PİRHA- Tarsus’ta hizmete açılan Dünyanın 70. Türkiye’nin 4. Yeryüzü Pazarı’nda yer alan üretici kadınlar, üreten kadının rolünün büyük olduğuna dikkat çekerek, organik tarım ile tüketicinin buluşması için organik pazarların arttırılması gerektiğini ifade ettiler.
Dünyanın 70. Türkiye’nin 4. Yeryüzü Pazarı, törenle Tarsus’ta hizmete açıldı. Kadın üreticilerinin yoğunlukta olduğu pazarda organik ürünler halkla buluştu.
Tarsus’ta açılan ve çevre il ve ilçelerden toplamda 67 üreticinin katıldığı dünyanın 70. Türkiye’nin 4. Yeryüzü Pazarı, yoğun ilgi gördü.
Tarsus Belediyesi, Tarsus Ticaret ve Sanayi Odası, Tarsus Ticaret Borsası, Tarsus Ziraat Odası ve Tarsus Slowfood Yeryüzü Pazarı Derneği işbirliği ile kurulan Yeryüzü Pazarı, üreticilerin tüketiciler ile aracısız bir şekilde buluşmasını sağladı.
Pazarda, yöreye ait çok çeşitli taze meyve, sebze, yumurta, bal, tatlılar, pastacılık, ekmek, yağ, yerel yemek kültürlerine ait ürünler yer aldı.
Üreticiler, tüketiciler, çiftçiler, şefler, akademisyenler, şehrin protokol üyeleri ve yerel halkın katılım sağladığı pazarda, kadın üreticiler organik üretimin merkezinde yer aldı.
PİRHA’ya konuşan kadın üreticiler, organik ürünlerin tüketilmesi çağrısı yaptı.
“ÜRETİCİDEN TÜKETİCİYE KOLAY BİR YOL OLDU”
Bahçesinde organik zeytin ve zeytinyağı üreten kadın üretici, Yeryüzü Pazarı’nın açılmasının kendilerini mutlu ettiğini belirterek, şunları ifade etti:
“Tarsus’ta Menemen köyünde bizim zeytinliğimiz. Kendi zeytinliğimizden elimizle topluyoruz. Biz memnunuz çünkü direk üreticiyiz. Üreticiden tüketiciye kolay bir yol oldu. Butik üreticiler, küçük çapta yapanlar satacak yer konusunda biraz sıkıntı çekiyorlar. Dolayısıyla biz pazardan memnunuz. Çünkü direk tüketiciyle yüz yüze görüşme fırsatımız oluyor. Biz yüzde 100 doğal ürün üretiyoruz. Bizim ürünlerimiz coğrafi işarete sahip ve aynı zamanda doğal ürün olduğunu da Slow Food’la beraber anlıyorsunuz. Çünkü Slow Food bunların ilk önce araştırmasını yapıyor. Bizim ağaçlarımıza bakılıyor, nasıl yağ çektirdiğimiz, asidimiz, ilaç kullanıyor muyuz toprakta, kullanmıyor muyuz? Bununla ilgili belgeler yapıyoruz. Belli testlere tabi tutuluyoruz. Bunların sonucunda doğal ürün olup olmadığı anlaşılıyor. Zaten değilse Slow Food’ta yer alamıyorsunuz.”
Bir diğer kadın üretici, benzer pazarların artmasını beklediklerini söyleyerek, “Yediğimiz her şey zehirli ne yazık ki. Hatta Akdeniz bu işin merkezi. Kullanılan tarım zehirlerinin yüzde 70’inin Akdeniz’de kullanıldığı söyleniyor. Dolayısıyla normal bir pazara gittiğinizde aldığınız bir sebze meyve ne yazık ki sağlığımıza çok zararlar veriyor. Dolayısıyla bütün pazarların “Yeryüzü Pazarı” olmasını dilerim” dedi.
“DOĞAYLA İLİŞKİMİZİ SAYGI ÜZERİNE KURMAYA ÇALIŞIYORUZ”
Tüketicinin sağlıklı gıdaya ulaşabileceği adreslerin artmasının çok güzel olduğunu dile getiren bir diğer kadın üretici de şunları aktardı:
“Bizim bölgemizde nadir şu anda, ilk defa yapılan bir şey ve çok fazla burada organik pazar da yok. Gruplar, topluluklar var. Ama organik pazar yok. Bu açığın yavaş yavaş kapanmasını umuyorum. Bizim, bunları organize eden kurumları iyi takip etmesi lazım. Mesela Buğday Derneği’nin organik pazarları son derece güvenilirdir. Doğayla ilişkimizi saygı üzerine kurmaya çalışıyoruz. O topluluklar bunu bizimle konuşarak nasıl ürettiğimize bakarak bizimle çalışıp çalışmamaya karar veriyorlar. Bizim amacımız ortak, ekolojik bir dünya yaratabilmek. Her ailede kanser sayılarının ne kadar arttığına bir bakalım. Astımın, alerjinin, cilt hastalıklarının ne kadar arttığına bir bakalım. Tarım zehirleri hem gübre anlamında kullanılanlar, hem de böcek öldürücü gibi şekilde kullanılanlar. Bu zehirlerin insan vücuduna ve bütün doğaya zararı var. Bunun böyle yapılmadığı üretimlerin talep edilmesi lazım. Zehirsiz zeytin, zehirsiz toz biber. Bütün bunların zehirsiz haline talep artarsa üretici de bunları yapacaktır.”
“PAZARLARI ÇOĞALTARAK HERKESE DAHA ADİL VE EŞİT TEMİZ ÜRÜN ULAŞTIRMA ŞANSINI BULURUZ”
Yeryüzü Pazarı ile birçok üreticinin birbiriyle tanıştığının altını çizen bir başka üretici ise şunları söyledi:
“Tüm üreticileri birleştirince daha ekonomik bir ürün üretebiliyoruz. Organik tarım, organik ürünler, temiz ürün diyoruz ama bir de bunun eşit paylaşımı söz konusu. Bu da çok önemli. Ürünü pahalıya mal ettiğim zaman pahalıya satmak zorunda kalıyorum. O zaman da adil ve eşit paylaşmış olmuyorum. O durumda temiz ürünü belli bir seviyedeki insan tüketmiş oluyor. Belki bu pazarları çoğaltarak ilişki bağını güçlendirerek herkese daha adil ve eşit temiz ürün ulaştırma şansını buluruz. Bu anlamda kıymetli. Aslında tarih boyunca biliyoruz ki kadınlar doğanın içinde daha haşır neşir, daha üreten oldu. Dolayısıyla tarih buraya kadar geldi. Bir ürünün satış, pazarlama aşamasında erkekler varsa, üreten kısmında kadın oluyor. Pazar da bunu bütün çıplaklığıyla gösteriyor. Görüyoruz ki doğayla kadının bağı güçlü olduğu için burada da görmemiz mümkün. Tüketiciye şunu sordurtmalıyız: Bu temiz mi, bunun içinde ne var, bunu nereden temiz ettin, bunu üretirken nasıl ürettin? Ama bunu üreticinin üstüne yıkmamak lazım. Ben üretici olarak aldığım ürünleri analiz için özel bir yere götürdüm. Bunlarda zirai kalıntılar var mı? Bunlar temiz mi, değil mi? sertifikamı masaya koyacağım. Tüketici her masada bunu gördüğünde görmediği masayı hesaplıyor. Ama bunu da tüketiciye yüklememek lazım. Yine bizim gibi bunu dert edinmiş üreticilerin öncülük etmesi gerekiyor.”
Diren KESER/MERSİN
Yoruma kapalı.