Alevi Haber Ajansi

‘Alevileri içeriden kuşatan Şiileştirmeye karşı farkındalık seferberliği başlatılmalı’

PİRHA- ‘Makbul Alevilik’ kitabının yazarı Özcan Öğüt, Alevilerin şiileştirilmesini yazdı. Öğüt, “Alevi postuna bürünen Şia’nın içeriden kuşatan asimilasyonu, molla zihniyetli sözde dedeleri truva atı olarak kullanarak en sinsi şekilde ilerlemektedir” dedi. Öğüt, Alevi toplumunu tamamen abluka altına alan ve uzun vadede inancın eksenini kaydıracak bir minvalde ilerleyen Şii tuzaklarının inanç kırımından kurtulabilmek için, ‘gerçeğe Hü’ diyen bir toplumsal farkındalık seferberliğinin başlatılması gerektiğine işaret etti.  
Alevi asimilasyonuyla ilgili araştırmalarıyla bilinen “Makbul Alevilik” kitabının yazarı Özcan Öğüt, Şiilerin Alevi asimilasyonuna dair kısa bir süre sonra yayınlanacak olan çalışmasının özetini ilk olarak Pir Haber ajansıyla paylaştı.
Son zamanlarda artış gösteren Alevilerin Şiileştirilme çabalarına dikkat çeken Öğüt, Alevi kamuoyuna ve kurumlarına Alevi inancını özgün yapısından kopartıp kendine benzeştirerek eritmeye çalışan Şii kuşatmasına karşı acilen bir toplumsal farkındalık seferberliği başlatılması gerektiğini vurguladı.

Öğüt,”Alevi kurumları; Alevileri içeriden kuşatan Şiacı müdahalelere müsait bir zemin yaratılmaması ve Aleviler içerisinde daha fazla yayılmalarına fırsat vermemek için en az Alevi kimliğinin hak mücadelesi kadar önemli Şiacı asimilasyona karşı bir çalışma ve örgütlenme planı yürütüp, Şia’nın sızdığı tüm boşluklar itinayla doldurmalıdırlar” ifadelerini kullandı.

“İRAN, İSLAM DEVRİMİNDEN SONRA ALEVİLER ÜZERİNDE YOĞUNLAŞTI”
Yazar Özcan Öğüt Alevilerin Şiileştirilme çabalarına ilişkin ‘Alevileri içeriden kuşatan Şiileşme’ başlığıyla kaleme aldığı yazıda şunları ifade etti:

“Alevilik Avusturya’da müstakil bir inanç olarak kabul görülürken, bir anda Alevi postundaki Şiacılar tarafından “İslam Yasası” kapsamına aldırılarak özgün kimliğinden koparıp, baskın ve egemen bir mecranın çatısı altına sığdırma çabaları Alevi kamuoyunda ciddi tartışmalara neden oldu. Bu tartışmanın temelindeki gizli öznelerden birisi Türkiye’deki Türk-İslamcı egemen mekanizmalar olduğu kadar, İran’ın da arka planda önemli bir rol üstlendiğini söylemek mümkündür. Öyle ki; Şah Abbas döneminden itibaren Osmanlı’dan farksız kanlı bir Kızılbaş (Yarsan-Ehli Hak-Alevi) geçmişine sahip İran 1979’da İslam devrimini gerçekleştirmesinin ardından Şiiliği ihraç edeceği ve Ortadoğu’daki nüfuz alanını genişletecek potansiyel bir topluluk olarak gördükleri Aleviler üzerine yoğunlaşmıştır.

“İRAN ALEVİLERİ STRATEJİK UNSUR OLARAK GÖRDÜ”

İran’ın bu anlamda çalışmalarının ilk ürünü olarak öncelikle Şia’nın önde gelen isimlerinin eserleri Tahran’da Türkiye Türkçesine çevrilip yayınlanmaya başlamıştır. Hedef kitle Anadolu Alevileri olmasına karşın Şii-İslamcı rejimin bu eserleri o dönem Alevilerde beklenen karşılığı bulamazken, Sünniler arasında daha fazla rağbet görmüştür. Aleviler, gerici şeriat rejimleriyle özdeşleştirdikleri İran rejimine, her zaman Türkiye’deki İslamcılardan çok daha fazla mesafeli durmuşlardır.

