PİRHA – 81. yılında Dersim Tertelesi’ne ilişkin duygu ve düşüncelerini aktaran Munzur Çevre Derneği Başkanı Hatun Esen, “Dersimliler açısından ciddi anlamda bakıldığında değişen hiçbir şey yoktur. O zulüm, o acı yine devam ediyor. Bize karşı geçmişten beri bir kin, öfke ve yok etme politikası var” diyor.
4 Mayıs 1937 yılında Dersim’de tenkil harekatına dair bakanlar kurulu kararı alınmıştı. Bu karar ile Dersim’e bir harekat başlatıldı ve binlerce kadın, erkek, genç, yaşlı, çocuk dağlarda, derelerde, mağaralarda, köy meydanlarında öldürüldü. O günden sonra 1937-38 Dersim Kürt Alevi katliamı olarak tarihe geçti. Sağ kalanların bir kısmı ise göç ettirildi. O günden sonra Dersimliler Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanına dağıldı. Bazıları ise yıllar sonra topraklarına geri döndü.
Dersimlilerin içinde tertelenin etkileri hala bir yara gibi. Hangi Dersimli ile konuşursanız konuşun hala bir şeyin değişmediğini vurgular. Munzur Çevre Derneği Başkanı Hatun Esen de onlardan biri. Esen, bir Dersimli olarak terteleden bahsedildiğinde elinde olmadan duygulanıyor.
“O ZULÜM, O ACI YİNE DEVAM EDİYOR”
“Tertele’nin yıl dönümü yaklaşıyor. O günden bugüne neler değişti? Siz bir Dersimli olarak ne düşünüyorsunuz?” diye soruyoruz Esen’e ve bize şöyle yanıt veriyor:
“Dersimliler açısından ciddi anlamda bakıldığında değişen hiçbir şey yoktur yani. O zulüm, o acı yine devam ediyor. Bize karşı geçmişten beri bir kin, bir öfke, bir yok etme politikası var. Ta Osmanlı döneminden beri. Osmanlı Dersim’e hükmettiği zaman hep yenildiği için Dersim’in barajlarla yok edilmesi politikası o günlere denk geliyor. Biz 37’de, 38’de çok büyük acılar, katliamlar yaşadık. Ne söyleyecek söz var ne yazacak kalem var o acıları. Sürgün edildik. O sürgünden dönen büyüklerimize sorduğumuz zaman hep susuyorlardı. Çünkü çektikleri acıları bizimle paylaşmadılar ki biz bu ülkede barış içinde yaşayalım.”
“TOPRAĞIMIZIN HEM ÜSTÜ HEM DE ALTI KİRLETİLDİ”
Terteleden yıllar sonra köylerine geri dönenlerin yaşamı inşa ettiklerini söyleyen Esen, 1993 ve 94 yıllarında köy yakma ve boşaltmaları nedeniyle yine benzer acılar yaşadıklarını da şöyle anlatıyor:
“Tüm acılara rağmen biz tekrar köylerimize geri dönüp yaşamları inşa ettik. Ama onlar bu yaptıklarıyla yetinmemiş olmalılar ki 93, 94’te öyle bir kin ve nefretle geldiler ki tekrar köylerimiz yakılıp yıkıldı. Hem toprağımızın üstü hem de ne yazık ki toprağımızın altı kirletildi mayınlarla.”
“NEDEN BU KİN?”
Dersim’de yapılan ve yeni yapılmak istenen barajlar ve HES projelerini üçüncü bir göç olarak adlandırdığını ifade eden Esen, Dersim coğrafyasının tekrar yangın yerine çevrildiğini de eklemeden edemiyor. Esen, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Yani orman yangınlarından tutun acele kamulaştırmalar, baraj projeleri, altın işletmeciliği, kutsal Munzur’un yok edilmesi için her şeyi yapıyorlar. Düşünün diyelim Müslümanlar için kutsal kabe ise herkes saygı gösteriyor, Hristiyanlar için ne ise herkes saygı gösteriyor da biz Alevilerin inancı olan kutsallarımıza neden saygı gösterilmiyor? Ben bu ülkede yaşıyorum vergimi veriyorum, benim paramla Diyanete bir sürü harcamalar yapılıyor. Bizi rahat bırakın. Biz sizden bir şey istemiyoruz ki. Biz istiyoruz ki kutsallarımıza rahat gidelim. Yayla yasakları var. O yasakların içinde bizim kutsallarımız yer alıyor. Kutsallarımıza gidemiyoruz, neden gidemiyoruz? Ben darda kaldığımda, zorda kaldığımda gidip kutsallarımı ziyaret ettiğimde, orada içimi döktüğüm zaman rahatlıyorum. Manevi olarak bir güç alıp geliyorsun ve orayı koruyorsun devamlı. Neden bu kin, öfke neden?”
“ATALARIMIZIN GÖZYAŞLARINI DÖKTÜĞÜ TOPRAKLARA SAHİP ÇIKACAĞIZ”
Birlikte mücadelenin önemine vurgu yapan Esen, en zor şartlarda bile umutlarını yeşerttiklerini belirtiyor ve şöyle devam ediyor konuşmasına:
“Ne olursa olsun biz birlikte mücadele edersek var olabiliriz. Yoksa sonucumuz çok kötü. Ama umudumuz hep vardır. Çünkü zor şartlarda biz yine tohum olup yeşermesini bilmişizdir. Dağıyla, böceğiyle, kurduyla, kuşuyla yani seni tamamen silmek istiyor. O coğrafyadan seni sürüp başka kişileri yerleştirip orayı asimile etmek istiyor ama buna da gücü yetmeyecektir. Biz Dersimliler var olduğumuz sürece atalarımızın ayak izleri olan gözyaşlarını döktüğü o topraklara sahip çıkacağız. Toprak bizim için kutsaldır, çok değerlidir ve baba toprağı hiçbir zaman satılamaz. Toprağımızı seviyoruz, dağlarımızı seviyoruz.” (HABER MERKEZİ)
Yoruma kapalı.