PİRHA- Son süreçte yaşanan gazetecilere yönelik faşist saldırıları ve yangın bölgesinde eli silahlı grupların yol kesip, kimlik kontrolü yapmasını Meclis’te grubu bulunan CHP, HDP, İyi Parti’ye sorduk. Kaboğlu, Kerestecioğlu ve Gürsoy, tüm yaşananların devletin acziyetini gösterdiğini belirterek, hükümetin baskıcı tutumuna dikkat çektiler.
Türkiye’de gazetecilik yapmak ve muhalif görüş ifade etmek her geçen gün tehlikeli bir hal alıyor. Bunun yanı sıra ırkçılık körüklenerek şiddet olayları tırmandırılıyor.
Bu tür saldırıların son örneğini geçtiğimiz günlerde yaşadık. Konya’da yaşanan ırkçı katliamı protesto etmek isteyenleri haber yapan gazetecilere polislerle birlikte bir grup faşist saldırdı. Haber takibinde olan gazetecilerin bir kısmı darp edildi, bazıları ise gözaltına alındı.
Orman yangınlarının yaşandığı bölgede ise eli silahlı bir grubun yol kesip, kimlik kontrolü yaptığı görüldü. Kimlik kontrolünün ardından ‘Türk ve sünni’ olmayanlara, özelliklede Kürtlere yönelik saldırı ve linç girişimlerinde bulundukları basına yansıdı.
Yaşananları ve artan bu tür saldırıları muhalefet partilerine sorduk. Muhalefet bu tür saldırıların iktidarın medyaya yönelik sindirme politikası olduğunu belirterek, silahlı kişilerin kimlik kontrolü yapmasını ise yasa dışı olarak yorumladılar.
İşte CHP İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu, HDP İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu ve İYİ Parti’nin önceki dönem Genel İdare Kurulu (GİK) Üyesi Bülent Gürsoy’un değerlendirmeleri.
KABOĞLU: BU KİŞİLERİN KİMLİK KONTROLÜ YAPMASI YASA DIŞIDIR
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu: Bu konuya şunu dikkate alarak yaklaşmak gerekiyor. RTÜK’ün son yayınladığı bir genelge var. Orman yangınları hakkında haber yapma şekli üzerine. Bu genel anlamda tüm medyaya yönelik bir politika. Haberi düzgün ve gerçekçi yansıtmak isteyen, yansıtma çabası içerisinde olan bütün basın emekçilerine yönelik genel bir uygulama gibi görünüyor. Demokratik siyasetin daraltılması ile demokratik toplumun baskılanması şeklinde belirtebileceğimiz iki kavramdan hareketle oluşturulmak istenen bir süreç. Bu da şu amacı taşıyor; Siyasal iktidarı -daha doğrusu benim deyişimle Parti Başkanlığı yoluyla Devlet Başkanlığı- ve yürütmeyi eleştirecek, hatalarını ortaya koyabilecek, bunlar hakkında doğru ve gerçek haberi kamuoyuna yansıtabilecek basın kesimini baskılamak, mümkünse susturmak. Bu şekilde özetlenebilir. Bunun da uzun dönem amacı siyasal iktidarın el değiştirme yollarını mümkün olduğunca baskılamaktır.
Orman yangınlarının olduğu bölgede bu kişilerin kimlik kontrolü yapması ise bu tamamen anayasa dışı bir konudur. Anayasa gereği Cumhurbaşkanı doğal afet nedeniyle Olağanüstü Hal ilan edebilir. O zaman kimlik kontrolleri gibi önlemler düşünülebilir. Ama şimdi devletin yükümlülüklerinin artmaması için Olağanüstü Hal ilan etmeyip, anayasal yükümlülükleri hayata geçirmeden ancak Olağanüstü Hal de kullanılabilecek hak ve özgürlüklere ilişkin yetkilerin gündeme getirilmesi tamamen anayasa dışıdır. Bunu tartışmaya bile gerek yok. Bu yangına ilişkin haberler konusunda halkın bilgi alma hakkını kullanmasının önüne geçmektir.”
