Alevi Haber Ajansi

Balkan Alevi-Bektaşileri hakkında bilmediklerimiz-3-VİDEO

Balkan Alevi-Bektaşileri hakkında bilmediklerimiz

Ayhan Aydın anlatıyor

Dizi yazı: 3

Araştırmacı Yazar Ayhan Aydın ile yaptığımız röportajın üçüncü ve son bölümünde ağırlıklı olarak Balkan Alevi-Bektaşilerin yaşadığı sorunlar üzerinde durduk. Gördük ki Türkiye’deki Alevilerin inanç ve yaşam alanında yaşadığı birçok sorun oralarda da yaşanıyor.

Sayın Aydın, biraz da Balkanlardaki Alevi-Bektaşilerin yaşadığı sorunlara değinelim. İnançlarını yaşarlarken rahatlıkla yaşayabiliyorlar mı? Bir asimilasyon sürecinden onlarda geçtiler mi? Bugün neler yaşıyorlar?

Ayhan Aydın: Tarih atfetmez, tarih bir bütündür. Gerçekten de yaralı bir coğrafyanın ismidir Balkanlar ve savaşların ortasında kalmıştır. Bu her şeyi etkilediği gibi inançları da, yaşamları da ve dolayısıyla tabii ki Alevi-Bektaşi topluluklarını da etkilemiştir. 1877-78 Türk, Rus savaşı 93 harbi olarak bilinen savaştan sonra Türklerin yazgıları, dolayısıyla Alevi-Bektaşi topluluklarının yazgıları değişmiştir.

“MÜBADELELER BÜYÜK KİTLELERİN TRAJEDİSİNE NEDEN OLDU”

Bu büyük savaştan sonra yaşananlar ve dolayısıyla Balkanlar’dan Türklerin dışlanması, öteki olarak görülmesi, kovulma hareketleri ve ulus kimliği ekseninde de Balkan devletlerinin oluşmaya başlamaları tabii ki büyük insan kitlelerinin göçmelerine neden olmuştur. Dolayısıyla bu da önemli travmalara neden olmuştur. Birinci Dünya Savaşı, 1. 2. Balkan Savaşları çok önemli olmak üzere 1923-24 yıllarını kapsayan dünyanın en büyük mübadelelerinden birisi ve binlerce insanın trajedileriyle sonuçlanmış büyük bir mübadele.

Türk ve Yunan devletlerinin aralarında imzaladıkları sözleşmeyle yaklaşık bir buçuk milyon insan o tarihe göre zorunlu olarak mübadele adı altında sürgün edildiler. Bunların içinde tabii ki Alevi Bektaşiler de vardı. Böylece 1950, en son 1989 Özal’ın zamanındaki Bulgaristan’dan göçle beraber birçok insan da Türkiye’ye gelmiştir. Yani abartısız söylemek gerekirse milyonlarca Türk Balkanlar’dan göçmüştür, katledilmiştir ve bunların içinde Aleviler-Bektaşiler de vardır.

“AK YAZILI SULTAN DERGAHI RUSLAR TARAFINDAN BOMBALANDI”

Peki, bunların yansımaları neydi? Bir ölçüde ata yurdu dedikleri yurtlardan koparılmalarının vermiş oldukları travmalar. İnsanlar yaşam derdine düşmüş ki inanç, kültür ne ola. Ve dergahların, ocakların, türbelerin uğradıkları akıbetler. Yakılan, yıkılan, yağmalanan, Ak Yazılı Sultan Dergahı’nın çatısı Ruslar tarafından bombalanmıştır. Bunlar somut bilgiler. İşte savaş olup da zarar görmeyen olabilir mi? Dolayısıyla orada büyük baskılar olmuştur.

Osmanlı’dan sonra Osmanlı şu veya bu şekilde bir hülyaydı. Dergahlar, ocaklar, sınırları yok öyle bir yapıydı. Fakat uluslaşmayla beraber Yunan Devleti’nin oluşması, Bulgar Devleti, Sırbistan ve diğer ülkelerin oluşmasıyla birlikte etnisite üzerinde baskıların yoğunlaştığını görüyoruz. Örneğin bir Yunan Devleti’ne göre orada yaşayan Alevi, Sünni, Bektaşi’ymiş önemli değil o Türk ve Müslüman, azınlık. Ve dolayısıyla kendi yurdunu zamanında işgal etmiş biran önce gitmesi gereken bir unsur. Büyük mübadeleden sonra da psikolojik baskılarla insanlar göçe zorlanmış.

