Alevi Haber Ajansi

Zeynel Kete: Yeni anayasa zamanın ruhuna uygun olarak yeniden inşa edilmeli!-VİDEO

PİRHA-Demokratik Alevi Dernekleri ve Demokratik Alevi Federasyonu kamuoyuna Aleviler ve anayasa taslağı ile ilgili bir metin paylaştıklarını belirten DAD Eş Genel Başkanı Zeynel Kete, “FEDA ve DAD olarak hem Türkiye’de hem de dünyanın birçok yerinde bunu işleyeceğiz. Bu konuda bütün cümle candan da destek bekliyoruz. Alevilerin bu temel konu başlıkları tartışılmalı, konuşulmalı. Amaç bu ülkede barış içerisinde yaşamaktır” dedi.

Demokratik Alevi Federasyonu (FEDA) ve Demokratik Alevi Dernekleri’nin (DAD), yaşanan gelişmelere ve Barış ve Demokratik Toplum Süreci‘ne dair “Anayasa Tartışmaları ve Aleviler” başlıklı bir bildiri yayınladı.

DAD Eş Genel Başkanı Zeynel Kete, ”Anayasa tartışmaları ve Aleviler” başlıklı bildiriye dair sorularımızı cevapladı.

“TOPLUMSAL SÖZLEŞMELER, O ÜLKEDEKİ YÖNETİMİN NASIL OLDUĞUYLA İLGİLİ GÜÇLÜ VERİLER BARINDIRIYOR”

PİRHA: Toplumsal sözleşmelerin önemi nedir? Cumhuriyet döneminde nasıl bir anayasa ilkeleri uygulandı?

Zeynel Kete: Toplumları yöneten toplumsal sözleşmeler vardır. Bu toplumsal sözleşmeler o ülkedeki yönetimin nasıl olduğuyla ilgili de güçlü veriler barındırıyor. Bir nevi toplumsal sözleşmeler ve anayasalar devletin temel felsefesini dile getirir. Türkiye’de özellikle Cumhuriyet döneminde yapılan 1921 yılındaki bir toplumsal sözleşme var. 1921 Anayasası Cumhuriyetin kuruluşuna gidilen yolda bütün farklılıklarla beraber oluşturulmuş belki de en güçlü toplumsal sözleşmedir.

Fakat zamanla merkezileşme ile beraber Cumhuriyet Modernitesi kendisini ilan ederken tekçi ulus devlet anlayışı üzerinden kendisini inşa etmekten kaynaklı olarak da 1924 Anayasası’yla beraber devletin resmi ideolojisi bir toplumsal sözleşme metni haline geldi. Bu toplumsal sözleşmenin ruhuna baktığımızda daha çok tekçilik üzerine kurulu ve demokratik olmayan bir Cumhuriyet modernitesi ilkeleri üzerindeydi.

Alevileri ilgilendiren boyutlara baktığımızda 1924 Anayasası’nda makbul vatandaş tanımlaması yapılmıştı. Makbul vatandaş Türk’tür, Türkçe konuşur ve mezhebi de Hanefi’dir. Aleviler, bu tanımlamanın içinde değildi. Devletin resmi inancının dışında olan bütün inançlar da makbul olmayan vatandaşlar statüsündeydiler ve bu makbul olmayan vatandaşlara yönelik de ciddi ciddi yaptırımlar yapılmıştı.

“YENİ TOPLUMSAL SÖZLEŞMENİN ZAMANIN RUHUNA UYGUN OLARAK YENİDEN İNŞA EDİLMESİ GEREKİYOR”

-Gelinen aşamada, yeni toplumsal sözleşmede nelerin yapılması gerekiyor?

An itibariyle geldiğimiz süreçte 1924 yılından bugüne kadar Cumhuriyetin demokratikleşmesi mücadelesi yoğun bir şekilde verildi. Özellikle Kürtlerin hakikat ve özgürlük arayışı ile Alevilerin kurumsallaşması bu toplumsal sözleşmeleri tartışır hale getirmeye başladı. Yeni bir anayasa tartışmaları yapıldığı ve komisyonların oluştuğu bir dönemde özellikle PKK’nin 5-7 Mayıs Kongreleri ve 11 Temmuz’da silahları yakmayla beraber ‘Ortak Vatanda Eşit ve Özgür Yurttaş olarak yaşama Perspektifi’ toplumun farklı kesimleri üzerinde tartışıldı. İşin ucunda devlet ile görüşmeler oluyor ve yeni anayasa, yeni vatandaşlık tanımı ile ilgili yoğun bir tartışma süreci başlandı. Bizler de Demokratik Alevi Dernekleri ve Avrupa’daki Demokratik Alevi Federasyonu ortak olarak kamuoyuna Aleviler ve anayasa taslağı ile ilgili bir metin paylaştık. Bunun üzerinde bir tartışma süreci yaşıyoruz ve oluşturulabilecek bir anayasada ya da meclis komisyonu çalışmaları sırasında bundan sonra Türkiye’de eşit ve özgür yurttaş çalışmaları ile ilgili yapılabilecek bütün tartışmalarda, anayasa forumlarında ve konuşmalarda temel konularımızı göz önüne alınıp yeni toplumsal sözleşmenin zamanın ruhuna uygun olarak yeniden inşa edilmesi gerektiğine inanıyoruz.

