLULUK ALMAMIZ LAZIM”
Türkiye’nin bütün bölgelerinde barış ve demokratik toplum buluşmaları yaptıklarını ifade eden HDK Eş Sözcüsü Meral Danış Beştaş, şunları dile getirdi:
“Bu inşa döneminde, HDK’ye çok önemli bir görev düştüğünün, rol düştüğünün, sorumluluk düştüğünün farkındayız. Bu çalışmalarımız devam ediyor. HDK barış yolunda çok kesin bir kararlılıkla net bir tutumla çalışmalarını sürdürüyor. Kesinlikle geleceği aydınlatmak, bu süreci başarıya ulaştırmak birilerinden beklenebilecek bir mesele değil. Yeni bir dönemdeyiz ve bu dönemde bizim haklarımıza, özgürlüklerimize sahip çıkmamız, bu uğurda emek vermemiz, sorumluluk almamız lazım.”
PİRHA/İSTANBUL
Yoruma kapalı.