Yani insanlar isteyerek değil baskıyla Balkanlar’daki ocaklarını yurtlarını, dergahlarını, tekkelerini bırakmışlar. Balkanlar en az Anadolu kadar Aleviliğin Bektaşiliğin zengin yaşadığı bir yerdi. Tabi ki Kürtler de vardı. Ocaklar da vardı.

“TARİHİN İNSANLARA YÜKLEDİĞİ BÜYÜK DERİN ACILAR VAR”

Selanik, önemli bir Bektaşi merkeziydi aynı zamanda. Tarihi kitaplar yazılıyor Selanik üzerine. Nerede Selanik Bektaşileri. Mübadele olunca mecburen Türkiye’ye gelmişler. Manisa merkez Yeniköy’e gelmişler. Samsun Havza’ya gelmişler.

Tarihi süreçlerin insanların omuzlarına yükledikleri büyük derin acılar var. Bunu görmek zorundayız. Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Kosova ve Romanya’da aynı. Romanya’da varlığını kaybetmiş. En son yaşayan bir baba Bandırma’ya gelmiş. Bilinmiyor ve araştırma konusu.

“DEVLETLERDEN KAYNAKLANAN SORUNLAR”

Devletlerden kaynaklanan sorunlar. Yani orada yaşayan Türkler ve dolayısıyla Alevi-Bektaşiler azınlık içinde azınlıklar. Türkler orada azınlık, Alevi-Bektaşiler ise bu Sünni çoğunluğun içinde azınlıklar. Bu seferde Türkiye’de önemli bir kısmı gerçekten içinde bir hoşgörü Mevlana, Yunus’un o sevgisini barındırdığına inanıyorum. Anadolu’nun dokusuyla oynanmasa bir sevgi yumağı var. Bazı siyasilerin konuşmalarına iyi ki bakmıyor bizim toplumumuz. Baksa kan gövdeyi götürür.

“BALKANLAR’DA DA YOBAZLARIN BASKISI VAR”

Balkanlarda Alevi-Bektaşi varlığına tahammülsüzlüğe insan şaşırıyor. Yunanistan’da gericiler Alevi Bektaşi varlığına tahammül edemiyor. Bulgaristan’da kısmen, diğer ülkelerde de öyle. Yani Anadolu’da Alevi Bektaşi toplulukları yobazın, gericinin elinden çekiyor da Balkanlar’da çekmiyor mu? Orda da çekiyor.

Gerici-yobazdan kastınız ne?

Ayhan Aydın: Gerici-yobazdan kastım Sünni Türklerdir. Nasıl ki Türkiye’de Alevi Kızılbaş topluluklarına hakaretler, ön yargılar varsa orada da var. ‘Kızılbaş’ın kestiği yenilmez’ gibi tutumlar orada da var.

Tabi ki yeri yurdu dağılmış, ocağı dağılmış, nüfuslar dağılmış, köyler azalmış dolayısıyla tutunmaya çalışılan Alevi-Bektaşilik var. Yani varlık var, binlerce insan var, geleneğini, göreneğini, inancını yaşatmaya çalışıyor. O dağlar başında, o gurbette diyoruz, o vatandan uzakta diyoruz. O sevgi olmazsa bu kültür ve inanç yaşatılabilir mi?

“PLANLI PROGRAMLI BİR ASİMİLASYON SÜRECİ VAR”

Burada planlı programlı bir asimilasyon süreci var. Nasıl ki Türkiye’de Alevileri bölmek için sahte dernekler kuruluyor, Alevi derneklerinin içine başka unsurlar sokuluyorsa Balkanlar’da da aynı şekilde Alevi Bektaşi topluluklarını asimile etmek için çok ciddi tertipler yapılmaktadır.

“TERTİP TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARAFINDAN YAPILIYOR”

Kimler tarafından yapılıyor kastettiğiniz tertipler?

Ayhan Aydın: Türkiye Cumhuriyeti tarafından yapılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti nedir? Vatanımızdır. Devletimizdir, yurdumuzdur. Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşıyız. Türkiye Cumhuriyeti devletini yönetenler niye bırakmıyor ki insanlar istedikleri şekilde inançlarını, kültürlerini yaşasınlar? Niye ibadetlerine sürekli karışmak, yorumlar yürütmek gereği duyuyorlar. Neden bin yıldır bu asimilasyondan vazgeçmiyorlar? Vazgeçmezler çünkü genlerine işlemiş. Abecesi olmuş bunların. Dolayısıyla bunlar dönüştürecekler. Neyi dönüştürecekler? Alevi-Kızılbaş topluluklarını Sünnileştirecekler. Tek tipleştirecekler.