“ÇORUM’DA VE BAZI ŞEHİRLERDE SÖZDE ALEVİ CAMİLERİ”   

Bu iki farklı inancın, Ehlibeyt sevgisi ve On iki imamlara itikadi bağlılıkları dışında, ne teolojik, ne de pratik anlamda hiçbir ortak noktaları olmamasına rağmen, İran Ortadoğu’daki güçlü Sünni blokuna karşın Alevileri bölgedeki etki alanını genişletecek stratejik bir unsur olarak görmüştür. İran’da din eğitimi almaları için bağlantı kurdukları ve potansiyel gördükleri bazı Alevi öğrencilere burs vermiştir. Buralarda burs alan Alevi çocuklarının bazılarına Aleviliğin özünün Şiilik olduğuna inandırıp misyonerliğini yapacak kıvama geldiklerinde Türkiye’ye dönüp Çorum’da olduğu gibi bazı şehirlerde sözde Alevi camileri açtırılmıştır.

“YÜZLERCE ALEVİ DEDESİ ŞİANIN KUTSAL MEKANLARINA GÖNDERİLDİ”

2000’li yıllardan itibaren ise bazı Alevi dernek ve vakıflarıyla bağlantılar kurulup buralardan bazı Alevi dedelerini, yazarlarını ve kurum temsilcilerini İran’a davet ederek, orada Devrim muhafızlarından İran Şiilerinin dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’e kadar Şia’nın çekirdek kadrosuyla çeşitli temaslarda bulunulması sağlanmıştır. Bu ziyaretlerin devamında yüzlerce Alevi dedesi ve cemevlerinde Alevi yol hizmeti yürüten kişiler, İran ve Irak’taki Şia’nın kutsal mekânlarına gönderilmişlerdir. Bu ziyaretler esnasında dönme potansiyeli gösterenlerin bir kısmı da İran’ın Kum şehrinde Şia öğretileri doğrultusunda yetiştirilip dönüştürülerek, Şia’nın misyonerlik faaliyetlerinin tebliği için Türkiye’ye gönderilmiştir.

“ŞİA’NIN TEBLİĞ FAALİYETLERİ CEMEVLERİNDE YÜRÜTÜLÜYOR”

Alevilik adı altında gerçekleştirilen Şia’nın tebliğ faaliyetleri ekseriyetle cemevlerinde ve Alevilerin sosyalleşme mekânlarında aktif bir şekilde yürütülmüştür. İlk grup Şiacı misyonerlere kıyasla Alevi-Bektaşiliğin tüm özgün değerlerini reddedip direkt cami açmadan ziyade, cemevi veya dergah içerisinde dönüştürme çabalarından ötürü sinsice bir şekilde ilerleyerek cemevi topluluğunu içeriden ele geçirerek önceki örneklerden daha başarılı sonuçlar elde etmişlerdir. Bu ikinci grup Şiacılar (ilk grubun aksine Bektaşiliği dışlamadan) salt içini boşaltarak çeşitli Alevi değer ve ritüelleri Şiilikle harmanlayarak bir asimilasyon çalışması yürütmektedirler.

TEKİRDAĞ ÇERKEZKÖY’DE DOLAYLI ŞİACI MİSYONERLER

Son yıllarda Türkiye’de ve Avrupa’daki Alevi asimilasyonu çalışmalarında ivme kazanan en önemli unsur; (Avusturya’daki İslam Yasası kapsamına Aleviliği de sokmaya çalışan) “ikrarın özüne dönüş” sloganı ve propagandası üzerinde belirtildiği gibi döndükleri şeyin “Alevi İslam Topluluğu” adıyla faaliyetlerini yürüten dolaylı Şiacı misyonerler. Proto-Şia versiyonları olan bu güruh Şia’lığa geçiş öncesindeki ara formu oluşturan bir nitelik taşımaktadır. Tekirdağ Çerkezköy’de örgütlenip Aleviliğin aslında Şiilik olduğunu iddia ederek, artık alenen İran’dan gelen talimatlarla hareket ettiklerini saklamayan Şii dönüşümünü tamamlayan bunların maskesiz bir ileri modeli olan özde Molla sözde Alevi Dedelerinin ve müritleşen taliplerin de çıkış noktası bu şekilde başlamıştır.

“ALEVİLİĞİ ANLAMAK İNSANI ANLAMAKTIR” 

Alevilik, hiçbir şer’i egemen inancın çatısına veya ulemasının lütfuna ihtiyacı olmayan, her ne ararsanız kendinizde bulabileceğiniz kadim bir felsefeye sahiptir. Aleviliği anlamak insanı anlamaktır. Ki Alevilikte “insan” sadece Kul’a indirgenebilecek bir varlık değildir. Aleviliğin özgün kimlik mücadelesini veren Alevilerin itikadındaki Alevilik; vahdet-i vücudun (varlığın birliğinin – Enel Hak) kabulüne dayalı bir hak ve hakikat anlayışı etrafında çok net bir inanç sistemi içerisinde olmasından ötürü (Şiiliğin ve Sünniliğin İslamcı misyonerlerinin ithamlarının aksine) ateizmle bağdaşmaz. Fakat Aleviliğin 4 kapı 40 makamı, ibadet mekânları, cem, semah, ikrar, Hızır orucu, erkek dişi sorulmayan can cana felsefesi, kadına bakış açısı, çok eşliliğin düşkünlük sebebi sayılması, inancın batın ve ezoterik yapısı bağlamında baktığınızda (Şii ve Sünni) geleneksel İslam’la da uzaktan yakından herhangi bir alakası yoktur.

