PİRHA- KHK ile kapatılan TV10’un yöneticileri Veli Büyükşahin ile Veli Haydar Güleç’in, tutuklandıktan sonra tam 16 ay sonra ilk duruşmaları bugün görüldü. Büyükşahin ve Güleç, haklarında hazırlanan iddianamenin gerçekleri yansıtmadığını belirterek, haksızca cezaevinde tutulduklarını vurguladılar.
Kanun Hükmünde Kararname ile kapatılan TV10’un yöneticileri Veli Büyükşahin ile Veli Haydar Güleç’in de aralarında olduğu 6’sı tutuklu 43 kişinin yargılandığı davanın ilk duruşması bugün İstanbul Silivri Cezaevi Kampüsü 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Tam 16 ay sonra geçtiğimiz haftalarda haklarındaki iddianameleri hazırlanan TV10 Yönetim Kurulu Başkanı Veli Büyükşahin, programcı Veli Haydar Güleç, Halis Kanderli, Selahattin Yılmaz, Berkin Oruç ile tutuksuz sanıklar duruşmada hazır bulundu. Cezaevlerindeki tecrit koşullarına karşı açlık grevinde olan tutuklu Semra Demir ise duruşmaya katılmadı.
Duruşmaya eski ve mevcut Alevi kurum temsilcilerinden Celal Fırat, Onur Şahin, Zeynal Odabaş, Bülent Felekoğlu, Servet Demir, İmam Balsever, Nergiz Güzel, Sümbül Beltir ile birlikte çok sayıda Alevi temsilci, Alevi yurttaşlar, HDP Milletvekili Kemal Bülbül, HDP MYK üyesi Çilem Küçükkeleş, HDP Parti Meclisi üyesi Nesimi Aday, eski TV10 çalışanları, tutukluların yakınları, avukatlar katıldı.
Duruşma, sanıkların tespitinin ardından iddianamenin okunmasıyla başladı. Ardından da tutuklu sanıklar savunmalarını yaptılar. Sanıklar, savunmalarında iddianamedeki suçlamaları reddederek, yaptıkları faaliyetlerinin tümünün yasal olduğuna işaret ettiler.
İddianamede sanıklara yönelik, “KCK yapılanması, siyaset akademisi, silahlı terör örgütüne üye olmak, sosyal medya paylaşımları, ortam dinlemeleri, tape kayıtları, basın açıklamaları, tecridi konu edinmeleri, Kürtçe defterler, Sebahat Tuncel’in olduğu bir eyleme katılmak, DTK üyesi olmak, yazılı dokümanlar, örgütsel kitap dergi bulundurmak” gibi suçlamalar yöneltildi.
İddianamenin okunmasının ardından sanıklara savunma hakkı verildi.
“İDDİANAMEYİ HAZIRLAYAN HAKİM FETÖ DAVASINDAN YARGILANIYOR”
Selda Demir’in avukatı, delillerin yüzde 90’ının hukuksuz olduğunu söyleyerek, “Burada bulunanlar HDP’de siyaset yapılarlar. Hukuka aykırı dinleme yapılmıştır. Bu delillerin dosyadan çıkarılmasını ve duruşmaların Çağlayan Adliyesi’nde devam edilmesini talep ediyoruz.” dedi.
Avukat Seyit Demir de, hukuka aykırı yol ve yöntemlerle alınan delillerin suç olarak kabul edilemeyeceğini söyledi. Demir, ortam sesi dinlemesi ile Veli Büyükşahin’i ve Veli Haydar Güleç’i yargılayan hakim Ferhat Sarıkaya’nın FETÖ davasında yargılandığına dikkat çekti.
“HİÇBİRİ SUÇ TEŞKİL ETMİYOR, YASALDIR”
Konuşmaların ardından tutuklu sanıkların savunmalarına geçildi.
İlk savunmayı Ergin Oruç yaptı. Oruç, “HDP’de üye ve yönetici olarak görev aldım. Bu anayasal bir haktır. İddianamede gerekçe gösterilecek hiçbir şey yoktur. Tapeler üzerinden yapılan suçlamaları kabul etmiyorum. İddianamede siyasi partinin yasal çalışmaları ve görüşmeleri üzerinden suçlanıyorum. Bunların hiçbiri suç teşkil etmemektedir. Çözüm sürecinde yaptığım paylaşımlara gelince, o günkü durumun bana yansıması kadar doğal bir durum yoktur. Tutukluğumda mağdur oldum. Ailem üzerinde psikolojik etkileri oldu. Tahliye talebinde bulunuyorum” dedi.