“DİYANET BALKANLAR’DA DA ASİMİLASYON YAPIYOR”

Yöntem olarak neyi deniyorlar?

Ayhan Aydın: Yöntem olarak aynen buradaki sistem orada da var. Diyanet. Diyanet Türkiye’de bir asimilasyon aracı olarak bu işleri kullanıyor. Köylere cami yapma vb. Balkanlar’da ne yapıyor? Balkanlarda da aynı şekilde bütün ülkelerde etkin olarak devletin olanaklarıyla Sünni-İslam anlayışını tek İslam inancı olarak oralara dayattığı için oradaki insanları etkiliyor, yönlendiriyor. Yani gerçek İslam budur diyor, buna inanacaksınız diyor. Ve dolayısıyla onun gibi inanmayanlar kendilerini dışlanmış hissediyorlar. Asimilasyon böyle başlıyor. Çoğunluğa uyma zorunluluğu.

“PSİKOLOJİK BASKI ETKİLİ OLUYOR”

Diyor ki ‘zaten bu devletin içinde azınlıksınız niye siz başka şeylere inanıyorsunuz, niye Kuran’ın emirlerine uymuyorsunuz, Diyanet İşleri Başkanlığı var, Müftüler var bunlara uyun, bunların dediği yoldan çıkmayın’  bunlara uyun deyince bizim bağımsızda olmuş olsa özgün de olmuş olsa Alevi Bektaşi toplulukları da bunlara uymaya çalışıyor. Ne için. Psikolojik baskı var. Nasıl? Köyler yan yana. Köylerde Alevi Sünni. ‘Yunan, Bulgar devletinin içindeyiz zaten niye kendi başınıza bu işleri sürdürüyorsunuz. Ne güzel hocalar, camiler var. Buna uyalım.’

Biraz somutlaştırır mısınız?

Aydın: Peki bunları somutlaştıralım. İki yıl önce Arnavutluk Tiran’a Sultan Nevruz etkinliklerine gittim. Etkinliker oldu kapıya çıktık, Arnavut’ça Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayınları. Hem de Alevi Bektaşi klasikleri. Peki bu Alevi Bektaşi Klasikleri kimler tarafından hazırlanmıştı. Aleviliği özgün bir şekilde yaşayan, yorumlayan araştırmacılar tarafından mı hazırlanmıştı yoksa Diyanet’in kendi kadroları tarafından mı hazırlanmıştı. Diyanet’in kendi kadroları tarafından hazırlanmıştı.

Ey Diyanet Türkiye’dekini bıraktın Arnavutluk’taki, Balkanlardaki Bektaşilerin peşine düştün ki onları kendine benzetesin.

“TİKA, ALEVİLERE KARŞI DİYANET’LE İŞBİRLİĞİ İÇİNDE”

Bunu bir Diyanet eliyle yapıyor. Bunun bir Alevi ayağı da var mıdır? Mesela Türkiye’den gönderilen gri pasaportlu dedelerden bahsediyoruz, kurum başkanlarından bahsediyoruz. Çeşitli sebeplerle bu misyonla gönderiliyorlar. Bu asimilasyonun Türkiye ayağında Aleviler de var mı?

Aydın: Şuanda daha zayıf. Ama zaman içinde görülür Alevileri daha çok kullanmıyor. Fakat önemli bir şey daha var TİKA. Dış İşleri Bakanlığı’na bağlı olarak hizmet yürüten bir kamu kurumu. Bülent Ecevit zamanında kurulmuş. Dolayısıyla geniş bir ekonomi kaynağına sahip olan Türkiye dışındaki Türk topluluklarına yardım eden bir yapı.

Nedir amacı?

Aydın: Osmanlı’dan beri kalan tarihi eserleri koruyalım, onaralım onlara yardım edelim. Görünüşte güzel. TİKA, duvar onarmayı bırakıyorsun her tarafa cami yapmaya başlıyorsun. Sen TİKA bırakıyorsun onları Alevilerin Bektaşilerin iç işlerine karışıyorsun.

TİKA’nın açılımını söyler misiniz, ne anlama geliyor?

Aydın: Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı. Yani Dış İşleri Bakanlığı’na resmen bağlı bir kamu kuruluşu.

Peki ne yaptı. TİKA’nın güzel toplantıları ve etkinlikleri oldu bunu kabul etmek zorundayız. Ama iş Alevilik olunca Diyanet’le iş birliği halinde Alevilerin, Bektaşilerin dönüştürülmesinde kilometre taşı oldu.

