PİRHA- Dersim’de 1994 yılında köy yakmaları-boşaltmaları ile yaşanan büyük göçlerden 27 yıl sonra Babaocağı Köyü’ne bağlı Bozyaka (Hega Gor) mezrasında ilk kez davul zurna sesi duyuldu. Yaşadıkları İrlanda’dan köye gelen Sibel ve Zülfü Öğmen’in düğünü için bir araya gelinen Bozyaka mezrasında duygusal anlar yaşandı.
Askeri operasyonlar ve köy yakmalarla beraber 90’lı yıllarda boşaltılan Dersim Merkez’e bağlı Babaocağı Köyü (Hega Gor) mezrasında 27 yıl sonra ilk defa düğün yapılarak, davul zurna sesi duyuldu.
Dersim’in kültürel düğün ritüellerinin gerçekleştiği köy meydanında toplanan yurttaşlar 27 sonra gelen davul zurna sesinden kaynaklı mutlu olduklarını belirterek köye dönüşlerin başlaması ile bu sesin sürekli dağlarda yankılanacağını söylediler.
27 yıl sonra baba ocağı olan Bozyaka (Hega Gor) mezrasında kültürel Dersim düğünü yapmayı kararlaştırdığını söyleyen damat Zülfü Öğmen, “35 yıldır bu köyler boşaltılmıştı. Aslında niyetimiz burada ev yaptıktan sonra düğün yapmaktı ama zamanımız yoktu. Burası atalarımızın yeridir ve bu yerde düğün yapma kararı aldık” diye konuştu.
KLAM VE GOVENDLER İLE GELİN ÇIKARTILMAYA GİDİLİYOR
1994’te boşaltılan bu köyde tam 27 sene sonra ilk kez bir düğünün olacağını duyduğumuzda bu anı kaçırmamak için bir an önce yola çıkıyoruz. İlk olarak Halvori 38 Kayalıkları’nda denk geldiğimiz bu çift ile gelinin evinden çıkacağı Sin Köyü’ne yöneliyoruz.
Kırmancki klam ve govendler ile gelin evi olan Hozat’a bağlı Sin Köyü’ne giriyoruz. Davulun sesinin uzaktan hoş geldiği ahenk ile gelin evinin önünde buluşuyoruz. Bu köyde de yine boşaltmalardan kaynaklı birkaç hane kalmış durumda. Yıkılmış, viran olmuş evler. Kim bilir değeri biçilemez emek ile yapılmış taş duvar evlerin pencereleri zamana, yıkıma ve doğaya karşı hala ayakta duruyor. Manzarası hep o heybetli dağları izliyor, tanık oluyor…
TÜM ACILARA RAĞMEN DAVUL SESİ DAĞLARI İNLETİYOR
Tüm yaşanmışlık ve acılara inat baba evi önünde davul zurna sesi dağları inletiyor. O ara gözümüz çamurdan yapılmış evlerin çatısının daha da sağlamlaşması için kullanılan loqa (taş silindir) çarpıyor. Son dönem yapılan sözde ‘modern’ evlerin bahçesinde veya deposunda belki de bir daha hiç kullanılmayacak gibi akıbetini bekliyor. Loq kiminin ise bir daha köyüne döndüğünde kullanacağı küçük ama bir o kadar değerli özlemine dönüşüyor.
HEYBETLİ DAĞLAR ARASINDAN DÜĞÜN EVİNE GEÇİLİYOR
Gelin ve damat baba evinden çıkıyor. Eskiden at sırtında davul zurna ile gidilen yol, uzak ve zahmetli olmasından ötürü arabalar ile aşılıyor. Heybetli dağlar arasındaki bu köyden çıkarak 27 yıldır kimsenin yaşamadığı Babaocağı Köyü’ne (Hega Gor) doğru yola çıkıyoruz. Gelenektir, gelin arabasının önünün kesilmeli. Önceden hazırlanan zarflar birer birer dağıtılarak bu gelenek bozulmuyor.
GELİN, DÜĞÜN EVİNE FARKLI YOLDAN GÖTÜRÜLÜYOR
El sallayan kadın ve erkekler arasından köye doğru koyuluyoruz. Gelin, damat evine farklı bir yoldan götürülüyor. İnanışa göre uğursuzluk getirmesin diye gelinin düğün evine farklı bir yoldan gitmesi gerekiyor. Öyle de oluyor ve yüksek dağlar arasından geçerek köye yaklaştıkça uzaktan sayısı oldukça kalabalık olan arabalar göze çarpıyor.
KÖYDE ELEKTRİK VE SU YOK, ÇÜNKÜ HANE YOK
Düğün evine yaklaşmamız ile kadınlar ve erkekler aşağı doğru inerek gelin ve damadı karşılıyor. Davulcu tüm gücü, zurnacı ise tüm nefesi ile ‘Koye Dersim Zaf Berzo’ türküsünü çalmaya başlıyor. Gelin ve damat gelen davetlileri (aslında davet yok duyan büyük heyecanla köye doğru geliyor) selamlayarak yavaş adımlarla kendileri için ayrılan yere gidiyorlar. Köyde elektrik ve su yok. Neden mi yok? Elektrik ve su kullanabilecek tek bir hane yokta ondan.
O anın gerçekliğini Mikail Aslan’ın okuduğu ‘Fekalet Bağı’ eserinde sözler şöyle anlatıyor:
Felâket bağını gezdim serseri
Feryât ü zârımı duyan kalmamış
Aradım o sahibi, yiğit erleri
Gittiğim yerlerde nişân kalmamış
Kapılar kapanmış, bacalar tütmez
Kimse o çöllerde koyun bile gütmez
Ağaçlar kurumuş, bülbüller ötmez
Baykuşlarda bile figan kalmamış…
27 YIL ÖNCEKİ EVLERİNİN YERİ DÜĞÜN ALANI OLUYOR
Damat Zülfü Öğmen İrlanda’da yaşıyor. Atalarının boşaltmak zorunda kaldığı bu köyde düğün yapmaya ve onların ruhunu böyle şad etmeye söz vermiş. Düğünün olacağı alan ise 27 yıl önce geride bırakmak zorunda kaldıkları evlerinin arsası olmuş. İş makineleri ile son kalan taş parçalarını da kaldırarak alanı düzelttirmiş ve düğüne hazırlamış. Niyeti bu sene ev yapmak olan pandemi süreci ve zamanı olmasından kaynaklı bu hedefini gelecek seneye ertelemiş. ‘Madem ev yapamadım o zaman bende düğünü bu köyde yaparım’ diyerek elektrik ve suyun olmadığı bu köyde tüm imkansızlıklara rağmen koca bir düğün alanını ışıklandırmış…
DAMAT, GELİNİN BAŞINA ELMA ATIYOR
Dersim evleri, geçmişte genellikle toprak damlardan ibaret olduğu için düğün evine getirilen gelin toprak damın önünde bekletilir. Köyde tek bir hane, taş dahi kalmadığından kaynaklı damat ve sağdıcı yüksek bir yerden gelinin başına bir elma atmaya çalışır. Elma gelinin başına isabet etmişse o evlilikte erkeğin sözünün geçeceği sonucu çıkar. Damadın elmayı atmasından sonra sağdıcı da şeker, buğday, bozuk para gibi karışımı aşağıda bekleyen topluluğun üzerine serpiştiriyor.
1994’TEN SONRA İLK DEFA TÜTEN OCAKTA DÜĞÜN YEMEĞİ PİŞİYOR
Alan renkli lambalar ile ışıklandırılmış ve her yer balon cümbüşüne dönmüş. Düğün için gerekli olan masa, sandalye, içecek, yemek vs. gibi ihtiyaçlar Dersim’den bu köye taşınarak getirilmiş. Kadın, erkek, çocuk ve yaşlılar ise erkenden alanda yerini almış.
Düğün alanından uzakta taşlar arasında 27 yıl sonra ilk ocak tütüyor, ilk düğün yemeği pişiyor. Ve ardından halaylar başlıyor…
“ESKİ GELENEĞİ SÜRDÜRMEYE ÇALIŞTIK”
Damat Zülfü Öğmen, boşaltılan köyünde 27 yıl aradan sonra ilk defa davul zurna sesi eşliğinde düğün yaparak atalarının ruhunun böyle şad olacağını belirterek, “35 yıldır bu köyler boşaltılmış aslında niyetimiz burada ev yaptıktan sonra düğün yapmaktı ama zamanımız yoktu. İnşallah önümüzdeki yıl evimizi yapacağız suyu da köye getiririz inşallah aslında biz düğün salonlarında düğün yapmak istemedik burası atalarımızın yeridir biz bu yerde düğün yapma kararı aldık. Burada elektrik yoktu düğünü yapmak için elektrik döşedik. Boşaltılan bir köy olduğu için buraya su ve elektriği kendi imkanlarımız ile getirdik. Ben yurtdışından buraya geldiğimde direkt köyüme giderim hiçbir zaman merkezde kalmıyorum. Herkes düğün salonlarında düğün yapıyor. Herkese kola ve kuru pasta veriliyor ben köyde yaptım ki düğünüme gelen insanlar yemek yesinler ve manzarası güzel bir yer. Buranın düğün yemeği var şorbik yaptım. İnsanlar hep bana soruyordu ne zaman bana şorbik vereceksin. Biz de bugün onlara şorbik verdik inşallah hepsi memnun olmuştur. Bizim büyüklerimiz nasıl isterlerse biz de o geleneği sürdürmeye çalıştık” dedi.
“ESKİ RİTÜELLERİ YERİNE GETİRDİK”
“Çok şükür tanıdıklarımızı, sevdiklerimizi hepsini gördüm bu düğünde” diyerek sözlerine başlayan damadın ablası duygularını şöyle dile getirdi:
“En büyük arzumdu kardeşimin düğününü burada yapmak. Biz bu topraklarda büyüdük, bu köyü çok seviyorduk ama kaç yıldır bu köy boşaltılmış ama yine geldik topraklarımıza birbirimizi gördük Xızır herkese yardımcı olsun, kimse evlat acısı görmesin.
Bir gün öncesinden damat tarafından haber gönderdik, dini nikah kıydıktan (xonçe) sonra gelini damatın evine götürüyoruz, elma atıyoruz damdan sonra sağdıç (musayip) tutmak için de niyaz pişiriyoruz. Damat tarafı olarak niyazımızı pişirdikten sonra sağdıcın evine gidiyoruz gülbenkler tutuluyor dualar veriliyor sonra sağdıç eşlik ediyor damada. Biz bugün de eski ritüelleri yerine getirdik. Geline babamın topraklarında elma attık, eski ritüelleri devam ettirdik. Çok mutluyum muradıma erdim.
Ben şimdi buraya geldiğim için çok duygusal anlar yaşadım. Burada annem ve babamın yaşamından izler var. Bugün hem mutluyum hem de hüzünlüyüm. Annem ile babam yaşasaydı ve bu düğünü görselerdi. Şimdi bu düğünü gördüm çok mutluyum diyerek duygularını dile getirdi.
Ersin ÖZGÜL-Nuray ATMACA/DERSİM
Yoruma kapalı.