PİRHA- Yazar Rıza Aydın, Aleviliğin batini bir dini anlayış olduğunu ya da batini bir düşünsel akım olduğunu ifade etti. Aydın, “Batinilik görülen ile gerçeğin aynı olmadığını, görünen her zahiri gerçeğin içinde başka bir hakikatin gizli olarak varolduğunu söyler. Alevilikte hiçbir şey zahiri gözle anlaşılmaz, bu batini gözle böyledir. Alevilik böylesi kendine has bir yoldur” dedi.
Sosyal medyada Almanya’daki Alevilerin kazanımlarına ve Aleviliğin kendine has bir inanç olduğu yönündeki açıklamalara tepki gösterenlere Yazar Rıza Aydın’dan bir eleştiri geldi.
“Alemin bildiği gibi Alevilik batini bir dini anlayıştır ya da başka bir deyişle söylersek batini bir düşünsel akımdır” diyen Aydın, Batinilik görülen ile gerçeğin aynı olmadığını, görünen her zahiri gerçeğin içinde başka bir hakikatin gizli olarak varolduğunu söylediğini kaydetti.
“ALEVİLİK BATINİ BİR DİNİ ANLAYIŞTIR”
Yazar Rıza Aydın’ın Facebook hesabından yayınladığı yazısının tamamı şöyle:
“Alemin bildiği gibi Alevilik batini bir dini anlayıştır ya da başka bir deyişle söylersek batini bir düşünsel akımdır.
Batinilik görülen ile gerçeğin aynı olmadığını, görünen her zahiri gerçeğin içinde başka bir hakikatin gizli olarak varolduğunu söyler.
Mesela çıplak gözle bakınca zahiri bir gerçek olarak Güneş her gün doğar her gün batar. Bu görülen zahiri gerçeğin içinde gizli olan batini gerçek nedir? Hakikatte güneş ne doğar ne de batar, dünyamız döndüğü için, biz onu güneş doğuyor batıyor diye görürüz.
ALEVİLİKTE HAK NE DEMEK?
Aleviler derlerki bir sözü arif olan ayrı anlar, olmayan ayrı anlar.
Alevilikte, “Hak Muhammed Ali”, görünürde sanıldığı gibi üç ayrı nesneden ibaret değildir. Viranı Fakir namesinde, Pir Sultan da bir deyişinde Hak Muhammed Ali üçü bir nesnedir derler.
Aleviliğin Hak demekle ne anlatmak istediklerini anlamak için Alevilerin varoluş inancını bilmek gerekir.
ALEVİLERE NEDEN IŞIKÇI DENİLİR?
Bakın buraya bir nokta koyup, anti parantez şu da söyleyeyim: Aleviler tarihte kendi kendilerine, “Işık ehli, Işıkçı” dedikleri için , tarih kitaplarında Alevilerden hep, “Işıkçı, Işık tayfesi” diye söz edilir. Alevilik üzerine bunca laf eden, kitap yazanlara sor, Alevilere neden Işıkçı dendiğini bilmezler, buna makul, mantıklı bir cevap veremezler. Bu sorunun cevabı altta yazacağım gibi, Alevilerin varoluş inancında gizlidir.
ALEVİLİLİKTE VAROLUŞ İNANCI
Alevilerin varoluş inancı şöyledir:
Hatayi’nin tabiri ile söylersem, “Yer yoğuken gök yoğuken bu cihanda varolan” bir Işık vardı. Bu Işık, Virani’nin, “Kudred Kandilinde balkıyıp duran” diye başlayan deyişinde anlattığı gibi boşlukta parlıyordu.
Dikkat ederseniz, bütün devriye deyişleri, “Daha Allah ile cihan yoğuken, Hak ile birlikte yektaşıdım ben” diye başlar.
Bu inanca göre, yer yoğuken gök yoğuken, Kudred Kandilinde parlayıp duran bir Işık vardı. Aleviler Kudred Kandilinde balkıyıp duran bu ışığa “Hak” diyorlar, Hak.
Uzaktan bakınca bir nesne, parlayan bir Işık olarak görülen Hak, yanına yaklaşınca iki ayrı ışığın birleşmesinden ibaret olduğu yani meydana geldiği anlaşılıyormuş; Hak dediğimiz bu ışığın bir yanı “ağ”, bir yanı da “yeşil” ışıktan ibaret olan, bir ışıkmış.