“YURTTAŞLIK TANIMININ ÖZGÜR VE EŞİT YURTTAŞLIK OLARAK YAPILMASI GEREKİYOR”

-Anayasa tartışmaları ve Aleviler başlıklı bildirinizde hangi sorunların çözümünü istiyorsunuz?

Önerilerimiz var, bunlardan birisi eşit ve özgür yurttaştır. Çünkü 1924 Anayasası’nda yurttaşlık tanımı tekçilik üzerinde yapılmıştı. Sadece yurttaşın devlete karşı sorumlulukları esas alınmıştı ve ulus devlet anlayışı içerisinden bir yurttaşlık tanımı yapılmıştı. Her ne kadar anayasada herkes kanun önünde eşittir gibi bir madde olsa bile pratikte uygulamalarına bakıldığında bu eşitliğinin görülmediğini net olarak görüyoruz. Bu yönüyle yurttaşlık tanımı yapılırken özgür ve eşit yurttaşlık olarak tanımlanması gerekiyor. Yurttaşlığın ulus devleti ve etnik ulus üzerinden tanımlanmasını kabul etmiyoruz. Kapsayıcı olması gerektiğine inanıyoruz.

İkinci önemli konu kutsal mekânlarımızdır. Bütün toplumlar mekân üzerinde var olur. Kültür mekân üzerinde var olur. Biz bundan dolayı zaman ve mekânı kutsuyoruz. Mekânsız kültür olmaz. Gelinen aşamada bütün Alevi mekânları özellikle Şark Islahat Planı ve Takrir-i Sükun Kanunu ile tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla beraber bütün Alevi Bektaşi dünyasına ait mekânlarımıza el konuldu. Kutsal mekânlarımız müze haline getirildi. İnancımızla ilgili kavram ve kuramlar yasaklandı.
Son dönemlerde mekânlarımız HES’ler, maden projeleri ve Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nın yoğun bir kültürel asimilasyonuyla beraber mekânlarımız elimizden hem alınmış hem de işlevsiz hale getirilmiş durumda. Mekânlarımız tarihsel hafızasından, ruhundan uzaklaştırılmıştır. Yeni toplumsal sözleşmede Alevi süreklerine ait bütün mekânların sahiplerine verilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bizim inancımız müzelik bir inanç değildir ve biz asla bunu kabul etmiyoruz.

Yine özgürlükçü laiklik kavramı bizim üzerinde durduğumuz bir kavramdır. Anayasada her ne kadar ki Türkiye Cumhuriyeti devleti laik bir ülkedir denilse bile devlet mevcut inançlara eşit uzaklıkta durmuyor. Son dönemlerde ÇEDES projeleri, imamların okullarda yoğun bir şekilde görev alması, okullarda din derslerinin mecburi olması gibi konular laiklik karşıtı konulardır. Özgürlükçü laiklik perspektifi göz önüne alınarak yeni toplumsal sözleşme yapılması hem barış sürecinde Türkiye’nin demokrasi kültürüne hem de Türkiye’nin demokratikleşmesine de ciddi bir katkı sunar. Özgürlük pedagojisi esas alınarak eğitimin bilimsel, laik, anadilinde olması gerektiğine inanıyoruz. Eğitim emekçileri başta olmak üzere eğitimi bileşenleri olan aileler, okul aile birlikleri bunlar özgür bir şekilde sisteme bağlı olmadan eğitimin yürütülmesi lazım. Türkiye’de eğitim resmi eğitimdir ve resmi eğitimde de ülkenin ötekileri yoktur. Bir an önce eğitimin özgürlük pedagojisi çerçevesinde ele alınması gerektiğini inanıyoruz.

