PİRHA- Alevilikte kadının yerini anlatan Alevi aktivist/gazeteci Çilem Küçükkeleş, Türkiye’nin 1 Temmuz’da Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle İstanbul Sözleşmesi’nden resmen çekiliyor olmasını eleştirdi. Küçükkeleş, “Erilleşme ve doğadan kopuş asimilasyonun en büyük göstergesidir. Bununla beraber erkanlarda can olmak yerine kadın erkek ayrı durmaya, eşiktekinden beşiktekine bir olmak yerine ayrışmaya başladık. İçinde bulunduğumuz toplumlara benzedik” dedi.
Türkiye bugün itibariyle imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi’nden resmi olarak çekildi. Alevi aktivist/gazeteci Çilem Küçükkeleş, Alevilik inancında kadının yerini anlatarak Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden resmen çekiliyor olmasını eleştirdi.
“ERİLLEŞME VE DOĞADAN KOPUŞ ASİMİLASYONUN EN BÜYÜK GÖSTERGESİDİR”
Alevilik inancında kadının yerini sorduğumuz Küçükkeleş şunları dile getirdi:
“Alevilikte kadının yeri biz Alevi kadınlara en çok sorulan soru maalesef. Çünkü cümle canı bir gören inancımıza rağmen kadın ve doğadaki tüm diğer canlılar uzundur görünmez oldular. İçeride ve dışarıda yürütülen asimilasyonun en büyük ve en gözle görülür olduğu yer kurumlarımız ve erkanlarımızdır. Erilleşme ve doğadan kopuş asimilasyonun en büyük göstergesidir. Dünyayı dergâh bilen biz Aleviler ziyaretlerimizden kopup, doğaya hükmetmeye, inancımızı beton duvarlar altında yürütmeye başladık. Bununla beraber erkanlarda can olmak yerine kadın erkek ayrı durmaya eşiktekinden beşiktekine bir olmak yerine ayrışmaya başladık. Elbette ki komşu olduğumuz inançlardan etkilenebiliriz onlar da bizden etkileniyorlar ancak özde bir etkileşim olunca inancın temel direkleri de sarsılıyor. Bugün biz Aleviliği yaşıyor olsa idik siz zaten böyle bir soruyu sorma ihtiyacı duymayacaktınız. Havada ki kuş da, yerdeki karınca da kadın da, erkek de hep birlikte bu yolun talibi olarak hizmete devam edecektik.”
“BİZ DE İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ TOPLUMLARA BENZEDİK”
Alevilik inancında kadına nasıl bakıldığından bahseden Küçükkeleş sözlerine şu şekilde devam etti:
“Alevilik cümle cana bir bakıyor aslında. Aleviliğin birlik çağrısı aslında insanlığın en büyük çağrısıdır. Bugün yaşadığımız kaosun en büyük sebebi bozulan birliktir. İnsanlık önce doğaya sonra kadına hükmetmeye çalıştığından beri rahat yüzü görmedi bu nedenle birliği sağlamadan dünyanın direği doğrulmaz. Aleviliğin bu bozulan birliğe direndiği en güçlü noktalar kadın ve doğa idi. Aleviliğin kendini erkeğe teslim etmemesi, diğer inançlarda ki gibi inancın yürütülmesini erkeklere bırakmaması kadın erkek birlikte erkan yürütmesi en çok bedel ödediği ve ötekileştirildiği noktalar oldu. En çok saldırıya kadınları üzerinden uğradı. Ama ötekileştirilmeye çalışılan kadınlarına en güzel deyişleri de Alevi toplumu yazdı. Ana Fatma bildiği kadınlarını deyişlerinde Güneş’le Ay’la tarif etti. Ama bugün hala öyle midir dersek hepimizin bildiği cevabı ben de söyleyeyim maalesef değil. Çünkü biz de içinde bulunduğumuz toplumlara benzedik. Benzediğimizi de hiç kabul etmeyip kadınlarımızın özgür olduğunu iddia ettik. Aslında gerçek olmayan bu iddiamız çözüm yolumuzu da set ördü. Yaşayamadığımız inancımız varmış gibi davranmak, Aleviliği yaşamak yerine hikaye gibi anlatmak devletten daha büyük asimilasyonu kendi kendimize yapmamıza yol açtı. Sembollerimize sonuna kadar sahip çıkarken o sembollerin nasıl oluştuğunu unuttuk. Oysa Alevilik hakikattir hakikat yoksa Alevilikte yoktur.
“KADINLARA ARTIK SİZİ KORUMAYACAĞIZ, SİZE YÖNELİK ŞİDDETİ ÖNLEMEYECEĞİZ DİYORLAR”
Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle bugün itibariyle imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi’nden resmen çekiliyor olmasını eleştiren Küçükkeleş, “Elbette ki bu doğru bir karar değil. Türkiye Kadın Hareketinin uzun yıllardır verdiği değerli mücadelenin kazanımlarından biri olan İstanbul Sözleşmesi bir kararname ile fes edilmeye çalışılıyor. Aslında kadınlara artık sizi korumayacağız size yönelik şiddeti önlemeyeceğiz diyorlar. Bir süredir besleme medyada yürütülen ailenin bekası kavramı kurulmak istenen teklik rejiminin prototipi gibi. Evdeki reise itaati en büyük reise itaatin garantisi gören tekçi rejim ülkenin bekası adı altında kendi bekasını ailenin bekası adı altında baskıcı rejimini inşa etmeye çalışıyor. Kadının beyan etmediği, suç mahaline dönüşen evlerin içinde çıkamadığı bir sistem yaratmak isteyenler İstanbul Sözleşmesine saldırıyor” dedi.
Küçükkeleş şöyle devam etti:
“Elbette ki sözleşmenin feshi yasal olarak kadınların kazanımlarını ciddi etkileyecek ancak toplumsal kazanımlarını etkileyemeyecek. Türkiye kadın hareketi şiddeti de, tacizi de, tecavüzü de çocuk yaşta evliği de toplumun büyük bir kesiminin vicdanında mahkûm etti. Kadın hareketini marjinalleştirmeye çalışan erkek-devlet sistemi toplumun büyük bir kesimi açısından marjinal bulunmaya başlandı. Mücadele her zaman sonuç almıştır almaya da devam edecektir. Türkiye kadın hareketi bu topraklarda tüm zor uygulamalarına rağmen sokakta kalabilmiş ve sözünü söylemiş bir harekettir. Tüm kazanımlarımızdan vazgeçmediğimiz gibi İstanbul Sözleşmesinden de vazgeçmeyeceğiz. En büyük sözleşme toplumla yapılandır kadın hareketi de bunu büyük oranda başardı başarmaya da devam edecektir.”
Melis CİDDİOĞLU/ANKARA
Yoruma kapalı.