Alevi inancı, yer yoğuken gök yoğuken Kudret Kandilinde parlayan Hak dedikleri bu ışığın, “ağ olan” kısmının “Ali’nin ruhu”, “yeşil olan” kısmının da “Muhammed ‘in ruhu” olduğunu söyleyip, buna inanıyorlar. Bu anlattıklarımdan da anlaşılacağı gibi, Alevilerin inanca göre uzaktan bir Işık gibi görülen Hak, aslında iki parçadan oluşuyormuş, Hak dediğimiz bu ışığın bir yanı Ali’nin Ruhunu, bir yanı da Muhammed’in ruhunu yansıtıyormuş, böylece bu inanışa göre Hak Muhammedali üç ayrı nesne değil bir nesneymiş.
“SIDKI BABA’NIN ONDÖR BİN YIL GEZDİM PERVANELİKTE” SÖZÜ HAKİKATİ ANLATIR
Fikret Oytan’ın 1945’te yayınladığı Bektaşiliğin iç yüzünde, Muhammed’in, “Ali ile beni, bir Nur olarak on dört bin yıl, boşlukta uçtuk” demiş dediğini yazar; Alevi aşıkların, mesela Sıdkı Babanın “Ondört bin yıl gezdim pervanelikte” sözü bu hakikati anlatır, tabi anlayana.
Alevilerin bu inancına göre, bu kevni mekan dedikleri evrende her şey, Kudred Kandilinde balkıyan Hak dedikleri bu ışıktan varolduğu için, bu alemde gördüğün her şey, bu ışığın bir parçası, bu anlamda da her şey bu ışıkmış.
Alevi aşıkların deyişlerinden bu ışığa, bazen Allah, bazen de Gaffur, bazen de Hak dedikleri aşikardır. Bunun için Nesimi “Her nereye baktın ise orda sen Allahı gör” der. Kaygusuz ABDAL ise “Sana Alem görülen hakikatte Allah’tır” derken bu inanca gönderme yapar. Kul Himmet ise “Yedi iklim dört köşede Ali’yi gördüm Ali’yi” derken bu inancı anlatmış olur.
Nesimi ile Kaygusuz ABDAL, “bende var iki Cihan” derlerken yine bu inanca yani Kudred Kandilinde patlayan Hakk’ın iki kısmınında kendilerde olduğunu söylemiş olurlar; tabi arif olupta bu sözlerin manasını anlayana bu böyledir.
Peki bu inancın düşüncesini anlatan temel kaynak nedir? Bütün bunları neye göre söylüyorsun diye bir soru akla gelip sorulacaktır.
Bu sorunun cevabını yazarak bu muhabbetimi balla keseyim.
“ŞEYH RUKNEDDİN’İN FARSÇA KİTABI TEMEL KAYNAK”
Asıl adının “Derviş Muhammed” olduğunu söyleyen YEMİNİ, 1519 yılında bir kitabı Türkçe olarak şerh etmiş.
Yemini 1519’da yazdığı kitabında diyor ki, ben bu kitabı Şeyh Rukneddin’in düz yazı halinde olan Farsça kitabını Şiir halinde Türkçe olarak şerh ettim diyor; yani bizim anlayacağımız şu: Yemini, 1519’da, Şeyh Rukneddin’in düz yazı halindeki Farsça kitabını Türkçeye şiir halinde çevirmiş; bu görüşlerin, bu inancın temel kaynağı bu.
Peki 1519’da Yeminin kitabını çevirdiği Şeyh Rukneddin kim?
İslam Ansiklopedisi ile Orhan Hançerlioğlu’nun, Ansiklopedisinde, Rukneddin maddesinde tarihte anılan bir kaç tane Rukneddin olduğu görülüyor. Biz bu kitabı yazsa yazsa 1256’da öldürülen, Alamut Kalesinin son “imamı Rukneddin Hür Şah” olmuş olabileceğini düşünüyoruz, çünkü kitabın sonlarında 519’ncu sayfasında Rukneddin’den, “İmam Rukneddin” diye de söz ediliyor.
Yani diyeceğim şu ki Alevilikte hiçbir şey zahiri gözle anlaşılmaz, bu batini gözle böyledir. Alevilik böylesi kendine has bir yoldur.”
PİRHA/ İSTANBUL
Yoruma kapalı.