PİRHA- İstanbul Kasımpaşa’da ırkçı grupların saldırısına uğrayan gazeteciler PİRHA’ya konuştu. Gazeteci Derya Saadet, 1 Mayıs öncesi çıkartılan Emniyet Genelgesi ile birlikte 1 Mayıs’tan itibaren kolluk kuvvetlerinin gazetecilere yönelik saldırılarının arttığını ifade ederken, gazeteci Hayri Tunç ise, “Ne kadar baskı yapılırsa yapılsın her baskı ortamı bir çatlağı ve gerçeğin ortaya çıkmasını sağlayacak bir yolu ortaya çıkartır” dedi.
Konya’nın Meram ilçesinde yaşayan, Mayıs ayında fiziki saldırıya uğrayan Dedeoğlu ailesinden 7 kişi geçtiğimiz hafta silahla vurularak katledildi.
Saldırgan 6 günün sonunda yakalanıp tutuklanırken, katliam bir çok kette protesto edildi. Katliamın protesto edildiği İstanbul’da eylemi takip eden gazeteciler ırkçı grubun saldırısına uğradı.
Gazeteciler saldırı sonrası savcılığa suç duyurusunda bulunurken, uğradıkları saldırıyı PİRHA‘ya anlattı.
“ÖNCEDEN ORGANİZE OLMAYAN ANCAK KENDİ İÇİNDE BİR SİSTEMATİĞİ OLAN BİR SALDIRI İDİ”
Gazeteci Derya Saadet 31 Temmuz günü yaşanan saldırıyı şu şekilde anlattı:
“31 Temmuz günü Taksim Tünel’de saat 19.00’da Konya’daki katliama karşı yapılan eylem bittikten sonra bir grup Şişhane’ye doğru yürüdü. Polis kalkanlarıyla yolu kapatmaya çalışınca eylemciler koşmaya başladı. Tarlabaşı Bulvarı’ndan karşıya geçen eylemciler Kasımpaşa’dan aşağı koşmaya başladı. Sonra buradan tekrar yol dönülerek Tarlabaşı Bulvarı’na çıktılar. Bu sırada üniformalı çevik kuvvet polisi eylemcilerin arkasından takip etmeyi bırakarak oradan ayrıldı. Ama eylemcileri biz gazeteciler takip etmeye devam ettik. Tarlabaşı Bulvarı’ndan bir daha Kasımpaşa’ya girdi eylemciler. Yakupağa Sokak’ta mahalleli faşistler ellerine aldıkları sopalarla ölüm tehditleri savurdu ve küfürler etti. Eylemcileri Bahriye Caddesi’ne doğru sürdüler. Bizi de hedef alıyorlardı.”
Hayri Tunç ise yapılan saldırının organize olmadığını ancak son dönemde gazetecilere yönelik kolluk güçlerinin orantısız bir şekilde uyguladığı şiddeti iktidarı destekleyen gruplar açısından bir kriter oluşturduğunu söyledi. Tunç, “Bir yandan ceza almayacaklarını bilmeleri, diğer yandan gazetecilerin ‘kolay hedef’ olarak görülmesi bu tip grupların gazetecileri hedef almasını sağlıyor. Bir yandan da bu gruplar yaptıkları suçların kayıt altına alınmasını istemiyorlar. Önceden organize olmayan ancak kendi içinde bir sistematiği olan bir saldırı idi” diye konuştu.
“POLİS ÇOK, ANCAK SALDIRGANLARA MÜDAHALE YOK”
Olay sırasında protesto eylemi için gelen çok sayıda kolluk gücü alanda bulunuyordu. Ancak gazetecileri saldırıdan yine gazeteciler kurtardı. Derya Saadet, o anları şöyle anlattı:
“Burada kendini polis olarak tanıtan kişi Sendika.Org muhabiri Ceylan Bulut’u engellemeye çalışsa da faşistlere yönelik hiçbir şey yapmadı. Gazetecilere yönelik tehditler devam ediyordu. Zaten Bahriye Caddesi’ne çıktığımız ilk anda bir saldırgan ayağıma su şişesi attı. Sonra orada Enes ve Taylan darp edilirken çekim yapan Ceylan’a saldırdılar. Kafasına ve telefonuna vurarak küfür ettiler. Ceylan’ın telefon ekranı kırıldı. Bu sırada bir Trendyol motokuryesi üzerimize motorunu sürdü. Ardından bir faşist saldırgan beni yere düşürdü. Beni yere düşürüp tekmelemeye başladılar. Sonra yerden kaldırıp tehdit etmeye devam ettiler bir süre. 8 ya da 9 kişi arasında birbirine atarak çantama ve telefonuma el koymaya çalıştılar. Bu sırada telefonu yere atıp, telefonun artık onlarda kalacağını söyleyip yerden aldılar ben ellerinden çektim. Benim de telefon ekranım kırıldı.”
Derya Saadet, saldırıda vücudunun çeşitli yerlerinde yaralandığını belirterek, Gazete Fersude’den Hayri Tunç’un hem Ceylan’ı hem kendisini çıkarttığını yere düştüğü andan oradan kurtarılana kadar da “Gazeteciyim” diye bağırmaya devam ettiğini söyledi.
“KOLLUK KUVVETLERİNİN HEDEFİ HALİNDEYİZ”
1 Mayıs öncesi çıkartılan Emniyet Genelgesi ile birlikte 1 Mayıs’tan itibaren kolluk kuvvetlerinin gazetecilere yönelik saldırılarının arttığını ifade eden Derya Saadet, “Kolluk kuvvetlerinin hedefi halindeyiz” diye konuştu.
Gazeteci Hayri Tunç ise gazetecilere yönelik saldırıların devam edeceği düşüncesinde olduğunu ifade etti. Tunç, birçok alanda yara alan bir iktidarın olduğunu ve neredeyse “ana akım medya” olarak tanımlanan gazetelerin çoğunun iktidar tarafında olmasına rağmen yapılan hak ihlallerini gösteren gazetecilerin olmasının rahatsız ettiğini savundu.
Tunç’a göre iktidar, bir yandan bir korku iklimi yaratmaya çalışırken, diğer yandan bu korku iklimine rağmen gerçeklerin ortaya çıkmasına çaba harcayanlar yani gazeteciler giderek katmerleşen bir saldırı çemberi içine alınacak. Ayrıca bu saldırıların Kasımpaşa’da olduğu gibi sivil gruplar eliyle de, kolluk güçleri eliyle ya da yargı eliyle de olabileceğini düşünüyor.
Hayri Tunç, başvurunun sonuçlanacağına karşı umudunun zayıf olduğunun altını çizerek, “Gazetecilere yönelik saldırılar sadece AKP iktidarında değil, önceki iktidarlar zamanında da oldu ve neredeyse hepsinde suçlular hiçbir biçimde cezasını çekmedi. Yani bir sistem sorunu var” ifadelerine yer verdi.
Tunç, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Halk temelli bir sistem gelmediği sürece gazeteciler her dönemde saldırıya uğrayacaktır ve ona yönelik şikayetleri ya hasır altı edilecek ya da uzun yargılama süreçleri ile unutturulacaktır. Onur yürüyüşünde Bülent Kılıç öldürülmek istendi, Kasımpaşa’da Derya Saadet linç edilmek istendi. Bu saldırılar, siyasi sürecin giderek sertleşmesi ile daha da sertleşecek, cezasızlık politikası ile de şikayetlerimiz görmezden gelinecektir ancak bunlar ne bizim gerçeğin peşinde koşmamıza ne de halkın haber alma hakkını savunmamıza engel olacaktır. Yani kısaca söylersem; Gerçeklerin ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır. Ne kadar baskı yapılırsa yapılsın her baskı ortamı bir çatlağı ve gerçeğin ortaya çıkmasını sağlayacak bir yolu ortaya çıkartır.”
Helin YILMAZ/İSTANBUL
Yoruma kapalı.