Yasama, yürütme ve yargıdan tutun birçok yerel yöneticisinden, akademisyeninden, üniversitesine varıncaya kadar Aleviler çoklu baskı politikalarıyla karşı karşıya. Her gün mobbingler uygulanıyor, kutsal mekânlarına gitmekte gerçekten zorlanıyorlar. Sivas, Maraş, Çorum benzeri katliam mekanlarında kendilerini ifade edip orada demokratik bir çerçevede görünür olmaları engellenmeye çalışılıyor. Bu çerçevede düşünüldüğünde daha çok kapsayıcı hukuk çerçevesinde tanımlayabiliriz. Çünkü kapsayıcı hukuk böyle sadece bir kanun metni değildir. Her süreğin, her kesimin kendi tarihsel hakikatini de esas alarak var olur. Eğer bu çerçevede kapsayıcı hukuk, pozitif entegrasyon çerçevesinde Alevilere yönelik bir toplumsal sözleşme metni hazırlanırsa Aleviler hem kendileri kazanırlar hem de bu milyonlarca Alevinin bu potansiyel enerjisi Cumhuriyet’in demokratikleşmesi özgür ortak vatanda eşit ve özgür yurttaş olarak yaşamaya ciddi bir pozitif katkı sunar. Yani bu potansiyel küstürülmemelidir. Bu potansiyel Cumhuriyet’e çok güçlü bir katkı sunar.

Alevi inancında doğa üzerinde tahakküm kurulacak bir mekân değildir. Biz cümle can kavramını kullanıyoruz. Doğa hakkın varlık deryasıdır. Kainat bir bütündür bizler ise o derya toplumunun birer damlasıyız. Doğamız son dönemlerde yoğun bir şekilde katliama uğramaktadır. Ekolojik bütün değerlerimiz, kültürel değerlerimiz baskı altına alınmıştır. Aleviler doğaya karşı pozitif bir davranış bekliyor. Çünkü doğa kendi başına insansız yaşayabiliyor ama insan doğasız yaşayamıyor. Bu çok önemli bir tespittir. Bu yönüyle doğa katliamlarından bir an önce terk edilmeli ve doğayla diyalektik ikrarlı ve rızalı bir ilişki kurulmalıdır.
Birey, toplum ve doğa bir bütündür. Bu üçlü dengede birisinin yok edilmesi diğerinin yok edilmesi demektir. Doğa gitti mi kainatta yok olur.

“DEMKRATİK SİYASET KÖKLEŞİRSE, CUMHURİYET’TE ERKEN DEMOKRATİKLEŞİR”

-Alevilerin demokratik siyaset yapması için yeni süreçte nelerin yapılması gerekiyor?

Alevilerin bugün bu hale gelmesinin nedenlerinden birisi hukuki formlardır. Yani siyasetin kuruluş aşamasından itibaren demokratik olmamasıdır. Siyaseti iki türlü tanımlarız. Biri iktidar devletçi eril zihniyet merkezli siyaset anlayışı, biri de demokratik ve toplumsal zeminde toplumsal bir siyaset anlayışıdır. Kuruluş aşamasında siyasetin kodları oluşturulurken kapsayıcı hukuk formunda olmadığından ve demokratik tahammüllere esnek hale gelmediğinden dolayı daha çok elit bir kesimin ulus devlet anlayışının siyaseti dinci, milliyetçi ve cinsiyetçi bir siyaset anlayışı oluştu. Bu yüzden de Aleviler bu siyaset anlayışında en fazla mağdur olan toplumsal kesimleri oluşturuyor. Bu yönüyle demokratik siyaset perspektifi son dönemlerde güçlü bir perspektif olarak gündeme geliyor. Demokratik siyaset perspektifi çerçevesinde hem devletin Alevilere bakışı hem de Alevilerin demokratik siyaset yapmasının önündeki engellerin kaldırılması, Cumhuriyet’in demokratik anlayışlara esnek hale gelmesi gerekiyor. Demokratik siyaset kökleşirse Cumhuriyet’te erken demokratikleşir. Bu minvalde FEDA ve DAD olarak hem Türkiye’de hem de dünyanın birçok yerinde bunu işleyeceğiz. Bu konuda bütün cümle candan da destek bekliyoruz. Alevilerin bu temel konu başlıkları tartışılmalı, konuşulmalı. Amaç bu ülkede barış içerisinde yaşamaktır.

Cihan BERK-Nuray ATMACA/PİRHA

İLGİLİ HABERLER:
-DAD ve FEDA ‘Anayasa tartışmaları ve Aleviler’ başlıklı bildiri yayınladı!

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.