Alevi Haber Ajansi

‘Barış İnşasında Ölüye Saygı ve Adalet Talebi’ paneli: Yüzleşme olacaksa masada varız!-VİDEO

PİRHA – ‘Barış İnşasında Ölüye Saygı ve Adalet Talebi’ başlıklı panelde “hakikatle yüzleşme” vurgusu yapıldı. Hak savunucusu Eren Keskin, konuşmasında “Coğrafyamız mezarsız ölümler coğrafyası. Kendilerine en devrimciyim diyenler dahi bu yönlü suçu işleyenleri konuşmamış. Biz, inkarın, soykırımın devamı olduğunu ifade ediyoruz” diye belirtti. ABF yöneticisi Aydın Deniz ise “yeni barış sürecinde hakikatlerle yüzleşilmeli” vurgusunu yaptı.

Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi, barış arayışlarının sürdüğü yeni sürece dair ‘Barış İnşasında Ölüye Saygı ve Adalet Talebi’ başlıklı panel yaptı.

Yas hakkının sistematik olarak inkâr edildiğine ve ‘ötekinin ölüsü’ olma kavramlarının üzerinde durulduğu panel, Kadıköy Moda Sahnesi’nde yapıldı.

“İNKAR VE SOYKIRIM DEVAM EDİYOR”

Panelin açılış konuşması İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin yaptı. Konuşmasına Emine Ocak’ı anarak başlayan Keskin, şunları söyledi:

“Aile olarak Hasan Ocak’ı bulmak adına çok büyük çaba sarf ettiler. O nedenle Emine annenin coğrafyamızda, özellikle gözaltında kayıplar mücadelesinde önemli bir payı var.

Ölüye Saygı İnsiyatifi olarak 2019’da çalışmalara başladık. Garzan mezarlığına yapılan saldırı ardından bir araya geldik. 2015’te bu mezarlık havadan bombalandı ve zarar verildi. 2017 yılında bir babanın çığlığıyla bu zalimliği gördük. Bu büyük acıyı görüp yakından hissedenler olarak toplantılara başladık. Coğrafyamız mezarsız ölümler coğrafyası. Kendilerine en devrimciyim diyenler dahi bu yönlü suçu işleyenleri konuşmamış. Biz, inkarın, soykırımın devamı olduğunu ifade ediyoruz.
Aslında 1990’lı yıllar bu politikanın en şahlandığı bir dönemdi. Vedat Aydın derisi yüzülerek katledildi, bunu kimse konuşmadı. İşte biz bunları konuşup unutturmamak istiyoruz. Biz soru sormadığımız için kötülükler devam ediyor. İşte bugün bu inisiyatif bunun için var. Merak edin, araştırın ‘bizim ölümüze ne oldu?’ diye sorun. En başından beri ölüye saygısızlık üzerinden oluşturulmuş bir hukuk sistemi var.

Türkiye Cumhuriyeti devleti kuruluşundan itibaren ölülere, kimliklere, inançlara saygısızlık üzerine kurulmuş bir cumhuriyettir. Bunun değişmesi için de 1915’ten itibaren tartışmaya başlamamız gerekiyor. Umarım bu çalışmamız derinleşir.”

“TOPLUMLARA AYRILAN MEZAR BOYUTLARI DAHİ FARKLI!”

İki oturum şeklinde yapılan panelin ilk bölümünün moderatörlüğünü Murad Mıhçı, yaptı. “Önemli bir dönemde böyle bir çalışmayı yapıyoruz” diyen Mıhçı, farklı kesimlerin acısını birleştirmek istediklerini ifade etti. Mıhçı, şu konuşmayı yaptı:

“Alevi bir arkadaşın acılarını dinlediğimizde aslında bir Ermeninin acısına yakın olduğunu gördük. Garzan’daki mezarlığın kaldırarak İstanbul Kilyos’ta kaldırıma gömüldüğünü gördük. Yas hakkının olması lazım. Bir Hristiyan ile Müslümana ayrılan mezar ölçülerinin dahi farklı olduğunu biliyor muydunuz?” diye konuştu.

“SUÇA ORTAK OLMAYIP, SES ÇIKARMAMIZ LAZIM”

Panelistlerden Besna Tosun da Cumartesi Annesi Emine Ocak’ı anarak konuşmasına başladı. Babası Fehmi Tosun’un 30 yıl önce sivil polisler tarafından gözaltına alınıp kaybedildiğini belirten Tosun şu konuşmayı yaptı:

“Bu ülkede kaç insan, nasıl kaybedildi bilmiyoruz. Topluma bunu anlatmaya çalışıyoruz. Bu ülkede yakınlarını arayan insanlar dahi kaybedildi. Hukuki olarak bu suçtan ceza alan tek bir kişi dahi olmadı. Devlet, hem cezasızlıkla korudu hem de sanıkları beraat kararlarıyla ödüllendirdi. İnsanlığa karşı bir suçu görmezden gelmek, de suçtur. Bugünkü iktidar da bu suçu işlemekte, failler korunup, ödüllendiriyor. Bitmeyen bir yasa devam ediyoruz. Bu devlet için öldürmek yetmedi, toplu mezarları tahrip edip kemikleri mavi torbalara koydular. Travmalarımızı sürekli tetikliyorlar. Devlet, bu ülkede kimin yas hakkının olduğuna kendisi karar veriyor. Devlet, mezar hakkını dahi elimizden aldı. Devlet, bu suçu işlerken bireyi değil, toplumu hedef alıyor. Bu suçu görmezden gelmek, ortak olmak demektir. Cumartesi Anneleri, Galatasaray Meydanı’na çıktığında ilk talepleri çocukların cenazelerinin alınması değildi, ‘göz altında kaybetmeler dursun ve sonrasında çocuklarımız bize verilsin’ deniliyordu. Ne yapabiliriz sorusunu boşluğa değil, kendimize sormalıyız. Bizler 30 yıldır hakikati bilme hakkına sahip çıkıyoruz.”

“AİLELER, ÖFKELERİYLE YAŞIYOR”

Konuşmasına “40 yıldır bu ülkede bir savaş hali var. Terörle mücadeleyi cenazeler üzerinden de yaptılar” diyerek başlayan gazeteci Erdoğan Alayamut, hafızayı kaybetme üzerine bir politika yürütüldüğünü söyledi. Alayamut, konuşmasının devamında şunları söyledi:

“En trajik katliamlardan birisi Zilan’dır. Binlerce cenaze ortada yok mesela. 90’lı yıllarda öldürülen gerillaların bir çoğunun da dini vecibeleri yerine getirilmedi, aileleriyle vedalaşmalarına izin verilmedi. Ancak devlet politikası 2000’li yıllardan sonra mezarlıklara da yöneldi. Bu yıllardan sonra mezarlıklara da dokunmaya başladılar. Mesela Mersin’de bir gerilla cenazesini takip etmeye gittiğimizde bizi almamışlardı. Bir devlet, cenazenin yasının tutulmasına engel oldu, camiye dahi götürülmesine izin verilmemişti. Aile, kendi olanakları ile evinde cenazesini yıkamıştı.

2015-2020 yılları arasında ağır bir mezarlık tahribatı var. Garzan mezarlığına bir savaş harekatı gerçekleşti. Dini değerler dahi akıllarına gelmedi, camiyi dahi bombaladılar. Kalan kemikler de kaçırıldı. Kilyos’ta bir kaldırıma üst üste gömdüklerini gördük. Burada sadece cenazelere eziyet edilmedi, ailelere de eziyet edildi. Aileler yas yaşayamayıp, öfkeleriyle yaşıyor. Hakikatlerle yüzleşilmeden barışın gerçekleşemeyeceğini düşünüyorum. Topyekun ses çıkarmamız gerekiyor. Aksi halde Garzan’dan daha büyük bir felaketle karşılaşabiliriz diye düşünüyorum.”

“YÜZLEŞME OLACAKSA MASADA VARIZ”

Alevi Bektaşi Federasyonu Başkan Yardımcısı Aydın Deniz de Alevilerin de ‘öteki’ toplumlar gibi yok sayıldığını vurguladı. Toplumun önde gelen şahsiyetlerin mezar yerlerinin halen bilinmediğini söyleyen Aydın, konuşmasında şu başlıklara değindi:

“Bir zihniyetin devamlılığı esas oluyor. Devletler değişiyor ancak zihniyet hep aynı devam ediyor. Yüzyıllardır bu topraklarda yaşıyoruz ve devlet her zaman kendisine bir öteki yaratıyor. Kendisine biat etmeyen kim varsa düşman hukuku üzerinden ötekileştiriyor. O örneklerde en çok mağdur olan bir toplum da biz Alevileriz. İnancı yok sayılan bir toplumumuz. Ermenilerin, Kürtlerin acısını hissedebilen; empati yapmaya bile gerek duymayan bir yerde duruyoruz. Çünkü biz de dönem dönem bunlara maruz kalan bir toplumuz.

Dersim Katliamı’nda, Maraş Katliamı’nda Aleviler katledildi ve birçok cenazeye halen ulaşamıyoruz. Yanlış hatırlamıyorsam 2015 yılıydı, Gazi Mahallesi’nde bir devrimci arkadaşın cenazesinde devlet zorluk çıkardı ve o canımızın cenazesi üç gün boyunca Hakk’a uğurlanamadı. Saldırılar yapıldı. ‘Bize bir can teslim edilmişse ve toprak da emanetini bizden istiyorsa buna engel olamazsınız’ deyip ancak valilikten izin alabilmiştik.

Bu sorunları ortaklaştırma konusunda eksiklerimizin olduğu doğru. Bu inisiyatif içerisinde ABF’nin de olması önemlidir. Özellikle bu son barış sürecinde, inşa edilecek barışın kalıcılaştırılması için hepimize düşen birçok sorumluluk var. Bu süreçte biz, izleyen değil masada olmak istiyoruz. ‘Eğer demokratikleşme olacak, bir şeylerle yüzleşilecekse biz bu masada olmak istiyoruz’ dedik.

Gezi’de ölenlerin hepsinin Alevi olması bir tesadüf değil. Dolayısıyla bu toplumda direnç gösteren bir toplum Aleviler. Hepimiz aynı acıları yaşıyor ve yan yana duruyoruz. Kardeşçe yaşama fırsatını birlikte sağlamalıyız.”

İlk bölümde panelistlerin sunumları ardından Etnomüzikolog Maral Civanyan, Ermeni sanatçı Gomidas’a ait bir ezgiyi seslendirdi.

PİRHA/İSTANBUL

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.