“SARI SALTUK BİR SÜNNİ İNANÇ ÖNDERİNE DÖNÜŞTÜRÜLMEK İSTENİYOR”

Nasıl oldu somutlaştıralım. Romanya Sarı Saltuk’un makamı. Nasıl ki Balkanlar Sarı Saltuk’la Türkmen Alperen dediğimiz kimlikle bir sevgi yumağıyla kuşatılıyorsa, Sarı Saltuk bir Sünni inanç önderine dönüştürülerek Bektaşilik Sünnileştiriliyor. Sarı Saltuk bir koz olarak kullanılıyor. Kim kullanıyor. TİKA kullanıyor. TİKA beş altı yıldır Romanya Bükreş’te düzenlemiş olduğu sempozyum, panel ve toplantılarla Sarı Saltuk’u tarihi kişiliğinden koparıp namazında, niyazında bir Sünni önder olarak tanıttı, kitaplar bastı, toplantılar yaptı.

Buraya zamanında Babaları, Dedeleri çağırdı ve onlarla beraber yaptı. Onların gücünü aldı. Yani Türkiye’den dedeler de babalarda geliyor diye.

“SARI SALTUK ALINDI BİR SÜNNİ ULEMAYA DÖNÜŞTÜRÜLDÜ”

Ama Diyanet kafalı, tek tip bakış açısına sahip kendi hocalarını oraya çağırıyor, bizim dedelere, babalara kendi görüşlerini vaaz ediyorlar. Bir şekilde bizimkiler de dinliyor. Bir iki derken milletin kafasının içine yediriyor. Ve en son Eylül ayında hiçbir Alevi dedesi, babasını çağırmadı aynı tipte bir toplantı yaptı. İşte Balkanlara tasavvufun mührünü vuran Sarı Saltuk alındı bir Sünni ulema şekline dönüştürüldü. Ve elimizden alınmış oldu. Yayınlamış olduğu binlerce kitabı da oraya yayarak asimilasyonun önünü açtı.

“VALİ VE MÜFTÜ, CESARETİ ASİMİLASYONCU KAFADAN ALIYOR”

1354 yılında Seyid Ali Sultan Dergahı üzerinde tertipli oyunlar oynandı. İki yıl önce Edirne Müftüsü ve Valisi o yobaz kafalarıyla Yunanistan’a giderek oradaki Alevilere Bektaşilere hakaret etti. Orada yanan çerağları söndürdü. ‘Sizi Hristiyanlaşmış mısınız? Bu mum yakma Hristiyanlıkta vardır, bunları söndürün’ diyerek o kuruyasıca elleriyle çerağlarımızı söndürme cesareti gösterdi. Bu cesareti nerden alıyor. Bu cesareti asimilasyoncu kafadan alıyor. Devletin içine sızmış bin yıllık öfkeden alıyor.

Sarı Saltuk’u TİKA orada yok etti, Seyit Ali Sultan’ın çerağlarını da Edirne Valisi ve Müftüsü söndürdü. Buna Türk birliği mi diyeceğiz, buna İslam birliği mi diyeceğiz, buna insanlık mı diyeceğiz. Eğer sizin insanlığınız birlik, beraberliğiniz buysa yok olsun birliğiniz. Alevi Bektaşi toplumunu asimile edip, Sünnileştirme oyunları Balkanlar’da tüm hızıyla devam ediyor. Amaç bütün Alevi Bektaşi toplumunu nüfus etmek, Sünnileşmeyi özendirmek, oradaki insanları müftülere uydurmak ve Diyanet’in yayınlarını oraya sokmak. Bütünüyle Balkanlardaki hoşgörü kültürünü yok etmek.

Dolayısıyla Anadolu’da bin yıldır insanları tek tip bir yapıya büründürmek isteyen Hanefi İslam inancına büründürmek isteyen yapı Balkanlar’da ki o hoşgörü eksenini de yok ediyor.

“TÜRK DEVLETİ ARABİSTAN İLE Mİ YARIŞIYOR”

Oradaki canlar Muharrem ayında matem tutuyor, yas çekiyor. Vahabi anlayış orada o yapıyı da alt üst ediyor, tamamen Alevi Bektaşiliğin yok edilmesiyle birlikte buradaki çoğulculuğu da yok edecek. Türk devleti ne yapmaya çalışıyor? Arabistan’la mı yarışıyor. Sen orada yüz yıllar öncesinden giden erenlerin kültürünü yok etmek mi istiyorsun. Bırakın insanlar inançlarını özgürce yaşasınlar.