KERESTECİOĞLU: BASKI REJİMİNDE YAŞIYORUZ
Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu: Türkiye’de gerçekten uzun zamandır basın özgürlüğü diye bir şey kalmadı. Zaten artık yandaş medya demek bile yetmiyor, tamamen birlikte çalışıyorlar. Öyle bir medya var. Onun dışında da bütün gazetecilerin haber yapma hakkı, özgürce çalışabilme hakkı gasp edilmiş durumda. Ortada bir ırkçı saldırı varken ya da ne olursa olsun bunu protesto eden insanların protesto hakkı engellendiği gibi aynı şekilde bunu haber yapmak isteyen haberci ve gazeteci de engelleniyor. Gazeteci hayatın her alanında olan bir insandır. Onlar olmazsa birçok gerçeğe ulaşma imkanımız da olmuyor. Onlar darp edildiler ve engellendiler. Buna biz çok yerde rastlıyoruz. Ankara’da, İstanbul’da her yerde. 10 Ekim anmasında, Suruç Katliamı protestosunda… Bu katliamı yaşamış insanların yakınları pamuklara sarılması, korunması gerekirken bununla ilgili olaylar da onlara saldırı gerçekleşiyor. Bu iktidarın aslında gerçeği görmek istememesi, insanların gerçeğe ulaşmasını istememesinin sonucudur. Sonuçta bir baskı rejiminde yaşıyoruz ve bunun sonucunda da gazeteciler de saldırıya, baskıya maruz kalıyor. Hatta son zamanlarda sosyal medyayı kısıtlamaya gerekçe yaratmaya çalışıyorlar. Hepsi gerçeğe ulaşmayı engellemek için yapılıyor. Çünkü aslında gerçeğin insanlar tarafından apaçık bilindiğini de görüyorlar. İnsanların ne kadar İsyan halinde olduğunu görüyorlar.
“DÜŞMANLIK ORTAMI YARATILIYOR”
Bugün yangınlarda da bunu görüyoruz. Resmen yangınlar bir türlü söndürülmüyor ya da daha öncesinde yanmış yerler imarı açılabiliyor. İki gün içerisinde buraların yapılaşmasına izin veren yasayı onaylıyor Cumhurbaşkanı. TOKİ çıkıyor utanmadan 20 yıl borçlandırarak ev satmaya çalışıyor vatandaşlara ve ‘bakın ne kadar güzel evler’ diyebiliyor. Tüm bunlar aslında ar, haya, utanma duygusunun da tamamen ortadan kalktığını gösteriyor. Böyle bir ortamda tabii yapılmak istenen şeylerden biri de ırkçılığı körüklemek. Yani bu sadece Kürtlere karşı da olmuyor. Onun dışında bu ormanları yakan Afganmış, Suriyeliymiş falan gibi söylemler dönüyor. Yani her türlü ırkçılık örgütleniyor. Bir düşmanlık ortamı yaratarak, kaos yaratmak ve insanları birbirine daha fazla düşman etmek istiyorlar. Evet eli silahlı kişilerin görüntüleri geziyor sosyal medyada. Ama ben şu tür videoları da görüyorum aynı zamanda. Çok iyilik ile dolu, dayanışma ile dolu videolar görüyorum. Kimsenin bu oyunlara gelmeyeceğine de inanıyorum. Bu yaşananlar ayrıca iktidarın aslında baş aşağı gittiğinin bir delaletidir.”
