PİRHA- Uzun yıllardır Antalya’da Alevi toplumuna hizmet ederek bağlama eğitimi veren ve zakirlik yapan Fahrettin Aksünger cemler ile birlikte zakirliğin de daraltıldığını belirtti. Aksüngen, “Cemleri o kadar daralttık ki üç nefes ve bir semah ile bitiriyoruz.Eğer Alevi kurumlarının Alevilik diye bir dertleri varsa zakirleri her koşulda sahip çıkmak zorundalar” dedi.
Bağlama eğitim veren ve zakirlik Fahrettin Aksünger, bütün yörelerin semahının kendi özgünlüğünde görülmesi gerektiğini söyledi ve cemin büyük bölümünün yürütüldüğü zakirlik hizmetinin doğru yürütülmesi için çağrıda bulundu.
“ALEVİLİK DEVLET ELİ İLE ASİMİLE EDİLİYOR”
Varolan süreçte Alevi toplumunun devlet eli ile asimile edilmeye çalışıldığını belirten Aksünger şöyle konuştu:
“87 yılından bu yana Antalya’dayım ve Alevi toplumuna dair yapılan ilk etkinliklerin içinde yer alabilme şansını yakaladım. İlk semah ekibi, saz kursu, cem çalışması, konser ve panellerde emeğimiz oldu. Çağdaş, demokratik ve laik biri insanlığın yaratılmasında Hacı Bektaş-ı Veli’nin ”İlimden gidilmeyen yonun sonu karanlıktır”ilkesinin doğruluğuna uyarak onlarca öğrenci yetiştirdim. Şu anda da Elmalı Tekke Abdal Musa Dergahı’nda gençler yetiştiriyorum. İçlerinde Alevi ana-babadan olmayan ama Alevi gibi yaşayan canlar var. İki noktada çok ciddi asimilasyon var. İlki devletin binlerce yıllık tarihsel süreç içerisindeki Anadolu Aleviliğinin kendi özgünlüğüne dair asimilasyonu, diğeri ise kaba olacak ama kiraladığı dedeler üzerinden gençler camilere ve medreseler çekilmeye başlanması var.”
“ZAKİRİN NEFESLERDEKİ DERİNLİĞİ, EDEBİYATI VE TASAVVUFU BİLMESİ LAZIM”
Cemin büyük bölümünün zakirin okuduğu nefesler üzerinden gittiğine değinen Aksünger nefeslerdeki derinliğe ulaşmadan zakir olunamayacağının altını çizdi.
Aksünger sözlerine şöyle devam etti:
“86 yılında köyden yeni gelmiştim ve Halkevlerine gidiyordum. Bir biçimde orada işin inanç boyutu çok aksaktı. Burada dernek kurulduğunda semahın daha doğru bir Alevi örgütlülüğü içerisinde olması gerektiğine inandık. O zaman daha fazla bir duygusallığımız vardı. Çok imkanımız yoktu, dar alanlarda semah dönerdik. Belki aç karna eve giderdik ama huzurluyduk. Bugün ise ortamlarımız, teknolojik iletişim çok gelişti ama biz o duyguyu yitirdik. 12 hizmetten biri olan zakirlik hizmetinde 2 nefes söyleyerek zakir olunmuyor. Öyle olursa Şah Hatayi’yi, Pir Sultan’ı, Ulu Ozanlar’ı nereye koyacağız? Onların bu değerlerini çok aşağıya çekmiş olduğumuzu düşünüyoruz. Bu yolun yaşaması gerektiğini inanarak elimden geldiğince her yere koşmaya ve zakirler, öğrenciler yetiştirmeye çalıştırdım. Ama onların psikolojisi benim kadar sağlam değil. Kurumlarımızın tavrından dolayı zakirlik yapacak dost bulunamıyor. Eğer Alevi kurumlarının Alevilik diye bir dertleri varsa zakirleri her koşulda sahip çıkmak zorundalar. Gördüğüm kadarı ile Alevi dedelerinin şöyle bir tavrı var, kendilerini sorgulamıyorlar. Zakir direk posta oturturmamalı, bilimsel değer ile eğitilmelidir. O ulu ozanların nefeslerindeki derinliği, edebiyatı, tasavvufu bilmesi lazım. Yolun yaşaması gerekiyorsa cemin büyük bölümü zakirlerin okuduğu nefes üzerinden gidiyor.”
“BİR BÖLGEYE AİT SEMAH TEKLEŞTİRİLMEMELİ”
“Yerel kültürlere ait semah zenginlikleri görmek zorundayız” diyen Aksünger sözlerine şöyle devam etti:
“Birçok dede ile aynı cemde bulundum, cem yürüyüşünü aldım ve zakirlik yaparak nefesler söyledik. Alevi gülbenglerinin, 12 hizmetin güncellenmesine dair çalışmalarım var. Cem başlamadan önce cemi tarif edecek nefesler okunmalı. Cemin içeriğini bilmeyen veya farklı yörelerden olanlar çerağ uyandırıldığında çerağa dair bir gülbeng veya nefes okunacak ise olmadı diyor. Anadolu Aleviliğinde birçok yörede Nurhak, Hubyar, Kısas, Erzincan, Kırklar, Tahtacı gibi adlandırılmış semahlar var. Tek başımıza bir Tahtacı semahı değil bütün Anadolu semahlarını bilmemiz lazım. 40 deyiş ve duaz biliyorum ama kendimi yetersiz hissediyorum. Bu zenginlikleri görmek zorundayız. Yerel kültürlere ulaşmamız lazım. İşte bu semahların hepsini döndüğümüzde o tadı alırız. Cemleri o kadar daralttık ki üç nefes ve bir semah ile bitiriyoruz. Güncelde insanların beklentileri ve değer yargıları çok farklı. Dedeler çağın dilini yakalamak, çağın dili ile konuşmak zorundalar.”
Yoruma kapalı.