PİRHA- Hatay’ın Samandağ ilçesinde düzenlenen ve çok sayıda Alevi kurumunun katıldığı sempozyumun sonuç bildirgesi açıklandı. Bildirgede, Suriye’de Alevi topluluklara yönelik sürdürülen sistematik şiddet ve soykırıma karşı uluslararası kamuoyuna acil çağrıda bulunulurken, Türkiye hükümetine “insani yardım koridoru” açılması için çağrı yapıldı.
Hatay’ın Samandağ ilçesinde, 25. Evvel Temmuz Kültür ve Sanat Festivali kapsamında düzenlenen Alevi Sempozyumu, farklı etnik ve mezhepsel kimliklerden Alevi topluluklarını bir araya getirdi. Sempozyumda, Ortadoğu’da yaşanan krizler ve özellikle Suriye’de Alevi topluluklara yönelik sürdürülen sistematik şiddet ve soykırım konuları tartışıldı.
Çok sayıda Alevi kurumu ve inisiyatifin katılımıyla düzenlenen sempozyumun sonunda yayımlanan sonuç bildirgesinde, uluslararası kamuoyuna acil çağrı yapıldı. Türkiye hükümetine ise “insani yardım koridoru”nun bir an önce açılması çağrısında bulunuldu.
“HTŞ ALEVİ SOYKIRIMI İLE İNSANLIK SUÇU İŞLİYOR”
Bildirgede, 8 Aralık 2024’ten bu yana, Selefi-Cihadist ideolojiye sahip Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) rejimi tarafından başta Aleviler olmak üzere, Dürziler ve Hristiyan topluluklara karşı sürdürülen şiddetin açık bir soykırım olduğu vurgulanarak, “150 bini aşkın Alevi öldürüldü; binlerce kadın ve çocuk kaçırıldı, akıbetleri hala bilinmiyor. Bu katliam, sadece silahla değil; açlıkla, kuşatmayla, sessizlikle de sürdürülüyor” denilen bildiride HTŞ rejiminin kadınlara yönelik uygulamalarının özellikle cinsiyet temelli bir şiddet politikası içerdiği belirtilirken, tecavüz, köleleştirme ve zorla kaybetme gibi uygulamaların sistematik şekilde sürdüğü ifade edildi. Bugün Suriye’de yaşanan şey, yalnızca çatışma ya da iç savaş değildir. Alevi kimliğinin inançsal, kültürel ve fiziki olarak topyekûn tasfiyesidir. Bu, halkların coğrafyadan kazınmasına yönelik bir imha siyasetidir. Sadece insanların değil, geçmişin, hafızanın, ibadethanelerin, mezarlıkların, sözlü geleneğin, bütün bir yaşam biçiminin ortadan kaldırılması hedeflenmektedir. Bu bir soykırımdır ve buna sessiz kalmak, insanlık adına onarılmaz bir suçtur” denildi.
“YARDIMLAR ENGELLENİYOR”
Sempozyumda yapılan konuşmalarda ve sonuç bildirgesinde Türkiye’nin Suriye Alevilerine yönelik politikaları eleştirildi. Özellikle Lazkiye, Tartus, Humus ve Hama kırsalında yaşayan Arap Alevi topluluklara insani yardım ulaştırılamadığı ve Türkiye’nin bu konuda aktif biçimde engelleyici bir pozisyon aldığı ifade edildi:
“Suriye’nin kuzeybatısında süren kuşatma altında yüz binlerce insan açlık, susuzluk, salgın hastalıklar ve çaresizlikle baş başa bırakılmıştır. Türkiye, bu insanlara yardım ulaştırmak bir yana; yardım etmek isteyen kurumların, vicdan sahibi bireylerin girişimlerini dahi engellemektedir. Yardımı engelleyen, suça ortak olur. Bu sessizlik, sadece politik bir tercih değil, açıkça bir insanlık suçuna ortaklık anlamına gelir.”
Sempozyum katılımcıları, uluslararası insani yardım kuruluşlarına ve Birleşmiş Milletler’e “acil insani koridor” çağrısında bulundu.
“ALEVİ KADINLAR HEDEFTE”
Bildirgede özellikle Alevi kadınlarının maruz bırakıldığı tecavüz, zorla alıkoyma, cinsel kölelik ve zorla evlendirme gibi suçların, sadece bireysel değil toplumsal ve sistematik olduğu vurgulanarak, “Alevi kadını sadece bir birey değildir; kuşaktan kuşağa aktarılan inancın, kültürün, belleğin taşıyıcısıdır. Bu yüzden selefi cihadist çeteler onu yalnızca kadın kimliğiyle değil, bir halkın geleceği olarak hedef almaktadır. Kaçırılan, tecavüze uğrayan, kaybedilen her kadınla birlikte bir halkın dili, hafızası ve sürekliliği de parçalanmaktadır. Kadına yönelik şiddet, bu soykırımın merkezindedir” denildi.