Halis Kanterci de, hakkındaki iddiaların doğru olmadığını söyledi. Kanterci, “Herhangi bir yasadışı faaliyetim söz konusu değil. Tapelerdeki konuşmalar yasal partideki arkadaşlarımladır” dedi. Kanterci, 7 yıl önceki Taksim’de yapılan basın açıklamasına katıldığını söyledi. Kanterci, “Basın açıklamasına polis müdahalesi olduğundan dağılıyorduk. Siyasi parti olarak basın açıklaması yapıyorduk. Newroza katıldık. İzinsiz gittik fakat kimseyi yönlendirmedik” ifadelerini kullandı.
“İDDİANAMEYE ALEVİ DEDESİ DİYE YAZILMIŞ, BU AYRIMCILIKTIR”
Kapatılan TV10 Yönetim Kurulu Başkanı Veli Büyükşahin ise siyaset akademilerine ilişkin suçlamalara değindi:
Büyükşahin, “Partilerin tüzükleri olur. Bu kurumlarda kendi amaçları doğrultusunda toplantılar yapılır. 90’lı yıllardan beri siyasetin içindeyim. Her parti eğitim faaliyetlerinde bulunur. Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP) de o dönem siyaset akademisi için İçişleri Bakanlığı tarafından da yasal olarak izin alınmıştır. Tapeleri doğru bile kabul etseler organizasyonu yapanlar parti yöneticileridir. Bunun mahkeme konusu olması ciddi bir haksızlık ve mağduriyettir. Bunları doğru kabul etsek bile telefon ve ortam dinlemelerinde BDP’nin program tüzüğü anlatılıyor. Ben de parti meclis üyesiydim ve ben de eğitim akademisinde demokrasi, çoğulculuk ve laiklik üzerinden sunum yaptım. Bu neden suç olsun. DTK toplantısına katıldığıma dair bir şey var. İktidar da olanların dahi katıldığı toplantılardı bunlar. Ben niye yargılanıyorum. Eğer suçsa aradan 7 yıl geçti neden beklendi bu kadar. Benim ne yapmamı bekliyordu. Dosya biraz daha kabarsın diye mi beklettiler. Burada iddia makamı açısından iyi niyet beklemiyordum. Daha önce de Adıyaman’da vekil adayı oldum. Destek istedim halktan. Fakat yaptığım görüşmelerim, birilerinin beni desteklemesi örgütsel doküman olarak değerlendiriliyor.
Ayrıca Alevi bir yurttaşım. İddianameye de Alevi dedesi yazılmış. Bu mezhepçiliktir, ayrımcılıktır. Aleviler yıllarca baskı yaşamış bir halk. Ve benim için bunun yazılmasında iyi niyet aramıyorum.
Avukat Cengiz Çiçek’in görüşmesinde, ‘Veli Büyükşahin’in Alevi dedesi olduğu Adıyaman’da yoğun oy aldığı, Adıyaman’da sevildiği’ açıklamaları iddianameye girmişti. Büyükşahin bu soruya şöyle cevap verdi:
“Fezlekede böyle yazıyorlar. Devlet benim Alevi dedesi olduğumu biliyor da neden 9 gün kaldığım gözaltında 2 gün boyunca İstanbul emniyetinde IŞİD’li ile aynı hücrede kaldım? Aleviyim diye beni oraya koydu. Dosyaya bu şekilde yansıtmak suçtur. Benim hakkımda konuşan 3. kişiler beni bağlamaz. Örgütsel doküman olarak geçen, 2012 yılındaki BDP Merkezi Genel Kurulu dönemindeki liste. Bu, partinin 2012-2013 yıllarındaki yasal çalışmaları, telefon görüşmeleridir.”
“CEZAEVİNDE NEDEN YATTIĞIMI BİLMİYORUM”
TV10 programcısı Veli Haydar Güleç de, “Cezaevinde neden yattığımı bilmiyorum. Dosyada gizlilik kararı var. Emniyette gözaltında 9 gün kaldım. İfade almayacağız sadece sohbet edeceğiz dediler. Bu çok ilginç bir durum” dedi.
Güleç savunmasını şöyle sürdürdü:
“Siyaset Akademisi 7 yıl önce yaşanmış bir olaydır. Siyasetçinin görevi çözüm üretmektir. Hepimizin hayatı ile ilgili kararı siyaset alır. Siyasete girmek cesaret gerektirir. 90’lı yıllarda muhalefet baskı altındaydı. HEP, DEP, HADEP’in aktivistleri, yöneticileri öldürüldüler. Ülkeyi yönetenler vatandaşlardan çözüm üretimi sevmezler. Suya sabuna karışmayan bir siyaset istiyorlar. Biz de böyle olsaydık şu an cezaevinde olmazdık. 28 şubat gibi muhtıralar eksik olmadı. Kürt sorunu, Alevi sorunu, sağlık sorunları görmezden gelindi. Suni sorunlar yaratıldı. İnancımız devlet tarafından değil Aleviler tarafından belirlensin. Bizden toplanan vergilerle Sünni İslam vergileri toplanıyor. Bu ülkenin başbakanı Alevilere değer veriyorsa fedakarlık yapmalı. Biz bu ülkede başta emekçiler olmak üzere insanca yaşam istiyoruz. Vicdanım, aklım duyarsız kalmaz; ben insanım. FETÖ operasyonu hukukun itibarsızlaştığını gösterdi. Mahkemeler vatandaşların adalet aradığı yerdir. Fakat hukuka güven yok. Demokratik yerlerde böyle ifadelerle insanlar tutuklanamaz. FETÖ’nün hedefi Kürtler ve Aleviler. Alevilere sapkın, Kürtlere ise ‘ocaklarına ateş düşsün’ diyen zihniyet. Aradan 7 yıl geçmiş. 7 yılda darbe sonrası OHAL ilan edilmiş. Hürriyetler rafa kaldırılmış. O gün suç olmayan bugün suç olmuş. Bu bir intikamdır, bu bir Kurtla kuzu hikayesidir. Ortada sizi suçlayacak bir şey olmayınca. Ben duyarlı bir vatandaşım ve kendimi sorumlu hissettiğim için siyasetle uğraşıyorum. Bugün sanık sandalyesinde oturmamda siyasetle uğraşmamdandır. Ben suçlu değilim. Yaşam hakkını savunuyorum ve özgür bir ülke istiyorum. Kürtler, Kürt sorunu Cumhuriyet kurulduğundan beri yaşamıştır. Bu sorunların çözümü için uğraştım. Devlet sorunun sonuçlarıyla uğraşmıyor. Aleviyim, ailem Dersim Katliamı’nın tanığı ve sürgünlerindedir. Onlardan öğrendik yaşanmışlığı. Bu yüzden siyasetteki amacımız bağcıyı dövmek değil üzüm yemektir. Alevilerin ibadetleri yasaklandı. Pirlerimiz hakaretlere uğradı. Ne istiyor Aleviler? İnanç statüsü. Bu temel insan hakkıdır. Zorunlu din derslerine hayır diyoruz. Bu ülkenin başbakanı Almanya’da asimilasyon insanlık suçudur, dedi. Evet biz de katılıyoruz. Asimilasyon insanlık suçudur.
“KIZIMA ANADİLİNİ ÖĞRETMEMİN ÖNÜNÜ KESTİNİZ”
ATK (Adli Tıp Kurumu) dosyayı 2 kez savcıya gönderdi. Zaman kaybını düşünebiliyor musunuz? Savcı kasıtlı davrandı. O kadar ciddiyetsizlik olamaz. Hayatımız bu kadar mı ucuz? 7 yıl içerisinde hayatımı etkileyen çok şey oldu. Kızım oldu ve onu büyütmek en büyük hedefimdi. Benim bu süre zarfında kızıma anadilini öğretmemin önünü kestiniz. 7 yıl öncekiler suç teşkil etseydi o zaman karşımıza çıkardı. Meşru eylemlere katıldım. Cumartesi anneleri eylemine katıldım. Onlar bu ülkenin vicdanıdır. Bunlara katılmak suçsa bu suça ortağım. Ben barışı savunan bir insanım. Savaş yıkım, gözyaşıdır. İktidarın yönettiği kötülüğün bedelini bu ülkenin muhalifleri ödüyor. Sanki darbeyi muhalefet yapıyormuş gibi.
Tüzük bir iç hukuktur. Parti çalışanı da bunu öğrenmek zorundadır. Belirtilen hiçbir iddianın dayanağı yoktur. Suç üretme vardır. Yasal bir siyasi parti illegal gösterilmeye çalışılıyor.”
Güleç’in savunmasının ardından bugünkü duruşma sona erdirildi. Duruşma yarın (18 Nisan) devam edecek. Yarın da tutuksuz sanıklar ile avukatlar savunma yapacaklar.
PİRHA/İSTANBUL
Yoruma kapalı.