GÜRSOY: İKTİDAR GÖBBELS TAKTİKLERİ UYGULUYOR
İYİ Parti’nin önceki dönem Genel İdare Kurulu (GİK) Üyesi Bülent Gürsoy: Herhangi bir olayda, hangi olay olursa olsun fark etmiyor gazeteci arkadaşlarımızın her zaman yanındayız ve özgürlüklerinin de arkasındayız. Gazetecilerin şiddete maruz kalmasını asla kabul etmeyiz. Bu iktidar medyanın tamamını ele geçirme gayreti içerisinde olan bir iktidar. Her zaman siyasetçilerin bahsettiği bu Nazi Almanya’sında ki Göbbels’in taktiklerini uygulamak isteyen bir iktidar var. Bunu da tüm medyayı ele geçirdiğinde yapabileceğini düşünüyor. Çoğunluğunu da ele geçirdi zaten. Geri kalan da özgür olmaya çalışan medyayı da baskı altına alarak sindirmeye çalışıyor. Yani itiraz gelmeyecek, muhalefet olmayacak bütün aykırı sesleri kısacak bir ortam oluşturmaya çalışıyor. Kendi düzenlerini de böyle koruyabileceklerini düşünüyor. Bu nedenledir bütün bu baskılar. Yangınla ilgili RTÜK genelge gönderiyor. Şöyle düşünüyorlar sanırım: Bu yangınlar verilince devlet aciz gözüküyor. Bu haberleri yapanlar devleti aciz gösteriyor diyor. Devleti aciz gösteren bu haberleri yapanlar değil. Devleti aciz duruma düşürenlerdir. Maalesef ortada bir devlet yok şu an. Bu son yangınlar onu gösterdi. Bunun da görülmesini, fark edilmesini istemiyorlar. O yüzden de bütün medya kuruluşlarına diyorlar ki, bu haberleri yapmayın ki devletimiz aciz durumda görülmesin. İşin özü bu.
“SİLAHLI KİŞİLERİN KİMLİK KONTROLÜ YAPMASI DEVLETİN ACZİYETİNİ GÖSTERİR”
Orman yangınlarının olduğu bölgede silahlı kişiler kimlik kontrolü yapıyor bu da devletin acziyetini gösterir. Yani eli silahlı adamlara mı kaldı bölgeyi kontrol etmek? Bölgede güvenliği sağlamak ya da bir şeyleri bulmak, araştırmak? Neyse devletin kuruluşları var, bunlarla ilgili bir yapılması gereken bir şey varsa devlet yapar bunu ama ne kadar acizler ki eli silahlı birtakım adamlar kendiliklerinden ortaya çıkıp, suçlu suçsuz demeden insanları linç etmeye kalkıyorlar. Geçenlerde iki kişiyi linç ettiler. Daha sonra bu kişiler İçişleri Bakanlığı önünde ağırlanarak karşılandılar. Bunlar yanlış şeyler. Çünkü devlet ortalığı böyle boş bırakmaz.
“İNSANLARI BİR BİRİNE DÜŞÜRMEK TÜRKİYE AÇISINDAN BÜYÜK TEHLİKEDİR”
Bir de Afganlar yaptı, Kürtler yaptı gibi söylemler dolaşıyor. Sosyal medyada birtakım videolar, bilgiler dolaşıyor ve onların sahte olduğu, doğru olmadığı ortaya çıkıyor. Doğru ya da değil bunu bilemeyiz. Ama bu tür şeyleri ortaya koymak toplumu parçalamak anlamına gelir ve çok ciddi sıkıntılar yaratır. Sonuçta oraya gidiyor. Bizim Türk, Kürt, Çerkez fark etmez başka etnik kökenden insanlarımız da var. Bu tür şeylerle insanları birbirine düşürmek Türkiye açısından çok büyük tehlikedir. Büyük bir yanlıştır. Bölünmeyelim diye uğraşırken bölünmeye götürür bizi. Devletin bunları önlemesi gerekiyor. Tam tersine orman yangınları ile ilgili de şunlar yaptı, bunlar yaptı deniyor. Ama benim şahsi görüşüm böyle olmadığı noktasında. Çünkü iklim değişiyor ve havalar çok sıcak. Dolayısıyla ormanların yanmasını gerektirecek durumlar ortaya çıkabiliyor. İnsanların kullanımından kaynaklı da yangınlar çıkıyor. Dünyanın her yerinde çıkıyor. O yaktı, bu yaktı, şu yaktı demeye gerek yok. Eğer böyle bir şey varsa devlet kim yaptıysa onu bulur ve gereken cezayı verir. Ama bunlar yokken işi buralara götürmek, insanları birbirine düşürmektir. Böyle bir şey iç savaşa kadar götürebilecek bir sonuç getirir ki bu hiç iyi olmaz.”
Melis CİDDİOĞLU/ANKARA
Yoruma kapalı.