“İSLAMİ KALIPLARA HAPSETMEK ALEVİLİĞİN ÖZGÜN VARLIĞINI YOK EDER”  

Alevilerin İslam’ın salt batın yönüyle ilişkisi, inancı özgün yapısından kopartacak tuzaklara düşürmek açısından kendilerine benzetmek isteyen şer’i odaklar tarafından sıklıkla kullanılmıştır. Nitekim “İslam’ın özü sizsiniz” gibi varsayımların etkisiyle zahiri boyuta odaklanan Aleviler inancın özgün yapısından hızla uzaklaşmışlardır. Aleviliği, Alevilik yapan ve semavi dinlerden farklılaştıran tüm felsefi, tarihsel ve kültürel birikimlerini bir kenara bırakıp salt İslam’ın hilâfet ve imamet mücadelesi ekseninde tanımlayıp, belirli geleneksel İslami kalıplara hapsetmek, Aleviliğin tüm özgün varlığını yok etmekle eşdeğerdir.

“HACI DEDELER, ALEVİ KIRIMINA KATKI SUNUYOR”

Bunun için kullanılan mollacı ya da Hacı Dedelerin yanı sıra, bazı kurumlar ve topluluklar da; “İslami din hizmetleri” ve “Ali İslam Topluluğu” gibi çeşitli İslamcı yapılanmalara giderek, kendine yabancılaştırarak vuku bulan bu Alevi inanç kırımına dolaylı olarak katkı sunmaktalardır. Alevilerde bu anlamda yeteri kadar farkındalık sağlanamamasından ötürü İslamcıların kullandıkları “kutsal zokalar” toplumda halen çok işlevsel durumdadır. Alevi toplumunu içeriden tamamen abluka altına alan ve uzun vadede inancın eksenini kaydıracak bir minvalde ilerleyen bu tuzakların inanç kırımından kurtulabilmek için, Alevi kisvesine bürünen her türlü gerici saldırıya karşı “Gerçeğe Hü” diyen bir toplumsal farkındalık seferberliği başlatılmalıdır.

“EN BÜYÜK İNANÇ KIRIM TEHLİKESİ ALEVİLERİ İÇERİDEN KUŞATAN ŞİİLEŞMEDİR”

Günümüzde boyutu ve kapsam alanı her geçen gün genişleyen en büyük inanç kırım tehlikesi Alevileri içeriden kuşatan Şiileşmedir. Aleviliğe 16. yüzyıldan itibaren giren ve geleneksel İslam’ın aksine tamamen farklı bir batıni boyutta algılanan bazı İslami unsurlar kullanılarak, Alevilik ile Şia arasındaki derin farkların giderek kapanma ve benzeştirilerek yok edilme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Oysa Şiilikle Alevilik arasındaki farklar, Sünnilikle Alevilik arasındaki farklardan az değildir. Bu anlamda camide ibadet, ibadette imamların cemaate öncülük etmesi, ibadetin namaz (rüku ve secde) şeklinde gerçekleşmesi, ezanla ibadete çağrı, harem selamlık ayrımı, muta nikahı, çok eşlilik, kadınların örtünme zorunluluğu ve kadına bakış açısı gibi temel konular başta olmak üzere, Alevilikle hemen hemen hiçbir ortak noktası bulunmayan geleneksel Ortodoks İslam’ın kalıpları içerisindeki Şiiliği, Aleviliğin özü olarak pazarlamak için son zamanlarda çok yoğun bir çaba sarf edilmektedir. Bu çabalar ilk grup Şiacılarda (1970’lerden 2000’li yıllara kadar) direkt olarak yapılmaya çalışırken, ikinci grup Şiacılar da ise Aleviliğin bazı özgün değerlerinin içi boşaltılıp içeriye sızarak (inancı içten fethedip) gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır.

“ALİ’SİZ ALEVİLİK SÖYLEMİ ŞİACILARIN YAYGARASI”

Bu anlamda Aleviliğin özgün kimlik mücadelesini yapanları öcüleştirici “Ali’siz Alevilik” söylemi, Şiacıların Alevi toplumunu kendi etrafında toplamak için kullandığı en işlevsel yaygaralarından birisidir. Oysa Alevilikteki Ali’ye inancın yeri, başlangıcı ve konumlandırmasıyla, Şiilerin ve Sünnilerin anladığı “Hz. Ali sevgisi ve onun gibi yaşamak” meselesinin birbiriyle örtüşen en ufak bir yanı bile yoktur. Alevilikteki Ali kültü, tamamıyla bambaşka bir mahiyet arz etmektedir. Bu nedenle Şiacıların (Aleviliği Alevilik yapan Hak ve Hakikatten uzak) İslamcı Alevilik tezleri hiçbir gerçeklik temeline oturmadığı gibi, Aleviliğin bütünsel hümanist yaşam felsefesini dar çatıların altına zoraki sığdırma çabalarıyla Şiiliğe uydurulmaya uğraşılmaktadır.

“ŞİA ASİMİLASYONU EN SİNSİ ŞEKİLDE İLERLİYOR”

Şii dergahlarını/mescitlerini Alevi cemevi diye, içindeki tepeden tırnağa mollalaşan zaatları da “Seyyid” namlı Alevi Dedesi diye göstermeye çalışan Şiacı ekol birçok kaynaktan birden beslenerek Alevilerin tüm sosyal alanlarında zuhur etmektedir. Alevilerin Ehlibeyt sevgisini dönüştürücü bir zaaf olarak kullanmaya çalışarak Alevileri içeriden kuşatan Şia asimilasyonu, direkt mabedin içerisinde (içindeki inanç yürütücüleri dahil) dönüştürülerek en sinsi şekilde ilerlemektedir. Bunlara meyledip tehlikenin farkında olmadan oyunlarına kapılan canlar, Ehlibeyte itikat sanarak çekildikleri girdabın sonunda varacakları yerin; hümanist Alevi felsefesiyle taban tabana zıt bir gerici Şia bataklığı olacağının farkında olmalıdırlar.

“ŞİANIN SIZDIĞI TÜM BOŞLUKLAR İTİNAYLA DOLDURULMALI”  

Alevi postuna bürünen Şia’nın içeriden kuşatan asimilasyonu, molla zihniyetli sözde dedeleri truva atı olarak kullanarak en sinsi şekilde ilerlemektedir. Bu anlamda Alevileri içeriden kuşatmasıyla şimdiye kadar dayatılan asimilasyon stratejilerinden çok daha farklı ve tehlikeli bir niteliğe sahiptir. Bugüne kadar direkt cemevi topluluğu içerisinde asimile ettikleri on binlerce örnek mevcuttur. Şia’nın bu direkt ve dolaylı asimilasyon çabaları kesinlikle ciddiye alınıp mücadele edebilmek için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Asimilasyonu direkt mabedin içerisinde başlatmalarından ötürü ortada suistimal ettikleri ciddi bir boşluk var demektir. Aleviliğin özgün kimlik mücadelesini yapan hak temelli Alevi kurumları; Alevileri içeriden kuşatan Şiacı müdahalelere müsait bir zemin yaratılmaması ve Aleviler içerisinde daha fazla yayılmalarına fırsat vermemek için en az Alevi kimliğinin hak mücadelesi kadar önemli Şiacı asimilasyona karşı bir çalışma ve örgütlenme planı yürütüp, Şia’nın sızdığı tüm boşluklar itinayla doldurulmalıdır.

PİRHA/İSTANBUL

Bunları da beğenebilirsin
2 Yorumlar
  1. Erenler Sadık diyor

    Tüm gerçekler açık açık yazılmış. Aleviliğe görünür bir tehlike giderek yaklaşıyor.Bizim halkîmız okumadığından, ancak duydukları ile yetiniyor. Olmadan, araştırmadan asıl gerçeklerin ne olduğu bilinemez. Öncelikli olarak Aleviliğin İslam öncesine yaşadığı, Konar- geçer olarak Anadolu toprakların da yaşamaya başlandıklarında ne İslamiyeti ne de Şiiliği biliyor değillerdi. Hace Bektaş Veli’nin Îslami rituelleri reddedip başlattığı Cem Ayinlerinde 12 İmamların bilinmiyor olması. 16. Yüzyılda Şah İsmail’in Anadolu halkını yanına çekmek için Buyruk kitabını çoğaltarak dağıtır Kızılbaşların 12 İmamlar ile tanışmasını sağlaması, 2. Bayezıt’ Balım Sultan’ı Postnişin olarak Hace Bektaş postuna oturtulup Cemlerde 12 İmamların adlarının geçtiği Duazıimamları ve nefesleri koyması. Yavuz’un kıyıma başlaması sonucu Takiyye yapılması ve günümüzde bu takiyyenin gerçekmiş gibi kabul görmesi deyip keseyim burda. Şu anda yazmakta olduğum araştırma kitabımda daha açıklayı bilgiler vermeye çalışıyorum.

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak