PİRHA- OHAL KHK’leriyle sivil ölüme mahkum edilenler yaşadıkları sorunları anlatmaya devam ediyor. Barış Akademisyeni Prof. Dr. Nursel Şahin, “Bizler akademinin biat etmeyen yanıyız. Akademik özgürlüklerin ve gerçeğin peşinde olmanın verdiği güçle hareket ediyorduk. Düşünceyi açıklama konusundaki anayasal özgürlüklerimizi kullandık” dedi.
Türkiye, 15 Temmuz ‘darbe girişimi’ sonrası ilan edilen OHAL ve Kanun Hükmünde Kararnamelerin (KHK) sonuçlarını yaşamaya devam ediyor.
15 Temmuz 2016’da yaşanan ‘darbe girişimi’ sonrası birçok kamu kurum ve kuruluşunda yürütülen çalışmalar kapsamında 139 bin 356 kamu çalışanı hakkında idari işlem yapılarak 104 bin 771 kamu çalışanı kesin olarak ihraç edildi. Resmi Gazete’de yayımlanmayan veya kurum internet sayfalarında duyurulmayan ihraçlar da olduğundan, toplam ihraç sayısının belirtilen rakamdan daha fazla olduğu kaydediliyor. KHK’lilerin mağduriyet listesi bilinenden çok daha uzun.
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Anestezi ve Reanimasyon bölümünde uzun yıllar öğretim üyesi olarak çalışan Prof. Dr. Nursel Şahin, 2016 yılında 677 Sayılı KHK ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Aynı zamanda Barış Akademisyeni olan Şahin, ihraç edildikten sonra yaşadığı süreci anlattı.
“CUMHURBAŞKANI TARAFINDAN HEDEF GÖSTERİLDİK”
KHK’ler ile müthiş bir insan hakları ihlali ve kıyımı yaşandığını söyleyen Şahin, “O dönem yaşanan çatışmalı ortam ve hak ihlallerine karşı sadece çeşitli WhatsApp gruplarından ya da kendi mail gruplarımızdan ya da sosyal medya hesaplarımızdan ses çıkardık. Dolayısıyla barış ortamına, ölümlerin durdurulmasına, bu insanlık dramına bir ses bir aracı olabilir miyiz diye ‘Bu suça ortak olmayacağız’ adlı bildiriyi imzaladık. İmzaladıktan bir süre sonra hala Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından hedef gösterildik. Arkasından ciddi bir cadı avı başladı. Bütün üniversitelerde toplam 1071 imzacıydık. İkinci imzacılarla çok daha sayımız artmıştı ama ikinci imzacılarla çok ilişkisi olmadı iktidarın.
Bu 1071 imzacıdan yaklaşık 500 kadarı üniversitelerden apar topar çeşitli KHK’ler ile uzaklaştırıldı. En dramatik olanını ise Kocaeli ve Düzce’de gördük. Meslektaşlarımız evlerinden ve okullardaki odalarından gözaltına alındı. Bununla topluma mesaj verilmeye çalışıldı” şeklinde konuştu.
“BİZLER AKADEMİNİN BİAT ETMEYEN YANIYDIK”
Dönemin rektörünün kendisi hakkında prosedür gereği Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) üzerinden soruşturma açtığını kaydeden Şahin, sözlerine şöyle devam etti:
“Bu soruşturmalarda neyle suçlandığımızı bile öğrenemeden YÖK, üniversiteden atılmamız konusunda görüş bildirildi. Ardından da KHK listelerine ismimiz eklendi. Üstelikte terör örgütleriyle irtibatlı diye bir kavramla FETÖ torbasına atıldığımızı gördük. Hiç hak etmediğinizi düşündük. Üzücü olan, yanı başımızdaki toplumun demokrasi ve barış taleplerine aracılık ettiğimiz için bunu yapmıştık ve ciddi şekilde ceza soruşturmaları açıldı bizlere. İstanbul’da ceza mahkemeleri kuruldu. Üniversiteden arkadaşlarımızdan çokta ses duymadık, destek almadık. Halbuki bizler akademinin biat etmeyen yanıyız. Akademik özgürlüklerin ve gerçeğin peşinde olmanın verdiği güçle hareket ediyorduk. Düşünceyi açıklama konusundaki anayasal özgürlüklerimizi kullandık.
Sadece üniversitelerden ayırmakla kalmadı bu durum bizi, öğrencilerimizden ve derslerimizden ayrıldık, aynı zamanda içinde bulunduğumuz çeşitli dergiler, çeşitli oluşumlardan ya da kongrelerdeki konuşmacılıklardan ve görevlerden bütünü ile uzaklaştırıldık. Üstelik pasaportlarımıza da el konulmuştu, yurtdışına çıkmamıza da engel olundu. Bu toplumda bir çeşit sivil ölüm olarak tanımlandı. Bizler belki şanslıydık ama pek çok genç akademisyen arkadaşımız vardı. Henüz doktorasını ya da mastırını tamamlamamış, hayatının başında olan. Tabii en trajik olanı Fatih Tıraş adlı arkadaşımızın intiharı oldu.”
“BAZI DOSTLARIMIZ BİZİ TELEFONLA ARAMAYA BİLE ÇEKİNDİ”
Akademisyenler olarak mesleklerini yapamaz hatta sigortalı bir işte çalışamaz hale geldiklerini ifade eden Şahin, “Dayanışmamız emek ve demokrasi güçleriyle oldu. Türk Tabipleri Birliği (TTB), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) gibi alanda örgütlü demokratik kitle örgütleri, sendikalar ve meslek odalarından çok ciddi dayanışmalar aldık. Bunlar hem bize örgütsel olarak verilen desteklerdi hem de ekonomik desteklerdi. Yurtdışından da aslında barış akademisyenlerinden bu bildiriye imza atanlarca, ciddi desteklerle karşılaşıldı. Yurt dışına çıkabilen arkadaşlarımız Avrupa’da çeşitli üniversitelerde bazı fonlardan yararlandılar ve kısa süreli de olsa kendilerine yer buldular. Bazı dostlarımız bizi telefonla aramaktan bile çekindiler ya da ziyaretten çekindiler. Bir arada görünmekten çekindiler. Çeşitli dayanışma örnekleri oluşturulmaya çalışıldı. Yurt dışından çok fazla sayıda bildiriyi imzalayan arkadaşımız vardı. Zaman zaman internet üzerinden çeşitli işler yapan arkadaşlarımıza destek olduk. Derslik ve kütüphane gibi çeşitli örnekler kuruldu ya da tarıma yönelen arkadaşlarımız oldu ama yine de barış akademisyenleri toplumdan beklediği desteği alamadı. Maddi ve manevi çok önemli kayıplarla karşılaştık” dedi.
“5 YILI GEÇTİ HALA HUKUKİ BİR SONUÇ ELDE EDEMEDİK”
KHK ile görevlerinden uzaklaştırılmalarına rağmen birçok alanda baskı ve mobbinge uğramaya devam ettiklerinin altını çizen Şahin şunları aktardı:
“Barış akademisyenleri içerisinde çok küçük azınlık dışında kimse sözlerinden geri dönmedi. Dik bir duruşu her zaman göstermeye çalıştık, halen de bunu gösteriyoruz. 5 buçuk yılı aşan bir zaman oldu. Bu dönemde İstanbul’da ağır ceza mahkemelerinde birçok arkadaşımız ve ben yargılandım. Hepimiz beraat ettik. Bu dönemde çeşitli hukuki yolları takip etmeye çalıştık. Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurular gibi çoğu yola başvurduk. Fakat bilindiği gibi KHK’ler sadece barış akademisyenleri için değildi. Aslında bu bir sürek avıydı. AİHM, Türkiye’de iç hukuk yolların tüketilmesi kararı verdi. Bu bizi derinden yaraladı. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti’nde iktidar bir komisyon oluşturdu. OHAL Komisyonu. Hiçbir hukuki dayanağı yok, çerçevesi yok, sizi kimin neyle değerlendirdiği hakkında hiçbir şey yok. Bizim bekletildiğimiz ve dolayısıyla bu sonucun hem bize hem de topluma bir bedel gibi gösterildiği bir süreç oluştu. Henüz yeni 5 yılın ardından bu komisyonun süresi bir yıl daha uzatıldı. Bu komisyon bizi reddetti. Şimdi idari mahkemelere başvuru yolu açıldı. Oraya başvurduk, bekliyoruz.”
“İNATLA HAKLARIMIZI ALMAK İÇİN MÜCADELE EDECEĞİZ”
Şahin son olarak şunları dile getirdi:
“Bu süreçte çok ciddi kayıplar yaşadık. Yıllar içeresinde biriktirdiğim hiçbir değeri şu anda sağlık hizmeti olarak sunamadığım bir konumdayım. Öğrencilerimden ve eğitim hayatından uzak kalışımızın, akademiden uzak kalışımızın, bunca zaman ürettiğimiz, üstüne koyduğumuz bu konumlardan uzak kalışımız bizde tabii ki derin yaralar bıraktı. Öğrenciliğimde 1402 ile atılan hocalarım için haykırmıştım. Üniversitelerden zaman zaman bu tür tasfiyeler ve muhaliflerin uzaklaştırılmaları oluyor. Bu mücadele bitmeyecek, sürecek. Biz de inatla haklarımızı almak için elimizden gelen her şeyi yapacağız.”
Cebrail ARSLAN/ANTALYA
İLGİLİ HABERLER
> ‘Çok acı çektim, olmayan suçun suçluluğunu hissettim’
> ‘Suçluysak neden yargılanmadık, suçsuzsak neden ihraç edildik?
> ‘Bir gün sabaha karşı evimizi bastılar, o zamana kadar geceleri uyuyamıyordum’
Yoruma kapalı.