“HARABATİ BABA DERGAHI’NI IŞİD ZİHNİYETİ İŞGAL ETTİ”

Bütün Alevi Bektaşi camiasına mal olması gereken bir problem. Harabati Baba Dergahı’nın işgali.

500 yıllık Harabati Baba Dergahı İŞİD zihniyeti tarafından yıllar öncesinden işgal edildi. Dergahın önemli oranda arazilerine el konuldu. Şehir içerisinde dükkanları yağmalandı. Ve şu anda Tetova’da Bektaşiler daha az nüfusta oldukları için dergaha sızdılar. Dergahın ana kapısını ele geçirdiler. Oradaki adam içeri giren Bektaşileri engelliyor.

Bektaşilerin meydan evi işgal edildi. Uydurma bir hoparlör taktılar ve orada ezan okunuyor. Şehirden topladıkları çapulcuları getirdiler orada namaza zorluyorlar.

Nasıl bir propaganda yapıyorlar. ‘Burası Hristiyan yuvasıydı, şimdi dinsiz Bektaşiler burayı ele aldı. Gelin bunları da buradan kovalım, gelin İslamlaştıralım. Allah adına gelin burada namaz kılın.’

Bektaşi Dergahını işgal ettiler, meydan evinde namaz kıldırtıyorlar. Bundan daha büyük asimilasyon var mı? Defalarca Türk Devleti yetkililerine başvuruda bulunuldu. ‘Onlar bizim işimiz değil’ dediler. Keyfinize gelince her şey sizin işiniz ama işinize gelmeyince ‘ben karışmam Makedonya devletinin işi’ diye onlara havale ediyorsunuz.

“SORUYORUM, HARABATİ DERGAHINDAKİ ADAMIN MAAŞINI KİM ÖDÜYOR?”

Ben soruyorum Harabati Dergahı’nda görevlendirilen adam nereden maaş alıyor. Açıklansın.

Balkanlar’da çok büyük bir asimilasyon çalışması var. Gerçekten Cem Vakfı, Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü, AABF, AABK ve birçok kurumda gitti orada toplantı yaptı, avukatlar gitti, söyleşiler oldu, yani mücadeleler verildi ama yetersiz kaldı. Bu da bizim örgütlülüğümüzün zayıflığından kaynaklanıyor.

Dünyanın neresinde Alevilikle ilgili bir sorun varsa bu hepimizin sorunudur.

“1826 YILI KIRILMA NOKTASI”

Sarı Saltuk’un türbesinin makamlarından biri Mostar’da dediniz. Mostar’da ki Alevilerin durumu nedir. 

Orada Alevi Bektaşi nüfusu neredeyse kalmadı. Bosna Hersek’te bir meydan açılmıyor, çerağlar yakılmıyor. Oradaki dergahlarda Bektaşilerin elinden çıktı maalesef. 1826 yılında 2. Mahmut, Bektaşi Tekkelerini kapatınca birçok tekke el değiştirdi. Birçok Alevi ocağı ve Bektaşi Tekkesi yağmalandığı için o tarihten getirmeliyiz bugünkü asimilasyonu. Yani 1826 yılı kırılma noktası.

BİTTİ

Semra ACAR/Turabi KİŞİN

İlgili haberler:

Balkan Alevi-Bektaşileri hakkında bilmediklerimiz – 1

Balkan Alevi-Bektaşileri hakkında bilmediklerimiz – 2

(Fotoğraflar: Ayhan Aydın)

Bulgaristan-Kirca-ali-Elmali-Babadergahi.jpg
Bulgaristan_Cem_lokma.jpg

Ayhan-Aydin-Bir-Bektasi-Babasiyla..jpg
  

Bulgaristan-Razgrad-Kazcilar-koyu_cem.jpg

Bulgaristan-Aleviligi-uzerine-arastirmaci-Osmanlidan-ceviri-kitaplari-olan-Yazar-Ahmet-Hezarfen-Otman-Baba-Turbesinde.jpg

Ehlibeyt-Resmi.-Dunya-Bektasiler-Birligi-Merkezi-Tiran-Arnavutluk.jpg
Makedonya-Tetova-Harabati-Baba-Sersem-Ali-Dedebaba-Dergahindan-dervis-Abdulmuttalip-Bekiri.-Sari-Saltik-Makami-Bosna-Mostar-Blagay-2016.jpg
Tahir Emini Baba Harabati Baba Dergahi son donem babasi. Tetova Makedonya
Tahir-Emini-Baba-Harabati-Baba-Dergahi-son-donem-babasi.-Tetova-Makedonya.jpg

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak