PİRHA- Yazar Rıza Aydın, “Alevi inancının temel sistematiği, Sünnilikten de Şiilikten de farklıdır” dedi. “Alevinin Allah’ı gönlündedir, Sünninin ve Şiinin Allah’ı yedi kat arşı aladadır” diyen Aydın, inançları açısından Sünnilikle Aleviliği uzlaştırmanın imkansız ötesi olacağını kaydetti. Aydın ekledi: Sünni anlayış ile Alevi anlayışta ölüm farklı olduğu için, ölen tenin sırlanması yolu, yordamı da aynı değildir.
Yazar Rıza Aydın, “Alevi inancının temel sistematiği, Sünnilikten de Şiilikten de farklıdır, öncelikle herkesin bunu iyi kavraması gerek” dedi.
“Alevi mantığını anlamak gerek” diyen Aydın, Aleviliğin Sünnilik ve Şiilik’ten farklı olduğunu şöyle açıkladı:
“Mesela, Sünniler de Mevlidi türkü gibi bir makamla söylerler ama onlarda saza bir hasmane duruş var. Hatta Ezan da bir makamla söylenir. “Haydin selaya gelin” diye seslenen kişi bunu bir makamla, türlü söyler gibi yapar ama burada saz ya da müzik aleti çalınmaz. Sünniler saza niye düşman kesilmişler, niye sazın içinde şeytan var demişler bunu ayrıca incelemek gerekir. Aşık bunlara “be Allah’ın sersem kulu, şeytan bunun neresinde?” diye niye türkü yakmış? Bunları ayrı bir konuşmak gerek.
Bir kapalı alanda, bir ibadet sırasında kadını gören Sünninin abdesti helak olur. Camiye, içkinin zerresi giremez, ama cemde böyle değildir; cemde dem sunulur. Alevi cemini kadın erkek beraber yapar, Alevi ceminde saz çalar, saki dem sunar; tahtacı Türkmenleri cemde dem sunan kişiye “Şemsi, Şemsilik” diyorlar.
“ALEVİNİN ALLAHI GÖNLÜNDEDİR”
Alevinin Allah’ı gönlündedir, Sünninin Allah’ı yedi kat arşı aladadır. Allah ile konuşmak için Musa Tur Dağı’na gider, Muhammed Miraca, arşı alaya çıkar ora da Allahları ile konuşurlar ama onun yüzünü göremezler. Musa ne kadar yalvarsa da Allah’ı ona yüzünü göstermez, “Sen beni göremeyeceksin” anlamına gelen “Lenterani” der.
Alevinin Hak dediği Allah’ı, gönlündedir, onu görmesi için öyle uzaklara gitmesine gerek yoktur, bir gönülü ziyaret ederek hacı olur o. Agahi bu inancından dolayı, “Hacca gitmez diye tân eylemişler, benim ise her gün (günde) hacılığım var” der.”
İnançları açısından Sünnilikle Aleviliği uzlaştırmanın imkansız ötesi olacağını belirten Rıza Aydın, “Ortak düşündükleri hiçbir inançları yoktur, her sözcüğün içine ayrı anlamlar verirler. Aleviler batinidir, her kavramın içini kendilerine göre doldururlar; bunun için “Zarfa değil mazrufa bakacaksın” derler” ifadesini kullandı.
Yazar Rıza Aydın, Sünniliğe şiirin görünmeye çalışan bazı Alevilerin boşu boşuna kendilerini yorduklarını vurgulayarak “Gerçekler inatçıdır er ya da geç kendilerini kabul ettirirler” dedi.
“ALEVİ İNANCI TEVRAT KÖKENLİ DEİNLERDEN FARKLI”
“Alevi inancı sistematik olarak Tevrat kökenli dinlerden farklıdır” diyen Aydın, farklılığı şöyle özetliyor.
“Bu farklılığın temeli, bu kubbül alemin, kevni mekanın varoluşu hakkındaki farklıya dayanır. Aleviler “Aynı vardan varolduk” derken Kudred Kandili’nde balkıyan Işıktan (Sıraçtan) varolduklarını söylerler, Tevrat’ta ise Allah’ın 6 günde evreni yoktan var ettiğini söyler. Bütün bu farklılıkları tek tek belirtip, farklılıklarını yazabiliriz. Mesela, Alevilerin kuramsal olarak ölüme, canlıya, kısaca insana bakışı ile Sünnilerin bakışı aynı mı? Hayır değil. Aleviler devriye kuramına inanıyorlar.
Yunus Emre, “Kim bu tenim yoğuken bir can idim”, “Anasırdan bir libasa büründüm Yunus olarak göründüm” diyor. Alevi edebiyatının kurucusu olan Kaygusuz Abdal’ın ‘Sarayname’ adlı eseri sırf bunu anlatır. Kaygusuz, vücudu, bir saraya, içindeki canı da sarayın içindeki sultana benzeterek konuyu anlatır.
Alevi inancına göre, can ile ten ayrı. Can tıpkı ata binen bir süvari gibi bir tenin içine girip, o tenle beraber dünyaya geliyor. Can bu dünyada daha fazla cevlan edebilmek için bu ata yani içinde olduğu kalıba iyi bakması gerekiyor.
Ten yorulup da bu canı taşıyamayacak hale gelince, can, “kafesten uçan kuş” misali teni terk ediyor. Ten ölüyor, can geldiği yere gidip, başka bir tenle geri geliyor. Bu canın devredip, yeniden geleceği ten nasıl olur, o belli değil, bu tamamen o canın işleğine bağlı; bunun için dünyadan göçen cana, “devri kolay (âsân) olsun” diye temennide bulunuyorlar. Hacı Bektaş Çelebilerinden Şiri devriyesinde, “Niçe bu dünyaya çok geldim gittim” diyor. Derviş Muhammed’se “Yedi kere ben bu cihana geldim /Arşta duran iki nişan bendedir” diyor.
“CAN ÖLMÜYOR KAFESİNDEN UÇUP GİDİYOR”
“Ölürse tenler ölür, canlar ölesi değil” diyen Yunus’un tabiriyle düşünürsek can ölmüyor, “can kafesinden uçup, gidiyor”, cansız kalan teni toprakla karıştırıp sırlıyorlar; buna tabir olarakta “sırlama” deniyor.
Tenden uçup giden can, bu dünyada yaşarken kazandığı gönüllere girip, orada anılmaya devam ediyor. Bunun için ben diyorum ki, mezarlıkta anma yapmayalım, çünkü orada ölen ten var, biz Hakk’a göçen, gönüllerde yaşayan canı, dost muhabbetlerinde analım. Ben sevdiklerimi, mesela anamı, niye gidipte mezarlıkta anayım ki, onu dost sohbetlerinde anarım hep.
Aleviler öldü yerine göçtü diyorlar; bu dünyadan göçtü devri kolay (âsan) olsun diye temennilerde bulunuyorlar; bu çok önemli bir tutum.
NEDEN YEDİNCİ VE KIRKINCI GÜN VAR?
Bu dünyadan göçen (yani ölen) kişinin, doğal olarak, borcu, alacağı, vereceği oluyor değil mi? İşte bundan dolayı da dünyadan göçen biri için yedinci günü ile kırkıncı günü anısına toplantı yapılıyor. Bunda amaç yakınlarda olanlar yedisinde, uzaklar da olanlar da kırkıncı günü gelip, dünyadan göçenin ailesiyle helallaşsın diye. Bütün geleneklerin böylesi sosyal bir nedeni vardır.”
Yazar Rıza aydın, Alevi inancında can ölmediği için, ölen tenin sırlanma töreninin de doğal olarak diğer inançlarla aynı olmadığının altını çizerek, “Dünyadan göçen kişiyi anıp yad etmek için kırk gün boyunca evlerde toplanılıp, deyişlerle, sazlı sözlü sohbetlerle onu anıyorlar. Bizim, Sadık Ünal abimiz var, Cevat Bilgililioğlunun dayısı. Şimdi 85 yaşını aştı. Sadık amca, Aşık Veli’nin torunudur, aşıklık geleneğini sürdürür, iyi şiirler yazar. Sadık amcanın bildiklerini kaydedelim diye bir gün Cevat Bilgilioğlu’nda toplandık. Sadık amca konuştu ben kameraya kaydettim. Sadık abi dedi ki, annem öldüğünde Aşık Aziz Üstün duymuş, atına binip, sazını alıp geldi. Bir hafta, on gün boyunca çalıp, çağırarak anamı andık, o da bunu severdi, dedi” şeklinde kaydetti.
“SÜNNİ ANLAYIŞLA ALEVİ ANLAYIŞTA ÖLÜM FARKLI OLDUĞU İÇİN ÖLEN TENİN SIRLANMASI YOLU FARKLI”
“Sünni anlayış ile Alevi anlayışta ölüm farklı olduğu için, ölen tenin sırlanması yolu, yordamı da aynı değildir” vurgusunu yapan Rıza Aydın, Yunus Emre’nin sözlerini paylaştı.
Yunus Emre şöyle diyor:
Can bir ulu kimsedir beden onun atıdır
Her ne lokma yer ise bedenin kuvvetidir
Ne denli yer isen çok ol denli yürürsün tok
Cana hiç assı yok hep sûret maslahatıdır
Bu can ni’meti hani gelin bulalım onu
Asayiş kılan canı evlîyâ sohbetidir
Sohbet canı semirdir hem âşıkın ömrüdür
Hak Çalab’ın emriyle erenin himmetidir
Erenin yüzü sulu himmeti arştan ulu
Kimi görsen bu hulu eren inayetidir
İnâyet onun işi anlamaz değme kişi
Bilgil bu hümâ kuşu âşıklar devletidir
Yunus’un yanar içi kamudan gönlü kiçi
Suya sayılmaz suçu erenin himmetidir.
PİRHA/ İSTANBUL
Yoruma kapalı.