ALEVİ ÖRGÜTLERİNDEN ÖZELEŞTİRİ
Sempozyumda yalnızca dış politik tehditler değil, Alevi kurumlarının mevcut yetersizlikleri de açıkça dile getirildi. Özellikle örgütsel dağınıklık, stratejik vizyon eksikliği ve akademik üretim kapasitesinin düşüklüğü eleştirilerek, şu ifadelere yer verildi:
“Alevi halkları tarih boyunca yüzlerce katliam, sürgün ve yok sayılma ile karşı karşıya kaldı. Buna rağmen hâlâ kendi kriz mekanizmalarını, araştırma kurumlarını, dış ilişkiler diplomatisini, bilgi üretim ve yaygınlaştırma araçlarını kurabilmiş değildir. Bu zaaf, yalnızca içe kapanmayı değil; başkalarının temsil etmesini, vesayet ilişkilerini ve edilgenliği normalleştirmiştir. Artık savunma refleksiyle değil, kurucu iradeyle hareket etme zamanıdır. Bugün Aleviler, sadece inanç toplumu olarak değil; siyasal özne, kültürel aktör ve uluslararası dayanışmanın parçası olabilecek bir öz iradeye kavuşmak zorundadır. Bu, yalnızca camiler karşısında cemevlerini meşrulaştırmak meselesi değildir. Bu, kendini yeniden inşa etme meselesidir. Alevi halkları, artık krizlere reaksiyon gösteren değil, süreçleri planlayan ve yöneten bir aktör haline gelmelidir.
ORTAK ÇATI ÇAĞRISI
“Son süreçteki gelişmeler bir kez daha göstermiştir ki, başta Arap Aleviler olmak üzere Türk ve Kürt Alevilerin hem kendi öz örgütlenmelerini güçlendirmeye hem de ortaklaşacakları bir çatı örgütlenmeye ihtiyaçları öncelikli durumdadır. Hatta bölgemizdeki ve dünya genelindeki gelişmeler sadece Türk-Kürt-Arap Alevileri arasında değil, dünyadaki tüm Alevi örgütleriyle ve diğer azınlık deneyimleri ile temasa geçebilecek, deneyim paylaşacak ve dayanışmayı büyütecek küresel ölçekte bir örgütlenmenin gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Çatı örgütlerinin oluşturulması ve küresel ölçekteki etkileşimler, bir yandan Alevi toplulukların yaşadıkları ülkelerde devletlerin ve siyasal iktidarların müdahaleleri ile birbirlerinden uzaklaşmalarının önüne set çekecek, diğer yandan politik ya da erkan farklılıklarından ötürü Alevi toplulukların birbirinin ötekisi olmasını engelleyerek “yol bir, sürek binbir” ilkemizi daha güçlü şekilde hayata geçirmemizi imkan verecektir
Yol bir, sürek binbirdir. Her sürek, bu halkın tarihine yazılmış bir şiirdir. Arap Aleviliği, Kürt Rêya Heq inancı, Türk Bektaşiliği ya da Ocaklı Alevilik birbirine rakip değil, birbirinin tamamlayıcısıdır. Bugün bu parçaların hepsi, bölünmüşlüğün değil, birleşmişliğin harcına dönüşmelidir. Aleviler arasında uluslararası ölçekte çalışan ortak bir çatı örgütü artık zaruret haline gelmiştir.
BARIŞ VURGUSU
Türkiye’de iktidar sahiplerinin “Terörsüz Türkiye”, Kürt siyasal hareketinin ise “Demokratik Toplum ve Barış Projesi” olarak adlandırdığı bir siyasal süreç deneyimlenmektedir. Sempozyumumuz yıllardır süren silah seslerinin susmasını ve bir kez daha barışa, Kürt sorunun demokratik yollarla çözülmesine imkan verilmesini bütün içtenliği ile selamlar. Bu sürecin egemen güçlerce iktidarlarının devamını sağlamak darlığıyla istismar edilmemesi için, başta Aleviler olmak üzere toplumun bütün dışlanmış, ötekileştirilmiş, ezilmiş kesimlerinin sürece dahil edilmesi belirleyici önemdedir.
Hiçbir Alevi topluluk tarihi boyunca intikam peşinde koşmamış ama kendi eksikliklerini Alevilere düşmanlık üzerinden telafi etmeye çalışan ve bunun için bildiği tek araç olan şiddete başvuran zalimlerin hedefi olmuştur. Bugün eğer Alevi toplulukların hafızası yas odaklı olarak görülüyorsa bu Alevilerin iflah olmaz travmalarından değil, Alevileri sürekli bir intikam nesnesine dönüştüren, kendini sürekli herkesten alacaklı sanan ve kendi dışındaki tüm dinsel yaklaşımları tekfir eden ortodoks-selefi dinsel yaklaşımlardan kaynaklanmaktadır.”
ZERKA ANA’NIN ÇAĞRISI
Bildiri, direnişin sembolü haline gelen ve HTŞ kuşatmasında yaşamını yitiren “Zerka Ana”nın sesiyle noktalandı.
“Zerka Ana, yalnızca bir kadının değil, bir halkın haykırışıdır. O, bizim çağımızın Fatımatüz-Zehra’sıdır. Bize cesareti, asaleti ve direnişi miras bırakmıştır. Onun mezarı başında ağlayan çocukların sesi, bizim utancımızdır. Eğer bugün bu sese kulak vermezsek, yarın çocuklarımıza suskunluğumuzun hesabını veremeyiz.”
İMZACILAR
Bildiriyi imzalayan kurumlar arasında şu kurumlar yer aldı:
• Alevi Bektaşi Federasyonu
• Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu
• Avrupa Arap Alevileri Federasyonu
• Pir Sultan Abdal Dernekleri
• Demokratik Alevi Dernekleri
• Arap Halkı Alevileri Dayanışma Derneği
• Samandağ Alevi Değerleri Koruma Derneği
• Ehlen Dergisi
• Samandağ Kalkındırma Derneği
• HDK
(HABER MERKEZİ)
Yoruma kapalı.